Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, "Türkiye’deki gösteri yapma hakkını, örneğin Gezi Parkı (protestolarını), sadece Avrupa’daki ülkelerle karşılaştırabilirsiniz, Ortadoğu ülkeleriyle değil. Eğer yanlışlar varsa da bunlar kanunlar çerçevesinde ele alınır ama kimse Türkiye’yi basın özgürlüğünün, toplanma özgürlüğünün, adil ve özgür seçimlerin olmadığı ülkelerle karşılaştıramaz. Türkiye’deki bu gösterilerin, Avrupa’daki gösterilerle benzer olmasından onur duyuyoruz” dedi.
Kerry ile ortak basın açıklaması
ABD'de bulunan Davutoğlu, mevkidaşı Kerry ile görüştükten sonra ikili ortak bir basın açıklaması yaptı.
Davutoğlu'nun açıklamasından satır başları şöyle:
-Suriyeli mültecilere 2 milyar dolar harcıyoruz. İnsanlar kucaklarını açtılar. Biz bu politikamızı sürdürmeye devam edeceiz. Türk sınırının güvenliği kötü şekilde etkilendi. Sınırın iki tarafı da güvenli olmalı. Otorite kontrolü sağlanmalı. İlk kaygımızı Türkiye'nin ulusal güvenliğidir. Suriye'deki durum ulusal güvenliğimizi tehdit etmektedir. Her gün mülteci akını söz konusu bu da bizi etkiliyor. Buradaki güç boşluğu aşırı güçler tarafından kullanılıyor. Biri Suriye rejimi.
-Türkiye insani açıdan ve sınrı güvenliğini korumak için her şeyi yapacaktır. Ama bu sadece Türkiye'nin sorunu değildir.
-Irak'la yeni sayfa açma konusunda benim ziyaretim çok başarılı gerçekleşti. Türkiye muazzam bir ilişki kurmak istiyor Irak'la. Bu işbirliği konseyinin yakın zamanda kurulması, Ocak ayı başınada bu mekanizmanın kurularak toplantı yapılmasıydı benim mesajım. Türkiye bütün Irak'taki gruplara aynı mesafede duruyor. Biz mezhepsel bir çatışma istemiyoruz. Irak'la bir zamanlar çok iyi ilişkilerimiz vardı. Irak bizimle birlikte çalışmak istiyor. Bölgemiz üzerinde oynanan mezhepsel oyunlara dahil olmak istemiyorlar.
-(Rusya ile görüşme) İkili görüşmelerimiz olacak. Kafkasları, Suriye'yi konuşacağız. Buradaki fikir görüşmesinden sonra Rusya ve İran'la aynı görüşmeleri yapacağız. Başbakan Erdoğan da İran'a gidecek. Bölgesel konuları masaya yatıracağız.
ABD Dışişleri Bakanı Kerry ise, açıklamasında şunlara değildi:
-Benim beklentim yok cenevre 2 görüşmelerinden. Bizler anlaşmaya varmaya çalışıyoruz. Umuyoruz ki iran sürecin öenmini anlayacak ve bütün dünyaay barışçıl bir programının olduğunu anltacaktır. Görüşmeler Çarşamba günü başlayacak.
-Netanyahu ile çok iyi arkadaşız. 30 yıldır tanışıyoruz. Kaygılarına saygı duyuyorum. Fikirlerini, çıkarlarını savundu. İsrail'i gerçekten savunuyoruz. Riskleri azaltmak adına adımlar atılacağına inanıyoruz.
-İsrail'i riske atacak adım atılmayacak.
-İsrail'in güvenliğini koruma taahüdümüzü sürdürüyoruz. İran önceliğimiz.
-Yılın sonunda çok önemli aşama kayededilmiş olacak. Suriye'e kimyasal silahların yok edilmesine ilişkin çok önemli bir aşama olacağını düşünüyorum. İmha sürecinin gerçekleşmesi gerekiyor. Doğru yolda olduğumuzu söyleyebilirim.
