Politika

Deniz Baykal'ın konuşmasının tam metni

Baykal, partisinin TBMM grubundaki konuşmasında, ekonomi ve dış politikadaki son gelişmeleri değerlendirdi.

14 Nisan 2009 03:00

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Türkiye'nin Ermenistan sınırını açması halinde Ermenistan'ın Azerbaycan'ı işgalinin rahatça devam edeceğini, meşruiyet kazanacağını belirterek, ''Azerbaycan'ın meşru haklarının elinden alınmasına yönelik politikanın uygulanmasında, niye Türkiye'yi alet olarak kullanmaya kalkışıyorsunuz? Türkiye'yi yönetenler bunu içine nasıl sindiriyor?'' dedi.

Baykal, partisinin TBMM grubundaki konuşmasında, ekonomi ve dış politikadaki son gelişmeleri değerlendirdi.

Türkiye'de 1 Mayıs'ın gerilim ve kabus günü olmaktan çıkmasını isteyen Baykal, bugünün emeğe, barışa, işçi haklarına saygı günü olarak kutlanabilmesi, Türkiye'nin bunu başarması gerektiğini ifade etti.

Baykal, Hükümetin, 1 Mayıs'ın ulusal tatil günü ilan edilmesi kararından duyduğu memnuniyeti dile getirerek, 1 Mayıs'ın, kafalardaki tüm klişe, saplantılar atılarak, İstanbul Taksim'de barış, kardeşlik, güven, huzur içinde, vatandaşların çocuklarıyla, bebekleriyle, yaşlılarla kutlanmasına ihtiyaç olduğunu söyledi. Baykal, Hükümeti, bu konuda daha cesaretli davranmaya ve sorumluluk üstlenmeye çağırdı.

-''BÖYLE EKONOMİ YÖNETİMİ OLUR MU?''-

CHP Genel Başkanı Baykal, nisan ayına gelindiği halde, 3 bakanın dün 2009 hedeflerini açıkladığını anımsatarak, ''Böyle ekonomi, devlet yönetimi olur mu?'' diye sordu.

Baykal, Türkiye'nin krize girdiğini ve alınması gereken önlemleri söylediklerini anlatarak, bu yılın bütçesini, 2008'de çıkardıklarını, bütçenin, anlamsız ve boş olduğunu dile getirdiklerini belirtti.

Bu yıl yüzde 4 olarak açıklanan büyüme hedefinin, dün eksi 3,6 şeklinde revize edildiğini vurgulayan Baykal, ''7,6'lık yanılgı olur mu? Ben muhalefet olarak görüyorum sen iktidar olarak görmüyor musun? Bunlar Türkiye'nin hedefi mi tahmini mi temennisi mi? Yaşayarak göreceğiz. Ekonomi güven veren ellerde değildir'' diye konuştu.

Baykal, 3,6 küçülme tespitinin 2008'de yapılamamasının; yüzde 4 şeklindeki büyümenin boş iddialarla ortaya atılmasının; Hükümetin, bu seçimlerde Türkiye'ye zarar verecek şekilde harcama yapmasına olanak vermekten kaynaklandığını öne sürdü. Baykal, 3-5 oy daha fazla almak için gerekli yatırımlara, harcamalara kaynak aktarılmayıp, seçimler için çarçur edildiğini iddia etti.

-''BELİRSİZLİK BULUTUNUN ARKASINDA''-

Konuşmasında Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan ilişkilerini de değerlendiren Baykal, Ermenistan sınır kapısının açılmasına yönelik tartışmalara değindi.

Türkiye'nin bu konuda ne yapacağına yönelik belirsizlik bulunduğunu belirten Baykal, ''Bu belirsizliğin arkasında ne var? Niye belirsizlik bulutunun arkasında saklanıyoruz? Dışişleri Bakanı nerede? 'Maç yapacağım' diye Erivan'a giden Cumhurbaşkanı nerede? Ağzını niye açmıyor bu konuda?'' diye konuştu.

Deniz Baykal, bu konuda ciddi bir açıklama yapılmadığını ifade ederek, ''Perde arkasında bazı sözler verdik, bazı umutlar yarattık, bekleyişler oluşturduk'' denildiğini söyledi.

