Deniz Türkali*
Bu yazıyı yazmadan önce bir sakinleşmek istedim. Üzerinden 24 saat geçmiş olmasına rağmen hâlâ sakinleşemedim. Elimden geldiğince sükûnetle yazmaya çalışacağım.
Bir yayınevi, çıkartacakları bir Almanak için benden babamla ilgili bir yazı istedi . Bunun benim için çok güç olduğunu ama deneyeceğimi söyledim. Zaman vardı… Yazıyı yazdım ve gönderdim. Çok güzel olmuş deyip teşekkür ettiler konu bitti.
Geçenlerde arayıp Almanağın çıktığını adresime göndermek istediklerini söylediler, teşekkür edip adresimi verdim. Ertesi gün Londra’ya gittim. Döndüğümde Almanağı göndermişlerdi.
Dün bakabildim. Gözlerime inanamadım. Yazının son paragrafını çıkarıp kendi uydurdukları bir paragraf eklemişler. Gerçekten yanlış okuyorum sandım, inanamadım. Böyle bir şey nasıl yapılır? Bunu yapanlarla mı ben, aynı yerde duruyorum?
Birinin ağzına söylemediği şeyleri uydurup tıkmak ne demek? Bunu yapanlara karşı mücadele etmiyor muyuz biz? Biz? Biz miyiz?
O yayın kurulundakilerle ben, biz olabilir miyiz?
Bu sansürcülükten de öte bir şey değil mi?
Beğenmezsen bana söylersin, “Beğenmedik kullanmayacağız” dersin. Hangi etik’e sığar böyle bir şey? Benim babama ait söylediğim sözleri kim ne hakla, ne cüretle değiştirebilir?
Kendimi çok öfkeli, çok umutsuz, çok çaresiz hissettim. Daha doğrusu öfkem, umutsuzluğum ve çaresizliğim arttı, katlandı… “Enseyi karartmayın”, “yeter ki kararmasın sol memenin altındaki cevher” laflarından içim bulanıyor artık. Belki enseyi ve sol memenin altındaki cevheri karartırsak bir silkeleniriz…
Doğrusu ya, Reina saldırısı sonrası olayı protesto edenlerin diline bakınca nereyi karartacağımı bilemedim. “Kesmeli, doğramalı, köpeklere parçalatmalı, etlerini liğme liğme doğramalı, cımbızla koparmalı” ve bunun gibi ceza yöntemleri… Evet, bunların hepsi terör protestosuydu…
Kadına tecavüzü, şiddeti protesto ederken kullanılan dil ise “İnşallah senin anana, kızına, karına, bacına da aynısını yaparlar”la başlıyordu… Terörü, şiddeti, tecavüzü protesto ederken kimlerle aynı dili kullanacağız?
İtiraz ettiklerimiz belli de kimlerle itiraz ettiğimizi seçemiyoruz ki… İtiraz ettiklerimizin gücü bizim elimize geçse onlara karşı aynı acımasızlıkla, aynı yöntemlerle mi davranacağız?
Ne farkedecek o zaman ? Biz zaten onlar gibiyiz demek değil mi bu?
Benim ağzıma babam için söylemediğim şeyleri yerleştirmek sizin onlardan bir farkınız olmadığının kanıtıdır.
Umut mu dediniz? Ne umudu? Duruma resmen tüy diktiniz ey yazı kurulu…
Bu yazı ilk olarak P24'te yayımlanmıştır.
Can Yayınları'ndan açıklama
Deniz Türkali’nin P24Blog’da yazdığı ‘’Babam için söylediğim sözleri kim ne hakla değiştirebilir?’’ başlıklı yazı üzerine, Can Yayınları P24’e bir açıklama gönderdi. Aşağıda yayınlıyoruz:
Bu sene ikincisini yayımlamış olduğumuz Can Almanak'ta Deniz Türkali'nin Vedat Türkali için yazmış olduğu yazıda, kendisine sunulacak değişiklik önerisi izni alınmadan yayınlanmıştır. Bu konuda öncelikle Deniz Türkali'den ve tüm okurlarımızdan özür diler, söz konusu yazının ilişikteki hâlinin dikkate alınmasını rica ederiz. Can Yayınları