'Kürt meselesinde daima doğrudan görüşmeyi tercih ederim'
Davutoğlu, Washington temasları kapsamında, bugün öğlen saatlerinde, düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü'nde konuştu.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, bir soru üzerine, Kürt meselesi gibi konularda daima doğrudan görüşmeleri tercih ettiğini söyledi.
Oslo süreci gibi süreçlere, bu süreçlere katkıda bulunan herkese saygılarının tam olduğunu ancak devlet olarak kendi vatandaşlarıyla doğrudan konuşmayı tercih ettiklerini belirten Davutoğlu, şimdi vatandaşlarla doğrudan konuşma yoluna gidildiği için bu süreç konusunda öncekilere göre çok daha umutlu olduğunu kaydetti. Davutoğlu, bunun üçüncü taraflara güvenmedikleri anlamına gelmediğini belirterek, “Kendi sorunlarımızı kendimiz çözmeliyiz” dedi. Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Şivan Perwer ne zaman isterse vatandaşlık alabilir'
“Cumartesi günü Diyarbakır’da çok duygusal bir etkinlik vardı. Yolda otobüste, Şivan (Perver) ile yan yana oturuyordum. Birbirimizi tanıyoruz. Sadece bir bakan olarak değil, bir entelektüel ve Türkiye’nin eşit bir vatandaşı olarak, onu anlıyorum, empati yapıyorum ve onu ülkesinden uzak tutan tüm o yanlış politikalar nedeniyle kendisinden özür diledim. Şimdi bu ülkenin Başbakanı kendisini bizzat karşıladı, konuşmasında kendisinden, (aynı durum nedeniyle) Türkiye’nin dışında ölen Ahmet Kaya ve diğerlerinden bahsetti. O günler geride kaldı".
Davutoğlu, Şivan Perver’e "ne zaman isterse Türkiye vatandaşlığının kendisine verileceğini" söylediğini, çünkü Perver’in de kendisi kadar eşit vatandaşlık hakkı olduğunu belirtti. Davutoğlu, “Kendisine söyledim; 'Ne zaman istersen vatandaşlığını alabilirsin. Benimle aynı haklara sahipsin, ne az, ne fazla. Ben bakanım, sen de sanatçısın, benimle aynı haklara sahipsin' dedim” ifadesini kullandı.
'Kürt meselesini üçüncü tarafa gerek duymadan çözeceğiz'
Problemleri ancak bu tür bir anlayışla çözübileceklerini dile getiren Davutoğlu, Kürt meselesinde sürecin kendilerinin istediği kadar hızlı olmasa da ilerlediğini ve geri döndürülemez olduğunu kaydetti.
Davutoğlu, “Bu sürecin sonunda tam bir uzlaşı olacağını ve üçüncü taraflara ihtiyaç olmayacağını umuyoruz” diye konuştu.
Türkiye'deki iç tehdit anlayışını kaldırdıklarını belirten Davutoğlu, “Kimse (önceden) Türkiye’de cumartesi günü Diyarbakır’da, Başbakan Erdoğan, Barzani ve on binlerce insanın barışı kutlayacağını hayal edemezdi. Bu, Kürt meselesinin bir iç tehdit olarak sonunun deklarasyonuydu” ifadesini kullandı.
'BM daha duyarlı olmalı'
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Soğuk Savaşı’n üzerinden belirli bir süre geçmesine rağmen siyasal, ekonomi ve kültürel dönüşüm noktasında bazı zorluklar olduğunu anlattı. Yeni bir dengenin oluşturulmaya çalışıldığını belirten Davutoğlu, BM’nin mevcut sistemini eleştirdi.