Sorunu çözmeye değil, yaşanan krizin, sıkıntının geçiştirilmeye, durumun idare edilmeye çalışıldığını savunan Baykal, ''Böyle konularda gizli diplomasi, perde arkasında pazarlıklar olmaz. Belli aşamaya kadar belki olur ama birisi çıkıp kamuoyuna açıkça gelinen noktayı söylemeli. Türkiye ve Azerbaycan'da milyonlarca insan, bu konuda ne yapılacağını öğrenme ihtiyacında'' dedi.

-''ERMENİSTAN İLE İLİŞKİLERİNİN GELİŞTİRİLMESİNDE ENGEL DEĞİL''-

Baykal, Türkiye ile Ermenistan arasındaki sorunlardan birinin, Ermenistan'ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülkelerden birinin Türkiye olmasına rağmen, Ermenistan'ın, Türkiye ile sınırını kabul etmediğini anımsattı. Baykal, Ermenistan'ın, bu özlemlerini, Türkiye'nin Ermenistan ile kardeşlik, dostluk ilişkileri geliştirmesi önünde kalıcı, aşılamaz bir engel olarak görmediğini kaydetti.

Yeni kurulan bir devletin, bu tip özlemler içinde olmasını, olgunluk ve hoşgörüyle karşılayacak güce, özgüvene sahip olduklarını vurgulayan Baykal, bu durumları daha önce Hatay nedeniyle Suriye ile de yaşadıklarını anlattı. Baykal, ''Bu, bizim için tehdit değil. Bir süre sonra, gerçeklerle yüzleşeceği, ayaklarının suya ereceği umudu içinde onlarla sağlıklı ilişki kurmamızda engel yok. Bunu bahane olarak görmüyorum. Aşılması gereken bir olaydır. Ermenistan'ın rahatlatılması gereken bir konudur. Bu çok vahim değil, zaman içinde düzelir'' diye konuştu.

-''1915 NERE 2009 NERE?''-

Ermenistan'ın, Türkiye'yi 1915'te ''soykırım'' yapmakla itham ettiğini, çeşitli ülke parlamentolarında bu yönde karar çıkartarak, Türkiye'yi sıkıştırdığını anımsatan Baykal, Türkiye'nin bu konuda bütün arşivleri açmaya hazır olduğunu söyledi.

Baykal, şöyle devam etti:

''1915 nere, 2009 nere? 100 yıl oluyor, 100 yıl önce yaşandığı iddia edilen olaylar nedeniyle 100 yıl sonraki bir ülkenin siyasetine ambargo konulmak istenmesi, sürekli taviz alınması için bu konunun kullanılması, hiçbir geçerlilik, ciddiyet taşımaz. Bunu yapanlar giderek daha gülünç hale geliyor. Türkiye, soykırım ithamını bir kompleks haline getirmemeli, getirmeyecektir. Bunu, Türkiye'ye yönelik zafiyet konusu haline getirmek isteyenlere, hiçbir zaman itibar etmeyeceğiz. '100 yıl önce öyle olmuş, böyle bitmiş' Geç bunları geç, hepsi tarihin içinde.''

-''YABANCI DOSTLARIMIZ NİÇİN İŞGALE SON DEMİYOR?''-

CHP Genel Başkanı Baykal, Ermenistan'ın 1992'de Azerbaycan'a yönelik işgal hareketi yürüterek, Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sini işgal etmesinin, önemli bir sorun olduğuna işaret etti.

Ermenistan'ın, Azerbaycan topraklarını işgal ettiğine yönelik başta BM Güvenlik Konseyi'nin kararları olmak üzere, diğer uluslararası kurumların kararları bulunduğuna dikkati çeken Baykal, Ermenistan'ın bu topraklardan çıkmasının uluslararası hukuki bir gerçek olduğunu vurguladı. Baykal, ''Buraya gelip, uluslararası hukuk önerileri yapan yabancı dostlarımız, niçin Ermenistan'ın işgale son vermesini dile getirmiyorlar?'' sorusunu yöneltti.

