Gündem

Cumartesi Anneleri'nin 700. haftasına yasak!

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen: 100 kadar gözaltı var

23 yıl önce gözaltında kaybedilen oğlu Hasan Ocak'ın akıbeti için oturma eylemini başlatan Emine Ocak gözaltına alındı, tepkiler üzerine serbest bırakıldı. Fotoğraf: Hayri Tunç

25 Ağustos 2018 14:02

Gonca Tokyol - Merve Bavra

Cumartesi Anneleri'nin 700. haftası, Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından yasaklandı. Kararın ardından Galatasaray Meydanı'nda toplanmaya çalışan eylemciler polis müdahalesine maruz kaldı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen aralarında CHP üyelerinin de bulunduğu 100 kadar kişinin gözaltına alındığını bildirdi. Cumartesi İnsanlarından Maside Ocak ve Besna Tosun, Ali Ocak, Hasan Karakoç, Sebla Arcan, Leman Yurtseverde, Faruk Eren, Gamze Elvan da gözaltına alınanlar arasında olduğu öğrenildi. Gözaltına alınanların Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yapılan sağlık kontrolünün ardından Vatan Emniyet'e götürüldüğü bildirildi.

İçişleri Bakanı’nı arayan CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, eylemin bizzat Süleyman Soylu’nun emriyle yasaklandığını söyledi.

 

Kayıpların akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle her hafta Galatasaray Meydanı'nda toplanan Cumartesi Anneleri, 700'üncü haftaya hazırlık için sabah saatlerinde İnsan Hakları Derneği'nde (İHD) biraraya geldi. Kırmızı güller ve karanfillerle derneğe gelen Cumartesi İnsanları, üzerinde Cumartesi Anneleri yazan tişörtleri giydi. Görev dağılımının ardından hazırlanan pankart ve fotoğraflar Galatasaray Meydanı'na taşındı. Meydanın etrafını saran polisler Cumartesi İnsanları'nın meydana girişini engelledi. Meydan'da bulunan Yapı Kredi Kültür Merkezi de polis ve güvenlik tarafindan kapatılarak fotoğraf çekmek yasaklandı. 

 

Oturma eylemi için Galatasaray Meydanı'nda buluşan 23 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanların arasında Cumartesi İnsanlarından Maside Ocak, Ali Ocak, Oya Ersoy, Besna Tosun, Hasan Karakoç ve Sebla Arcan, Leman Yurtsever, 12 Eylül darbesinde kaybedilen abisinin akıbetini soran Cumhuriyet Gazetesi Sorumlu Yazıişleri Müdürü Faruk Eren ve Gamze Elvan da bulunuyor. Oturma eylemi için Galatasaray Meydanı'na ulaşmak isteyen bir grupsa; polislerce Odakule'de İstiklal Caddesi dışına çıkarıldı.

Gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren'in kardeşi, gazeteci Faruk Eren, gözaltına alınırken "Ben abimi arıyorum" dedi.

Biber gazı ile müdahale

Polis, toplanan kalabalığı dağıtmak için Galatasaray Meydanı’na biber gazı sıktı. Hazzopulo Pasajı’na giren polis buradaki kalabalığa da biber gazı sıktı.  CHP’li Sezgin Tanrıkulu ve Ali Şeker, polis otobüsünde tutulan gözaltındaki kişilerin serbest bırakılması için polisle görüşme yaptı. 

Pervin Buldan'dan açıklama

Galatasaray Lisesi önüne gelen HDP Eş Başkanı Pervin Buldan, gözaltılara tepki gösterdi. Buldan “Annelerin sesiz çığlığından korkan bir ülke yaratıldı. Bu kadar büyük bir ahlaksızlık yapılamaz. Bizler 700 haftadır çocuklarımızın kemiklerini arıyoruz. Çocuklarımızın kemiklerini bulana kadar mücadelemize devam edeceğiz. Bu gün tek başıma dahi olsam o meydanda oturacağım” dedi.

 

Çok sayıda milletvekili katıldı

Polis, yasağa rağmen toplananlara biber gazı ve plastik mermi ile müdahale ederken, içinde HDP ve CHP milletvekillerinin olduğu küçük bir grubun geçişine izin verildi. HDP'den Garo Paylan, Kemal Bay, Hüda Kaya, Ahmet Şık, Pervin Buldan ve Sezai Temelli eyleme katılırken, CHP'den Onursal Adıgüzel, Turan Aydoğan, Gökçe Gökçen ve Ali Şeker Cumartesi Anneleri'ne destek için Galatasaray Meydanı'na gitti. 

