12 Şubat 2013 14:03
Eski CHP Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal, 3 yıl aradan sonra parti grubunda CHP’li milletvekillerine seslendi. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun katılmadığı toplantıda ulusalcı olunmadan CHP’li olunamayacağını söyleyen Baykal, “Bütün CHP’liler ve milletvekilleri hem ulusalcı hem de yenilikçidir” dedi.
Basına kapalı gerçekleşen toplantıya CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu katılmadı. 116 milletvekilinin katıldığı toplantıda Kılıçdaroğlu’nun kurmayları Gürsel Tekin ve Adnan Keskin yer aldı.
Sabahın erken saatlerinde Meclis'e gelen Baykal, kendisine yakın milletvekilleri ile toplantı öncesinde, durum değerlendirmesi yaptı. Grup toplantısı için 40 milletvekilinin erken saatlerde gelmesi üzerine, hazırlıkların hızlandırıldığı görüldü. Dakikaların ilerlemesi üzerine, gelen vekil sayısı 116'yı buldu.
Baykal'ın isteği üzerine yapılan toplantıda, Gürsel Tekin, Adnan Keskin, Faik Tunay, Bülent Kuşoğlu, Aydın Ayaydın, Metin Lütfi Baydar, Yıldıray Sapan, Akif Hamzaçebi, Alaattin Yüksel ve Mehmet Ali Edipoğlu'nun da aralarında olduğu milletvekilleri hazır bulundu. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülseren Onanç da toplantının katılımcıları arasında yer aldı.
Deniz Baykal, isteği üzerine düzenlenen ''kapalı grup toplantısı''nda yaklaşık bir buçuk saat konuştu. Hem iç hem dış siyasi gelişmelere ilişkin görüşlerini aktardı. Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun tercihinden değil zorunluluktan toplantıya katılamadığına dikkat çeken Baykal, "Keşke genel başkan da burada olsaydı. Genel Başkanın da katılacağı bu toplantıları önümüzdeki günlerde de sürdürürüz" diye konuştu.
Baykal'ın parti grubunda yapıtığı konuşmanın tam metni şöyle:
Teşekkür ederim Sayın Başkan Değerli Arkadaşlarım hepinizi içten sevgilerimle saygılarımla selamlıyorum.
Konuşmaya geçmeden önce bir konuyu biraz aydınlığa kavuşturmamız gerekiyor.Bu görüşmede Sayın Genel Başkan da bizzat bulunmayı arzu etti. Maalesef bu saatlerde programı yoğun olduğu için katılamayacağını, Çarşamba Perşembe günü de İngiltere'de bir gezisi olduğunu, Cuma ya da gelecek hafta olursa olabileceğini ifade etti. Ben de Cuma meclis çalışmadığı ve pek çoğumuzun da Ankara dışında olacağı için, Salı gününe de çok gecikileceğinden dolayı bu toplantıyı yapmayı düşündüm. Yani Sayın Genel Başkan tercihen değil mecburiyetten bu toplantıya katılamamıştır. Ama eminim buradaki görüşmeleri ayrıntılı bir şekilde değerlendirebilecektir. Keşke genel başkan da burada olsaydı. Genel Başkanın da katılacağı bu toplantıları önümüzdeki günlerde de sürdürürüz.
Değerli arkadaşlarım, İçinde geçmekte olduğumuz dönemin olağanüstü niteliği hepimizi hem sorumlu siyasetçi olarak hem de CHP mensubu olarak çok yeni ve ciddi durum değerlendirme yapma zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır. AKP iktidarının son 5 yılında Türkiye’nin temel siyasal kimliği ve tarihsel birikimi çok ciddi bir şekilde sarsılmakta ve çözülmektedir. Böyle bir köklü temelde değişim yaşanırken hepimizin günlük olaylar karşısında gerekli tavrı takınmanın, ülke nereden nereye sürükleniyor, bize düşen görev nedir, olumsuzlukları caydırmak için daha fazla ne yapmalıyız sorularını kendimize sormak zorunda olduğumuzu düşünmekteyim.
