Gündem

DEM Parti “barış ve demokratik çözüm” koşullarını açıkladı

“Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği çözüm perspektifi, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve kalıcı barışın sağlanması açısından tarihsel bir fırsattır”

14 Şubat 2025 09:06

Güncelleme: 14 Şubat 2025 09:37

T24 Haber Merkezi

DEM Parti, Parti Meclisi (PM) sonuç bildirgesinde, “barış ve demokratik çözüm” koşullarını açıkladı. “Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği çözüm perspektifi, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve kalıcı barışın sağlanması açısından tarihsel bir fırsattır” denilen açıklamada, “DEM Parti barışın gerçek ve kalıcı olması için üzerine düşen tarihsel sorumluluğun bilincindedir” denildi.

Kürt sorununun demokratik çözümü, Türkiye’nin demokratikleşmesi, halklarımızın ve emekçilerin sorunları ve ortak geleceği üzerine kapsamlı değerlendirmelerde bulunulduğu belirtilen bildirgede, "Barışın, sadece bir siyasi karar değil, halkın mücadelesiyle toplumsallaşan ve kök salan bir süreç” tanımlaması yapıldı. Açıklamada, “İçinde bulunduğumuz kritik süreçte, barışın gerçek ve kalıcı olması için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirecek, halkların müzakere zeminini genişletecek ve barışı sadece siyasi aktörlerin değil, Türkiye halklarının ortak talebi haline getirmek için çalışacağız” ifadelerine yer verildi.

DEM Parti, Parti Meclisi sonuç bildirgesinin tamamı şöyle:

Parti Meclisimizi, sosyalizme olan sarsılmaz inancı, ezilen halkların özgürlüğü için verdiği mücadele ve Ortadoğu halklarının kaderlerini birbirine bağlama kararlılığıyla enternasyonalist dayanışmanın ve ortak mücadele ruhunun simgesi olan Bereket Kar şahsında, devrimci mücadelede yitirdiğimiz tüm yoldaşlarımıza ithaf ediyoruz.

12 Şubat 2025’te Ankara’da toplanan Parti Meclisimiz, Ortadoğu’da süregelen savaşlar, Suriye’deki gelişmeler, Kürt sorununun demokratik çözümü, Türkiye’nin demokratikleşmesi, halklarımızın ve emekçilerin sorunları ve ortak geleceği üzerine kapsamlı değerlendirmelerde bulunmuş; bu doğrultuda mücadele hattını netleştirerek yönelimlerini belirlemiştir.

Savaş, işgal ve sömürü politikalarına karşı halkların ortak direnişi

Dünyanın dört bir yanında savaş, yoksulluk ve adaletsizlik giderek derinleşirken, halkların barış içinde yaşama umudu her zamankinden daha büyük bir tehdit altındadır. Ortadoğu, emperyalist çıkarların, otoriter rejimlerin ve mezhepçi çatışmaların pençesinde bir savaş alanına çevrilmiştir.

Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de Kürt halkının demokratik hakları bastırılmakta; halkların kendi kaderini tayin hakkı yok sayılmaktadır. Türkiye’deki iktidarın Kürt halkına yönelik saldırıları, sadece Kürt sorununun demokratik çözümünü değil, Türkiye’nin demokratikleşmesini de engelleyen bir çıkmaz yaratmaktadır.

Kuzey ve Doğu Suriye halklarının demokratik yönetim talebi başta Türkiye’nin askeri operasyonları ve müdahaleci politikaları olmak üzere çeşitli emperyal ve bölgesel aktörler tarafından tehdit edilmektedir. Türkiye’nin Rojava’ya yönelik müdahaleleri sadece Kürt halkının değil, Arapların, Ermenilerin, Türkmenlerin, Çerkeslerin; Süryanilerin, Alevilerin, Êzidîlerin, Dürzilerin ve tüm bölge halklarının ve inançların demokratik iradesini hedef almaktadır.

