Gündem

Demirtaş: Halka barış ve demokrasi sözümüz var

Demirtaş aralarında T24 yazarlarının da bulunduğu 34 ismin sorularını yanıtladı

27 Mayıs 2019 09:32

Abdullah Öcalan’a uygulanan tecritin kaldırılması talebiyle HDP Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in başlattığı ve dört bini aşkın kişinin sürdürdüğü açlık grevinin amacına ulaştığını söyleyen Selahattin Demirtaş, “Öcalan’a fırsat tanınırsa” halka verdikleri barış ve demokrasi sözünü hep beraber yerine getirebileceklerini ifade etti.

Demirtaş aralarında T24 yazarları Hasan Cemal ve Gökçer Tahincioğlu ile T24 Pazar yazarı Ahmet Tulgar'ın da yer aldığı 34 gazeteci, yazar ve eleştirmenin birer sorusunu yanıtladı.

Demirtaş'ın sorulara verdiği yanıtların bir bölümü şöyle: 

1- İrfan Aktan : Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve kendisinin çağrısı sonucu bugün açlık grevine son verilmesini, bu tarihi gelişmeyi nasıl okuyorsunuz?

Tecrit politikaları, Türkiye’ye kaybettiren politikaların en büyüğüydü. Bundan vazgeçilmesi, eminim tüm Türkiye toplumunun yararına olacaktır. Açlık grevlerinin amacına ulaşarak bitmesini sevinçle karşılıyorum. Başta açlık grevi eylemini yapanlar, direnişin öncüsü anneler, destek olan kamuoyu, avukatlar ve tüm halkımıza bu duruşlarından dolayı şükranlarımı sunuyorum. Bundan sonraki sürecin nereye evrileceğini şu anda bilemiyorum, fakat aslolan, barış ve demokrasi ısrarından vazgeçmeden mücadeleyi sürdürmektir. Açlık grevi sürecinde kendini feda edenler dâhil, bedel ödeyen herkese, tüm halka barış ve demokrasi sözümüz var. Sayın Öcalan’a fırsat tanınırsa hep beraber bunu başaracağımıza inanıyorum.

2- Ahmet Tulgar (Gazeteci, yazar): Bir politikacı olarak siyasetin nasıl bir buluşturucu, barıştırıcı, özgürleştirici gücü olduğunu gösterdiniz. Şimdi hapishanede yazdığınız kitaplarla edebiyatın nasıl bir güç ve sığınak, nasıl bir özgürleşme imkânı olduğunu gösteriyorsunuz. Ve her iki durumda da iktidarları sarsıyorsunuz. Bunların temelindeki yaşam felsefenizi anlatır mısınız? Toplumsal olandan çok bireysel olanı merak ediyorum ama.

Verili olanla, hazır olanla yetinmeyi bilmiyorum ben Ahmet. Kalıplar, şablonlar, ezberler boğuyor beni, nefes alamıyorum. Önüme çıkan her sınırı, en az bir defa ihlal etmesem kendime olan saygımı, güvenimi yitirecekmişim gibi hissediyorum. Siyasi bir öncü olma hırsı veya güdüsüyle yapmıyorum bunları. Bunları yapıyorum diye bana siyasi öncü misyonu atfediliyor, ben de bundan kaçamıyorum. Ama bana bu misyonu atfedenlerin de kalıplarını, ezberlerini, sınırlarını ihlal etmekten alıkoyamıyorum kendimi. O zaman da, daha bir siyasi öncü olarak kabul görüyorum. Böyle böyle gidiyoruz işte, Allah sonumuzu hayretsin. Son kitabın Bakmadığınız Bir Yer Kalmıştı için eline sağlık diyorum.

3- Gökçer Tahincioğlu (Gazeteci, yazar): Devran’da bütün fukaralığa, çaresizliğe, hayal kırıklıklarına rağmen dışarıya sızan bir umut, anlama ve anlatma çabası var. Kitap, yıllarını cezaevi kapısında geçiren anne ve babanıza armağan edilmiş. İstanbul seçiminin iptal edildiği gün ise gördüğümüz bir tablo vardı.Öcalan’la avukatların görüşmesinden sonra başlayan, HDP’ye yönelik önyargılı sözler ve suçlamalar, Gezi’ye kadar uzanan eleştiriler. Buna karşılık HDP seçmenlerinden gelen “siz neredeydiniz” karşılığı. Edebiyat, bu makası kapatabilir mi? Anlamak ve yeni bir dil inşası, üstelik çok kolayca karşıt siyaset üretilirken mümkün mü? Neden umutlu olmalıyız?

