Medya

Cumhuriyet davasına ilişkin kim, ne yazdı?

"Mermiyim' diyor herif Hüseyin Gülerce, gururla söylüyor; 'Nereye isterseniz oraya sıkın' diyor"

27 Temmuz 2017 15:21

"Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek" iddiasıyla tutuklanan ve tutuksuz yargılanan Cumhuriyet gazetesinin yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki dava, gözaltılardan 9 ay, iddianamenin hazırlanmasından 3 ay sonra başladı. 12'si tutuklu 19 kişinin yargılandığı duruşma bugün (27 Temmuz 2017) 17 yazarın köşesinde kendine yer buldu.

Duruşmada bugüne dek Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Bülent Utku, Okur Temsilcisi Güray Öz, Cumhuriyet Vakfı Danışma Kurulu Üyesi Avukat M. Kemal Güngör, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Önder Çelik, köşe yazarı Kadri Gürsel ve çizer Musa Kart, köşe yazarı Hakan Kara, Kitap Eki Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay ve muhabir Ahmet Şık, Twitter'da Jeansbiri adlı hesabı kullanmakla suçlanan Ahmet Kemal Aydoğdu, gazetenin eski muhasebe müdürü Bülent Yener ve muhasebe müdürü Günseli Özatalay iddianamede yer alan suçlamalara yanıt verdi.

Cumhuriyet'çilerin ifadeleri, onlarca köşe yazısına konu oldu. İktidara yakın yayın politikasıyla bilinen gazetelerde, duruşmaya ilişkin olarak herhangi bir yazı yayımlanmaması dikkati çekti.

Aslı Aydıntaşbaş - Cumhuriyet

"(...)Dün mahkeme salonunda gördüğüm tablo, Cumhuriyet çalışanlarının haklı ve suçsuz olduklarının bilinciyle son derece rahat olduklarıydı. Bunu anlayabilmeniz için hayata soldan bakmanız ve tarih bilmeniz gerekiyor. Bu insanlar, biliyorlar. Bu yüzden arkaya dönüp el sallıyorlar, uzaktan espri yapıyorlar, zekâlarıyla iddianameyi un ufak ediyorlar. 
Dışarıda onların özgürlüğü için çalışan eşleri, daha da moralli. O kadar ki geçenlerde aynı davada yargılanan sevgili Aydın Engin 'Kocaları bıraksınlar karılarını alsınlar. Nasılsa cezaevi yönetimi de pes eder' demiş. Ederler valla."

Ali Sirmen - Cumhuriyet

(...) Savunmayı yapan gelecek zamanda yaşarken, aynı anda aynı mekânda bulunan “günü dün ile başlayan” başkaları da, şimdiki zamanı, hatta genelde geçmiş zamanı yaşamaktadırlar. 
Algılanması çok güç, müthiş bir durum söz konusudur. 
Dram aynı anda aynı mekânda iki ayrı anı yaşayan insanların ve onların oluşturduğu insanlığın dramıdır. 
Ben siyasi davaların savunmalarını hep bu gözle okudum, o davaları hep o gözle izledim. O zaman anlamsız görülen birçok şey anlam kazandı.  24 Temmuz günü, aklımdan geçen bunlardı.  Türkiye’de çok kişi bu düşünceleri paylaştı.  Çünkü Türkiye’de geçmişte çok kez bunlar yaşandı. 
- Pazartesi ve izleyen günlerde ne oldu derseniz... 
O konuda bir şey demeyeceğim. Ona tarih karar verecek."

Emre Kongar - Cumhuriyet

"(...) Akın Atalay’ı hapse girmek üzere ülkeye getirten itici güç, yukarıdaki satırlarda egemen olan AHLAK anlayışıdır! 
Ve bugün mahkemede yargılanan da, aslında bu ahlak anlayışı ve onun kapsadığı Demokrasi, Özgürlük, Hukuk, Adalet, Vicdan gibi kavramlardır!
DİREN ADALET... 
DİREN ÖZGÜRLÜK...
DİREN CUMHURİYET... 
DİREN DEMOKRASİ! (...)"

