06 Nisan 2016 15:51
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Karaman'daki tecavüz skandalı üzerinden başlayan tartışmayla ilgili Aile Bakanı Sema Ramazanoğlu için "Birilerinin önüne yatmış vaziyette" diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na ağır ifadelerle tepki gösterdi. Erdoğan, "Dinime küfreden Müslüman olsa bari. Cinsi sapık şu an cezaevinde ve yaptıklarının hesabını adalete veriyor, peki bu siyasi sapıklarını ne yapacağız" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Güneydoğu'daki terör operasyonlarına ilişkin olarak, "Güvenlik güçlerimiz ağır darbe vuruyor. Verdiğimiz kayıplar çatışmalardan ziyade, patlayıcılarla hazırlanan bombalardan kaynaklanıyor. Biz sivil vatandaşlarımızın zarar görmememsi konusunda hassasiyet gösterdiğimiz için böyle sorunlarla karşılaşıyoruz. Gerekiyorsa operasyon yürütülen yerlerin tamamen boşaltılması gerekirse binaların uzaktan yıkılması yoluna gidilebilir" diye konuştu.
Erdoğan, Can Dündar ve Erdem Gül'ün MİT TIR'ları davasına katılan konsolosları eleştirmesinin ardından bir muhtarla yanak yanağa resmedildiği mizah dergisi Leman'ın kapağına tepki gösterdi. Erdoğan, "Biliyorsunuz bir konsolosun, casusluktan yargılanan bir gazeteciyle fotoğraf ektirdiğini eleştirmiştim. Bir mizah dergisi, benim muhtarlarla çektirdiğim fotoğrafı kapağına taşımış, "Biz konsoloslarla, sen ancak muhtarlarla fotoğraf çektirirsin" demişler. Benim yanım zaten muhtarların yanı, siz o konsolosların yanında" diye konuştu.
"Suriye'de kimyasal silahlarda kaç kişi öldü? Ben diyorum ki 5 bin. Konvansiyonel silahlarla ölenlerin sayısı 1.500" diyen Erdoğan, "Sonucu ölüm olan, kullanılan silah ne olursa olsun benim için ha kimyasal olmuş ha konvansiyonel olmuş ne fark eder? Bizim bunu Lahey'e sevk etmemiz gerekmez mi?" ifadesini kullandı. Erdoğan, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki Karabağ'daki çatışmalarla ilgili Rusya'nın "Türkiye taraf tutuyor" suçlamasına ilişkin olarak, "Azerbaycan ve Ermenistan arasında taraf aranacaksa bence en önemli taraf Rusya. Rusya, Ukrayna'da da taraf olmuştu. 'Putin beni çağırdı, ben o yüzden gittim' demek hiçbir şeyi açıklamıyor. O kadar aramız iyiydi, bunları hep konuştuk senle, sen niçin böyle yaptın? Dert başka, dert Akdeniz üstünde hakimiyet kurmak" dedi.
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sarayın'da düzenlenen 23. Muhtarlar Toplantısı'nda konuştu.
Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Ülkemizdeki muhtarlarımızın tamamıyla kucaklaşmak için başlattığımız bu buluşmaları devam ettireceğiz. Bu toplantılar, ülkemizde sadece Cumhurbaşkanı nezdinde değil, bana göre en verimli organizasyondur. Keşke mümkün olsa da, 79 milyon insanımızın tamamıyla temas kurabilsek. Sizler, onların zaten vekilisiniz. Sizlerle bir araya gelmek 79 milyonla buluşmaktır.
Dün avukatlarımız buradaydı, 81 vilayeti temsil eden avukatlarımızla bir araya geldik. Amerika'da da vatandaşlarımızla bir araya geldik, onun öncesinde Harp akademilerinde subaylarımızla buluştuk. Daha evvel, bir televizyon programında üniversiteli gençlerimizle konuşma fırsatı bulduk. Aynı şekilde, bulduğum her fırsatta illerimize gidiyor, vatandaşlarımızla kucaklaşıyorum. Tüm saydığım bu programlar son 3 hafta içerisinde gerçekleşti. Ülkemize hayırlı olmak için gece gündüz koşturmaya, mücadele etmeye devam edeceğim.
