Cumhuriyet yazarı Zeynep Oral, 1 yılı aşkın süredir iddianamesiz bir şekilde tutuklu bulunan Osman Kavala hakkında bir yazı kaleme alan köşe komşusu Bartu Soral’a tepki gösterdi. Oral, Osman Kavala’yı PKK ve ‘FETÖ’ ilişkili gösteren Soral’a “Dosyalardaki gizlilik kararlarına rağmen, suçlamalar ve karalamaların sonu yok. Ona da alıştı artık okur. Ama Cumhuriyet gazetesinde! Çok hastayım. Kusmamı ve öğürmemi durduramıyorum…” dedi. Oral, Soral'ın yazısıyla birlikte Kavala için "Bu kadar yetmez, gebertin" dediği görüşünü dile getirdi.
TIKLAYIN - Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni'nden gazetesinin yazarına cevap: Cumhuriyet'in tarihini bilmeden, 'yazar' olunmaz!..
Orhan Bursalı da Cumhuriyet gazetesinde Soral’a tepki gösteren bir diğer isim oldu. Soral’ın ismini köşe yazısında geçirmeyen Bursalı, “Osman Kavala’nın siyasi tercihlerine karşı çıkabilirsiniz, ama hukuk, adalet, adil yargılama vb söz konusu olduğunda ne yapacaksınız?” diye yazdı.
TIKLAYIN - Cumhuriyet yazarı: Cumhuriyet'in genel yayın tutumu ve kimi yazarların Demirtaş, Kavala, HDP'yi bir arada, sürekli işlemeleri beni düşündürdü...
Enver Aysever de Cumhuriyet’teki köşesinde yine Soral’ın ismini vermeden “Kavala’nın da Demirtaş’ın da hakkını savunacağız. Neden mi? Ben memleketimde hukukun üstünlüğü olsun istiyorum” dedi.
Oral’ın “Diren sağduyu” başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle:
En saldırgan olanın, en yüksek bağıranın, en çok alkışlandığı... En çok yalan söyleyenin en çok beğenildiği... En gaddarın önünde, insan onurunu yok saymanın sıradanlaştığı... Hak ve hukuk aramanın, insanı tüketen bir kâbusa dönüştüğü... Alıştıra alıştıra her hukuksuzluğun damarlarımıza zikredildiği bir ülkede yaşamak... Zor, çok zor...
Elli küsur yıldır işini, mesleğini, önce kendine, sonra okurlarına karşı dürüst davranarak yapmaya çalışan biri olarak, gazeteciliğin hangi noktaya gelip dayandığını görmek daha da zor. Gazete köşelerinin nasıl kişisel hırs ve intikam almak için kullanıldığını, nasıl çıkarlara alet edildiğini görmek... Zor, çok zor.
Dün bu gazetede kendini “Birleşmiş Milletler’de yöneticiydim” diye tanıtan birinin (oysa uluslararası statüde olmayıp, sadece ulusal program yöneticisiydi) yazısını okuduğumdan beri, hastalandım.
17 Ekim 2017’de gözaltına alınıp 1 Kasım 2017’de gece yarısı bir polis sorgusuyla tutuklanan... O günden beri hapiste bir hücrede bulunan... O gün bugün iddianame bekleyen... O gün bugün savcı tarafından sorgulanmayan... Aralık 2017’de tutukluluk durumuyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuruya “başvuru alındı” yazısı dışında hiçbir cevap alamayan... Duruşma yapılmaksızın, “dosya üzerinden” tutukluluk halinin devamına karar verilen... Neden sonra geçen yaz sonu kendisine ve avukatlarına haber verilmeden, İstanbul Barosu’ndan avukat atayarak yapılan duruşmalı incelemeyle tutukluluk halinin devamına denilen... Gezi Olaylarıyla iliştirilen Osman Kavala ile ilgiliydi okuduğum yazı. Sanki, bu kadar yetmez, gebertin diyordu yazı. Gezi yetmez, FETÖ ile, PKK ile de suçlayın diyordu. “Osman Kavala akil adamdı” diyerek gerçek dışı olaylar sıralıyordu...
Yandaş gazeteler, yandaş elektronik yayınlar her gün birilerini hedef gösteriyor. Bunu bilmeyen yok. Dosyalardaki gizlilik kararlarına rağmen, suçlamalar ve karalamaların sonu yok. Ona da alıştı artık okur. Ama Cumhuriyet gazetesinde! Çok hastayım. Kusmamı ve öğürmemi durduramıyorum... İyileşinceye dek, siz okurlardan izin istiyorum.
