28 Ekim 2021 09:04
Birleşmiş Milletler (BM) 26. İklim Değişikliği Konferansı (COP26) 31 Ekim'de Glasgow'da başlayacak.
Türkiye bu yıl konferansa ilk kez Paris Anlaşması'nı onaylamış bir ülke olarak katılacak.
Peki konferansta hangi konular ele alınacak? Türkiye'den beklentiler neler olacak? Türkiye'nin konferanstaki amaçları neler?
Bu soruları Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı ve İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Mehmet Emin Birpınar ile Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi İklim Değişikliği Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin'e sorduk.
2008 yılından beri BM'nin iklim değişikliği konferanslarına katılan Ümit Şahin, konferanslarda genel olarak ülkelerin kendi çıkarlarını korumayı hedeflediğini fakat bunun istisnalarının da bulunduğunu anlatıyor.
Konferanslarda her kararın tüm üyelerin ortak kararıyla alınması gerekiyor. Bu nedenle tek bir ülkenin bile vetosuyla bir girişim tıkanabiliyor.
Ümit Şahin büyük fosil yakıt üreticileri olan Avustralya, Rusya veya Körfez ülkelerinin önceki konferanslarda bazı kararları veto ettiğini hatırlatıyor.
Şahin, konferansları çok sayıda sivil toplum kuruluşunun da takip ettiğini ve bu tür ülkelerin çıkardıkları engelleri ifşa ederek kamuoyu baskısı uyguladığını, bunun da işe yaradığını söylüyor:
"Etkilerinin en bariz kanıtlarından biri 2015'teki Paris İklim Anlaşması'nda görüldü.
"Karar çıkana kadar hiçbirimiz 1,5 derecelik hedefin anlaşmaya girebileceğini düşünmüyorduk. Yani çok istiyorduk ama engelleneceğini düşünüyorduk.
"Bu tamamen iklim hareketi sayesinde oldu. Tuvalu gibi iklim alanında ilerici ülkelerle koalisyon kurarak konsensüsün yukarı çekilmesini sağladılar.
"Climate Action Network'ün müzakereleri tıkayan ülkelere verdiği Günün Fosili gibi ödüller, delegasyonlar tarafından da yakından takip ediliyor ve kamuoyu baskısı işe yarıyor."
Bu ülkelerin aksine daha fazla karbon azaltımı için çabalayan ülkeler de var. 70'ten fazla ülkenin üye olduğu High Ambition Coalition (Yüksek İstek Koalisyonu) ve bu yıl Danimarka ile Kosta Rika öncülüğünde oluşturulan Beyond Oil and Gas Alliance (Petrol ve Gazın Ötesi İttifakı) bu amaca hizmet ediyor.
Bu yılki konferansta ana gündem maddelerinin Paris Anlaşması'ndaki 1,5 derecelik ısınma hedefini tutturabilmek için ülkelerin vermesi gereken yeni vaatler, son beş yılın değerlendirmesi, Yeşil İklim Fonu ve iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkelerin zararlarının finansmanı olması bekleniyor.
Peki Türkiye, bu yıl ilk defa Paris İklim Anlaşması'nı imzalamış bir ülke olarak katılacağı konferansta neler yapmayı hedefliyor?
BBC Türkçe'ya konuşan Bakan Yardımcısı ve İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Mehmet Emin Birpınar, Türkiye'nin de Glasgow'a giderken 2053'te karbon nötr olma hedefini açıkladığını söylüyor.
"Karbon nötr" olmak, atmosfere salınan karbon ile atmosferden çekilen karbon oranının birbirine denk olması anlamına geliyor.
Birpınar, Türkiye'nin hedeflerini büyütmeyi planladığını da anlatıyor.
Türkiye, Paris İklim Anlaşması kapsamında diğer ülkeler gibi bir Ulusal Katkı Niyeti Beyanı vermişti.
Bu beyanda normal şartlar altında 2030'a kadar ülkedeki karbon salınımının ne kadar artacağına dair bir senaryo hazırlanıyor (referans senaryosu) ve ardından da bunun üzerinden ne kadar azaltım yapılacağı (Ulusal Katkı Niyeti) açıklanıyor.
Türkiye'nin açıkladığı niyet beyanında, referans senaryosunun gerçeğin çok üstünde olması yıllardır iklim hareketinin ve uluslararası kuruluşların eleştirilerine yol açıyor.
Ülkelerin iklim politikalarını takip eden Climate Action Tracker (CAT), Türkiye'nin bu alanda "kritik derecede yetersiz" olduğunu söylüyor ve Ankara'nın daha iddialı hedefler koymasını tavsiye ediyor.