Baykal, Türkiye'nin, hukuk dışı, uluslararası anlaşmaları ihlal eden, bir ülkenin egemenlik hakkına karşı çıkan bu olay sonrasında Ermenistan ile sınırlarını kapattığını anımsatarak, şunları kaydetti:

''Bunun altında bizim Ermenistan'a yönelik düşmanlık anlayışımız yatmaz. Ermenistan'ın işgaline karşı meşru bir tedbir olarak alınmış, kimse de 17 yıla yakın bir süre geçmesine rağmen, sesini çıkarmadı, 'yanlış, kaldırın' deme hakkını görmedi. Şimdi 'Uzattınız artık, bu sınırları açın' deniliyor. Sınırları açarsak ne olacak, işgal rahatça devam edecek, meşruiyet kazanacak, hukuki, fiili bir meriyet, yürürlük kazanacak. Bu doğru mu? Niye Azerbaycan'ın meşru haklarının elinden alınmasına yönelik politikanın uygulanmasında, Türkiye gibi koca ülkeyi alet olarak kullanmaya kalkışıyorsunuz, nasıl Türkiye'yi yönetenler bunu içine sindiriyor, ülkeyi bu pozisyona düşürmeyi kabul edebiliyorlar?

Sınırın kapalı olması Ermenistan'ı ciddi şekilde etkiledi, nüfusu, milli geliri azaldı. Bundan kurtulmak istemesi doğru nokta. Demek önlem etkili olmuş. Ama bunu doğru hedefe bağlamamız lazım. Doğru hedef; işgalden vazgeç, geri çekil. Barışçıl bir yöntemle işgale son vermenin yolu, bu önlemleri kararlılıkla uygulamaktır. Bunları uygulamazsanız, bu sorunları çözmenin başka yolu kalmaz hale gelir.''

-''NEREDE DIŞİŞLERİ BAKANI?''-

CHP Genel Başkanı Baykal, Ermenistan ile ilgili uluslararası gelişmelerin, lobilerin etkisiyle şekillendiğine, lobilerin, büyük ülkeler üzerinde etkili olduğuna, bu ülkelerin de Türkiye'ye baskı yaptığını söyledi. Baykal, onların da Türkiye'yi ve sorunları anlaması gerektiğini vurgulayarak, Türkiye ile Azerbaycan arasında tarihi, kültürel bağlılıkların bulunduğunu hatırlattı. Baykal, bunları bir kenara bıraksa dahi, iki ülkenin birbirini kırmamasını, sahip çıkmasını gerektiren bir çok neden bulunduğunu belirterek, Azerbaycan'ın, Kafkasya'nın en büyük enerji kaynaklarına sahip, en zengin ülkesi olduğunu kaydetti.

Azerbaycan'ın, Türkiye'nin ideal iş arkadaşı, ortağı olduğuna işaret eden Baykal, şöyle konuştu:

''Hükümet, bir an önce ciddiyetini takınsın, gerekli cesareti göstersin. Göstereceği cesaret, bugüne kadar verilen sözlerden vazgeçmekse, açıkça ilan etsin, söz vermediyse de bunu söylesin. Bu belirsizlik, kuşku ortamı bir an önce dağılsın. Açılacak mı açılmayacak mı hangi şartla açılacak? Hükümet, 'Ermenistan işgal ettiği topraklardan çekilecek, Karabağ'ın statüsüyle ilgili ciddi hukuki süreç başlatılacak' diyebilecek mi? Varsa bir an önce söylesin, yoksa açılacak umudu izlenimi vermekten vazgeçsin. Nerede Dışişleri Bakanı, Dışişleri Bakanlığı, Cumhurbaşkanı? Türkiye'ye teslimiyetçi, nereye çekilirse gireceği izlenimi veren tutum hiç yakışmıyor.''

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Ergenekon soruşturmasında son göz altılara tepki göstererek, yargı sürecini, ''Bu, bir darbedir. AKP, darbesidir. Daha da acısı, savcılık darbesidir'' diye niteledi.

Baykal, partisinin TBMM Grup toplantısında, Ergenekon soruşturması kapsamında son göz altıları değerlendirdi.