"Soylu'nun emriyle yasaklandı"

Eylemin yasaklanmasının ardından İçişleri Bakanı’nı arayan Sezgin Tanrıkulu eylemin bizzat Süleyman Soylu’nun emriyle yasaklandığını öne sürdü.

 

CHP’li yöneticiler de gözaltında

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, "700 Haftadır Galatasaray Meydanında toplanan Cumartesi Annelerini ve onlara destek verenlerin gözaltına alınmasının tek gerekçesi korkuları.. Parti yöneticilerimiz de gözaltında" şeklinde mesaj paylaştı.

Onursal Adıgüzel: Annelerin adalet arayışı gazla, copla bastırılmaya çalışılıyor

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onursal Adıgüzel polis müdahalesinin ardından bir açıklama yaparak yaşananlara tepki gösterdi. İşte o açıklama:

 

Cumartesi Anneleri'nin eyleminin yasaklanmasına, 24 Haziran seçimlerinde Saadet Partisi'nden milletvekili adayı olan ve eski AKP Milletvekili Ahmet Faruk Ünsal da tepki gösterdi. Ünsal, "Beyoğlu Kaymakamlığının 699 hafta Galatasaray Meydanı’nda yakınlarının akıbetini soran Cumartesi Anneleri’nin etkinliğini yasaklaması kabul edilemez! Ohal’i olağan yasalarla hayata geçirerek yasaklarını genişletmek istemelerinin bir örneği yaşanıyor" mesajı paylaştı.

Mazlum-Der'den tepki

MAZLUMDER'den yapılan açıklamada da şu ifadelere yer verildi:  "Gözaltında kaybedilen yakınları için yıllardır oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri isimli platformun 700. eylemi Beyoğlu Kaymakamlığı kararıyla engellenmiş, polisin sert müdahalesi ile dağıtılmıştır. Kabul edilemez bir hukuksuzluk olan bu yasaktan derhal vazgeçilmelidir."

Mahmut Tanal: Bu ayıp biber gazı ile kapatılamaz 

CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, polis müdahalesine tepki göstererek "Bir ülkede vatandaş kayboluyor devlet bunu bulamayıp anneler kendi çocuklarını aramaya kalkmışsa bu devletin en büyük ayıbıdır. Bu ayıp biber gazı ile kapatılamaz üstü örtülemez.Hukuk devletinde insanlar kaybolmaz.İnsanların kaybolduğu devletin adı hukuk devleti değildir" mesajını paylaştı.

Gezi'de yaralanan Aydoğan'ın kolu kırıldı

Gezi Parkı eylemleri sırasında polisin attığı biber gazı kapsülünün ayağına isabet etmesi sonucu yaralanan ve bu nedenle üç kez ameliyat olan 48 yaşındaki Aydın Aydoğan’ın da müdahale sırasında kolu kırıldı.

Aydın Aydoğan, T24’e yaptığı açıklamada, kaymakamlığın yasak kararı almasının ardından bölgedeki bir pasaja geçerek oturmaya başladıklarını aktarırken şu ifadeleri kullandı:

“Pasajın içindeyken müdahale başladı. Polise ‘Ne itiyorsunuz’ dedim. O sırada bir komiser ‘Alın bu y…ı’ dedi. Arkadaşlar beni oradan almaya çalışırken yere düştüm, polis jopla vurdu ve kolum kırıldı. Oradan giderken de plastik mermi ile vurdular sırtıma. Pasajın içinde otururken bizi bu hale getirdiler. Gezi’de gördüğüm şiddetin aynısını bugün yine gördüm. Ayağımdaki yara iyileşmeden bir de kolum kırıldı. Yaralar iyileşir ancak ülkenin bu hale gelmesine üzülüyorum."

Cumartesi Anneleri'nin eylemi ne zaman ve nasıl başladı?

İlk kez 27 Mayıs 1995'te, gözaltında kaybolan yakınlarının akıbetini sormak için toplanan Cumartesi Anneleri,  yarın (25 Ağustos)  saat 12:00'de 700'üncü kez İstiklal Caddesi'nde Galatasaray Lisesi'nin önünde oturma eylemi yapacak.

Türkiye'de darbe dönemleri ile 1990'lı yılların başında sık yaşanan kaybolma olgusu insan hakları savunucularının öncelikli mücadelesi haline geldi. İnsan Hakları Derneği (İHD) 1992 yılında "Kayıplar Bulunsun" sloganıyla zorla kaybedilen kişilere karşı ilk kampanyasını başlattı. Bu kampanya, 1995 yılında Cumartesi Anneleri'nin mücadelesiyle ülke çapında yankı uyandıran bir harekete dönüştü.

