Cumhuriyet gazetesi yazarı Çiğdem Toker, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra gözaltı işlemlerindeki harcamaların 8 kat arttığını söyledi. "Ağustosta 980 bin TL harcanmış" diyen Toker "Söz konusu rakamın, bir önceki ay harcamasının sekiz katı olduğunu söylersek, durum herhalde daha berraklaşır. (Temmuz ayında 122 bin TL.)" diye yazdı.
Çiğdem Toker'in Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan (21 Eylül 2016) yazısı şöyle:
İşkence insanlık suçudur.
İlk OHAL KHK’sinin 30 güne uzattığı gözaltı süresi, 12 Eylül dönemini aratmayacak işkence iddialarıyla geldi.
On yıllardır yargı makamlarında hâkim olan kolluk kuvvetlerinin suç işlemeyeceği anlayışıyla yerleşen “cezasızlık” kültürünün bedeli, adaletsizlikle ödenirken uzun gözaltı sürelerinin bu “kültür”ü tahkim etmesinden ne kadar kaygılansak yeridir.
Polis merkezlerinde, özellikle kadınlara tecavüz tehdidinden, çıplak aramaya dek bir dizi işkence ve kötü muamele iddiaları, ülkenin farklı kentlerinde avukatlarca dile getirilirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “en az” bir kez uzatılacağı sinyalini verdiği OHAL rejiminde işkence iddialarının çoğalması, daha yüksek perdeden bir itirazı gerekli kılıyor.
***
OHAL rejiminin insan hakları siciline dair bazı işaretleri, bütçede de görüp izlemek olası. Gözaltına alınan kişilere, gözaltı süresince verilen gıda ve içecekler için devlet bir ödenek ayırıyor.
Ağustos ayı bütçe rakamları açıklandı. Sekiz aylık gelişmeler içinde bütçedeki harcama kalemlerinden biri olan “Güvenlik Kuvvetleri Nezaretinde Bulundurma Giderleri”nin seyri, bu gider ile gözaltı uygulamalarının süresi ve yaygınlığı arasındaki ilişki hakkında fikir veriyor.
Söz konusu kalem, başta polis merkezleri, yani karakol ve nezarethaneler olmak üzere, çeşitli nedenlerle yurtiçi ve yurtdışındaki güvenlik kuvvetleri gözetiminde tutulan kişiler ile mültecilerin “yiyecek, barındırma” giderlerini kapsıyor. (Yanı sıra, terk edilmiş olarak bulunmuş çocukların ilgili kurumlara teslimine kadar geçecek sürede güvenlik güçlerinin yaptığı harcamalar da, bu fasıla dahil.)
Bu kalemden ağustosta 980 bin TL harcanmış. Söz konusu rakamın, bir önceki ay harcamasının sekiz katı olduğunu söylersek, durum herhalde daha berraklaşır. (Temmuz ayında 122 bin TL.)
Diğer yandan güvenlik makamlarının ağustos ayı boyunca nezarette tuttukları kişiler için bütçeden aktarılarak harcanan 980 bin TL, ocak-temmuz dönemini kapsayan 956 bin TL’nin üzerinde. Güvenlik nezaretinde bulundurma için yapılan sekiz aylık toplam harcama 2 milyon 101 bin TL.
Bu yüksek artışı 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında gerçekleşen yoğun gözaltı dalgaları kadar, temmuz sonunda gözaltı süresinin 30 güne uzatılmasıyla ilişkilendirmenin çok yanlış olmayacağını düşünüyorum.
Yazıyı bir başka veriyle tamamlayalım. Bütçe rakamlarına bakarken bundan üç yıl önce kurulan ve başta işkence olmak üzere, ülke genelindeki hak ihlallerini izleyip raporlaştırmak üzere kurulan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun sekiz aylık ödeneğini de merak ettim: O da 1 milyon 370 bin TL.
Kurum, bilinirliğini artırmak için seçtiği logoyu internet sitesinde tanıtıyor. Logonun ana formu olan kalp, “hayatın, sevginin, şefkatin simgesi olan kalp, aynı zamandadoğru olmayı ve doğru davranmayı da ifade etmektedir” diye anlatılmış.
Avupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin askıda olduğu bir dönemde Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’ndan doğru bir davranış ve şefkat hisseden var mı acaba?