Bizim milletimizle, özellikle siz muhtarlarımızla muhabbetimiz birilerini rahatsız ediyor. Beni eleştirmek adına muhtarlarımızı eleştirmeye kadar varıyor. Biliyorsunuz bir konsolosun, casusluktan yargılanan bir gazeteciyle fotoğraf ektirdiğini eleştirmiştim. Bir mizah dergisi, benim muhtarlarla çektirdiğim fotoğrafı kapağına taşımış, "Biz konsoloslarla, sen ancak muhtarlarla fotoğraf çektirirsin" demişler. Benim yanım zaten muhtarların yanı, siz kimin yanındasınız? O konsolosların yanındasınız. Varsın devam etsinler, biz onların kafasını çok iyi biliyoruz. Kendilerini solcu, aydın olarak tanımlıyorlar, bunlar halk düşmanının önde gidenleridir
Bunun adını halkçılık koyarak kara mizah örneği gösteriyorlar. Dün, ayağındaki çarığı, altındaki şalvarı, başındaki kasketi yüzüden Aşık Veysel'i Ankara'ya sokmamaya çalışan kafayla, benim muhtarlarla buluşmamı eleştiren kafa aynıdır. Bunların demokratlığı milletsiz bir demokrattır. "Şu millet olmasa Türkiye'yi ne güzel idare ederiz" diyorlar. Günahıyla-sevabıyla ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlendik, yaptıklarımız ortada.
Hayalimi hatırlıyor musunuz? Siz muhtarlar olarak bu konulara ilgi duyan, gözü açık insanlarsınız. Siz hatırlamıyorsanız diğer vatandaşlarımız hiç hatırlamaz. Ülkede şöyle bir muhalefet anlayış var:
Cumhurbaşkanına ve hükümete hakaret edelim. Rahat koltuklarımızda oturalım. Dışarıdan bir güç gelsin, üst akıl diyorum ya ben onlar bir talimat versin, onları devirsin diye bekliyorlar. Cinsi sapıklara dahil bel bağlamış durumdalar. Bakınız Ana muhalefet partisinin başkanı çıkıyor bir konuşma yapıyor. Bu konuşmayı onun şahsına değil, onun şahsında başında bulunduğu partinin mensubu hanımefendilere ve o partinin mensuplarına ve milletime bu çağrıyı yapıyorum. Karaman'dan sonra Türkiye'nin dört bir yanında olaylar patladı diyor, bunlar sabah akşam dinden imandan bahsediyorlar diyor. Dinime küfreden müslüman olsa diyor.
Değerli kardeşlerim, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olan hanımefendiye terbiyemin el vermeyeceği ifadelerle saldırıyor. Bu sözler sansürlenerek verildi medyada. Bakan hanım hakkında çok çirkin ifadeler kullanıyor, Cinsi sapık şu an cezaevinde ve yaptıklarının hesabını adalete veriyor, peki bu siyasi sapıklarını ne yapacağız?
Ahlaksızlığın çıtasını sürekli yükseltiyorlar, söylenecek her söz fuzilidir, tıpkı kendisi gibi gereksizdir. Bu kişi, başında bulunduğu partinin yüz karasıdır. Kaset olayı olmasa bu partinin başına gelecek mecali yoktu. Bunda yalanın, takiyenin her türlüsü var. Kendi Genel Başkanı'nın yanından ayrılıyor, "Aday değilim" diyor, ertesi gün adaylığını ilan ediyor, bunlardan siyasetçi olmaz. Benim milletim "Adam gibi adam olana prim veririz" diyor, milletimiz böyle bir zihniyete itibar ediyor. Muhalefet partilerinin iktidar olup, rahatlarını bozmak gibi bir niyetleri yok zaten. İktidar olursan ekonomiyle, bölgedeki krizlerle, sağlıklarla, fakir fukarayla ilgileneceksin, iş çok. Bu kadar sorumluluk bizim muhalefeti bozar. Hakikatlerle yüzleşmek hiçbirinin işine gelmez
Normal şartlarda siyasi parti dediğin tek başına iktidar olmak, başaramıyorsa iktidarın bir parçası olmak ister. Bizimkiler iktidar sorumluluğundan kaçmanın yollarını aradılar. Milletimiz de, "Madem halinizden memnunsunuz, böyle devam edin" deyip 1 Kasım'da tercihlerini sandığa taşıdılar. Lafla dünyaya nizam vermeye kalkanların evlerinde terbiyesizliği görürsünüz. Milletimiz de lafa değil icraate bakıyor. Türkiye, kendi toprakları içinde yaşanan dünyadaki en büyük terör olaylarının hedefi durumundadır. Güneydoğu'da yaşanan saldırılar hem halkımızı tehdit ediyor, hem de şehitlerimizde bizi acılara gark ediyor.