Gidişata baktığımız da belki de bir kurguya uygun olarak yeni bir Türkiye’nin kalıba döküldüğünü ve partimizin bu süreç karşısında etkin olmaktan çıkarılmaya çalışıldığını görmekteyiz. Türkiye’ye sahip çıkmamız gerekmektedir. Bunu sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak söylemiyorum. Türkiye’nin siyasal deneyimi dünya çapında saygı ile selamlanması gereken bir olaydır. Milli mücadelenin hemen arkasında başlatılan büyük süreç hiç kuşku yok ki her sorumlu insanın saygı duymasını gerektirmektedir. Burada Türkiye Cumhuriyeti diye bir devlet varsa, buradaki insanlar barış ve istikrar içinde daha da ileriye giderek daha demokratik daha çağdaş hukuk ilkelerinin uygulandığı, Kadın-Erkek yaşamının daha çağdaş boyutta olduğu yapıyı, içinde olduğumuz bu coğrafyada en ileri seviyeye getirmiştir. Laik bir toplum haline dönüşülmüşse bu elbette saygıyla selamlanması gereken çok önemli bir sonuçtur. Türkiye Cumhuriyeti dışında başka bir devlet bunu başaramamıştır.
Din ve siyaset ilişkisini bu coğrafyada en olumlu en belirgin bir noktada oturtulabilmişse tüm insanlık için kazanım olmuştur. Aklı başında herkes bu dönüşümün, Türkiye modelinin ne kadar değerli ve çok önemli olduğunu çok iyi bilmektedir. İslamiyet ile demokrasiyi, Kadın-Erkek eşitliğini, çağdaş hukukla demokrasiyi bağdaştıran bir toplumsal düzeni, devlet düzenini gerçekleştirmiştir. Bu coğrafyadaki ülkelerin bir süredir yaşadığı acılara baktığımızda Türkiye süreci daha iyi anlaşılacaktır.
Mısır, M. Ali paşa zamanından başlayarak imparatorluğun daha ileri bir seviyesinde olmuştu. Suriye, Anadolu çizgisinin ötesindeydi. 1920 lerde bu şekilde bir durum yaşanırken, şu andaki Mısır, Suriye ve Lübnan’ın hali ortadadır.
Bu devletlerle aramızdaki fark nedir? Aramızdaki fark, Türkiye modelidir. Model biliniz ki CHP modelidir. Bütün dünyada köklü bir değişimi, din ve laikliği, İslam ve demokrasiyi, kadın erkek eşitliğini sağlayan Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Falan başbakan çok icraat yaptı ondandır lafı doğru değildir. Sağlam temel bunların oluşmasını sağlamaktadır. Ana temelde bunlar olduğu için Türkiye büyümüş ve gelişmiştir. Bunu küçümsemeye kimsenin hakkı yoktur. İlerici bir modeldir. Bu politikalardan bıkmayın bıkılırsa sonuçlarının neler olacağı görülmektedir. Bizi bugünlere getiren politikaların temelinde bu vardır. Kuruluş aşamasında öngörüldüğü amaçlandığı için zafere ulaşılmıştır.
Türkiye’yi savunmak, CHP’yi savunmaktan geçer. Türkiye’yi değiştirmenin ilk aşaması CHP’yi değiştirmekti. Onun için CHP’yi savunmak Türkiye’yi savunmaktır. Bunu çok iyi bilin. CHP’ye muazzam haksızlıklar yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor. Bu duruma meydan okumak gerekmektedir. CHP, bir karmaşa içinde olan insanların bir yığınağı gibi algılatılmak isteniyor. Bence gerçekçi olmayan doğru olamayan bir değerlendirmedir. Gerçek bu değildir. CHP’nin ne olduğu bellidir. Programı vardır, bir ve bütündür. Ulusalcılar, yenilikçiler var sözlerini reddediyorum. Bütün CHP’liler ve milletvekilleri hem ulusalcı hem de yenilikçidir. Ulusalcı olmadan CHP’li olunmaz. Sayın Genel Başkan programı geçen haftalarda okudu. Bu saldırılara göz yummak ve takdim etmek Türkiye’ye yapılacak en büyük yanlışlıktır. Birbirimizi yaftalamamayız. Birbirimizin ulusalcılığı ve yenilikçiliğine saygı göstermeliyiz.
Bu tehditler karşısında ki direnç noktası CHP’dir. Kendi elimizle ayrıştırırsak ulusalcı yenilikçi olarak, amaçladığımız hedeflerden mahrum oluruz. Biz birbirimize mecburuz.