CAT'e göre tüm ülkeler Türkiye gibi hareket ederse dünyanın dört dereceden fazla ısınması kaçınılmaz.
Ümit Şahin, Türkiye'nin referans senaryosunda 2020 için 675 milyon ton civarında emisyon öngörüldüğünü, Türkiye'nin bunu 600 milyona indirme vaadinde bulunduğunu fakat 2020'deki emisyon miktarının, emisyon azaltımı için ciddi yatırımlar yapılmamış olmasına rağmen 500 milyon ton civarında kaldığını söylüyor.
Başmüzakereci Birpınar "Türkiye'den beklenti, bu niyet edilmiş ulusal katkılarını artırsın. 'Yüzde 21 değil de yüzde 30'a çıkarsın' diyorlar" dedi ve ekledi:
"Ama biz onlara şunu söyledik; net rakamlar verebilmek için bizim üniversitelerle bir proje kapsamında bütün kurumların verilerini alarak çalışmamız lazım.
"O yüzde 21'lik azalmayı bir yıllık bir çalışma sonucunda bulmuştuk. Bu sefer de oturup çalışacağız. Daha istekli bir ulusal katkı beyanı vermek için çalışacağımızı söyleyebiliriz. Bunu Glasgow'a gelmeden yapmamızı talep edenler var fakat bu en az bir yıl gerektiren bir çalışma."
Birpınar, bugüne kadar müzakereler için 350 uçuş yaptığını ve bütün ülkelerle ikili görüşmeler yürüttüklerini de ekledi.
Türkiye'nin son 10 yılda yaptığı kömür atılımı da iklim hareketi tarafından eleştirilen bir diğer konuydu.
Ümit Şahin, bugüne kadar yeşil dönüşüme direnç gösteren Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın da yavaş yavaş dönüşüme ayak uydurmak zorunda kalacağını düşünüyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın 2019-2023 Stratejik Planı'nda yerli kömürle enerji üretiminin payının artırılması, yerli kömüre dayalı elektrik kurulu gücünün 2021'de 10,6 MW'dan 2023'te 14,89 MW'a çıkarılması, yazılı ve görsel basında kömür algısının iyileştirilmesi gibi maddeler vardı.
Bakanlık Türkiye'de kamunun ürettiği yerli kömür miktarını 2018'deki 62 milyon tondan 2023'teki 435 milyon tona çıkarmayı hedefliyordu.
Türkiye'nin Paris İklim Anlaşması'nı imzalamasının ardından bir çağrı yapan Greenpeace, kömürden çıkış takvimi belirlenmesi ve yeni fosil yakıt arama faaliyetlerinin sonlandırılması gerektiğini söylemişti.
Bu konuda eleştirilen tek ülke Türkiye değil.
BM'nin hazırladığı Üretim Açığı Raporu'na göre hükümetler 2030 yılına kadar küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlandırabilmek için gerekenin iki katından daha fazla fosil yakıt üretmeyi planladığını ortaya koymuştu.
Ümit Şahin, Norveç gibi bazı fosil yakıt üreticisi ülkelerin bir yandan karbon salımını azaltma hedefi açıklarken diğer yandan da fosil yakıt üretimini artırmayı planlamasının bir ikiyüzlülük olduğuna dikkat çekiyor.
Bakan Yardımcısı Birpınar bu eleştirilere, Türkiye'de yeni kömür santrali yapılmasının planlanmadığını söyleyerek yanıt veriyor:
"Bizim elimizde sadece bir tane termik santral ÇED'i var. O da kapasite artışıyla ilgili. Yeni müracaat 2 yıldır hiç yok.
"Şu anda kömürden üretilen enerji 3 lira, rüzgardan üretilen enerji 1 liraya düştü. Niye gitsin kömür yatırımı, termik santral yapsın? Yatırımcı parasını çöpe atar mı?"
Birpınar, halihazırda izin veya onay almış santral projelerinin de gerçekleşmeyeceği görüşünde:
"Kömür fiyatları böyle arttığı zaman ürettiği enerji 3 lira olacak, rüzgar 1 lira olacak onun malını kim alacak ki?
"Yatırım kararı alınmış olabilir ama yatırımı yapacak mı, parayı bulacak mı? Yatırım yapmak için uluslararası kredi lazım. O termik santrallere bir kuruş vermiyorlar. Çin de bu sene açıkladı, ben kendi ülkemin dışındaki hiçbir yere kömür termik santral yatırımı yapmayacağım dedi. Yatırımcıların özkaynakla yapması lazım ki onu da bulamazlar."
