Gündem

“Covid-19 salgını sonrası dünyanın tüm demokratları birleşmeli” çağrısı yapan Kılıçdaroğlu, 'geleceği kurtaracak' 16 madde sıraladı

22 Nisan 2020 07:52

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Çin'in Vuhan kentinden yayılarak Türkiye'yi de etkisi altına alan ölümcül yeni tip Koronavirüs (Covid-19) salgınına karşı bir çağrıda bulundu. "Covid-19 sonrası yepyeni bir uygarlık kurulacaksa bunu ancak ve ancak demokratlar yapmalıdır" diyen CHP lideri, salgın sonrası için dünyaya da örnek olacak şekilde Türkiye’de yapılması gerekenleri 16 maddede sıraladı.

Cumhuriyet'te yayımlanan yazısında "Yeni dünya nasıl olacaktır, olmalıdır? Biz demokratlar neyin mücadelesini vermeliyiz? " diye soran Kılıçdaroğlu, "Kasım 2017’de Avrupa Parlamentosu’nda yaptığım konuşmada, Karl Marx’ın “Dünyanın bütün işçileri birleşin” sloganına atfen, otoriter iktidarlara karşı “Dünyanın bütün demokratları birleşin” çağrısında bulunmuştum. Üç yıl önce yaptığım bu çağrının önemi dünyanın içinden geçtiği Kovid-19 sürecinde çok daha netleşmiş durumda, tüm demokratlar birleşmelidir. Kovid-19 sonrası yepyeni bir uygarlık kurulacaksa bunu ancak ve ancak demokratlar yapmalıdır" dedi.

Kovid-19’un neden olacağı çöküntünün, baskıcı ve otoriter yönetimleri güçlendireceği, yeni örneklerini ortaya çıkaracağı ihtimali nedeniyle demokratların uluslararası dayanışmasının zorunlu olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, "Demokratlar, dünyanın Kovid-19 sonrasını, baskıcı ve otoriter iktidarlara, neo-liberal politikaların uygulayıcılarına bırakamaz" ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu, Covid-19 sonrası için dünyaya da örnek olacak şekilde Türkiye’de yapılması gerekenleri 16 maddede şöyle sıraladı:

1-Tüm toplumsal, siyasal ve kültürel kesimlerin katılımıyla yeni demokratik bir anayasa yapmalıyız. Bu anayasanın temeli, “yasama, yürütme ve yargının ayrılığı” demek olan kuvvetler ayrılığı ile keyfiliği önleyecek denge/denetim esasına dayanmalıdır.

2-Yeni anayasanın omurgası “Cumhuriyetin demokrasiyle taçlandırılması” olarak nitelendirdiğimiz yeni ve güçlü demokratik parlamenter sistem olmalıdır. Bu kapsamda antidemokratik tüm yasalar, kararnameler, kararlar, yönetmelikler, genelgeler ve tüzükler mevzuatımızdan temizlenmelidir. Unutulmamalıdır ki demokrasiyle taçlandırılmış Cumhuriyetimizde, fikir, düşünce ve inanç özgürlüğü ile medya ve sendikalaşma dahil örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engeller de kaldırılmış olacaktır.

3-Kuvvetler ayrılığı ilkesinin ve hukuk devletinin en önemli ayaklarından biri olan yargı kurumunun tam bağımsızlığı, geri dönülmesi mümkün olmayacak şekilde kesin kurallara bağlı olarak tesis edilmelidir. Adalete erişim hakkının önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.

4-Kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir diğer önemli ayağı da yasamadır. TBMM’de milli iradenin en geniş haliyle temsil edilmesini sağlayacak yeni bir seçim sistemi yaşama geçirilmelidir. Demokratik parlamenter sistemin yasama organı olan TBMM’nin kanun yapma hakkı, parlamento çoğunluğunun veya parlamento çoğunluğu üzerinde tahakküm kurabilecek kişi ve zümrenin keyfine, taleplerine bırakılmayacak şekilde düzenlenmelidir. Bu düzenleme, milli iradenin üzerinde bir vesayet kurulmasının önüne geçecek şekilde olmalıdır.