Suriye krizinin BM sistemindeki sıkıntları açıkça ortaya koyduğunu belirten Davutoğlu, “Suriye’de son dönemdeki tecrübe, uluslararası sistemin ve özellikle BM’nin uluslararası sınırlarda barışın hakim olmasına, krizlere ve sorulara hızlı bir cevap veremediğini açıkça gösterdi. Suriye’de son 2,5 yılda 130 bin insan öldürüldü, yaklaşık 7 milyon insan yerlerinden edildi, yaklaşık 700 bini Türkiye’de olan 2 milyon insan sığınmacı konumunda. Kimyasal silahlar kullanıldı ve milyonlarca insan şu anda Suriye’nin şehirlerinde, kırsal bölgelerinde, köylerinde hastalık ve benzeri gibi birçok ciddi problemle karşı karşıya. Buna uluslararası sistemin cevabı neydi? Yaşanan insanlık kriziyle ilgili bugüne kadar tek bir BM Güvenlik Konseyi kararı bulunmuyor” diye konuştu.
Türkiye olarak Suriye’de insani yardım ihtiyacı bulunduğu mesajlarını BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri ve diğer tüm aktörlere ilettiklerini vurgulayan Davutoğlu, komşu ülkelerin alarm veren birçok zorlukla karşı karşıya bulunduğunu kaydetti. Türkiye’nin 2 milyar dolar harcama yaptığına işaret eden Davutoğlu, eylülde BM’de, "Suriye’nin kimyasal silahlarıyla ilgili kararnameye insanlık dramıyla ilgili tek bir paragrafı ısrarlarına rağmen ekletemediklerini" anlattı.
“Uluslararası politik sistemin bugün etrafımızdaki güvenlik sorunlarına nasıl yanıt veremediğinin ne yazık ki sadece bir örneği” diyen Davutoğlu, BM sisteminin küresel güvenlik problemlerine daha duyarlı bir hale gelmesi gerektiğini vurguladı.
'Türkiye üye olsaydı, bugün daha dinamik bir Avrupa olurdu'
Önlerinde Avrupa’daki ekonomik krizle Arap Baharı zorluklarının bulunduğuna dikkati çeken Davutoğlu, Türkiye’nin bu problemlerin ortasında bulunduğunu söyledi. Türkiye’nin son 10 yılda büyük bir değişim geçirdiğini vurgulayan Davutoğlu, Türkiye'nin, demokratikleşme, demokratik kurumların güçlendirilmesi ve vatandaşlık konseptinin restore edilmesi noktasında büyük başarılara imza attığını belirtti.
Türk ekonomisin son 10 yılda 4 kat büyüdüğüne işaret eden Davutoğlu, 2002’de göreve gelmeden önce bunun "hayal edilemeyecek bir mucize" olduğunu ifade etti. Göreve geldiklerinde AB ile en kısa sürede birleşme seçenekleri olduğunu ifade eden Davutoğlu, Türkiye’nin transatlantik ilişkilerini, bölgesel komşularıyla bağlantılarını güçlendirmek ve Türkiye’yi Afrika, Latin Amerika gibi yeni bölgelere açmak gibi bir politika belirlediklerini anlattı.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, “Eğer Türkiye 2006, 2007’de AB’ye üye olmuş olsaydı bugün çok daha dinamik, yaratıcı bir Avrupa olurdu” ifadesini kullandı.
İran ve Çin füzeleri
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ABD'nin başkenti Washington'daki temasları çerçevesinde, sabah saatlerinde, ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel'le de görüştü.