Ergenekon davasını, örgütünün ne olduğunu, ne zaman kurulduğunu, yöneticilerin kimler olduğunu soran Baykal, Genelkurmay Başkanlığının ''Ben böyle bir şey bilmiyorum'', MGK Genel Sekreterliği yapmış kişilerin ''Benim haberim yok'' dediklerini; böyle bir örgütten askerin, sivilin, istihbarat kuruluşlarının haberi olmadığını ileri sürdü.

Baykal, ''iddianamede, örgütün 1960'lı yıllardan bu yana etkin olduğuna'' yer verildiğini belirterek, şöyle konuştu:

''Var da nasıl var, kim kurdu, kim yönetti? Bu örgüt AKP'ye karşı kurulmuş örgüt mü? Evet, öyle anlaşılıyor. Ama iddianameye bakıyoruz, AKP'nin daha adı yokken var. O zaman kime karşı kurulmuş, kim kurmuş, o zamanki hedefi neymiş? Ama Ergenekon ürkütücü bir kavram olarak Türkiye'ye yerleştirilmeye çalışılıyor. Ergenekon çimentosu beyinlere aktarılıyor. Yanlış işler varsa takip edin.''

-''İDDİANAME AYRIDIR, İTHAMNAME AYRIDIR''-

Davanın, ''ciddi, güvenilir, sağlam bir hukuki dava niteliği taşımadığını'' savunan Baykal, Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk'un, ''40 yıllık hukuk hayatımda böyle iddianame görmedim'' dediğini söyledi. Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Sayın Selçuk, sadece siz değil, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir hukukçu böyle bir iddianame görmedi. Böyle iddianame olmaz, kapsamı belli değil, tanık mı, sanık mı, şüpheli mi belli değil, böyle iddianame olur mu? Oradaki her lafın bir bağlantısı olacak. İddia olacak, herkesle ilgili iddianame ise somut olaylara dayalı sağlam kanıtlara dayalı bir iddianame olacak. İddianame ayrıdır, ithamname ayrıdır. İddianamede somut bir iddia olacak, kanıtlara, şahıslar, bağlantılar olacak. Eni sonu belli olacak. Mahkeme iddianameyi tanzim etmek durumundadır. Yığınla isim, niçin hangi bağlantıyla nasıl belli değil, birbirini tanımayan insanlar, aynı terör örgütünün birinci derecede sorumluları olarak orada yer alacak. Bir karmaşa...''

-''ÖCALAN YARGILAMASI BİLE KISA SÜREDE BİTTİ''-

Baykal, ''meşru, geçerli, olması gereken türden bir iddianame var mı, yok mu?'' tartışması yapıldığını ifade ederek, terör örgütünün ele başı Abdullah Öcalan'ın yargılandığı davanın kısa sürede bitirildiğini anımsattı. Baykal, ''Bir yıldan daha kısa süre içinde Türkiye'nin en büyük gerçek bir terör örgütüyle hukuki hesaplaşması bir yıldan kısa içinde tamamlandı. Bir yandan, bu dava (Ergenekon) görülmeye başlanmış, yargılama yürüyor, bir yandan iddianame hazırlanıyor. Böyle bir yargılama dünyanın neresinde görülmüş? Böyle bir şeyi mazur görmek mümkün değil'' diye konuştu.

İddianamenin, bir hahamım işkenceyle alınan ifadelerine, gizli tanık beyanı ve mülakatlara dayandığını anlatan Baykal, şöyle dedi:

''Gizli tanık ilgi çekici bir isim. Davanın temel hedefleri şunlar: Danıştay cinayeti, aslında bir Ergenekon cinayetidir. Cumhuriyet mitingleri, aslında bir terör örgütünü planlayıp uyguladığı, hükümeti yıkmaya dönük bir faaliyettir. Gizli tanık, ablasını öldürmekten, öz yeğinini satarak fuhşa zorlamaktan hapis cezası almış, Cumhuriyet Gazetesinin bombalanması olayından müebbet hapis cezası almış. Bu kişi, Danıştay davası sırasında Atatürk hakkında çok ağır iftiraları çekinmeden yapmış. Böyle bir kişi, Ergenekon davasının en temel dayanak noktalarından birisi. 'Danıştay cinayetini, Ergenekoncular işledi' diyecek. İddiasını, önce mahkemeye, sonra Türkiye'ye kabul ettirecek. Akıl bu kadar kendinden geçti mi? Sorumluluk, vicdan diye bir şey yok mu?''