Bu bakış açısını değiştirmek gerektirmektedir. CHP ye karşı haksızlıkları göğüslemek lazım. CHP’nin demokrasiye inanmadığı, sahip çıkmadığı ithamları gelir. Türkiye’ye demokrasiyi getiren, taşıyan ve onun iktidardan düşme bedelini memnuniyetle uygulayan dünyanın tek partisi CHP’ dir. 1950 yılında İsmet paşaya seçim kazanmış gibi yapmaya kimse ikna edemedi. En büyük eseri olarak düşünerek yaptı. Millet istiyorsa iktidarı değiştirsin ama sistem işlesin dedi. Demokrasi dersi verir gibi yaptı bunu. Ondan sonra gelenler daha genç kuşaklar, sivil siyasetçiler ülkeyi demokrasi anlayışıyla ve ben kendime “Sabık Başbakan” dedirtmeme inadına girmeyecek olsalardı 1924 anayasasıyla devam edebilecekti. Halkının oyuyla iktidara gelenler, demokratik rejimin kazaya uğramasına neden olmuşlardır. 12 Mart Dönemin, 1971 de CHP’ ye atfedilen Ordu CHP formülü, CHP dinamikleri tarafından reddedildi. 12 Mart darbesinin CHP’ ye biçilen oyunu CHP oynamadı, reddetti. CHP demokrasi inancını tereddütte bırakmamış bir siyasi partidir.
Kimsenin CHP ye en küçük bir leke kondurma ihtimalli olmamıştır. Her türlü darbe dedikodusunun, iftiraların oluğu ortamda bile CHP’nin demokrasi harici bir çalışma yaptığını ortaya koyamamıştır.
Yargıç güvencesi, üniversite özerkliği, basın özgürlüğü DP iktidarının doğal uygulamaları olarak ortaya çıkarabilseydi. Ama olmamıştır. 1961 anayasasıyla bu sağlanmıştır.
Bu partiyi kuranlar asker olmasına rağmen ondan sonraki süreçte, toplumun sivilleşmesi ve demokratikleşmesi yolunda hareket etmişlerdir.
İleri demokrasi modeline baksınlar. Bütün demokratikleşme adımlarını CHP parlamentoda desteklemiştir. Bugün işbasına gelen iktidarın döneminde dünyadaki gazetecilerin en fazla tutuklu olduğu, fikir ve vicdan hürriyetinin baskı altında olduğu,yargının bir enstrüman gibi kullanıldığı bir tablo ortaya çıkmıştır. Bunlar ileri demokrasi anlayışına sahipken, CHP demokrasi karşıtı, insaf! Bunu anlatmak lazım! CHP olarak, her insanı vatandaş haline getirmek istiyoruz, özgür insan yapmak istiyoruz, özgürce karar almasını istiyoruz.
CHP solcudur buna kuşku yoktur, çağdaş bir partidir. Başka solcu partilerle farklılık göstermektedir. CHP kendi solunu süreç içinde şekillendirmiştir. CHP Sosyal demokrat bir partidir. CHP emeğin yanındadır, ezilenin mağdurun yanındadır. Tekellerin yanında değildir, büyük sermayenin elinde değildir. Kendisini ticari egemen güç haline dönüştürmek isteyenlerin partisi değildir. Barışçı bir partidir, çevreci bir partidir. Gelir dağılımının, fırsat eşitliğinin peşinde koşan bir partidir.
CHP olarak din konusunda haksızlığa uğramaktayız. Tarihsel süreç içerisinde, Türkiye’nin Laik yapılı topluma dönüştürülmesi sürecinde yer yer ve zaman zaman inançlı kesimleri üzüntüye uğratan uygulamalar olmuştur. Elbette bunları görmekte sakınca yoktur. Ama bu CHP nin inanca karşı bakış açısından örnek alınacak bir durum değildir. CHP’nin inanç karşısında ki tavrı demokratik anlayışından sosyal demokrat kimliğinden çıkar. İnanç insanoğlunun en önemli özgürlük alanıdır. Devletin bir din dayatmaya hakkı yoktur. İnançları, ibadetleri saygıyla karşılamak sosyal demokratın özelliğidir.
CHP gözbebeğimizdir. Bakınız Tunus’a, Suriye’ye, Irak’a bakın görürsünüz. CHP ilke ve değerlerinden dolayı, CHP var olduğundan dolayı Türkiye bu durumdadır. İçimizde bir tereddüt yaratmaya çalışıyorlar, empoze ediyorlar. Bizim iftiharımız Türkiye’nin iftiharıdır, Türkiye Cumhuriyeti ilerici bir projedir, CHP’nin projesidir. Eskimiş bir projedir diyorlar yok öyle şey! Büyük yalanlar söyleniyor, ne yazık ki topluma da kabul ettiriyorlar.