“Mühür” romanın güzeldi Gökçer, eline sağlık. Ortak arkadaşımız Kemal Göktaş’a da selam söyle lütfen. Onun da yazılarını takip ediyorum. Sözünü ettiğin makasın, kutuplaşmanın, fanatikliğin veya önyargıların ortadan kaldırılması çok kolay bir iş değil. Bu konuda edebiyatın büyük desteği olacağından şüphem yok ama, o da yetmez. Sanat, felsefe, alternatif tarih, hatta mitolojinin de siyaseti (ve de dilini) belirleyebilmesini sağlamak gerekir. Üstünkörü edinilmiş bir siyasi bilinçle yapılan her türlü siyaset kabadır, ötekileştiricidir ve makasların daha fazla açılmasından başkaca bir sonuç doğurmaz. Sorun çözmediği gibi, sürekli yeni sorun üretir. Peki neden umutlu olmalıyız? Çünkü öyle gerekiyor.

4- Hasan Cemal (Gazeteci): Sevgili Başkan, seni ve sohbetini çok özledim, seni bu kadar zamandır hapiste tutan adaletsizliğe zaman zaman isyan ediyorum. Ne zaman çıkacaksın? Ne zaman hasret gidereceğiz?

Merhaba Hasan Abi, sesini duymak güzel. Ben de misafirperverliğini ve güzel sohbetini özledim. Bunu bir dahaki duruşmada tahliye gerekçesi olarak ileri süreceğim ama kabul göreceğini sanmıyorum ? Halk yeterince isteyince ve bunu istediğini yeterince görünür kılınca cezaevleri boşalır. Bu da mücadeleyle belirlenir ancak. Fakat cezaevine gömüleni duymadım bugüne kadar. Herkes bir şekilde çıkıyor. Önemli olan onurumuzla girdiğimiz bu yerden, onurumuzla çıkmaktır. Sen yine de, her zamanki gibi sofranı açık tut, bakarsın sürpriz yaparız?

5- Selin Girit (Gazeteci): 23 Haziran seçimlerinden yalnızca 4-5 gün önce, halen tutukluluk halinizin devamına neden olan yargılandığınız davanın son duruşması yapılacak. Bazı medya organlarında HDP ile AKP arasında sizin tahliyeniz üzerinden bir pazarlık yürütüldüğü yönünde iddialar yer aldı. Böylesi bir pazarlık söz konusu mu? 19 Haziran’da tahliye kararı bekliyor musunuz? Olası tahliyenizin HDP seçmeninin 23 Haziran’daki tercihini nasıl etkileyeceğini öngörüyorsunuz?

Selin Hanım, dışarıdan nasıl görüyorsunuz bilmiyorum ama faşizme karşı en güçlü mücadeleyi yürütüyor olmamıza, her dönemde en ağır bedelleri ödüyor olmamıza rağmen halen bizleri ucuz, ilkesiz pazarlıkların partisi olarak görmekte ısrar edenlere söyleyecek söz bulamıyorum. Sorunuzda yer verdiğiniz türden bir pazarlığı yapacak tıynette olsaydık iki buçuk yıldır burada olmazdık zaten. Demokrasinin, barışın imkanlarını artırmak, her fırsatı ilkesel bir kazanıma dönüştürmek için de AKP dahil tüm partilerle TBMM çatısı altında görüşme yapılmasına da asla karşı değilim. Siyasi partilerin işi bir yandan kesintisiz mücadeleyi sürdürürken diğer yandan bu direnişin diplomasisini, siyasetini yapmaktır. Herkese mübah olanın HDP’ye haram kılınması asla kabul edilemez. Diğer bütün partiler her fırsatta bir araya gelerek ortak çıkarları etrafında diyaloglar geliştirirken bunun adı siyaset oluyor da HDP herhangi bir partiyle diyalog kurunca bunun adı neden pazarlık oluyor? Kaldı ki, HDP de kendi ilke ve çıkarları doğrultusunda pazarlık yapabilir, bu da onun hakkıdır. Fakat güya benim tahliyem üzerinden HDP seçmeninin iradesini peşkeş çekeceğimiz iması bile nahoştur. Bu iddia o kadar boştur ki, benim 4 yıl 8 ay uyduruk bir cezayla başka bir davadan hükümlü olduğumu bile göz ardı ediyorlar. Bu tür yaklaşımlar aşağılayıcı, küçük düşürücüdür. Biz direne direne kazanıyoruz, dilene dilene değil. Herkesin içi rahat olsun ve bize güvenmeye devam etsin diyorum.

Sorularını tamamı için tıklayın