''Herkesin kendine göre bir Ergenekonu var, herkesin hesaplaşılmasını istediği biri var. O da içine girsin diyor. Herkes kendi hesabını Ergenekon üstünden götürmeye çalışıyor'' diyen Baykal, Ergenekon'un korku sembolü haline geldiğini bildirdi.

-''TÜRKAN SAYLAN'IN NE İLİŞKİSİ VAR?''-

Baykal, davanın başından beri, ''hukuki değil, siyasi dava'' olduğunu söylediklerini anımsatarak, ''Yok, zaman zaman silah bulundu. Yok, Güneydoğu'da yapılan zulümlerin sanıkları ortaya çıktı. Bunlar takip edilir. Bu konuda bir mesele yok. Türkiye'de mafya gerçeği, devlet bürokrasinde yer alıp da kendi çıkarları doğrultusunda faaliyet gösteren insanların mevcudiyeti biliniyor. Bunlar, elbette incelenecek ama olay bu değil. Türkan Saylan'ın bunlarla ne ilişki var?'' ifadesini kullandı.

Ergenekon soruşturmasına ilişkin anlattığı gerçekleri, pek çok kişinin bilmesine rağmen, açıktan söylemeye cesaret edemediğini ileri süren Baykal, ''Ben de bu işe bulaştırılırım korkusu içinde, hukuka saygımız var, ama Türkan Hanım'ı da niye alıyorsunuz? Türkan Hanım'ı alma, al götür demeye götürüyorlar... Ayıptır. İşin özü, temeli yanlış'' dedi.

-MEHMET HABERAL İLE TÜRKAN SAYLAN'I ANLATTI-

Deniz Baykal, soruşturma kapsamında, dün kapsamlı, toplumda heyecan yaratan gözaltılar uygulandığını, bazı rektörler ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) yöneticilerinin de aralarında bulunduğu kişilerin gözaltına alındığını, evlerinin arandığını söyledi. Baykal, gözaltılar konusunda da kamuoyuna resmi bilgi verilmediğini belirtti.

Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal gibi toplumda saygın, önemli bir kişinin gözaltına alındığını, ancak gözaltının nedeninin izah edilmediğini ileri süren Baykal, şöyle konuştu:

''Niye alındı, nedir suçu? Türkan Hanım, çok ciddi sağlık sorunuyla karşı karşıya olmasa gözaltına alınacak. Çünkü bütün şube başkanları gözaltına alınmış. Niye alıyorsunuz? Bu dernek, bir terör derneği mi? Bu konuda var mı bir gerekçeniz, açıklamanız? Yok. Aldık, gitti. Böyle bir durum olabilir mi? Türkiye, buna seyirci kalabilir mi? Ortada açıklama yapılmayınca, hepimiz düşünmeye başlıyoruz. Mehmet Haberal, bu toplumun yetiştirdiği en seçkin, en değerli, sorumluluk duygusu en yüksek, en üretken aydınlarından birisi. Üniversite kurmuş, Türkiye'de böbrek nakli olayının kurucusu. Ben, 1974 yılında Maliye Bakanıyken gece uçakla saat 2-3'de Ankara'ya gelirdim. İndiğim zaman bakardım karşımda Mehmet Haberal. 'Mehmet Bey, ne yapıyorsunuz burada?' diye sorardım. 'Sizin uçakta böbrek var onu bekliyorum' derdi. Yurt dışından getirilen böbreği, bizzat kendisi sabaha karşı saat 2'de alıp heyecanla, doğru dürüst selamlaşma bile yapamadan, koşar ameliyatına giderdi. Yüzlerce insanı, bu konuda uzman olarak yetiştirdi. Hocaların hocası... Bu kadar hizmet vermiş, üniversite kurmuş, öğrenci yetiştirmiş, doktor yetiştirmiş, saygıdeğer bir insan. Binlerce aileden hayır duası alıyordur Mehmet Haberal. Bu insanı, niye alıyorsunuz? Alındığı zaman aklına ne geldi. 'Eyvah ameliyata girecektim, ne olacak' diyor. Hastası da 'Biz seni bekleriz hocam' diyor. Bu insanı, niye alıyoruz? Terör örgütü kurmuş, Türkiye'yi, Anayasayı, rejimi çığırından çıkaracakmış... Bu kadar hakşinaslıktan uzak, insanlara saygı göstermekten uzak bir anlayışla devlet yönetilir mi?''
-29 BİN ÖĞRENCİYE BURS-