Davutoğlu’nun Hagel ile 45 dakika sürmesi planlanan görüşmesi beklenenden uzun oldu. Bu yüzden yerel saatle 09.30’da (TSİ 16.30) Brookings Enstitüsü’ndeki konuşması da sarktı. Konuşmayı takdim edecek Brookings Enstitüsü Avrupa Programı Direktörü Fiona Hill ise kürsüye çıkarak, “Gecikme için hepinizden özür diliyorum ama Bakan Hagel, Bakan Davutoğlu’nu kaçırdı. İş uluslararası bir skandala dönüşmeden Bakan Davutoğlu’nun serbest bırakılmasını bekliyoruz” diyerek bunu esprili bir anonsla duyurdu. Hürriyet’e bilgi veren kaynaklar, Suriye konusunda inisiyatif almaktan kaçınan Pentagon’daki görüşmenin en önemli gündem maddelerinden birinin Türkiye’nin ulusal füze savunma sistemi için Çin’den almaya hazırlandığı füzeler olduğunu belirtti. Ve son bir ay içinde Türkiye’yi ziyaret eden Savunma Bakan Yardımcısı Jim Miller ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland’ın da bu konuda yaptıkları görüşmelerin ardından Amerikan tarafının Çin’den füze alımının NATO nezdindeki sakıncaları açısından Türkiye’yi en üst düzeyde bilgilendireceğini ifade ettiler.
Pentagon'daki görüşme sonrası yazılı açıklama yapan Pentagon sözcüsü Carl Woog, Hagel’in görüşmede Davutoğlu'na, Suriye'den gelebilecek tehditlere karşı ABD'nin Türkiye'ye bir yıla kadar daha süreyle NATO komuta ve kontrolü altında iki Patriot bataryası desteği sağlamaya devam etme kararını ilettiğini bildirdi.
'NATO, Patirot desteğini sürdürecek'
Bakan Hagel görüşmede, ABD'nin Suriye kaynaklı tehdit nedeniyle Türkiye'ye NATO komuta ve kontrolü altındaki Patriot desteğini devam ettirme kararı aldığını da Davutoğlu'na iletti. Sözcü Woog, "Hagel, Davutoğlu'na, Türkiye'nin ittifaktan (NATO), hava savunma savunmasını güçlendirmeye devam etmesi yönündeki talebine yanıt olarak, ABD'nin bir yıla kadar süreyle daha NATO komuta ve kontrolü altında iki Patriot bataryası desteği sağlamaya devam etme kararı aldığını iletti" ifadesini kullandı.
ABD'nin bölgesel güvenliğin korunması noktasında kararlı olduğunu ve bölgesel istikrarın ve ortak tehditlere karşı caydırıcılığın temini için Türkiye ve diğer müttefikler ve ortaklarla çabalara destek verdiğini vurgulayan Woog, Türkiye'ye konuşlandırılan Patriot bataryalarının süresinin yenilenmesinin sadece savunma amaçlı olduğu ve öyle de devam edeceği, bunun ittifak dayanışması ve kararlılığının somut bir göstergesini oluşturduğunu kaydetti.
Sözcü Carl Woog, Bakan Hagel'ın, Türkiye ile ABD arasındaki ittifakın güçlendirilmesi için Türk liderlerle birlikte çalışmaya devam etme arzusunda olduğunu da ifade etti.
'Türkiye'deki ifade özgürlüğü Avurpa'yla bile kıyaslanamaz'
Bir soru üzerine, Arap Baharı’na değinen Davutoğlu, Türk halkı için istediklerini diğer ülkeler için de istediklerini belirterek, Arap halklarının ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, anayasa gibi taleplerini desteklediklerini söyledi. Davutoğlu, “Kimse Türkiye'deki özgür ve adil seçimleri sorgulamaz. Kimse, Türkiye’deki ifade özgürlüğünü bölgedeki hiçbir ülkeyle karşılaştıramaz, hatta Avrupa ile bile. Toplanma özgürlüğü de olsun. Ama kimse mükemmel olduğunu söyleyemez” diye konuştu.
Davutoğlu, Türkiye’de herkesin gösteri yapma hakkına sahip olduğunu ifade ederek şunları belirtti:
"Türkiye’deki gösteri yapma hakkını, örneğin Gezi Parkı (protestolarını), sadece Avrupa’daki ülkelerle karşılaştırabilirsiniz, Ortadoğu ülkeleriyle deği. Türkiye’de de Avrupa ülkelerindeki polislerin aldığı önlemlere benzer önlemler alınıyor. Eğer yanlışlar varsa da bunlar kanunlar çerçevesinde ele alınır ama kimse Türkiye’yi basın özgürlüğünün, toplanma özgürlüğünün, adil ve özgür seçimlerin olmadığı ülkelerle karşılaştıramaz. Türkiye’deki bu gösterilerin, Avrupa’daki gösterilerle benzer olmasından onur duyuyoruz."