5-Kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir diğer önemli ayağı da yürütmedir. Yürütme, tüm icraatlarıyla mutlak denetime ve hesap verebilirliğe açık olarak kurgulanmalıdır. Örneğin yürütme erkinin sorumluluğu altında olan tüm kamu kurum ve kuruluşları, TBMM adına görev yapan Sayıştay’ın tam denetimine açık olmalıdır. Yürütmenin bütçe kullanımının denetimi kapsamında TBMM’de kurulacak “Kesin Hesap Komisyonu”nun başkanlığı tartışmasız bir şekilde muhalefet partilerine verilmelidir.

6-Yerel yönetimlerin, rant ilişkilerini düzenleyici kurumlar olmaktan çıkartılarak, refah devletinin asli unsurları haline getirilmeleri sağlanmalıdır. İyi tanımlanmış bir işbirliği ve işbölümü çerçevesinde yerel yönetimlerin işlevleri artırılmalıdır. Bu çerçevede ekonomik krizlerin ve salgın hastalıkların yarattığı sorunların yerel düzeyde çözümünde belediyeler aktif görev almalıdır.

7-Kamu istihdamında nepotizmden uzak, liyakate dayalı personel politikasına ivedilikle geçilmelidir. Liyakate dayalı kamu personeli istihdamı, tüm siyasi partilerin, işçi ve memur sendikalarının ve sivil toplum örgütlerinin denetimine açık ve hesap verebilir olmalıdır.

8-Liyakate dayalı istihdam politikaları kapsamında özellikle eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve güvenlikte “sıfır” istihdam açığı hedeflenmelidir. Çocuklarımızın geleceği, vatandaşlarımızın sağlığı, engellilerimizin ve yaşlılarımızın bakımı, ülkemizin iç ve dış güvenliği söz konusu olduğunda bütçe dengesi veya bütçe açığından bahsedilemez. Hızla artan işsizlik karşısında kamu elindeki güç ve imkânları vatandaşları için kullanmaktan geri duramaz. Bunun yanında orta ve küçük boy işletmelerin kredi ve benzeri destek programlarıyla desteklenmesi ile kooperatifçilik uygulamalarının genişletilmesi kamunun temel hedeflerinden biri olmalıdır.

9-Vatandaşlarımıza asgari bir gelir düzeyi mutlaka sağlanmalıdır. Bu bağlamda “Aile Yardımları Sigortası” vakit geçirmeksizin uygulamaya konulmalıdır. Tüm vatandaşlarımızın asgari gelir güvencesi (Aile Yardımları Sigortası) olmalıdır.

10-Vergi politikamız, dolaylı vergiler yoluyla verginin tabana yayılması şeklinde organize edilmiştir. Oysa vergi tavana doğru, gelir tabana doğru yayılmalıdır. Krizi aşmaya yönelik müdahalelerin finansmanında yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Acil ihtiyaçları karşılamak için belli oranda para basma bir çözüm olarak değerlendirilse bile yapısal çözüm, kısmen yüklerin adil bölüştürülmesine olanak sağlayacak adil vergilendirme politikasından geçmektedir. Bu konuda uygulanacak yeni vergiler, üst gelir gruplarına yönelik olarak geliştirilmelidir. Asgari ücretten vergi kesilmesine son verilmelidir. Üreten, istihdam yaratan işletmelere yönelik vergi muafiyeti yelpazesi genişletilmelidir.

11-TÜİK verilerine göre her üç çalışandan biri kayıt dışıdır. Kayıt dışı istihdamla toplumsal destek sağlanarak mücadele edilmelidir. İşverenin bizzat kendisi, yasal önlemlere ihtiyaç duyulmaksızın kayıt dışı istihdamın karşısında ve iş güvencesinin yanında durmalıdır. Kovid-19, çalışanların tüm sosyal ve sağlık güvenceleriyle birlikte güvende olduğu bir düzenin gerekliliğini sermaye sahiplerine de göstermiş olmalıdır.

