Cumhuriyet yazarı Ayşe Yıldırım, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "AKP bir anayasa hazırlığı varsa, mutabık kalınan diğer maddelerle birlikte TBMM'ye getirmelidir. Vekiller vicdanlarıyla oy kullanacaklardır. Bu anayasa değişiklik teklifi ya 367'yi aşarak kanunlaşacak, ya da 330'un üzerinde kalarak referanduma sunulacaktır. Millete sormakta sakınca yok. Biz millete gitmekten korkmayız. Şartlar oluşursa aziz milletimize sorunların çözümü için müracaat etmekten vazgeçmeyiz. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın" açıklamasıyla ilgili olarak "Bu durumda bize de sormak düşer: Bahçeli daha önce 2015’teki pilavdan niye döndü, Bilal’i mi aldı da başkanlığı veriyor?" dedi.
Devlet Bahçeli, 7 Haziran seçimlerinin ardından yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullanmıştı.
"17-25 yolsuzluk soruşturmasına ilişkin hassasiyetlerimiz belli. Operasyonun üstü örtülmeye çalışılıyor. Bunu gözardı edemeyiz. Ucu nereye dayanırsa dayansın oraya gider. TÜRGEV’e yapılan bağışları verilen ayrıcalıkları ne yapacağız? Bilal’in içinde olacağı sıfırlanan paraların hesabını sormayacak mıyız? Bu sürecin bir tarafında Bilal var. Versin Bilal’i alsın iktidarı"
Ayşe Yıldırım'ın "Bahçeli, Bilal’i mi aldı?" başlığıyla yayımlanan (20 Ekim 2016) yazısı şöyle:
7 Haziran seçimlerinden bir hafta sonra il ve belediye başkanları ile bir araya gelen MHP lideri Devlet Bahçeli ne diyordu: “AKP-MHP koalisyonu olur ama şartlarımız var. Bunları yok sayamayız. 17-25 Aralık yolsuzluk olaylarını nereye koyacağız? Meydanlar hırsızlardan hesap soracağız dedi. Her bir oyun vicdani sorumluluğu var diye halka seslendik. Öteki dünyada hesabı sorulur dedik. Hırsızları nereye koyacağız? Gece yarısı torba kanunlarla kimler zengin edildi, bunlardan hesap sorulmayacak mı? TÜRGEV’e yapılan bağışları, verilen ayrıcalıkları ne yapacağız? Bilal’in içinde olacağı sıfırlanan paraların hesabını sormayacak mıyız? Bu sürecin bir tarafında Bilal var. Versin Bilal’i alsın iktidarı.” Bahçeli’nin 15 Temmuz 2015’te Hürriyet’te yayımlanan bu sözleri çok tartışılmıştı. Öyle ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’ye, “Evladı olmayanın böyle bir saygısızlığı yapmasından daha doğal bir şey olamaz” diyordu. Bahçeli’nin olası bir AKP ile koalisyon için öne sürdüğü dört şarttan biriydi aslında 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet iddiaları: “Anayasanın ilk dört maddesi değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Bu MHP’nin vazgeçilmez şartıdır. Çözüm süreci eksiksiz ve bahanesiz olarak ortadan kaldırılması, sürecin tümüyle tasfiyesi, müzakere kabul etmeyen talep ve isteğimizdir. Toplum hayatını felç eden, adalet ve ahlak kurallarını hiçe sayan rüşvet ve yolsuzluk iddialarının 17-25 Aralık kapsamında tekrar ele alınarak, ucu kime dokunursa dokunsun üzerine gidilmesi tartışmasız isteğimizdir. Anayasal yetki ve sorumluluklarını inat ve ısrarla çiğneyen, hiçbir kural tanımayan Cumhurbaşkanı’nın, görevinin gerektirdiği meşru ve hukuki zeminde bulunmasının yanı sıra kuvvetler ayrılığı prensibinin parlamenter demokrasiyle muhafazası, sağlıklı bir koalisyon için aradığımız temel kriterdir.”
Doğal olarak koalisyon kurulmadı ve seçimler yenilendi. 1 Kasım’da AKP tek başına iktidar olacak oyu aldı. Aradan 10 ay geçer. Bahçeli 7 Mayıs 2016’da partisinin “Siyaset ve Liderlik Okulu”nda yaptığı konuşmada ilginç bir çıkış yapar: “Eğer ihtiyaç hâsıl olursa, eğer gerek duyulursa, Türkiye’nin milli ve tarihi çıkarlarının savunmak için, düne kadar hükümete verdiğimiz fiili destek hukuki bir boyut alabilecek ve Milliyetçi Hareket Partisi yalnızca ülke ve milleti için her türlü sorumluluğu almaya hazır olduğunu kanıtlayacaktır.” Acaba Bahçeli, başkanlık sistemini mi kastediyordu. Kendi deyimiyle, “Tek bir boyuta indirgeyerek hükümetin veya Cumhurbaşkanı’nın isteği doğrultusunda bir cevabı bizden beklemeyiniz.
Söylediğimiz çok daha derin, çok daha anlamlı ve daha ülke yararı içindir.” Aradan 5 ay daha geçer. Başkanlık sistemi tartışmalarının gündemden düştüğü günlerde Bahçeli, derin bir çıkış yapar: “Adalet ve Kalkınma Partisi başkanlık sistemiyle ilgili inadını sürdürecekse yine karşımıza iki seçenek çıkacaktır. İlk olarak AKP, hazırda tuttuğu veya üzerinde çalıştığı bir anayasa hazırlığı varsa, mutabık kalınan daha önceki maddeleri de ihtiva etmek kaydıyla TBMM’ye getirmelidir. İkinci olarak bu anayasa değişiklik teklifi TBMM Genel Kurulu’nda ya 367 sınırını aşarak kanunlaşacaktır ya da 330 eşiğinin üstünde kalarak referandum yoluyla milletin kararına sunulacaktır.” 11 Ekim’deki grup toplantısında başkanlık sistemine yeşil ışık yakan bu sözlerinden bir hafta sonra önceki günkü grup toplantısında bir adım daha ileri gider:
“Millete sormakta sakınca yok. Biz millete gitmekten korkmayız. Şartlar oluşursa aziz milletimize sorunların çözümü için müracaat etmekten vazgeçmeyiz. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın” Bu durumda bize de sormak düşer: Bahçeli daha önce 2015’teki pilavdan niye döndü, Bilal’i mi aldı da başkanlığı veriyor?