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği(ÇYDD) Genel Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan'ın, 29 bin öğrenciye burs verdiğini, 36 bin genç kızı okula çektiğini anlatan Baykal, şöyle devam etti:

''Bu insanı niye alma gereği duyuyorsunuz? Bütün hayatını, çağdaş eğitim projesine adamış. Bu eğitim projesini mi engellemek istiyorsunuz? Yani çağdaş eğitim anlayışı, Türkiye'de devletin dışında sivil toplum girişimiyle desteklenilsin, yaygınlaştırılsın, kızlar okula gitsin, öğrenciler hiçbir baskıya maruz kalmadan özgürce yetiştirilsin. Çağdaş, anayasanın öngördüğü laik demokratik Cumhuriyetin genç, aydın insanları olarak yetiştirilsin. Bunu mu istemiyorsunuz, engellemek istiyorsunuz?''

-''KÜÇÜK AYRINTIYA DİKKAT''-

Baykal, küçük bir ayrıntıya da dikkati çekmek istediğini belirterek, şunları kaydetti:

''Dün bu insanlar gözaltına alındığında tarih, 13 Nisan 2009'du. 13 Nisan, eski takvimle 31 Mart'tır. Tam 100 yıl önce, 31 Mart 1909'da yaşanan olayların yıldönümünde bu tutuklamalar yapılmıştır. Bunun altında ne yatıyor bilmiyorum. Gözaltına almayı kararlaştıranlar, acaba tarihsel bir rövanş düşüncesi içindemiydiler, bilmiyorum. Eğer onlar öyle bir düşünce içinde değilse, tarih, Türkiye ile çok derin bir ironi içine girmiştir. Tarih, Türkiye'ye çok anlamlı bir uyarı yapmıştır. Düşünüyorum, böylesine acı olayların yaşandığı sırada, acaba Türkiye'de yüksek sorumluluklar üstlenmiş olmak nasıl bir duygudur? bu olaylar yaşanırken, bu olaylarla doğrudan irtibatı olmasa da Türkiye'nin tarihi sorumluluğu üstlenmiş mevkilerde, makamlarda bulunmak, bu gelişmeleri televizyonlardan izlemek, gazetecelerde okumak acaba nasıl bir duygudur? Acaba ne hissediyorlar, ne düşünüyorlar?''

-''BU, BİR DARBEDİR''-

Hukuk, anayasa, adalet, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün bir yansıması olarak hiçbir şekilde anlaşılamayacak bir süreç yaşandığı ifade eden Baykal, sözlerini şöyle tamamlandı:

''Bir acı, karanlık dönemdir. Bu dönemi planlayanlar, uygulayanlar, yönlendirenler, destek olanlar, seyirci kalanlar, tarih içinde sorumluluklarını üstlenmişlerdir. Biz, bu manzarayı ortaya koymak, kabul edilemez bir manzara olduğunu anlatmakla görevliyiz. Bu, hiç şüphe yok bir terördür. Terör, herkesin kendi enstrümanlarıyla, yetkisiyle, olanaklarıyla yapabileceği bir şeydir. Şimdi böyle terör bir terör uygulanıyor. Bu uygulamalar, hiç şüphe yok bir darbedir. Darbe, sadece tankla, topla, silahla, üniformayla yapılmaz. Darbe böyle de yapılır ve yapılıyor da. Türkiye, bu darbeyi yaşıyor. Bu darbenin içinde, darbeye karşı hukuku savunmakla, insan haklarını savunmakla sorumlu, görevli mercilerin, makamların bulunduğuna tanık olmakta hepimizi derinden yaralıyor. Ama yaşananın bir darbe olduğu gerçeği, maalesef gözlerden saklanamıyor. Bu, bir darbedir. Elbette siyasal bir darbedir, bir AKP darbesidir. Daha da acısı, bu bir savcılık darbesidir.''