Silivri yalanı artık herkes tarafından görünmektedir. Ortada bir kurgu, planlama ve bunlara uygun gereklilikleri yaratma ihtiyacı vardır. Silivri bir siyasi mimarlığın sonucudur. Kanada’da ki haham ortaya çıktı ve dedi ki “bu işi ben başlattım ama şimdi diyorum ki işkence altında bu iddiaları gündeme getirdim. İşkence altındaki ifadem geçerli değildir. Benim vicdanım bunu kabul etmiyor.” Kendisi de pek ala TRT1’de bizim bazı arkadaşlarımızın da katıldığı bir ortamda Ergenekon diye ısrarla bastırmıştır. Bu işi başlatan adam diyor ki bu bir projedir, yani tezgah olarak algılanabilir. Amaca da ulaşıldı artık o insanlar bırakılmalı. Bu işin bir proje olduğunun kanıtıdır. Başbakan tutuklulukların uzunluğundan şikayet ediyor. 18 yıl hapse mahkum bir generali ziyaret ediyor. Tahliye talep ediyor, ABD büyükelçisi yargının bu uygulamalarından rahatsızlığını dile getiriyor. Bu süreç başlarken kim karşı çıkıyordu? Bunun bir proje olduğunu belli amaçlara ulaşılması için kurgulandığını kim söylemiştir. Bilirkişiye görütülmeyen CD’ler, dinlenmeyen tanıklar. O yalanın ortaya çıkmasıyla artık insanlara düzeltmek istiyorlar ve şimdi onlara kusura bakmayın diyorlar. Kimisinin hayatını aldı, kimisinin mutluluğu, kimisi sağlığını huzurunu kaybetti. Ziyaretler yapıyorlar bu işlere bir sorun verelim diyorlar. Bu büyük bir yalandı ve bunlarla acılar yaşattılar.
Başka bir yalanda Avrupa Birliğiydi. 2004 yılında Ankara antlaşmasına imza atılacağı zaman sakın imzalamayın geri gelin ve niye imza atılmadığını birlikte anlatalım dedik. Ama dönmediler ve imzaladılar. Alkışlar, kıyametler, öğle vakti atılan havai fişekler, gazetelerin mavi çıkmasıyla yalana ortak olundu. CHP, AB’ye karşı gibi gösterildi. Gelinen noktayı şöyle açıklayayım. AB’nin genişlemeden sorumlu bakanı Avrupa Konseyine gelerek orada AB’ nin genişlemesi konusunda konuşma yaptı. Tek kelime Türkiye’den bahsetmedi. Arkadaşımızdan biri sordu neden bahsetmediniz diye şöyle bir cevap verdi: “ Siz 2004 deki anlaşmaya imza attınız ama gereğini yapmadınız.” Büyük AB yalanı herkesi kandırdı. Artık Şangay Beşlisine geldik, bu iflastır. Şimdi yeni ve büyük bir yalan var. Terörden şikayetçi iseniz bunu önlemenin yolu anayasanın değiştirilmesidir. Anayasada yazan Türk Milleti kavramını çıkarırsanız etnik ifade kullanmamayı başarırsanız terör belasından kurtulacak, etnik gerilim ortadan kalkacaktır. Yeni yalan ve kabul ettirilmek istene konu budur.
Yeni Anayasa konusu bir buçuk yıldan beri gündem de. Kiminle yapmaya çalışıyoruz AKP ile. İnsan haklarına saygılı bir anayasa yapalım herkes eşit katılacak birlikte yapacağız diye yola çıktık; bir protokol imzalandı bir buçuk yıl çalışıldı. Başbakan çıktı mart sonuna kadar bitirdiniz bitirdiniz bitiremediniz biz kendi anayasamızı yaparız dedi. Protokolde böyle bir madde var mı? Olabilir mi? Anayasa temel siyasi güçlerin mutabakatı ile oluşturulması gereken bir metindir. Anayasa çabası meşrulaştırıldı. Bizler artık uzlaşma komisyonundan ayrılsak da AKP artık kendi isteğini dayatma imkanına kavuştu. Bu olaylar bize gösterdi ki hesaplaşılması gereken bir tablodur. Anayasa tuzağına düşürdüler. Bu yöntemin irdelenmesi lazım. Samimiyetsizliğini anlatılması lazım. İlk iş bu, bunu anlatmak gerekiyor.
