Hürriyet yazarı Kanat Atkaya, çellist Gülşah Erol'un Kadıköy metrosunda polislerce darp edilmesini köşesine taşıyarak, "Bugüne kadar 'etrafına dehşet saçan çellist' görmüşlüğüm, duymuşluğum yok; ama 'her dünyalı gibi' yetki alanını aşarak orantısız şiddet uygulayan güvenlik güçleri görüntü ve haberleriyle dolu zihin arşivim" dedi.
Romalı şair Juvenal'in “Bekçileri kim bekleyecek?” sorusunu hatırlatan Kanat Atkaya, "Yetkisini aşan şiddet sıradanlaşırken, 'hesap sorulamaz hale gelirken' kim koruyacak vatandaşı hakikaten?.." diye sordu.
Çellist Gülşah Erol, geçtiğimiz günlerde Kadıköy metro girişinde ‘terörist’ denilerek polis tarafından darp edilmişti. "Enstrümanımı bomba, beni de terörist ilan ederek bir odaya kapattılar" diyen Erol, “müzisyen olduğunu söylemesine karşın ellerine ve kollarına vurduklarını, kendisine küfredildiğini” belirtmişti.
Kanat Atkaya'nın Hürriyet'in bugünkü (6 Ağustos 2017) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:
ADA vapurunda simitçi çocuğu makine dairesine çekip döven iki özel güvenlikçiyi izlediniz mi?
Harçlığını çıkarmak için simit satan hap kadar çocuğu dövüp tehdit ettikleri yetmemiş, utanmadan bir de cep telefonu marifetiyle “diğer çocuklara ibret olsun diye izletmek üzere” kaydetmiş beyzadeler...
Metroda enstrüman kutusunda bomba aranırken kelepçelenen ve “Müzisyenim lütfen ellerime vurmayın” demesine rağmen darp edildiğini söyleyen Gülşah Erol’un halini gördünüz mü?
Vilayet hemen açıklama yaptı “Asıl o saldırmıştır polis memurlarımıza, asıl o hakaret etmiştir...”
Gülşah Erol canlı izleme imkânı bulduğum pırıl pırıl bir müzik insanı; hem Türkiye’de hem de yurtdışında sevilen, saygı duyulan bir çellist.
Gülşah Erol olayı henüz tam olarak aydınlanmış değil; şu ana kadar Erol’un sosyal medyada yaşadıklarını anlattığı paylaşım, fotoğraflar, bir yolcunun çektiği video ve Vilayet tarafından yapılan karşı suçlama metni var elimizde.
Bugüne kadar “etrafına dehşet saçan çellist” görmüşlüğüm, duymuşluğum yok; ama “her dünyalı gibi” yetki alanını aşarak orantısız şiddet uygulayan güvenlik güçleri görüntü ve haberleriyle dolu zihin arşivim...
Haberin duyulmasının ardından milletçe benimsediğimiz ata sporumuz “Haydi İkiye Bölünüp Birbirimize Girelim” girdi devreye.
Milli sporumuz hakaret
Ancak “Kabataş’ta üstü çıplak, deri giymiş adamlar” rüzgârı sırasında “Kadının beyanı esastır” diyenler “Vay terörist” cephesini oluşturmakta gecikmedi.
Gülşah Erol’un sosyal medya hesabında kırılmış enstrümanını ve vücudundaki darp izlerini gösteren fotoğraflarının altına “yorum bırakanları” görünce umutsuzluk katlanıveriyor.
Küfür...
Hakaret...
En ucuzundan şovenizm...
“Terörist” suçlamaları...
Ne yalancılığı kalmış, ne “alçaklığı”...
Yazılan küfürleri burada alıntılamam ise mümkün değil.
Ve acı olan...
Çok acı olan...
Asıl acı olan...
Bu hakaretleri, tehditleri, galiz küfürleri yağdıranların önemli bir bölümü de kadın...
Okurken utandım, usandım, umutsuzluk hissi derinleşti.
Üniformanın gücüne, otoritenin desteğine sığınarak şiddeti günlük hayatın bir parçası haline getirmenin bedeli de, vebali de ağırdır.
Yetkililer “bu tip olaylarda” üniforma savunma refleksine sarılmak yerine kamuoyunun vicdanını rahatlatacak şekilde “adil” davranmazsa işimiz zor...
Romalı şair Juvenal 2 bin yıl önce filan sormuş meşhur soruyu: “Bekçileri kim bekleyecek?” veya “Koruyuculardan kim koruyacak”diye...
Parkta, metrobüste, vapurda, sokakta, izbede, meydanda...
Yetkisini aşan şiddet sıradanlaşırken, “hesap sorulamaz hale gelirken” kim koruyacak vatandaşı hakikaten?..