Özgür Mumcu - Cumhuriyet

(...) Parkeci, pideci, tamirci davası bu. Cumhuriyet yazar ve yöneticileri kendilerini arayan tanımadıkları insanların telefonlarında ByLock var diye 9 aydır hapiste. Bu iddianameyi hazırlayan savcılara hodrimeydan. Paylaşsınlar bakalım telefon kayıtlarını. Kimlerle temastalar? Kimlerle konuşmuşlar? 
Gülen cemaati için suç uydurmaktan yargılanan soruşturma savcısı? Yüreğin yeter mi telefon kayıtlarını açıklamaya? 
Gülen’e hakaret edildi diye yemeyi içmeyi bırakıp iddianame düzenleyen duruşma savcısı, göster bakalım telefon kayıtlarını? Bakalım kaçının telefonunda ByLock var? Pidecin kim? Parkecin kim? Oto tamircin kim? 
“FETÖ” sanığı duruşma savcısı ve Gülen’e hakaret edildi diye iddianame döşeyen duruşma savcısı. Açın bakalım banka hesaplarınızı. Bir de sizin pidecinizi, parkecinizi, oto tamircinizi görelim. Bakalım kimlere banka havalesi yaptınız, kimler size ne gönderdi? 
Neden Hüseyin Gülerce gibi cemaatin itirafçı imamı, yarın ne yana döneceği belirsiz bir cemaat elemanına koştura koştura gidip de her yerine Fethullah Gülen sinmiş bir bukalemunu tanık yaptınız? (...)

Tayfun Atay - Cumhuriyet

"(...) Ahmet’in savunmasını, daha doğrusu onun kendi deyişiyle (iktidar sahiplerine yönelik) bir “İtham” olan konuşmasını dinlerken canlandı zihnimde “Cesur Yürek” filminin krallar, lordlar ve onların ordularına karşı özgürlük için mücadele sahneleri...
Ama Ahmet, “Cumhuriyet gazetesinde aradığınız örgüt, siyasi parti kılığında Türkiye’yi yönetiyor” sözünde en özlü karşılığını bulan 2 saatlik muhteşem konuşmasını “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” diye tamamladıktan sonra;
Mahkeme heyetinin sorularına verdiği cevaplarla açtığı “2. Perde”de;
Öyle bir konuşma yaptı ki...
“Cesur Yürek”in “Özgürlük” haykırışıyla bedenine, ruhuna, kimliğine, tüm varlığı ve varoluşuna çullanmış korkunç bir iktidarı, onun yardakçılarını ve ona kul-köle olmuşları hem püskürtüp, hem de teslim aldığı o son sahneyi bir kez daha seyrediyor hissine kapılmaktan kendimi alıkoyamadım. (...)

Nilgün Cerrahoğlu - Cumhuriyet

(...) Cumhuriyet davasına tam 5 sayfa ayıran Fransız “Liberation” gazetesinin yazdığı gibi, Türkiye çok başka bir “metamorfoz”dan geçiyor. Ve Çağlayan’daki Cumhuriyet davası bu “metamorfoz”un davası. Dolayısıyla bu “metamorfoz”a duyarlılık taşıyan herkesin, tatilci şezlongunda dalgınca uyuklamak yerine bu tarihi davayı alabildiğince yakından izlemesi lazım. Musa Kart, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu, Güray Öz, Ahmet Şık, Turhan Günay, Hakan Kara, Akın Atalay, Bülent Utku, M. KemalGüngör, Önder Çelik, Emre İper arkadaşlarımızın birebir tarih yazan savunmalarına doğrudan tanıklık etmeleri lazım. 
Yirmi gün önce “Adalet Yürüyüşü”nü tamamlayan Kılıçdaroğlu nerede mesela? Neden Çağlayan’da değil? Niye aramızda yok? “Adalet” uğruna 430 km. yol kateden ana muhalefet lideri, Musa Kart’ın -misal-“Eeeey vicdan!” yakarışını yaptığı anda, bu salonda olmalıydı. Duruşma salonunda evet 20 civarı CHP temsilcisi var ama bu yeterli değil. Gözler (en azından benim gözlerim!) Adalet Yürüyüşü sonunda iddialı bir manifesto ortaya koyan Kılıçdaroğlu’nu arıyor. (...)

Ayşe Yıldırım - Cumhuriyet

"(...) Kayyım atanan Koza İpek Holding bünyesindeki İpek Medya Grubu’nun faaliyetlerine “zarar” nedeniyle son verildi. Yani Kanaltürk ve Bugün kapatıldı, çalışanların iş akdi feshedildi. 
Ne zaman mı? 
Geçen sene. 
Hani bir suç varsa diye vatandaşlık görevimi yerine getiriyorum. Çünkü Cumhuriyet yönetimini de gazeteyi zarar ettirmekle suçluyorsunuz ya. 
Şinanay da yavrum şina şina şinanay... (...)

Rahmi Turan -  Sözcü

“Hüseyn Gülerce gibilern söyledklerinin hiçbir hukuk değeri yoktur!”
Kim söylüyor bu sözleri? Cumhuryet Gazetesi'nin yargılandığı İstanbul 27'nci Ağır Ceza Mahkemes'nin Başkanı söylüyor… Çarpıcı ve çarpıcı olduğu kadar doğru br tespit… Ancak… Hüseyn Gülerce ve onun gibilerin söylediklerine itibar edip, Sözcü Gazetesi'nin İmtiyaz Sahibi Burak Akbay hakkında yakalama kararı çıkarılması, bu görüşle çelşki oluşturuyor! Hukuk adına, yargı adına, adalet adına üzücü, hazin bir durumdur bu (...)"

