Türkiye’de hukukun üstünlüğüne dayanan bir devlet geleneğinin olmaması, soruşturma ve davaların siyasetin etkisine açık olması, kayıp ailelerinin yaptığı tüm başvuruları sonuçsuz bırakıyor. Kolluk güçlerinin vatandaşa yönelik işkence, öldürme, gözaltında kaybetme gibi uygulamaları söz konusu olduğunda, idari ve yargı mekanizmaları etkin biçimde çalışmıyor. Bu durum kamu görevlileri tarafından işlenen ağır insan hakları ihlallerini hesap sorulamaz, yargılanamaz ve cezalandırılamaz kılıyor.
904. haftamızda bu söylediklerimizi teyid eden Abdulgani Dağ dosyası ile kamuoyu karşısındayız.
18 yaşındaki Abdulgani Dağ Mardin Kızıltepe’de yaşıyordu.
14 Temmuz 1994 tarihinde Nusaybin’in Akarsu beldesindeki halasını ziyaret etmek için yola çıktı. Bindiği minibüs Kızıltepe-Nusaybin yolunda kimlik kontrolü yapan askerler tarafından durduruldu. Abdulgani ve üç yolcu gözaltına alındı.
Durumu öğrenen ailesi Mardin Cumhuriyet Savcılığı’na, bölgedeki asker ve polis karakollarına başvurdu. Ancak Abdulgani’nin gözaltına alındığı reddedildi. Başvurularını sürdüren aile, Mardin Jandarma Karakol’unda Abdulgani’nin akıbetine uğratılmakla tehdit edildi.
Abdulgani ile birlikte gözaltına alınan diğer üç yolcu bir süre tutuklu kaldı. Bu kişiler serbest bırakıldıklarında Dağ Ailesi’ne Mardin Tugay Komutanlığı’nda Abdulgani ile birlikte günlerce tutulduklarını ve ağır işkence gördüklerini anlattılar.
Bunun üzerine tekrar başvurularda bulunan aile hiçbir sonuç alamadı. Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı 24 Ağustos 1998 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vererek dosyayı kapattı.
Dağ Ailesi, 2004 yılında Abdulgani’nin akıbetinin araştırılması talebiyle tekrar savcılığa başvurdu. Savcılık soruşturmanın sonucunda aileye, oğullarının 14 Temmuz 1994 tarihinde Kızıltepe yakınlarındaki bir çatışmada üç PKK’li ile birlikte öldürüldüğü bilgisini verdi. Ailenin “Oğlumuz askerler tarafından gözaltına alındı, günlerce Mardin Tugay Komutanlığı’nda tutuldu.” itirazı boşlukta kaldı. “Öldürüldüyse cenazemizi verin” talebine ise savcı “Onu asker bilir beni o işlere karıştırmayın.” dedi.
2013 yılı içinde aile yeni tanıklar ile bir kez daha savcılığa başvurdu. Abdulgani Dağ’ın çatışmada öldürülmediğini, gözaltında öldürülmesine çatışma süsü verildiğini beyan ederek yeni bir soruşturma açılması talebinde bulundu. Bu talep reddedildi.
Aile son çare olarak 2 Nisan 2015 tarihinde Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuru yaparak tüm taleplerinin reddedildiğini, etkin bir soruşturmadan umutlarını kestiklerini, evlatlarının bedeninin kendilerine teslim edilmesi ya da mezar yerinin gösterilmesini istedi. Ancak savcılık anlaşılmaz bir biçimde cenaze tesliminin adli değil, idari bir konu olduğunu iddia ederek bu talebi de reddetti.
Gözaltında kaybedilişinin 28. yılında talep ediyoruz: gözaltına aldıktan sonra çatışmada öldü denilerek infaz edilen Abdulgani Dağ’ın akıbeti açıklansın. Bedeninin nereye gömüldüğü tespit edilsin. Bu suçun sorumluları hakkında etkin bir soruşturma ve kovuşturma faaliyeti yürütülsün. 28 yıldır süren inkar ve cezasızlık son bulsun, Abdulgani Dağ için adalet sağlansın.
Kaç yıl geçerse geçsin; Abdulgani Dağ için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan, 205 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz.
|