AKP’nin Anayasayla Başkanlık rejimi getirecek, yargı işini düzenleyecek. Anayasa komisyonunun göreve başladığı ilk günlerde Başbakan dedi ki her şeyi konuşacağız ama yargı paketi hariç tutulacaktır. Şimdi başbakan diyor ki sizinle ben konuşmam. Ama ben yargı paketini değiştirme hakkını kullanırım demekte, onu da değiştireceğim. Barolar Birliği Başkanı çok açık şekilde bir açıklama yapıldı. Bu anayasa yaklaşımına herkes tepki göstermektedir.
Yargı tamamen siyasi kontrole geçecektir. Aklın sağduyunu iflas ettiği noktadayız ve bu düzenleme geliyor.
Başkanlık düzenlemesi geliyor. Türkiye’ye özgü başkanlık modeli olduğu ifade ediliyor, başkanlık sisteminin tüm özellikleri kaldırılıyor, parlamentoyu fesih dahil uydurma, hukukla demokrasiyle bağdaşmayacak keyfi bir hegomanya düzenlemesi kuruluyor.
Anayasa değişikliği kapsamında sessiz kalmamız mümkün değildir. Çok büyük tepki göstermek Hepimizin en büyük sorumluluğudur.
Getirilen anayasanın üzerinde durmamız gereken temel noktadan biride Anayasa’daki siyasi kimliktir. Yeni bir siyasi kimlik getirilmekte. Türkiye Cumhuriyeti devletinin siyasi kimliği konusunda toplum sessiz kalmaya çağrılıyor. 1924 Anayasasından başlayarak, devletin kimliği ile ilgili maddelerde “Türk milletini ancak TBMM temsil eder, millet adına egemenlik hakkını yalnız o kullanır. Türkiye’de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese Türk denir. 1961 anayasasında “Egemenlik Kayısız şartsız Türk milletinindir, milletin egemenliğini millet yetkili organlar eliyle kullanır”. 54. Maddede “Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı herkes Türk’tür”. 1982 Anayasında “Egemenlik ayıtsız şartsız Türk milletinindir, yetkili organlar eliyle kullanır. Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı herkes Türk’tür.” denilmektedir. Anadolu’da devletin siyasi kimliği niceliği konusunda 90 yıldır net süreklilik var. Yeni modaya göre Ulus devlet eskidi, ilerici değil, Ulus devlet anlayışı dünya’da kalkıyor düşüncesi doğru değildir. Dünyadaki devletlerin ezici çoğunluğu Amerika, İngiltere, Almanya, Fransa öyledir. Millet tanımı bakımından bir tereddüt yoktur. Belçika’nın durumu ortadadır. Ulus kimliğini kaldırdığınız zaman ne olacaktır? Ulus kimliği ulus dışı kimlik dışı iddialarının önünü açmak anlamına gelecektir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Millet nedir hangi millettir. Millet varsa adı da vardır. Bunun yerine Türkiye toplumu diyelim diyor başbakan. Egemenlik kime ait olacaktır. Ulus devlet bireyin niteliklerine göre kurulan bir devlet değildir. İnanc ve etnik kimlik üzerine bir yapı kurulmaz. Ulus devlet hepsini kapsar. Ulusu kaldırdığınızda aşiretçilik, etnik kimlik, inanç kimlikleri olarak ortaya çıkar. Bu durumda etni siteye dayalı bir yapının geçerliliği olmamıştır. Lübnan’ın durumu ortadadır. Ulusal kimliği korumalıyız. 90 yıldır Türkiye her türlü gelişimini bu kavramla sağlamıştır. İtalya, Almanya birlikteliğini sağlayarak bugünkü durumlarına gelmişlerdir. Demokrasi demek etnik kimliklerin hukuki bir kimlik kazandığı bir yapılanma demektir. Dünyanın hiçbir bölgesinde ve hiçbir uluslararası temel belgelerde siyasi kimliklerin etnik kimliklere dayalı olması yazmamaktadır. Bu düşünce geçerli değildir. Barışın bu şekilde güvence altına alınacağı söylenmektedir. Yüzyıldan beri devam eden etnik gerilim tablosu anayasada değişiklik yapılmasıyla düzeleceğini kimse anlatmasın. Bu bir aşamadır. Bu düzenleme yeni taleplerin, yeni bir kazanımların önünü açacaktır. İnandırıcılığı yoktur. Siyasi kimliği koyamamış, 1000 yıllık adını söyleyemeyen bir toplum sonucunda olumsuz manzaralar yaşanacaktır.