Yılmaz Özdil – Sözcü

"Fetocuların kumpası Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, Odatv, Şike davaları devam ederken… Cumhuriyet gazetesi yazarı Kadri Gürsel 'Akp iktidarı devletin kapılarını Gülen hareketine sonuna kadar açtı, Gülen hareketi devletin içinde örgütlendi, kadrolaştı' derken… Bu herif, aynı televizyon programında, Kadri Gürsel'in yüzüne karşı fetocuları savunuyor, 'milletin evladı kendi devletinin kurumlarına sızar mı, insanları zan altında bırakmayın, sayın Gülen beraat etti, hâlâ aynı şeyler söyleniyor, bu hareketle ilgili konuşan herkese tavsiye ediyorum, ne olur sayın Gülen'in kitaplarını okuyun' diyordu.
Bu herif tanık… Cumhuriyet gazetesi fetoculuktan sanık!
Aynı herif tanık… Sözcü gazetesi fetoculuktan sanık!
'Mermiyim' diyor herif. Gururla söylüyor. 'Nereye isterseniz oraya sıkın' diyor (...)"

Melih Aşık – Milliyet

Cumhuriyet Gazetesi davasının dünkü üçüncü gününe savunmalara devam edildi...
FETÖ üzerine iki kitap yazmış bu yüzden hapis yatmış ancak yine FETÖ'cülükten yargılanan Ahmet Şık'ın savunması hayli ağırdı. Ahmet Şık yargıyı topa tutarken sözünü esirgemedi:
'Bugünkü yargının cemaat yargısından farkı yok' dedi mesela...
Eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın sergilenen fotoğrafı ise bizzat kendisinin sözlerinden alınmıştı... "24 Mart 2011’de Meclis’te yaptığı konuFethullah Gülen’den “Bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymet, bilge bir insandır. Herşeyi açıktır” diye bahseden Bozdağ, 9 Haziran 2012’de de “Muhterem Hoca Efendiye Antalya’dan selamlarımı iletiyorum” mesajını Twitter hesabından paylaşan kişidir. 15 Şubat 2012’de de CNN TURK televizyon kanalında katıldığı bir programda, ‘Yargıda cemaat örgütlenmesi var mı?’ sorusunu ‘böyle bir şey mümkün olmaz’ diyerek yanıtlayan da Bekir Bozdağ’dır."

Mehmet Tezkan – Milliyet

"Cumhuriyet çalışanlarına yapılan eften püften iddialar.. Pideciye para verdin, parkeciye para gönderdin suçlamalarının ekonomiye de yansıması olacak.
Herkes kayıt dışı ödeme yapacak.. Niye mi? İzah edeyim.. Evinizde tadilat yaptırdınız.. Boya badana diyelim.. Parayı da banka kanalıyla ödediniz.. Bir süre sonra boyacı FETÖ’cü çıktı.. FETÖ imamı çıktı.. Yandınız!.. FETÖ’ye para aktarmaktan küt içeridesiniz; sonra anlat derdini anlatabilirsen!.. Abartma demeyin.. Hal böyle (...)"

Mehmet Faraç – Aydınlık

"Cumhuriyet gazetesinin tüm mallarını satarak batma noktasına getiren ey Akın Atalay, sen değil miydin Zaman gazetesiyle birlikte aynı manşetleri atan, sen değil miydin devlet FETÖ’nün medyasına el koyarken siper olan ve operasyonlara karşı gazete ilanlarına imza atan? Mahkemedeki savunmasında, Cumhuriyet davasıyla ilgili tanıklıklarına başvurulanları “üslup, kişilik ve karakterleri kamuoyunca da az çok bilinen” diye aklınca aşağılamaya çalışan Atalay yanıtlasın bakalım;
“İtibar”ını yok ettiğin Cumhuriyet’in sayfalarını FETÖ operasyonlarına karşı kullananlar, tazminatsız işten attırdığın Atatürkçüler miydi? (...)"

Nazım Alpman - Birgün

Ülkenin en eski ulusal gazetesi Cumhuriyet’in yöneticileri, yazarları, avukatları, muhabirleri ve çizerinin şahsında gazetecilik yargılanarak, üçüncü büyük partinin eş genel başkanları, meclis grubunun bir bölümü, neredeyse bütün seçilmiş belediye başkanlarının hapishanelerde bulunduğu koşullarda…
Bitmiyordu bu ülkenin çilesi!
Demokrasi vaat ederek gelenlerin hemen hepsi, özgürlükleri sadece kendileri için elde etmek istiyorlardı. Bu hedefe vardıklarında ise diğerlerine hayatı cehennem etmeye yemin etmişçesine raydan çıkmakta bir beis görmüyorlardı.
Ancak şu da vardı: Bunları yapanlar ileride yaptıklarıyla iftihar edemiyorlardı. Tarih onlara karşı demokrasiyi, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü özetle insanlığı savunanları kaydediyordu.
Bir toplumun yüz akları insanlığı savunanlar arasında çıkıyordu. Geçmişte böyle oldu, günümüzde böyle oluyor, gelecekte de böyle olacak.
Cumhuriyet Davası’nda işlenmemiş suçların “sanıkları” Türkiye’nin yüz aklarıdırlar!

