Cumhuriyet yazarları Hikmet Çetinkaya ve Ceyda Karan, Charlie Hebdo’nun kapağının yer aldığı köşe yazıları nedeniyle açılan soruşturmada, savcılığa ifade verdi.
Cumhuriyet, 14 Ocak’ta, yazarlarını silahlı saldırıda yitiren dergiyle dayanışmak amacıyla 4 sayfalık Charlie Hebdo seçkisi yayımlamıştı. Çetinkaya ve Karan da derginin kapağını köşelerine taşımıştı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, aynı gün Çetinkaya ve Karan hakkında TCK’nin 2161. maddesi uyarınca halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettikleri iddiasıyla soruşturma başlattı. Çetinkaya ve Karan dün avukat Bülent Utku ve Tora Pekin’le birlikte, Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne giderek Cumhuriyet Savcısı Vedat Yiğit’e ifade verdi. Çetinkaya, ifadesinde, “Ben Cumhuriyet’te 50 yıldır çalışıyorum. 30 yılı yazar olarak geçirdim. Terör nerden gelirse gelsin, ne olursa olsun bir insanlık suçu olduğuna inanıyorum. Yazılarımda, Sivas katliamının vahşice işleniş şeklini yazarken Başbağlar katliamını da görenlerdenim. Tunceli’de korumasız lojmanın önünde şehit edilen savcı için de çok sert bir yazı yazdım” dedi.
Önceliğiniz hangi özgürlük?
Savcı Yiğit, Çetinkaya’ya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesindeki düşünce, vicdan ve din özgürlüğü ile 10. maddesindeki ifade özgürlüğü arasında öncelik verdiği özgürlük olup olmadığını sordu. Çetinkaya ise şu yanıtı verdi: “Her iki özgürlük de benim için eşittir. İfade özgürlüğü ve din, vicdan özgürlüğü arasında bir üstünlük kurmam. Din, dil, ırk, inanç ve her türlü ayrımcılığa hayatım boyunca karşı çıktım.” Çetinkaya, karikatürü yazısına neden koyduğu sorulunca ise şöyle konuştu: “O çizimin karikatür olduğunu düşünmüyorum. Bence bir çizimden ibarettir. Karikatürde bir alaycılık vardır. Bu çizimde alaycılık yok. Çizimdeki kişiden akan gözyaşları benim için dikkat çekiciydi. Herkesin inancı kendinedir. Ben insana insan olarak bakarım.” Çetinkaya’ya, yayımladığı çizimin Fransa ve Türkiye açısından yansımasının aynı olup olmayacağı, iki toplum arasındaki algının eşit değerlendirilip değerlendirilemeyeceği de soruldu. Çetinkaya ise “Benim amacım sadece teröre karşı duruş sergilemektir. O gözyaşı, bir Müslüman dindarın böyle bir terör eylemine karşı göstermiş olduğu duruşun gösterilmesidir. İki toplum arasındaki algılama farklılık gösterebilir” karşılığını verdi.
Başbakan’ı örnek verdi
Ceyda Karan ise ifadesinde şunları söyledi: “Amacım, Türkiye’nin müttefiki olan bir ülkenin uğradığı terör saldırısı karşısında, tıpkı Başbakan’ın, ifade özgürlüğünü savunmak üzere Paris’e giderek yürüyüşe katılarak sergilediği dayanışmanın bir benzerini, bir basın mensubu olarak sergilemektir. Yaşam hakkına yönelik her türlü saldırıya karşı, içinde saldırganlık, hakaret ya da şiddet içermeyen herhangi bir düşüncenin dile getirilmesini desteklemektir. Din ve vicdan özgürlüğü ile ifade özgürlüğü arasında öncelik kurmadım.”
İddia ispatlanmış değil
Avukat Bülent Utku, dosyada tek tip şikâyet dilekçelerinin olduğuna dikkat çekti. Dilekçelerdeki, Hz. Peygamber’in çiziminin yasaklandığı yönündeki iddianın ispatlanamadığını vurguladı: “Müvekkilin eyleminin suç olup olmadığının tespiti, İslam ulemasının yaklaşımına göre değil, ceza yasası kıstaslarına göre olacaktır. Yazarlarımız 216. maddeyle suçlanıyor. Bu suçun oluşması için iki halkın birbirlerine karşı kışkırtılması gerekir.”
Hakaret değil barış çağrısı
Utku ve Pekin, savcıya, takipsizlik kararı verilmesi talebiyle, 9 sayfalık bir dilekçe de sundu. Dilekçede, “Bir insanın ya da bir peygamberin cinayetlere üzüldüğünü ifade etmek hakaret ya da saldırı oluşturmaz. Müvekkillerin dayanıştığı insanlar, tam 12 silahsız arkadaşlarını henüz bir hafta önce terör saldırısında kaybetmiş insanlardır. Buna rağmen kin tutmamakta, ‘Eğer siz üzgünseniz, her şey affedildi’ diyecek kadar insani bir tavır almayı başarmaktadırlar. Barış ve diyalog yanlısı bir yayın söz konusudur” denildi.