T24 - Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun önceki gün yaptığı konuşmada 8 yıllık AKP hükümeti dönemindeki dış politika icraatlarını övmesini değerlendirdi.
Utku Çakırözer'in Cumhuriyet gazetesinde "Davutoğlu övüyor ama..." başlığıyla yayımlanan (5 Ocak 2011) yazısı şöyle:
Davutoğlu övüyor ama...
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu önceki gün yaptığı konuşmada AKP hükümetleriyle kendi bakanlık dönemindeki dış politika icraatlarını överek, iktidarları döneminde Türkiye’nin, “Küresel olaylarda sözü dinlenen, olayları önceden gören, onlara tedbir oluşturan ve alternatif çözümler üreten ‘akil ülke’ haline geldiğini ve kurulacak yeni düzenin temel taşını atan ülkelerin başında geleceğini” ileri sürdü.
Davutoğlu teorik yönü güçlü konuşmasında böyle dedi ama, sekiz yılın sonunda Türk dış politikasının ana eksenlerinde yaşananlar bakalım ne kadar kendisini doğruluyor:
ABD: Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olduğu 2010 yılında Türk-Amerikan ilişkileri son yılların en kötü seviyesine indi. AKP’nin izlediği İran ve İsrail politikaları nedeniyle ABD’deki Türkiye algısı tamamen negatife döndü. Musevi lobisi kaybedildi. Türkiye’nin terörle mücadele için istediği silah sistemleri verilmedi. ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde Ermeni tasarısı kabul edildi.
AB: Müzakereler durma noktasına geldi, yılın ikinci altı ayında tek bir müzakere başlığı dahi açılamadı. Hollanda hükümet protokolüne Türkiye-AB ortaklık anlaşmasının değiştirilmesi yönünde madde kondu.
BM: Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi üyeliği döneminden akıllarda sadece İran’ın nükleer programıyla ilgili oylamada dünyanın tersine verilen ‘hayır’ oyu kaldı. Kıbrıs ve PKK ile mücadele konularında somut kazanım elde edilemedi.
PKK İLE MÜCADELE: Kuzey Irak’taki PKK kamplarının tasfiyesi konusunda ne ABD, ne Irak merkezi yönetimi ne de Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt yönetimi harekete geçirilebildi.
KOMŞULAR: Komşuların çoğuyla Başbakanlar başkanlığında görkemli törenlerle Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyleri kurulmasına rağmen gelinen noktada;
Yunanistan, Türkiye ile arasına sınır duvarı öreceğini açıkladı;
Suriye, Hatay iddiasından hâlâ vazgeçmedi. Ortadoğu’daki arabuluculuk misyonumuz sona ererken, Davutoğlu’nun demeçleri ile gündeme gelen yeni-Osmanlıcılık iddiaları Suriye lideri Esad’ı dahi rahatsız etti;
Irak’ta Kürtlerin ve Şii lider Maliki’nin yönetimdeki ağırlığını azaltma politikası başarılı sonuç vermedi;
İran’da Ahmedinejad yönetiminin insan hakları ihlallerine sessiz kalındı;
Sudan’ın eli kanlı liderinin Ankara’da ağırlanmasına dünyadan protestolar yağdı;
İsrail, artık Türkiye yerine Yunanistan ve Romanya ile ortak askeri tatbikatlar yapıyor, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile Akdeniz’i paylaşan anlaşmalar imzalanabiliyor;
Ermenistan ile normalleşme protokolleri bir yıldır askıda beklerken, o süreç yüzünden Azerbaycan ile var olan iyi ilişkiler de zedelendi;
Rusya’ya milyarlarca dolarlık nükleer santral ihalesiz verilmesine rağmen, Moskova yönetimi Ermenistan ile ortak savunma doktrini geliştirdi.
Balkanlar’da Sırbistan ile diyaloğu geliştirmeyi başaran AKP hükümetinin hiçbir yetkilisi Sırp yönetmen Emir Kusturica’nın Türkiye’den kovulmasına sesini çıkartmadı.
***
Türk dış politikasının Davutoğlu yönetiminde gittiği yönü en iyi anlatan, dünyanın en saygın haber dergisi The Economist’in geçtiğimiz yıl içinde değişen başlıklarıdır. Daha birkaç ay önce Davutoğlu’nu “The Great Mediator (Büyük arabulucu)” diye dünyaya tanıtan dergi, yıl sonu özel sayısında “The Trouble with Ottomania (Osmanlıcılık sorunu)” başlığını tercih etti ve ‘Türkiye’nin yüzünü Batı’ya çevirmek zorunda olduğu’ mesajını verdi.
HÜKÜMSÜZ İNFAZ
Ağır ceza kapsamındaki suçlarda 5 yıl, örgütlü suçlarda 10 yıl... 5 yıl, dahası 10 yıl hüküm almadan özgürlüğünden koparılmak! Hükümsüz infaz yani!
Aslında bu kararla devlet, bizzat en yüksek organlarından biri olan Yargıtay eliyle, adaleti zamanında -ki adalet hukuka uygun, zamanında ve yerinde uygulanırsa adalet sayılır- dağıtamadığını itiraf etmektedir. Demokratik bir hukuk devletinde bırakın 10 yılı 5 yılı, 3 yıl hatta 2 yıl tutukluluk bile başlı başına bir insan hakkı gaspıdır. Ama bizde doğal karşılanmakta, Yargıtay’ca ‘kanun böyle’ denerek karara bağlanmaktadır. Demek ki Türkiye’de kanun, hukukun evrensel ilkelerinin önüne geçmiştir.
Yargıtay kararının bir başka yönü de hiç kuşkusuz, AKP’nin “Yargıtay davaları zamanında bitiremiyor” diyerek, bu yüksek yargı organı üzerinde, kadrolaşma hedeflerini yerine getirecek zemini hazırlamasıdır.