Ortadoğu’yu yönetmek isteyen güçler bu değişiklikleri istemektedir. Etnik ayrımcılık peşinde koşanlar bu düzenlemeyi istemektedirler. Ulus Devletin darbe vurduğu dini cemaatler de bu düzenlemeyi istemektedirler. Bir yandan etnik ayrımcılar, bir yandan dincilerin peşine koşup darbe yiyen entelektüel demokratlar var. Bunlar tarih boyunca olmuştur ve ilk örneği İrandır. Bu modelin arkasında bir de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan vardır. Bu anayasa değiş tokuş anayasasıdır. Başbakan, Başkanda olacaktır, ulusal kimliği verecektir, birileri ulusal kimliği alacak başkanlığı verecektir. Mübadele, değiş tokuş ve tezgah budur. Barışa, demokrasiye ne kadar hizmet edeceği yalanını dinlemeye devam edeceğiz. Aman CHP’yi korkutalım yıldıralım hazırlığı yürümektedir.
CHP Programında yer alan Milliyetçilik bölümünü okuyarak üzerinde değerlendirmelerde bulundu. CHP Atatürk milliyetçiliğini benimsemektedir. Türkiye Cumhuriyeti din, dil, ırk ve etnik köken temelleri üzerinde değil, siyasal bilinç ve ideal beraberliği zemininde kurulmuştur. Milliyetçilik, ırk, köken, din, mezhep, bölgeselcilik, kavimcilik anlayışlarının, ulusal düzeyde aşılmasıdır. Türkiye hiçbir zaman ırk, kan ve kafatası esasına göre yöneltilen bir devlet olmamıştır, olmayacaktır. Ülkenin sorunlarının çözümüne ırk temelinde değil yurttaş temelinde yaklaşmaktayız. Türkiye’nin bölünmesine ve parçalanmasına yönelik tüm düşünceleri CHP kesinlikle reddeder. CHP olarak bizim milliyetçilik düşüncemiz budur. Bunun kıymetini bilelim. Sayın Genel Başkanın iki hafta önce yapmış olduğu bu açıklamalardan büyük mutluluk duymuştum. Bunu tekrar gündeme getirmek istedim. Bu konuda bir tereddüde düşmeyelim. Herkes bu çerçeve içinde yürümelidir.
Türk tanımının daha kucaklayıcı olduğuna inanmaktayım. Hep böyle olduğunu iddia etmiyorum. 90 yılı konuşuyoruz. 1920,1930,1940 larda bu farklı şekilde yorumlandı. 1989 yılında bir rapor yayınladık. Bunun amacı devleti etnik bir tanımlamanın dışına çıkarmak. Devlet bir kafatası, ırk devleti değildir. Bu iddia yüzünden DGM’ye gittik. Sayın Demirel ve Türkeş’in tepkileri kayıtlardadır. Olur mu böyle şey diye. Bu etnik bir laf değil. Bu topraklarda hepimiz bir aradayız. Toplum hareketlenmiş ve herkes her yerde. Etni site gibi feodal bir yapıya dayalı bir anayasa kabul edilebilir mi? Yüzyıldan beri biz Türkiye Cumhuriyeti olarak yaşıyoruz. Her şey olsun ama millet Türk olmasın yanlış bir düşüncedir. 12 Eylül döneminde Kürtçe yasaklandı. 1987 de meclise geldim o parlamento döneminde Kürtçe yasağının kaldırılması konusunda kanun teklifi verdik. Bizim düşüncemiz ortadayken CHP’ye yapılan saldırılara anlam veremiyorum. Etnik kimlik herkesin şerefidir, ayrım hiyerarşi söz konusu olamaz. Ama bizim ulus olmamız bir etnik ırkçı dayatma olarak algılanmasın.
İki hafta sonra 1 Mart. Bu tarih hem CHP hem Türkiye açısından çok önemlidir. TBMM tarihi bir adım atmıştır. Türkiye coğrafyasının Irak’a yapılacak müdahalenin merkezi olmasını CHP öncülüğünde parlamentoda reddetmiştir. Yurtta Barış Dünya’da barış sözüne inanmaktayız. İki barış da birbirine bağlıdır. Bu bütünsellik önemlidir. Uluslar arası bir karar yok NATO kararı yok ama sen topraklarını aç. 90.000 yabancı askerin konuşlandırılacak olan topraklarımız kapatıldı, tezkere reddedildi. Partiler üstü bir kararla, ülkenin çıkarları düşünülerek ve haklılığımızın ortaya çıkması önemlidir. 1 Mart’tın 10. Yılında bu konuya parti olarak el atmamız gerekmektedir. Panel oluşturularak bu konular ve dış politika konuşulabilir.
© Tüm hakları saklıdır.