Sınırın diğer tarafından yapılan tahrikat sebebiyle operasyonlar yavaş ilerliyor. Güvenlik güçlerimizin verdiği kayıplar, büyük etkili bombalardan kaynaklanıyor. Özellikle Nusaybin'de bu böyle. İnsanlarımızın sağlığı için hassasiyet gösterdiğimiz için böyle sorunlarla karşılaşıyoruz. Gerekiyorsa operasyon yürütülen yerlerin tamamen boşaltılması, kullanılamaz hale gelmiş binaların uzaktan yıkılması yoluna gidilebilir.
Bu bölge zaten altyapısı olmayan bir bölge. Bizim önce buralarda altyapıyı A'dan Z'ye yapmamız lazım. Biz buralarda kentsel dönüşümü gerçekleştirerek buraları inşa etmemiz lazım, şu an hükümetimizin yaptığı bu. Buralar tamamen yıkılıp yeniden inşa edilmesi lazım.
Bizim şehitlerimize verdiğimiz birçok imkan var, her defasında açıklamak şehitlerimize saygısızlık olur diye dillendirmiyoruz. Orada yapılacak işlemler mülk sahiplerine yönelik yapılacak, mülk sahibi olmayanlar ise yine orada kirada yaşamaya devam edecekler. Bu süreç içerisinde onlara kira yardımı yapılıyor devletimiz tarafından. Adil olmak bir devletin şanındandır, şerefindendir. Bizim devletimiz de bu şekilde adım atıyor. Askerimizin değil canını serçe parmağını dahil oradaki beton yığınına değişmez.
Son zamanlarda bu sebepten şehit verdiğimizi görüyoruz, güvenlik güçlerimizin ihtiyaçları konusunda ilgili kurumların hassasiyet göstermesini bekliyorum. Binbaşı Selçuk Çelik'in ailesine başsağlığı diliyorum, şehitlerimizin makamı, peygamberlikten sonra en yüce makam. Bu başsağlığı dileklerimi iletirken, onların acısı bizim yaşadığımız gibi değil biliyorum. Biz şuna inandık, inanacağız: Şuheda fışkıracak toprağı sıksan şuheda, etmesin beni tek vatanım dünyada cüda... Şehitlik işte bu toprakları vatan yapan o kanın ta kendisidir. Ülkenin ve milletin bekası için canını veren kahramanlarımızı omuzumuzda taşısak yeridir.
Biz bu coğrafyayı vatanımız olarak kabul ettiğimiz, hayatımızı burada geçirmekte kararlı olduğumuz sürece bu mücadele bitmeyecektir. Birilerinin yaşayacağı başka ülkeler olabilir, ama bizim gidecek başka bir vatanımız yok, bu toprakları bırakmaya niyetimiz yok. Milletimizin birliğini hedef alarak bizi sıkıştırmaya çalışanlar üstlerine bastıkları toprağın bir de altına baksınlar. Orada, kendileri gibi düşünen, hareket eden nice gafiller görecekler.
Tek vatan diyoruz, bu ülkede 79 milyon insan var. Ben Kürdüm, ama ben Türk milletindenim, Boşnak'ım ama ben Türk milletindenim. Böyle denmeli. Tek vatan, bu vatanda kimse operasyona kalkışmasın, kalkışırlarsa şu anda ödedikleri bedelin kat be kat fazlasını ödeyecekler, bunu herkes kabullenecek. Biri çıkmış paralel, öteki çıkmış bilmem ne devleti. Türkiye Cumhuriyeti olarak ya varsın ya yoksun, bu olay böyle. Hep birlikte Türkiye olarak hedeflerimize ulaşacağız, onun için parçalanmayacağız. Birbirimizi Allah için seveceğiz, birilerine prim vermeyeceğiz.