12-Kamu harcamalarındaki israf ve kayırmacılık Türkiye ekonomisinin üzerinde ağır bir yük yaratmaktadır. Kamudaki savurganlık düzeyindeki harcamaların kısıtlanması sadece iktisadi değil, aynı zamanda ahlaki bir zorunluluktur. Bugün acı bir gerçekle karşı karşıyayız. “Kayırmacı” Kamu İhale Sistemi, ekonomimiz için tam bir kara deliğe dönüşmüştür. Bu durum sürdürülemez. Demokratik standartlarda, adaletli ve denetime açık bir “Kamu İhale Sistemi”ne geçilmelidir. Tüm “kayırmacı” ihaleler de iptal edilmelidir. Unutulmamalıdır ki yoksulluğun en önemli nedeni yolsuzluktur. Savurganlık ve kayırmacılığın ortadan kaldırılması, gerçek üreticinin, sanayicinin yatırım ve istihdam gücünü de artıracaktır.

13-Türkiye sanayisi, katma değeri yüksek ürün üretimi hedefiyle yeniden yapılandırılmalıdır. Kamu, katma değeri yüksek ürün üretiminde sanayiciye her türlü desteği vermelidir. Küçük ve orta ölçekli işletmelere yönelik kamu desteğinin içeriğinin belirlenmesi bizzat bu işletmelerin kendi örgütlerine bırakılmalıdır. Tüm üretim politikaları, diğer üretim biçimleriyle birlikte tümüyle ekolojik olmalıdır.

14-Sağlık hizmetlerine önkoşulsuz erişim bir haktır ve ücretsiz olmalıdır. Sağlık hizmetleri, refah devletinin en önemli uygulama alanlarından biri olarak yeniden -özel sektörle de koordineli bir biçimde- kamunun etkin olduğu bir yapıya dönüştürülmelidir. Koruyucu ve temel sağlık hizmetleri bu doğrultuda planlanmalıdır ki koruyucu ve temel sağlık hizmetlerinin yaygınlaşmasıyla birlikte sağlık hizmetlerinin maliyetinin de kısa sürede düşeceği dünyadaki uygulamalardan görülmektedir. Öte yandan küresel salgın, temel sağlık malzemelerinde kendi kendine yeterliliğin önemini göstermiştir. Başta koruyucu sağlık ekipmanları ve aşı olmak üzere stratejik ürünlerin üretim planlaması yapılmalıdır.

15-Anayasada da tanınmış olan konut hakkı, refah devletinin mutlak güvencesi altına alınmalıdır. Salgının önlenmesine dönük ev merkezli strateji göstermiştir ki özellikle alt gelir gruplarına ilişkin konut politikaları ve sağlıklı bir kent planlanması hayatidir. Bir başka temel hak olarak gıdaya sağlıklı koşullarla erişim hakkına ilişkin yapısal düzenlemeler yapılmalıdır.

16-Eğitim, Türkiye’nin kalkınma stratejisinin en önemli, en temel parçası olarak yeniden ve paydaşlarıyla birlikte planlanmalıdır. Eğitim politikalarının tek hedefi fikri hür, irfanı hür ve vicdanı hür nesiller yetiştirmek olmalıdır. Üniversitelerimizde, her türlü fikir, düşünce özgürce tartışılmalı, her türlü bilimsel çalışma özgürce yürütülmelidir. Eğitimin tüm aşamaları ücretsiz olmalıdır.

"16 madde geleceği kurtaracak"

“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaksa gelecek nasıl olacak' sorusunun yanıtını arayan dünyaya katkımız olacaktır" diyen Kılıçdaroğlu, son olarak şunları kaydetti:

"İçinden geçtiğimiz Kovid-19 günlerinde, ülkeler yaşadıkları depremden, neo-liberal politikaları sorumlu tutuyor, yeniden 'yeni bir sosyal devlet' politikasının zorunluluğu vurgulanıyor. Böyle bir dönemde Türkiye’nin demokrasiyi tercih etmesi, uluslararası yeni bir dayanışmaya ve ihtiyacımız olan yeni bir uygarlığın inşasına kapı aralayacaktır.

Unutmayalım ki Cumhuriyetimiz, bilhassa kimsesizlerin kimsesi olarak ulu önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından kuruldu. İkinci yüzyılında yeniden kimsesizlerin kimsesi olabilir. Bu idealimizi gerçekleştirirsek sadece vatandaşlarımıza değil, tüm dünyaya umut olacağız. Bunu başarabiliriz. 100 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde başardığımız gibi."