1991 yılında yapılan milletvekili genel seçimlerinde SHP ile ittifak yaparak TBMM'ye giren DEP milletvekilleri, ilk işareti yemin töreninde verdiler. Yemin törenini Kürtçe yapmaya kalkışan DEP milletvekilleri, üç yıl boyunca adeta 'ayrılıkçı yangının üzerine benzinle gittiler."
Dönemin başbakanı Tansu Çiller, 2 Mart 1994'te partisinin grup toplantısında işareti verdi: "Meclis'te PKK'nın barındığı bir gölge vardır, bunu Meclis'in üzerinden kaldırmakla yükümlüyüz."
6 DEP'li ve bir bağımsız milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırıldı. Hukuk işledi, milletvekilleri ceza aldı, DEP kapatıldı. Ama, Türkiye'de terör bitmedi...
O günlerde yaşananları, DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması sürecini, peş peşe gelen suikastları, dönemin baş aktörlerinden Ankara DGM Başsavcısı Nusret Demiral, Bugün gazetesine anlattı.
DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını ilk ne zaman düşündünüz ?
SHP aracılığıyla TBMM ' ye giren milletvekillerinin yemin sırasında takındıkları tavır var . PKK ' nın siyasi kanadı olduğu kesinleştiği için haklarında soruşturma başlattık . Bu araştırmalar sonunda , dokunulmazlıklarının kaldırılması hususundaki fezlekeyi TBMM ' ye gönderdik .
Cindoruk reddetti
TBMM Başkanı Cindoruk fezlekenizi geri gönderdi değil mi?
Cindoruk, " Kürsü sorumsuzluğu vardır " gerekçesiyle fezlekemizi iade etti. Takındığı tavır biraz propagandaya dayanıyordu. Gazetecileri toplayıp fezlekeyi iade ettiğini ilan etti.
Tekrar mı gönderdiniz?
Kendisine bu fezlekeyi alması gerektiğini, fezlekeyi Adalet Komisyonu'na göndermesi icap ettiğini bildirdik. O fezleke yalnız kürsüde "Ben Kürtçe yemin edeceğim" sözlerini içermiyordu , bu milletvekillerinin PKK terör örgütüne yönelik kanunsuz açıklamalan vardı. Sonra fezleke TBMM Başkanlığı'nca Adalet Komisyonu'na oradan da genel kurula intikal ettirildi. Genel kuruldan karar çıktı. Haklarında TCK'nın 125 . maddesine aykırı eylemleri dolayısıyla kamu davası açıldı.
1987'de görmüştük
Dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'in "Eşkiyayı Bekaa'da aramaya gerek yok . Maalesef bunların bir kısmı Yüce Meclis'in çatısı altındadır " sözlerinin fezleke hazırlamanızda bir etkisi oldu mu?
Yok, olmadı. Eylemler büyüyordu, Köln'de bir yürüyüş yapıldı, Erbil'de bir toplantı yapıldı. Orada Kürdistan'dan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni bölen haritalardan bahsedildi. Böyle bir ortamda elbette devletin tedbirler alması gerekiyordu. Türkiye tehlikeli bir ortama çekiliyordu . Günümüzde de görüyorsunuz, bu tehlike var mı yok mu herkesin yorumuna bırakıyorum. Biz bunu 1987'den itibaren görmüştük.
Dokunulmazlıklarının kaldırılmasından başka yol yok muydu ?
Yargı yolu kullanıldı.
TBMM kapısından alınmaları eleştiri konusu oldu.
TBMM'den çıkmak istemediler . Biz "Çıkarın, bize teslim edin. Yoksa Meclis'ten alacağız" dedik .
Dokunulmazlıklarının kaldırılacağı bilgisi ulaşmış mıydı?
Hayır. Oylama yapılacaktı. Oylamanın sonucu her an değişebilirdi.
Meclis'te yaptıkları eylemde nasıl bir bilgi akışı yaşandı?
"Bize teslim edin onları" dedim. Anayasa Mahkemesi kararının kendilerine tebliğ edilmediği söylendi. Anayasa Mahkemesi'ne sordum. Onlar, verdikleri kararın bir örneğini TBMM'ye gönderdiklerini söylediler, "bu tebliğdir" dedüer. Onun üzerine biz harekete geçtik.
'Meclis'ten alacaktık'
Meclis'te gözaltına alınmaları talimatını mı verdiniz?
Dışarı çıkmasalardı Meclis'ten alacaktık tabii. O gücümüz vardı. Meclis yönetiminin hareketi yanlıştı. Meclis'te onlan tutamazlardı. 'Teslim edin" dedik, teslim ettiler.