Ülkemizin içeride ve dışarıda verdiği mücadeleyi kavrayamayanların olduğunu görüyoruz. Basit bir bölgesel kriz meselesi yaşamıyoruz. Bu mesele, yüzyıl önce başlatılan bir projenin yeniden canlandırma girişimidir, 1. Dünya Savaşı'ndan sonra 2. Dünya Savaşı'nda atılan adımların devamıdır. Irak'ta çeyrek asırdır süren kriz, sadece mezhep çekişmesinden ibaret asla değildir. Mısır'da, Libya'da yaşananların bu ülkenin kendi dinamikleri olarak kabul edemeyiz. Kafkasya'da, Afrika'da bitmek bilmeyen sancılar tesadüf değildir. Dünya 5'ten büyüktür, bunun için uluslararası kurumların yeniden yapılandırılmasını talep ediyoruz. BM'de 196 ülke var, ama hepsinin kaderi 5 ülkenin ağzında, o 5 ülkeden bir tanesi "hayır" diyorsa siz oradan karar çıkartamazsınız, bu 5 daimi üyenin de 5'i Hristiyan, içlerinde bir tane Müslüman yok, hani adalet? Her inancın temsil edildiği BM konseyi yok ki ortada. Şu anda Suriye'yle ilgili konularda tek başına Rusya "hayır" diyor iş bitiyor, adil olmak her devletin bana göre kalış sebebidir. 1. Dünya şartlarıyla bu günün şartları aynı değil, BM'nin yeniden reforme edilmesi lazım. Yeniden dizayn edilmesinde 196 ülke de burada 2 sene de bir mi olur nasıl olursa olsun belli aralıklarda görev sırası gelmeli.
Şu anda dünyada 1 milyar 700 milyon Müslüman var, ama Müslümanların BM'de bir tane temsilcisi yok. Bunu söyledi diye Erdoğan diktatör oluyor, özgürlüklerin karşısında oluyor. Ben bunları her zaman söylemeye devam edeceğim. Ülkedeki yazılı ve görsel medya şöyle der böyle der ne derlerse desinler, 7 milyar nüfuslu dünya bu dengesizliği kaldıramaz. Küresel düzeyde yaşanan siyasi ve ekonomik depremlerle sarsılıyoruz. Bunlar öncü mü yoksa asıl depremler mi bilemiyoruz, sağlam durmak zorundayız.
Nasip olursa önümüzdeki hafta içinde İslam İşbirliği Teşikatı'nın zirvesi İstanbul'da toplanacak. Dönem Başkanlığı devralacağız ve 3 yıl süreyle görevi elimizde bulunduracağız. İslam Dünyası'nın atması gereken adımları çok güzel planlayacağız.
Suriye'de yaşanan gelişmeler her ne kadar büyük oyunun parçası olsa da, insan bazı karşılaştırmalar yapmadan duramıyor. Son dönemlerdeki en büyük gelişme ise "kimyasal silah kullanıldı" iddiası, soruyorum, bu kimyasal silahlarda kaç kişi öldü? Ben diyorum ki 5 bin. Konvansiyonel silahlarla ölenlerin sayısı 1.500.
Sonucu ölüm olan, kullanılan silah ne olursa olsun benim için ha kimyasal olmuş ha konvansiyonel olmuş ne fark eder? Bizim bunu Lahey'e sevk etmemiz gerekmez mi? Ve bu adam, elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyor, gittiği yer sadece Rusya ama neyse. Şu anda Suriye gibi bir medeniyet ülkesi yerle yeksan olmuş, bunlar rahatlıkla dolaşabiliyor. Ve kimyasal silah iddiasını Irak için konuşacak olursak, orayı yerle bir ediyor, bunlar Suriye'de kullanılma iddiasını görmezden geliyorlar.
Türkiye olarak kendilerine her türlü insani desteği verdik, Sünni ve Şii tüm Türkmenler bizim öz kardeşlerimizdir, işte şu anda Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki çatışmalar temenni ederim ki bu silahların susturulması için attığı adımlar Ermenistan tarafından da karşılık bulsun. Silahlar susmazsa bunun vebali Ermenistan'a aittir.
Güvenlik zirvesinden döndük, Rusya, "Türkiye taraf tutuyor" diyor. Azerbaycan ve Ermenistan arasında taraf aranacaksa bence en önemli taraf Rusya, Rusya, Ukrayna'da da taraf olmuştu. "Putin beni çağırdı, ben o yüzden gittim" demek hiçbir şeyi açıklamıyor. O kadar aramız iyiydi, bunları hep konuştuk senle, sen niçin böyle yaptın? Dert başka, dert Akdeniz'e hakim olmak.
Tüm ülkeler Suriye ve Irak'ta kendi planlarını hayata geçirme derdindiler, insani dramlar bunların umurunda değil. Türkiye olarak bizim durumumuz çok farklı, bizim bu insanlarla bin yıldır arkadaşlığımız, dostluğumuz, akrabalığımız var. Orada yanan her ateş bize de değer, orada yakılan her ağıt bizim de yüreğimizi dağlar. Oraları kendimizden ayrı görmüyoruz.
© Tüm hakları saklıdır.