İstanbul'da düzenlenen Ulusal Stratejik İletişim Politika Belgesi ve Dezenformasyonla Mücadele Çalıştayı'nın açılışına katılan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “Dezenformasyona en fazla maruz kalan ülke Türkiye" dedi.
Altun, “Almanya'da 100 haberden sadece 9'u yalan, İngiltere'de 15'i yalan, Fransa'da 12'si yalan. Bu noktada baktığımızda, bu küresel dezenformasyon problemini Türkiye'nin en fazla yaşayan ülke olduğunu görüyoruz. Türkiye'nin elde ettiği kazanımların ortadan kaldırılması için çok yoğun bir uluslararası aktörler ittifakı var ve bunların da en temel araçları dezenformasyon siyaseti" diye konuştu ve dezenformasyonun hayati tehditlerden biri olduğunu vurguladı.
"Hakikati temel alıyoruz"
Bilginin yerini yalan içeriklerin doldurduğunu belirten Altun, “Ne olursa olsun biz, aydınlanma aklının ürettiği bilgiyi değil hakikati temel alıyoruz, hakikati savunuyoruz, 'yaşasın hakikat' diyoruz. ‘Ne olursa olsun hakikat, uğruna mücadele edilmesi gereken bir değerdir' diyoruz” dedi. Dezenformasyon kampanyalarının dünya çapında bir sorun olduğunu, ancak en fazla Türkiye’de gerçekleştirildiğini söyleyen Altun, “Türkiye, son 20 yıldır yaşadığı gelişim çizgisi dolayısıyla geçmiş dönemden farklılaşması dolayısıyla kıskaca alınmaya çalışılan, yürüyüşü durdurulmaya çalışılan bir ülke ve bu noktada yalan endüstrisinin, dezenformasyon siyasetinin bütün imkanları seferber edilerek dezenformasyon kampanyalarının muhatabı olmuş durumda" diye konuştu.
"Türkiye'de üretilen haberlerin yarısı yalan"
Oxford Üniversitesi Reuters Enstitüsü’nün 2018 yılında yaptığı bir araştırmadan bahseden Fahrettin Altun, “Araştırmada, Türkiye yalan habere muhatap olma noktasında dünyadaki birinci ülke olarak tespit edilmiştir. Bu rapora göre; 100 haberden 50'si yalan. Türkiye'yi muhatap alan, Türkiye'de üretilen haberlerin yarısı yalan. Buna mukabil İngiltere'de 100 haberden 15'i yalan, Fransa'da 12'si yalan; Almanya'da 9'unun yalan olduğunu görüyoruz" dedi.
"Yalan haberleri görünce dehşete düşüyorduk"
Dezenformasyon kampanyalarına Gezi parkı olaylarını örnek gösteren Altun, “O günleri hatırlayın, karşımıza çıkan yalan haberleri gördüğümüzde bir taraftan dehşete düşüyorduk, bir taraftan da bunlar çok bariz yalanlar olduğu için bunlara hiçbir şekilde, hiçbir kesimin itibar etmeyeceğini varsayıyorduk. 'Eylemler 48 saat daha sürerse Avrupa Birliği hükümeti devirme kararı alacak.' Bu haber sosyal medyada defalarca dolaştırıldı, milyonlarca kişi tarafından görüldü ve maalesef gerçekmiş gibi dolaşıma sokuldu. Avrasya Maratonu için Boğaziçi Köprüsü’nden geçen maratoncular, onların oluşturduğu o kalabalık görüntü uzaktan fotoğraflandığında, o fotoğraf Gezi kalkışmasına katılan protestocular olarak servis edildi. Bunu bir parti kendi resmi hesabında paylaştı. Yine 2011 yılında bir deniz kazasında sırtından yaralanan bir kişinin fotoğrafı, Gezi kalkışmasındaki protestocuların sözüm ona 'polis şiddeti' dolayısıyla yaşanan bir hadise gibi takdim edildi. Onlarca trafik kazası görüntüsü, eylemlerde ortaya çıkmış görüntüler gibi yansıtıldı. Bunu sadece ulusal alanda değil, uluslararası, anlı şanlı medya kuruluşlarının yaptıkları yayınlarda da gördük” diye konuştu.
“Siyaset, toplumu yalan içerikler bombardımanına tabi tutarak yapılmaz"
“Siyaset, toplumu yalan içerikler bombardımanına tabi tutarak yapılmaz, siyaset sahici bir şeydir” diyen Altun, “Sayın Cumhurbaşkanımızın sürekli olarak vurguladığı üzere; siyaset millete hizmet işidir, dolayısıyla milletin gerçeğini yok sayarak, ona yalan içerikler boca ederek ona hizmet edemezsiniz. Bu gayrimilli tutumun biz uluslararası dezenformasyon bombardımanıyla iş birliği halinde Türkiye'de siyaset alanını zehirlediğini gördük, görmeye devam ediyoruz. Türkiye'de devletimize, ulusal güvenliğimize zarar veren önemli unsurlardan bir tanesidir. Bunun önüne geçmek bir milli vazifedir" dedi.