Bursalı’nın “Osman Kavala vakası, önce adaleti savunacağız” başlıklı yazısının ilgili kısmı da şöyle:
Osman Kavala içeride bir yılı aşkın tutuklu ve neden tutuklu olduğu konusunda bilgi sahibi değil, çünkü iddianamesi yazılmadı. Daha önce mesela Büyükada’da “Türkiye’yi bölme plan ve haritalarının tartışıldığı casuslar” toplantısı gibi, Fransız, Alman gazetecilerin de, papaz Brunson’ın da “PKK yanlısı faaliyetleri, casuslukları” iddiaları gibi bir olayla karşı karşıya olduğumuzdan şüphe mi etmeliyiz..
Yukarıda bahsettiğim kişilerin hepsi serbest bırakıldı.
Çünkü hepsi Avrupa ve ABD’ye karşı kullanılmak üzere hazırlanmış davaların “siyasi esirleri”ydi.
Bunlar “MİT- Siyasi polisin operasyonları”dır. Devletin geçmiş arşivinde, belleğinde var olan yüzlerce uyduruk dava gibi, bu davalar da adaletin önüne konur ve “gereğinin yapılması” istenir. Gereğini yapacak bir dizi insan da el altında vardır. En azından, mümkün olduğunca uzun süre onları hapiste tutmak istenir.
Eskiden bu davaların siyasi sahipleri arka planda kalır ve öne çıkmazlardı. Şimdi ise olayın gizlisi saklısı kalmadı!
‘Onu ideolojik olarak sevmem’
Kavala üzerine, iyi bir bilimcimiz ile yazıştım. Kavala’nın siyasi – toplumsal tutumunu, düşüncelerini ön plana alıyordu.. Belli ki siyasi ve ideolojik olarak hiç sevmediği bir insan. Ama Kavala’nın yasalara aykırı olarak iddianamesiz, yargısız içeride tutulmasını görmüyordu.
Siyasi tutuklamalarda uygulanan yöntem, insanları terör ile suçla sonra da ona istediğin muameleyi yap. Gizli bir “dosya” havasını ver, ne yasa ne anayasa ne insan hakları hiçbir şey tanıma..
Bazı Cumhuriyet yöneticileri ve yazarları da “terör suçlaması” ile benzer bir süreç yaşamışlardı. Gerçi süreç devam ediyor ama iddiaların aslı astarı olduğunu söyleyecek aklı başında gerçek bir hukuk insanı bulamazsınız. Bugün hepsi dışarıda.
Osman Kavala’nın siyasi tercihlerine karşı çıkabilirsiniz, ama hukuk, adalet, adil yargılama vb söz konusu olduğunda ne yapacaksınız?
Bugün bu iktidarın yönetiminde ülkemizin en büyük sorunu adaletsizliktir, yasaları ve anayasayı istediği zaman askıya almasıdır. Hukuk devletinden büyük ölçüde uzaklaşmamız, otokratik bir rejim kurulmasıdır.
Enver Aysever’in “Kavala, Demirtaş, Ilıcak ve adalet terazisi!” Başlıklı yazısının bir kısmı şöyle:
Osman Kavala tartışması sürüyor. Bir yılı aşkın süredir tutuklu birinden söz ediyoruz. İddianamesi yok. Hoş yazılınca neyle karşılaşacağımız da meçhul. Benzer durum Selahattin Demirtaş için farklı bağlamda geçerli. AİHM sert uyarı yaptı. Kavala’nın da Demirtaş’ın da hakkını savunacağız. Neden mi?
Ben memleketimde hukukun üstünlüğü olsun istiyorum. RTE önünde ceketini ilikleyen hukukçular olmasın istiyorum. İnsan haklarını savunurken ne Sorosçu olursunuz ne de terör örgütü üyesi(!), korkmayın! Hak savunusu yapanları hedef göstermek, en hafiften ayıptır! Yazarları; gerici, faşist terör saldırılarıyla can veren Cumhuriyet gazetesinde çalışan herkesin görevi İlhan Selçuk, Uğur Mumcu çizgisini sürdürerek eşitlik, adalet için savaşmaktır.
Adalet deyince Türkan Elçi ile bitirelim:
“Bir ihtimal, eşimin katilini gözaltına alırsanız sakın işkence yapmayın. İşkenceye karşı ömrünü adamış birinin katili bile adil yargılanmalı.”