Kültür-Sanat

'Darbeli Kalemler'

Uğur Mumcu’dan Çetin Altan’a, İlhan Selçuk’tan Nazlı Ilıcak’a, Aziz Nesin’den Necati Zincirkıran’a... Darbelerden sonra ne yazdılar?

08 Eylül 2010 03:00

T24- Mine Söğüt’ün, Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vuran üç önemli askeri müdahalenin (27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül) ilk haftasında çeşitli gazetelerde yayımlanan köşe yazılarının arasından yaptığı derleme 'Darbeli Kalemler' çıktı.


Kitapta, Uğur Mumcu’dan Çetin Altan’a, Cihad Baban’dan Av. Bekir Berk’e, Bedii Faik’ten Talat Halman’a, İlhan Selçuk’tan Sadık Albayrak’a, Nezihe Araz’dan Nazlı Ilıcak’a, Aziz Nesin’den Necati Zincirkıran’a kadar 65 yazar 125 köşe yazısı yer alıyor.


Hem siyasi tarihimize hem de basın tarihimize bir başka gözle bakmak için ayna işlevi görecek ola “Darbeli Kalemler”, bir dönemin usta gazetecilerinin darbeler sonrası öngörüleri, endişeleri, umutları nelerdi, askeri müdahale, bir kurtuluş mu yoksa baskılarla dolu yeni bir dönemin başlangıcı mıydı, gibi pek çok soruyla okuyucuyu baş başa bırakıyor.


Suçlulara acımayacağız. Gözyaşlarına acımak zamanı çoktan geçmiştir. Bu halk kan ağlarken gülenlere acınmaz. Zorba çete başının gözü dönmüş polisleri, özgürlük isteyen üniversitelileri kurşunlarken, Mr. Yüzde Yirmibeş neredeydi, ne yapıyordu, biliyor musunuz? Hilton’da viski içiyor, dans ediyor, güzel kadınlarla eğleniyordu. Evet böyle… Böylelerine de acınmaz. (31 Mayıs 1960, Az gittik uz gittik - Aziz Nesin, Akşam)


Fırtınalı dönemlerin ilk günlerinde basının reflekslerini açıkça ortaya koyan bu çalışmada farklı ideolojilerdeki gazetecilerin askeri müdahaleleri nasıl değerlendirdiği gözler önüne seriliyor.


Yorumsuz, olduğu gibi aktarılan bu köşe yazıları, ardı ardına okunduklarında Türkiye’nin 27 Mayıs 1960 tarihinde açılan bir kapıdan geçerek onar yıllık aralarla 1980 yılında nasıl bambaşka bir noktaya geldiğini gösteren belgesel bir değer taşıyor.


Darbelerin ardından sıcağı sıcağına yazılmış bu köşe yazıları okura hem tarihe ideolojik güdümlemelerden bağımsız “kendi gözleriyle” bakma fırsatı veriyor, hem de bugünkü ordu ve rejim tartışmalarını değerlendirebilmesi için geniş bir perspektif sunuyor.


İlk haftanın refleksleriyle yazılan bu yazıların ışığında, geçmişe bugünden değil de o günlere dönerek, olayların içinden bakmayı öneriyor.