Altun, konuşmasına, “Bunlar, sadece gerçeklerin saptırılması anlamına gelmiyor, aynı zamanda ülkemizin, milletimizin, devletimizin enerjisinin de boşa harcanması anlamına geliyor. Keşke enerjimizin hatırı sayılır bir bölümünü, içerdeki gayrimilli unsurların, dışarıdaki Türkiye düşmanı unsurların dezenformasyon içeriklerine, yalanlarına cevap vermek için harcamasak. Ama bunu yapmaya mecburuz, bunu yapmak zorundayız. Anında doğru ve güvenilir bilgilerle bu yalanları ifşa etmek zorundayız, diğer vazifelerimizin yanı sıra. Çünkü milletimizin enerjisi kıymetlidir, bu necip milletin enerjisiyle Türkiye önümüzdeki dönemin en önemli küresel aktörlerinden biri olacaktır” diye devam etti.
"Çalışmalarımızın cumhuriyetimizin 100. yılı için ayrı bir anlam taşıdığını, 2023 ve 2053 vizyonlarına katkı sunacağını düşünüyorum"
Günümüzde yalan içerikten kaçmanın yalan içeriğe ulaşmaktan zor olduğunu ifade eden Altun, "Algoritmalarla yalan içerikler sizin önünüze sürekli düşürülüyor. Doğru ve güvenilir bilgiye ulaşmak da günden güne zorlaşıyor. İnternet ilk çıktığında o zaman hocalarımızın bize sürekli söylediği şey şuydu; bilgi demokratikleşiyor ama öte yandan doğru bilgi giderek diğer hurafeler, safsatalar yanında ayrıştırılması zorlaşan bir değere dönüşüyor. Bizim o dönemde psikolojimiz daha iyimser, daha olumlu bir yaklaşımdı. Fakat gördük ki aslında internet hiç de öyle demokratikleştirici, hiç de öyle çoğullaştırıcı bir ortam yaratmadı. Aksine gettolaşmaları artırdı, dışlayıcı yaklaşımları artırdı, yabancı düşmanlığını, ırkçılığı, İslamofobi'yi, İslam karşıtlığını ve düşmanlığını pekiştiren bir ortama dönüştü. Kimlik savaşları artık yaşadığımız dünyanın belirli unsurlarından birine dönüştü. Bu süreçte de baktığımızda değersizlik neredeyse norm halini aldı" dedi.
"Türkiye saldırılara maruz kalma noktasında birkaç adım önde"
Türkiye'nin saldırılara maruz kalma noktasında birkaç adım önde olduğunu söyleyen Altun, şunları kaydetti:
"Türkiye, Batı dünyası için bundan 20 yıl önce olduğu gibi 'öngörülebilir', 'istenen yöne sevk edilebilir', 'eline verilen reçeteleri uygulayan' bir pazar ülke değil. 'Üreteceğim' diyen, 'bölgemdeki gelişmelere müdahale edeceğim' diyen, 'ülkemin kalkınmasını kendi önceliklerim ve programım çerçevesinde hayata geçireceğim' diyen ve dahası bunu yaparken risk almaktan kaçınmayan bir ülke oldu Türkiye.
Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın ısrarla iktidara geldiği ilk günden itibaren açık ve net bir şekilde vurguladığı üzere, milletin desteği, milletin iradesi dışında herhangi bir yönlendirici, herhangi bir yönetici akıl almadan, doğrudan kararlı şekilde hedefe yürüyen bir yaklaşımı söz konusu. Bu yaklaşım nedeniyle çok ciddi anlamda bölgesel ve küresel kazanımlarımız oldu. Bölgesel ve küresel kazanımlarımızın uluslararası alanda pek çok aktör için kayıp olduğunu, sadece son 20 yılın dış politika tarihine baktığımızda hepimiz görebiliriz. Bu bariz gerçek dolayısıyla bu yürüyüşün durdurulması hedeflenmiştir ve burada dezenformatif içerikler çok hayati bir unsur olarak karşımızdadır."
"Amaç iletişimde Türk modeli"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde ülkenin özgün iletişim tarzını ve yaklaşımını ortaya koymaya çalıştıklarını aktaran Altun, amacın ‘İletişimde Türkiye Modeli’ üretmek olduğunu vurgulayarak, “'Türkiye İletişim Modeli'ni inşa etmek temel hedefimiz oldu ve bu çerçevede çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Ben, bütün bu çalışmalarımızın Cumhuriyet’imizin 100. yılı için ayrı bir anlam taşıdığını düşünüyorum. Devletimizin 2023, 2053 vizyonlarına önemli katkı sunacağını düşünüyorum" dedi.
Türkiye İletişim Modeli'nin yol haritası ve eylem planını belirleyecek stratejik çerçeveyi çizmek, stratejik iletişim ve sistematik dezenformasyonla mücadele konularında söylem birliği ve kurumlar arası koordinasyonun sağlanması hususunda çalışmalar yürütmek amacıyla yapılan çalıştaylarda, özellikle devlet organları arasında stratejik bakıştan yoksun söylem birliği eksikliğinin ciddi bir ulusal güvenlik meselesi olduğu gerçeği konuşulacak.