Cumhuriyet yazarı Nilgün Cerrahoğlu, eski köşe komşusu Nuray Mert'in “Darwin marvin konusunda anlaşamıyoruz. Türkiye batarken laikler Darwin’le meşgul" ifadesine tepki gösterdi. Mert'in 2003 yılında Radikal'de "Pano Krizi" başlığıyla yayımlanan yazısında "sansürü savunduğunu" öne süren Cerrahoğlu, "Nuray Mert ve aynı 'çifte standardı' paylaşan arkadaşları, AKP iktidarının bugünlere gelmesine hep böyle çanak tuttular ve hizmet ettiler" dedi.
Cumhuriyet yönetimi, gazetenin yayın politikasına aykırı yazılar kaleme aldığı gerekçesi ile Nuray Mert ile yollarını ayırmıştı.
Nuray Mert'in Cumhuriyet'teki yazılarına son verildi!
Nilgün Cerrahoğlu'nun "Cumhuriyet’te ifade özgürlüğü" başlığıyla yayımlanan (12 Ağustos 2017) yazısı şöyle:
Bilmem hatırlar mısınız? 2002 Kasım’ında iktidara gelen AKP, jet hızıyla Atatürk Havalimanı’ndaki mayolu Zeki Triko reklamlarını önce “hacılar rahatsız oluyor” gerekçesiyle “poşete sokmuş”, ardından kaldırmıştı.
Nuray Mert aklımda hep işte o “mayo reklamı krizi” ile yer etmiştir.
Radikal’de “Pano Krizi” başlığıyla yayımlanan hükümet “sansürünü” savunan unutulmaz makalesini (13/02/2003) okuduğumda -şok şok şok!- çok şaşırmıştım.
Nuray Hanım, diğer alanlarda da “yol” açabilecek bu sansürü yalnız onaylamakla kalmıyor, bunu “çok tehlikeli bir başlangıç” olarak gören “endişeli modernlere” de gayet üstenci bir tonla ayar veriyordu: “Bir kere reklamcılık sonsuz bir hürriyet içinde yapılacak bir şey değil, her şey ne kadar hürolabiliyorsa, reklamcılık da aynı sınırlar içinde ‘hür’ olmak durumunda!” diyerek ekliyordu: “Adamlar ve kadınlar hacca giderken, tepelerinde yarı çıplak kadın posteri sergilemek en azından yakışıksız(dır)!”
Nuray Mert kriterleri eğer bunlarsa, biz de şimdi “Laik Cumhuriyet’le özdeş bir gazetede müftü nikâhı güzellemesi yapmak yakışıksızdır” der ve de ekleriz:
“Cumhuriyet’te yazmak sonsuz bir hürriyet içinde yapılacak bir şey değildir. Her şey ne kadar hür olabiliyorsa, Cumhuriyet yazarlığı da aynı sınırlar içinde ‘hür’ olmak durumunda!”
Efendim sıra “mayo reklamlarını” sansürlemeye geldiğinde; “dindar hassasiyetleri” göz önüne alınarak “özgürlüklerin sınırı vardır” denecek...
Ama taban tabana zıt “dünya görüşü” sebebiyle Nuray Mert’le yol ayrımına gelindiğinde, büyük harfli bir “Özgürlüğe” gönderme yapılacak; “fikir ve ifade özgürlükleri çiğnendiği” için veryansın edilecek. “Farklılıklara tahammülsüzlükten” söz edilecek...
Nuray Mert’in erişilmez, çok üstün ve mükemmel demokrasi çıtası karşısında Cumhuriyet’in yetersiz kalan “demokrasi açığına” gönderme yapılacak...
Darwin marvin...
Havaalanında apayrı bölümden geçen hacıların, gerekirse hiç görmek zorunda olmadıkları mayo billboard’larından “rencide olmaları” anlaşılabilir ve doğal; Cumhuriyet okurlarının üstüne para vererek aldıkları gazetede yapılan “evrim teorisi saçmalamalarından” rencide olmaları tuhaf...
Sürekli yeni aşamalar kaydeden din referanslı yaşamda son çıta sayılan “müftü nikâhı” hamlesine karşı laiklerin kuşkulu, kaygılı ve tepkili olmaları.. yersiz...
Öyle mi?
Bunun adı çifte standarttır. Nuray Mert ve aynı “çifte standardı” paylaşan arkadaşları, AKP iktidarının bugünlere gelmesine hep böyle çanak tuttular ve hizmet ettiler.
“Farklılıklara saygı” gösterilecekse, bu saygının karşılıklı olması gerekir.
Nuray Mert “laik duyarlılıkları” küçümsemeye ve aşağılamaya hâlâ devam ediyor.
Cumhuriyet’le yol ayrımından sonra verdiği ilk söyleşide -misal- eften püften bir şeyden bahseder gibi “Darwin marvin konusunda anlaşamıyoruz. Türkiye batarken laikler Darwin’le meşgul!” diyor.
Terazinin kefesi
Mert’in Cumhuriyet’in davetine icabet etmesi, başta zor olmuş. Diğer deyişle Cumhuriyet’te yazmayı bize bahşetmiş yazar...
Kendisi yeni yönetimin ısrarlarıyla, Cumhuriyet gazetesinin anlayışını “demokratikleştirmek, farklılıklara açmak, daha özgür bir perspektif kazandırmak” misyonuyla aramıza katılmış! Ama ne var ki bu “demokratikleşme misyonu”, sırf “nalıncı keseri gibi” bir tek yöne çalıştı. Okuruyla, yazarıyla şimdi bizlerden terazinin bir yanına Nuray Mert’i, diğer yanına Cumhuriyet gazetesinin tarihi kimliği ile misyonunu koymamız bekleniyor.
Bu tarihi kimlik ve misyon doğrultusunda, “laiklik”, tekerleği keşfedercesine polemik yapılacak bir konu değil.
Uğur Mumcu’nun kızı Özge Mumcu Aybars, örneğin, “Bu gazetenin ‘laik kimlikli’ yazarları -babam dahil- suikast sonucu öldürüldü. Bunları unutmak ve yadsımak bu kadar kolay mı” diyerek soruyor.
Cumhuriyet; Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok gibi bu uğurda yaşamını yitiren yazarların tarihi mirasını omzunda taşıyan bir gazete...
Zeki Triko reklamlarına hassasiyet gösteren hacılara yüksek empatiyi eksik etmeyen Mert -iddia ettiği denli “demokrat” ve açık fikirliyse- bu gazetenin okurlarına da benzer bir duyarlılık göstermesi gerekirdi.
“Laiklik”, bu gazetenin kırmızı çizgisi.
Mert bu kırmızı çizgiyi yok var sayarak, Cumhuriyet’i kişisel “blog” misali, özel gündeminin bir şahsi platformu olarak gördüyse yanılmıştır.