Suriye’de radikal cihadist grupların varlığı, İsrail’in Filistin ve Lübnan’a yönelik saldırıları, Filistinlilerin yurtlarından zorla çıkarılması ve işgalin derinleşmesi, Gazze’yi insansızlaştırma girişimi halkların geleceğini belirsiz kılmakta, insanlık vicdanında derin yaralar açmaktadır.

Savaşın kazananı yoktur; ancak halkların ortak mücadelesi ve dayanışması, barış ve özgürlüğün garantisidir. Tarih göstermiştir ki, barış talebi, mücadeleden vazgeçmek değil, mücadelenin daha güçlü ve yeni araçlarla, daha geniş bir toplumsal dayanışma ve örgütlenmeyle sürdürülmesidir.

Barışın ve demokratik çözümün ana ekseni: Birlikte eşit yaşam ve yeni bir toplumsal sözleşme

Türkiye’de Kürt sorunu, yıllardır inkar ve imha çerçevesinde ele alınmış ve güvenlikçi politikalarla çözümsüz bırakılmıştır. Bu politikalara karşı Kürtlerin haklı talep ve direnişleri devletin zor aygıtlarıyla bastırılmak istenmiştir. Çözümsüzlük ve şiddet politikalarına karşı barışı savunanlar baskı altına alınmış, halkın iradesi kayyımlarla gasp edilmiş, demokratik çözüm yolları tıkanmıştır. Oysa çözüm inkâr, imha, askeri operasyonlar ve tecrit politikalarında değil, halkların eşit ve özgür bir şekilde bir arada yaşayabileceği demokratik bir sistemde yatmaktadır.

Tam da bu noktada Sayın Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği çözüm perspektifi, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve kalıcı barışın sağlanması açısından tarihsel bir fırsattır. Sayın Öcalan’ın daha önce yaptığı barış çağrıları, Türkiye halklarında büyük bir umut yaratmıştır. Bugünkü çözüm tezleri ve demokratikleşmeye yönelik çağrıları da halklarımızın ortak geleceği için kritik bir dönüm noktası olacaktır. Bu bağlamda, barış ve demokratik çözümün ana konuları şunlardır:

  • Tecrit Politikalarına Son Verilmesi: Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması, özgür çalışma koşullarının sağlanması, toplumun barış ve demokratikleşme sürecine dair gelişmeleri doğrudan öğrenmesi, onurlu bir barışın sağlanması açısından hayati bir öneme sahiptir.
  • Demokratik Yeni Bir Toplumsal Sözleşme: Kürt halkının demokratik ve siyasi haklarının anayasal güvence altına alınması sağlanmalı; Türkiye’de demokratikleşmenin önünü açacak çoğulcu ve katılımcı kapsamlı bir inşa süreci başlatılmalıdır.
  • Ortak Vatandaş Eşit Yaşam: Türkiye’de yaşayan herkes, eşit haklara sahip yurttaşlar olarak ortak bir geleceği birlikte inşa etme hakkına sahiptir. Kürtler, Türkler, Araplar, Ermeniler, Süryaniler, Romanlar; Sünniler, Aleviler, Êzidîler, Hristiyanlar, Museviler ve diğer tüm halklar, inançlar ve kimlikler hiçbir ayrımcılığa uğramadan, anadilinde eğitim ve kültürel haklar başta olmak üzere tüm demokratik haklara sahip olmalıdır.
  • Türkiye’nin Ortadoğu’da Savaş Yerine Diyalog ve Barış Politikalarını Benimsemesi: Bölgedeki tüm halklarla eşit ve barışçıl ilişkilere dayalı diplomasi geliştirilerek, başta Kürtler olmak üzere bölge halklarıyla ilişkiler savaş ve imha temelinde değil, demokratik müzakere çerçevesinde ele alınmalıdır.

Barış, adalet ve emek mücadelesi ayrılmazdır

Türkiye’de hukuksuzluk ve adaletsizlik sadece savaş politikalarıyla sınırlı değildir. İşçilerin ve emekçilerin hakları gasp edilmekte, kadınlar her gün erkek şiddetine maruz bırakılmakta, basın, haber alma, düşünce, ifade, örgütlenme özgürlüğüne müdahale edilmekte, seçme ve seçilme hakkı kayyımlarla gasp edilmekte, halkın iradesi siyasi hesaplarla şekillendirilen mahkeme kararlarıyla yok sayılmaktadır.