'Dost-potansiyal dost' yaklaşımı
Davutoğlu, siyasetin sivilleştirilmesine yönelik soru üzerine, Türkiye’yi bir insana benzeterek 2002 yılında Türkiye’nin ordu yapısıyla “güçlü kaslara” sahip olduğunu ama ekonomisi nedeniyle “karnının aç” olduğunu, bunun yanında “küçük bir beyni” ve kendine güven eksikliği nedeniyle “zayıf bir kalbi” bulunduğunu anlattı. Davutoğlu, 10 yılın sonunda gelinen noktada Türkiye’nin “güçlü kasları” nın ekonomi ile destekleklendiğini, aynı zamanda kendi stratejilerini oluşturarak güçlü bir beyne ve kendine tam güvene sahip olduğunu dile getirdi.
Kırılgan bir bölgede bulunan Türkiye’de ordunun “sert güç” olarak bulunması gerektiğini bildiren Davutoğlu, ancak dış politika stratejilerinde “dost-düşman” ayrımı yerine “dost-potansiyal dost” yaklaşımını uygun gördüklerini, bunun da “yumuşak güçlerini” oluşturduğunu ifade etti.
Türkiye’de artık her şeyde sivil kontrolün olduğunu belirten Davutoğlu, bu nedenle Ortadoğu’da da askeri müdahaleleri ve darbeleri görmeyi istemediklerini, seçilmiş yönetimlerin seçimlerle iktadardan gitmesi gerektiğini aktardı.
Ermenistan ile normalleşme
Davutoğlu, Ermenistan ile normelleşme sürecine yönelik soru üzerine, "sürecin hala devam ettiği ve protokolün parlamentoda olduğu" cevabını verdi.
Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşmenin üç ayağı bulunduğunu kaydeden Davutoğlu, bunlardan birincisini: Türkiye ve Ermenistan’ın saygı içinde yan yana iki komşu ülke olması, ikincisini: Türkiye ile diaspora dahil dünya genelindeki Ermenilerin arasındaki tarihsel konuların çözümü, üçünçüsünü de Ermenistan-Azerbaycan barışı olarak tanımladı. Davutoğlu, bu üç sütunun el ele ilerlemesi halinde bunun başarılı bir süreç olacağını vurguladı. Davutoğlu, Ermenistan ile normalleşmeye yönelik Türkiye’nin güçlü isteğinin de hala sürdüğünü dile getirdi.
Davutoğlu, bir soru üzerine, Orta Asya ile de ilişkileri geliştirmeye önem verdiklerini ve buradaki Türk Cumhuriyetleriyle ilişkilerin güçlendirildiğini bildirdi.
Türkiye-ABD ilişkileri
Türkiye-ABD ilişkilerinin, Türk dış politikasının her zaman “omurgası” niteliğinde olduğunu belirten Davutoğlu, iki ülke olarak, Afganistan’dan Ortadoğu’ya, Balkanlar’dan Kafkaslar’a kadar uzanan geniş coğrafyadaki meseleler üzerinde birlikte çalıştıklarını dile getirdi.
ABD Başkanı Barack Obama’nın 2009 yılında tanımladığı gibi bu ilişkilerin bir "model ortaklık" olduğunu ve bu model ortaklığın devam edeceğini kaydeden Davutoğlu, bölgesel zorluklarla başa çıkabilmek açısından Türkiye ile ABD arasında diyalog ve istişarelerin, dış politika pozisyonlarının koordine edilmesi ve uyumlaştırılmasının önemini vurguladı.