Her şey Hasan Ocak'ın cesedinin bulunmasıyla başladı

12 Mart 1995'te Alevilerin yoğun olarak yaşadıkları İstanbul'un Gazi Mahallesi'nde kimliği belirsiz kişilerin bir kahvehaneye silahlı saldırı gerçekleştirmesiyle başlayan ve 3 gün süren Gazi Mahallesi Olayları 22 kişinin hayatını kaybetmesi ve yüzlerce kişinin yaralanmasıyla sonuçlandı.

Hasan Ocak 21 Mart 1995'te Gazi Mahallesi Olayları sonrası gözaltına alındıktan sonra kayboldu. Hasan'ın annesi Emine Ocak, ailesi ve arkadaşları 55 gün gün boyunca Hasan'ı aradı. 15 Mayıs'ta, Hasan'ın işkence edilmiş cansız bedeni kimsesizler mezarlığında bulundu. Ceset, Hasan gözaltına alındıktan 5 gün sonra Beykoz Ormanı'nda köylüler tarafından fark edilmişti.

Hasan'ın bulunması için İnsan Hakları Derneği'nin de desteğiyle başlayan kampanya, Hasan'ın cesedine ulaşılmasının ardından kayıplara karşı adalet arayan bir insan hakları mücadelesine dönüştü.

İlk kez 27 Mayıs'ta Galatasaray Önünde oturma eylemi yapan 15-20 kişilik grup zamanla çığ gibi büyüdü.

Cumartesi Anneleri'nin esin kaynağı Arjantinli Mayıs Meydanı Anneleri

Arjantin'de kirli savaş olarak adlandırılan diktatörlük döneminde (1976-1983) sol görüşlü 30 binden fazla kişi kayboldu. "Gözaltı kayıpları" kavramı lügatına cunta rejimiyle birlikte giren Arjantin halkı, bu dönemde son derece baskıcı bir rejim altında yaşıyordu.

3 kişinin yan yana gelmesinin bile yasak olduğu ülkede bir grup kadın 1977 yılında kayıp çocuklarının bulunması için hükümet binasına 100 metre mesafedeki Mayıs Meydanı'nda (Plaza de Mayo) toplanmaya başladı. Beyaz başörtüleriyle ikişer ikişer meydana giren kadınlar her perşembe saat 12'de meydanın ortasındaki piramidin etrafında tur atıyordu.

Cunta hükümeti, "perşembe delileri" veya "terörist anneleri" olarak adlandırdığı Mayıs Meydanı Anneleri'nin adalet arayışını bastırmak için türlü baskılar uyguladı. Hareketin önderleri, harekete destek veren avukatlar, insan hakları savunucuları işkenceye maruz kaldı, haklarında çok sayıda dava açıldı, kaybolanları ararken kendileri de kaçırılıp kaybolarak aynı kadere mahkum oldu.

TIKLAYIN -  Polis, kayıp yakınlarını korumaya çalışan HDP'li Garo Paylan'ın boğazını sıktı!

Ancak cunta rejimi her hafta daha çok kadının başına beyaz örtüsünü takıp meydanda turlamasına engel olmadı. Arjantin'de düzenlenen 1978 Dünya Kupası ise Mayıs Meydanı Anneleri'nin seslerini dünya kamuoyuna duyurmalarına araç oldu.

41 yıldır adalet arayışını sürdüren Mayıs Meydanı Anneleri, Türkiye'deki Cumartesi Anneleri gibi faili meçhul ve kayıp kişiler adına yürütülen çok sayıda adalet mücadelesine örnek teşkil etti.

BM: 'Zorla Kaybedilme' insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur

Birleşmiş Milletler, Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme'yi (Zorla Kaybedilme Sözleşmesi) 2007'de kabul ederek 2010 yılında yürürlüğe soktu.

BM Genel Kurulu'nun ilk olarak 1992 yılında kabul ettiği Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildirisi zorla kaybedilmeyi insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak kabul ediyor.

Sözleşmede geçen 'zorla kaybedilme' terimi, kişilerin, devlet adına görev yapan veya devletin yetkilendirmesi, desteği ve bilgisiyle hareket eden kişiler veya gruplar tarafından tutuklanması, göz altına alınması, kaçırılması veya başka herhangi bir biçimde özgürlüklerinden yoksun bırakılması, ardından söz konusu olan kişilerin kendi fiillerini reddetmeleri veya kaybolan kişinin hukukun koruması dışında kalmasını anlatmak amacıyla kullanılıyor.

Birleşmiş Milletler bu sözleşmeyle yaşam hakkının en temel insan hakkı olduğunu ve devletlerin temel insan haklarına saygı yükümlülüğü bulunduğunu hatırlatıyor.