Gözaltına alarak can güvenliklerini sağladığınızı söylerken ne demek istediniz?
Evlerine belki sağ gitmeyebilirlerdi. Bunu kendileri de biliyorlar.
Niçin böyle düşündünüz?
Çünkü bir galeyan vardı. Devlet acaba o gücünü onların hayatını koruyabilecek şekilde kullanabilecek miydi o da meçhul. Bizim onlan gözetim altına almamız onların can güvenliği için bir teminat oldu. Kendileri de bunu biliyorlar.
Siz niye endişelendiniz?
Öyle bir duyum alınmış olabilir. Bir de şu var: Uçak biletlerini bile hazırlamışlardı, yurtdışına kaçmak için. Hepsini tespit ettik biz.
Bugün yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün aynı kişiler Meclis'te. O gün söylediklerinin daha ağırını söylüyorlar. Bunun kabahati, soruşturma yapan bizlerde değil, karar veren mahkemede değil. Onlan tahliye eden arkadaşlarımın vicdan içinde bir değerlendirmeye girmelerini arzu ediyorum.
'Herşey anlatılmaz'
Özal suikastını gerçekleştiren kişi yakalanmıştı. Siz sorgulamıştınız.
Özal suikastını gerçekleştiren Kartal Demirağ, "Ben size 80 senaryo yazarım. Hepsi de doğrudur" demiş. Polisler anlattırmış. Yakalanmasa, o adamı kolay kolay biz mahkûm edemezdik. Bir muhtarın hareketi, bir polisin o kadar kalabalık içinde tabancası ile onu vurması çok önemli.
Özal'ın ölümünden şüphelendiniz mi?
Şüphelendim. Ama tabii bir ölüm şeklinde tecelli etti. Aksini tespit etmek çok güç.
Çok da açık konuştuğunuz söylenemez değil mi?
Her şey anlatılmaz. Devletin gizli kalmasını düşündüğü her türlü bilgi ölünceye kadar gizliliği unutulmadan saklanır. Her şey söylenmez.
Vatansever Kuvvetler Birliği Hareketi'ne ilişkin soruşturmada isminiz geçmişti.
Benim ismim bir yerde geçmedi. Herkes gelmiştir bana. Ben müstakil insanım. Bunu herkes bilsin.
Soruşturma nasıl yürüdü?
3 arkadaşım ifade alıyordu. İfadelerde sorulan sorularda bir eksiklik olunca bulunduğum yerde "Şu soruyu da sorun" diye not gönderiyordum. Benim odamda sorguyu gösteren bir monitör vardı, ifadeler benim huzurumda alındı. Hiçbir zaman polise ifade aldırmadık.
Soruşturma sırasında devreye giren isimler oldu mu?
Hayır, hiç olmadı.
Size Avrupa'dan gelen eleştirileri nasıl karşılıyordunuz?
1989, 1991 ve 1994'te bu soruşturmalan sürdürürken AİHM'den üyeler geldi, ifademizi almak istediler. Ben o zaman ilgili makamlarla ters de düştüm. Rahmetli Özal da araya girmişti. "Görevde bulunduğum süre içinde Türk yargısını kimseye yargılatmam" dedim . Hakkımda soruşturma açıldı.
Öcalan'ın idamı yönündeki tartışmalara da katılmıştınız.
Ocalan için bir ceza verildiyse, o zaman infaz edilmeliydi. Bugün idam edilmesi söz konusu olamaz . . . Hukuk kaideleri içinde vacip değildir. Sorunu da çözmez.
O dönemde peş peşe gelen suikastlarda var. Turgut Özal, Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok . . .
Yalnız PKK yoktu. Dev-Sol, Dev-Yol . . . Sayıları 22'ye varan örgütler vardı. İBDAC Türkiye'de eylem yaptı. Madımak Olayı, 4 önemli suikast oldu. İllegal örgütlerin yetiştirdiği bilinçli kişilerce yapıldı. Hablemitoğlu suikastını gerçekleştirenleri bulabildiler mi? Bulamazlar.
Neden bulamazlar?
Dış kaynaklı hepsi. Belki içeride taşeron oluyor.
Bazıları bulunuyor?
Bana geldi bazıları, "Efendim ben bunun suçlusuyum" dedi. "Suçluysan o bombayı yapalım, senin eline verelim, 45 saniyede o bombayı oraya koy. Koyarsan senin suçluluğunu kabul ediyorum" dedim. Çekti, gitti adam.