Davutoğlu, "Türk-Amerikan ilişkilerinin önümüzdeki yıllarda da bölgesel meselelerin çözümüne yardımcı olmada ana ittifaklardan biri olduğu noktasında Ankara’da da Washington’da da hiç kimsenin şüphesi yok" diye konuştu.
Bakan Davutoğlu, Türkiye olarak ABD ile AB arasında müzakereleri süren Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması (TTIP) sürecinin bir parçası olmak istediklerinin bir kez daha altını çizdi.
'Kimse bizim vizyonumuzu sınırlayamaz'
Türkiye’nin yakın komşularıyla ilişkilerini artırmak için yeni mekanizmalar geliştirdiğini anlatan Davutoğlu, “komşularla sıfır sorun” prensibinin yanında, 2009 yılında Irak’tan başlayarak üst düzey stratejik işbirliği mekanizmaları geliştirdiklerini, şu ana kadar 15 ülkeyle ortak bakanlar kurulu toplantıları düzenlediklerini, 4 yılda 14 ülkeyle 358 anlaşma imzaladıklarını bildirdi.
Türkiye’nin Afrika, Latin Amerika ve diğer bölgelerdeki açılımlarına değinen Davutoğlu, dış, enerji, ulaşım gibi konulardaki tüm politikaların koordine içinde aynı yöne ilerlediğini ve amaçlarının Türkiye’yi gerçek bir küresel oyuncu haline getirmek, istikrar, demokrasi ile küresel ve bölgesel yeni düzenin destekçilerinden biri yapmak olduğunu söyledi. Davutoğlu, "Bu nedenle biz her yerde olacağız ne zaman bize ihtiyaç duyulursa her yerde aktif olacağız. Bazıları bizi sadece Suriye ile meşgul olmaya itmeye çalışabilir veya öyle tahayyül edebilir. Biz sabah Suriye ile güne başlarız, öğlen aklımız Balkanlar'dadır, öğleden sonra Afrika’da, akşam da BM veya Latin Amerika’dadır. Kimse bizim vizyonumuzu sınırlayamaz" ifadesini kullandı ve gelecek yıllarda Türkiye’de yapılacak önemli zirvelere işaret etti.
Arap ülkelerindeki gelişmelere değinen Davutoğlu, 2011 yılında “devrimler dalgası” yaşandığını, 2012 yılında bu konularda “yüksek optimizm” bulunduğunu ama 2013 yılının "hayal kırıklığı” yılına dönüştüğünü dile getirdi. Mısır’da askeri müdahale, Libya’daki istikrarsızlık, Suriye'de Beşşar Esed’in tüm suçlarına rağmen ülkeyi hala yönetebileceğini düşünmesi gibi durumların, bu olumlu değişim dalgasını olumsuz yönde değiştirdiğini belirten Davutoğlu, şimdi tüm otokratik liderlerin statükoculuğun geri dönebileceğini umduğunu anlattı.
Davutoğlu, Ortadoğu’nun yönünün demokrasi olması gerektiğini dile getirerek, "Eğer bazı Avrupalı müttefiklerin Binali’yi desteklediği 1990’lardaki Tunus’taki gibi kısa vadeli düşünürsek eğer otokratik liderlerin güvenlik ve istikrar getireceğini umarak aynı hatayı yaparsak bu çok büyük bir yanlış olur. Bölgenin kendi insanı dışında kimse bölgeye güvenliği ve istikrarı getiremez. Bu da insanların demokratik seçimleriyle olur" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye olarak bölgedeki demokratik değişimleri desteklediklerini bildiren Davutoğlu, Türkiye’nin AB üyeliğiyle ilgili olarak da AB perspektiflerinin devam ettiğini ama tarihin de aktığını ve Almanya veya Fransa’nın başına Türkiye’yi destekleyecek birinin gelmesini bekleyemeyeceklerini ve bu nedenle Türkiye’nin kendi vizyonuna sahip olmaya çalıştığını ifade etti.