Barış, adalet ve emek mücadelesi iç içedir. İşçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin ve ezilen halkların talepleri birbirinden ayrılamaz. Özgürlük ve eşitlik için verilen mücadele, aynı zamanda halkların barış içinde yaşama hakkı için verilen mücadeledir.

Barış talebini toplumsallaştırmak ve demokratik zeminde güçlendirmek zorunludur

Söz konusu karanlık tabloya rağmen, barış ve adalet mücadelesi verenler direnmeye devam ediyor.

İşçiler grevlerde haklarını savunuyor, kadınlar erkek şiddetine karşı sokakları terk etmiyor, halklar iradelerine sahip çıkıyor. Umut, bu ortak direnişin içinde filizleniyor.

Bugün en acil görevimiz, savaş ve sömürü düzenine karşı halkların ortak sesini büyütmek, barışı, emeği ve adaleti savunan mücadeleleri birleştirmektir. Savaşın, baskının ve sömürünün olmadığı bir dünyayı ancak dayanışma içinde ortak mücadeleyle yan yana durarak inşa edebiliriz.

Güvenmemiz gereken zemin, halklarımıza, mücadele pratiğimize ve toplumsal gücümüze dayanarak oluşturacağımız politik zemindir. Barış, sadece bir siyasi karar değil, halkın mücadelesiyle toplumsallaşan ve kök salan bir süreçtir. Barış, tüm toplumsal kesimleri; kadınları, emekçileri, gençleri, inanç gruplarını, ekoloji mücadelesi yürütenleri doğrudan ilgilendiren bir meseledir. Barış sürecini daraltmak, onu yalnızca belli bir kesimin meselesiymiş gibi göstermek, iktidarın bilinçli bir tercihidir. Bize düşen görev ise barışı toplumsal alanda ve demokratik zeminde derinleştirmektir.

DEM Parti barışın gerçek ve kalıcı olması için üzerine düşen tarihsel sorumluluğun bilincindedir

Partimiz diyalog, müzakere ve çözüm ilkesini esas alan bir partidir. Dün olduğu gibi bugün de halklarımızın barış içinde, eşit yurttaşlık temelinde, ortak bir yaşam inşa etmesini her zaman savunmuş, savunmaya devam edecektir.

Barışın, diyaloğun ve demokratik çözümün teminatı DEM Partidir. Bugüne kadar 43 merkezde binlerce kişinin katılımıyla gerçekleştirdiğimiz “Toplumsal Barış ve Özgürlük Buluşmaları” ile üç büyük kentte gerçekleştirdiğimiz on binlerce kişinin dahil olduğu “Özgürlük İçin Barış” mitingleri halkların barış özlemini açığa çıkarmış ve demokratik çözüm arayışına olan inancı pekiştirmiştir. Halk toplantıları halklarımızın barışa inancının, özleminin ve isteğinin ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Tüm bunlardan hareketle, tarihsel olarak üstlendiğimiz misyon gereği, çatışma ve çözümsüzlük siyasetinin karşısında durarak barış talebinin toplumsallaşması ve halkların demokratik iradesinin güçlenmesi için daha fazla mücadele edeceğiz.

İçinde bulunduğumuz kritik süreçte, barışın gerçek ve kalıcı olması için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirecek, halkların müzakere zeminini genişletecek ve barışı sadece siyasi aktörlerin değil, Türkiye halklarının ortak talebi haline getirmek için çalışacağız. 

Baskıya karşı direnişi, savaşa karşı barışı, sömürüye karşı emeğin gücünü büyüteceğiz. Adil, demokratik ve onurlu bir barışı halklarımızın ortak iradesiyle mutlaka inşa edeceğiz. Kazanacağız, mutlaka kazanacağız!