Failler yakalanmadı
Mumcu suikastını gerçekleştirdiği iddiasıyla mahkûm edilenler?
Mahkûm edilen kişiler oldu. Mumcuyu öldüren gerçek katiller acaba bulundu mu, benim dediğim yöntem izlendi mi bilmiyorum.
Failler size göre yakalanmadı mı?
Tabii . Sadece o değil, Muammer Aksoy, Ahmet Bedevi ( Suudi Arabistanlı diplomat ) var. Bulunamadı bu olayların failleri. Dış kaynaklı.
Suikastları soruşturdunuz ama aydınlatamadınız.
Suikastlar aydınlatılamadı değil. Zaten suikastın faili etraf tarafından öğrenildiğinde, o suikastı düzenleyen baştaki kişiler onu yok ederler. İllegal örgütlerinin kaidesi bu.
Ceyhan Mumcu'nun size yönelik eleştirileri var.
Ceyhan Mumcu o hususta bir suçlamada bulunamaz. Çünkü terörü tanımaz. Ben kendisine "Çok konuşursan, kardeşin üzerinden kendine rant sağladığını düşünürüm" dedim . Ondan sonra benim hakkımda konuşmadı.
Tezgahın içindeler
Bu suikastların hemen hepsinde savcıydınız. Acaba üzerlerinin örtülmesine önayak mı oldunuz?
Yok, öyle bir şey. "Eğer gerçek fail yakalanır, idama mahkûm olursa onun ipini ben çekerim" diyorum.
Suikastların arkasındaki isimlere neden ulaşamadınız?
Bütün anarşi devletlerarası bir koloninin elindedir. Dağınık yerdedir bu koloniler. ABD'de, İngiltere'de görürsün. Biraz sonra Avrupa'da görürsün. Daima yer değiştiren bir tezgâhın içindedir.
'Hablemitoğlu'nu üç gün önce uyardım'
Daha sonra Hablemitoğlu suikastı gerçekleşti . . .
Araştırma yapıyordu. Alman Vakıfları'nın Türkiye'deki tahakkümünü ortaya koymaya çalıştı. Ne oldu sonuçta? Kendisine 'Tedbirini al" dedim. Uyardım. Üç gün önce Türklerle ilgili kitaplar istemişti benden, onları vermiştim.
Niçin gelmişti?
Sohbet etmek için gelmişti. Geliyordu devamlı. Sohbet ediyorduk. Kendisine yaptığı araştırmalarını sormuştum. Anlattı.
Nasıl uyardınız?
"Kendine koruma iste" dedim. İstememiş. Ölümler çok enteresandır. Kişi eğer tanıyan bir kişi tarafından katledilirse tebessüm ederek ölüyor. Çünkü ona gülüyor. Hablemitoğlu olayında da bir korku yok. Etrafında olan, tanıdığı bir kişi olabilir.
Öldüğünü duyunca ne hissettiniz?
"Başına geldi" dedim.
Perde arkasındaki hiçbir güce ulaşamadınız mı?
Yok , ulaşamadık.
Ne engel oldu?
Hiç kimse engel olmadı. Varamadığımız yer oldu. Zorluk değil o. Bir yol görürsün, o yolda gidersin ama yolun sonu kesiktir, yoktur. Elde olan bir şey değildir.
Ne buldunuz peki?
Mumcu suikastında 3 kişiyle soruşturma başlattım. Olayın hemen akabinde oradaydım. Baktım, yabancı kaynaklı. O zamana kadar o bombayı sağ kaynaklı, sofistik ortam kullanıyordu.
Suikastları araştırırken "varamadığımız yerler oldu" dediniz . . .
"Varamadık" derken hükümeti veya devleti töhmet içine çekmiyorum .
Nusret Demiral kimdir?
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Torul, Alapaşa, Bafra, Samsun savcılıklarında bulundu. Adalet Bakanlığı Ceza işleri Genel Müdürlüğü'nde tetkik hakimliği, Ankara Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılığı yaptı. 1984 Mayıs ayında atandığı Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı görevinden 31 Ekim 1995'te emekli oldu . TBKP liderleri Haydar Kutlu ve Nihat Sargın , hayali ithalatçı Kemal Horzum ve DEP'li milletvekillerinin davalarını yürüttü. Prof . Dr . Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Doç Dr. Bahriye Üçok, Prof. Dr. Muammer Aksoy, Uğur Mumcu suikastlarının savcısıydı. Özal Suikastı ve Madımak Oteli Davası' nın da savcısıydı.