Hüsnü Öndül - Evrensel

(..)Aylardır zaten paralel yargılama yapan medya, haber bültenlerinde bu yargılamayı görmezden geldi; ilk günün akşamında da Cumhuriyet yazarları mahkum edilmeye çalışıldı. Mahkeme, tutukluların tutukluluk durumlarıyla ilgili kararını cuma günü verecek. Bizim bütün soruşturma, kovuşturma ve yargılamalarla ilgili temel bir talebimiz var. Kim olursa olsun herkes için adalet ilkesini savunuyoruz. Bunun  gerçekleşmesi hukukun üstünlüğü ilkesinin yaşam bulmasıyla ilgili konudur. Hem maddi yasaların hem usul yasalarının ve hem de mekanizmaların (soruşturma ve kovuşturma kurumlarının) bu ilkeye göre kurulması ve çalışması gerekir. Hukukun üstünlüğü ilkesi bir kaç kez bu köşede de belirttiğimiz gibi, ‘Kişinin hak ve özgürlüklerine kamu otoritelerinin müdahalesinin etkili hukuksal denetimi’ anlamına geliyor. AİHM, Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık kararında (25 Mart 1983) böyle diyor.
Tutuksuz yargılama “masumluk karinesinin” gereğidir. AİHM içtihatları bunu gösteriyor.
Biz, paralel yargılama kültür ve pratiğinden uzaklaşılması dileğinde bulunuyoruz.

Akif Beki -  Hürriyet

(..) Fakat madem yargılanan gazetecilik değil casusluk, insan hakları savunuculuğu değil ajanlık... Suçlanan muhaliflik değil teröristlik...

Cumhuriyet gazetesi, Büyükada ve Deniz Yücel davaları üstünden bunu neden şakkadanak göstermiyoruz? 

‘Terör örgütüne üye olmadan örgütün amaçlarına adeta hizmet, adeta destek’ suçlaması, kategorik olarak bu ayrımı imkânsızlaştırıyor.

‘Hainler ve teröristler muhaliftir, öyleyse bütün muhalifler hain ve teröristtir, çünkü amaçları birdir’e getiriyor...

‘Ajanlar sır kurcalar, öyleyse sır kurcalayan bütün gazeteciler ajandır, çünkü doğrultuları aynıdır’ toptancılığına vardırıyor (…)

Murat Yetkin - Hürriyet

(…)Ahmet Şık gibi Fethullahçılarla mücadele ettiği için kumpas kurulup hapse atılmış bir meslektaşım, arkadaşım, bugün Fethullahçı darbeye, terör eylemlerine yardımcı olmakla suçlanıyorsa ortada sadece hukuk, mantık, vicdan sorunu değil, bir akıl tutulması sorunu da var demektir(…)

Alp Altınörs - Özgürlükçü Demokrasi

(…)Bu davada iktidarın Cumhuriyet’i belirli bir yayın çizgisine çekmeye çalıştığı görülüyor. Bütün iddianame, bir yayın çizgisi tartışmasından ibarettir. Cumhuriyet, Kürt halkına ve demokratik güçlere dost bir yayın çizgisi izlemekle suçlanıyor. Misal, Sözcü gazetesi çizgisinde, Kürt halkına küfreden, ırkçı bir yayın çizgisi izlemiş olsalardı, hiç kuşkusuz, bugün Cumhuriyet yöneticileri içeride olmayacaklardı. Bu nokta üzerine, “Hayır” cephesindeki bütün demokratların düşünmesi gerektiği kanısındayım. Mahkeme Başkanı’nın da ilan ettiği üzere, bu davanın esas dayanağı, (CHP Milletvekili) Mustafa Balbay ve (Perinçek taraftarı) Alev Coşkun’un Cumhuriyet Vakfı’nı yeniden ele geçirmek için açtıkları dava ile bu doğrultuda yaptıkları beyanlar oluşturuyor. Yani, Kemalist akımın sağ (ulusalcı) kanadı, bu olayda AKP iktidarının payandası olmuştur. İktidar, bunca tutuklamayı, Alev Coşkun’u Cumhuriyet’e kayyum atamak için yaptı.(…)