Birpınar, yenilenebilir enerji sektörünün kadın istihdamı açısından da avantajlar sağladığı görüşünde:
"Kömürde çalışan kadın sayısı 1'se, yenilenebilir enerjide çalışan kadın sayısı 10."
Paris İklim Anlaşması'nda fikirler 5 yılda nasıl değişti?
Birpınar Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Türkiye'nin yeşil dönüşüm projeleri için uluslararası kuruluşlardan edindiğinmesi için mutabakat zaptı imzalandığını açıkladığı 3,2 milyar dolarlık fonun çok faydalı olacağını söylüyor:
"Çok büyük faydası olur o işin. Biz iyi niyetle şunu yaptık. Biz bu müzakereleri bitirmeden cumhurbaşkanımız bunu dünyaya deklare etti.
"Yani şartlı da deklare etmedi. Para verirseniz bunu yapacağız da demedi. Biz Türkiye'nin kalkınmasına ve 2053'e giden yolda, Türkiye'nin kalkınmasının yeşil kalkınma hamlesi olduğunu düşünüyoruz.
"Türkiye oradan yürümek zorunda, vahşi bir kalkınma modeli ile yürüyemez."
Bakan Yardımcısı Birpınar, Türkiye'nin Paris Anlaşması'nı onaylamasının arkasında da bu gerçeğin fark edilmesinin yattığını anlatıyor.
Türkiye'nin anlaşmayı en başında imzalaması durumunda teknoloji transferi ve iklim finansmanından yararlanmasının imkansız olacağını belirten Birpınar, aradan geçen 6 yılda yürütülen müzakereler ile bunun artık kısmen de olsa mümkün olduğunu söylüyor.
Birpınar, Paris Anlaşması imzalandıktan sonra pek çok ülkenin bunun kalkınmayı nasıl etkileyeceği üzerine gözlemler yaptıklarını, Türkiye'nin de böylesi bir gözlem sürecinden sonra onayladığını aktarıyor:
"Çünkü bu sadece bir çevre meselesi değil iklim değişikliği, aynı zamanda bir kalkınma meselesi. Turizminizi, sanayinizi, ticaretinizi, enerji politikalarınızı, tarımınızı etkiliyor. Ülkenin kalkınmasına engel olur mu acaba bu iş, olmaz mı?
"Sadece Türkiye değil, Rusya da, Polonya da aynı şeyi düşündü. Polonya'nın kömürü var. Baktık ki bazı ülkeler böyle beyanlarla imzaladılar.
"Polonya dedi ki, sosyoekonomik gelişmeme engel olmayacak şekilde, kömürümü kullanacağım falan diye beyan yaparak girdi. Rusya da aynı şekilde yine beyan ile girince, biz de dedik ki böyle de bir şey olabiliyor. Hani 'bekle-gör' diye bir şey var.
"Dünyaya baktık, takip ettik ülkeleri. Dünya nereye gidiyor? Bütün dünya artık sürdürülebilir kalkınmaya gidiyor. Bütün paralar, kaynaklar oraya doğru akıyor. Artık yaşadığımız bütün bu felaketler. Bizim artık risk yönetmemiz lazım, kriz yönetmememiz lazım. Bizzat yaşadık yani.
"Sadece dışarıda müzakere yapmıyorum ki, içeride de müzakere yapıyorum.
"Bütün kurumları ikna etmeniz lazım. Çünkü ülke adına imzalanan, taraf olan bir şey. Bakanımız Murat Kurum güzel iş yaptı, çok güzel bilgilendirdi. Cumhurbaşkanı da ikna edildi, Bakanlar Kurulu'na sunum yapıldı."
Birpınar, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın nasıl ikna edildiğini ise şöyle anlatıyor:
"Cumhurbaşkanımız da aslında durumu fark etti. Yani Paris Anlaşması'na taraf olmazsak ülkemizin kalkınmasına zarar verir noktasına geldi iş.
"Önceden kalkınmamıza zarar vereceğini düşünüyorduk, ama şu anda kalkınmamıza eğer taraf olmazsak zarar vereceğini gördük.
"Birileri diyor ki, hemen taraf olalım vs. Ama öyle değil iş. İstiyoruz ki Çevre Bakanlığı hemen taraf olsun. Ama Bakanlık sadece işi koordine ediyor. Herkesi ikna etmemiz lazım. Evde bile bir şey yaparken herkes birbirini ikna etmiyor mu yani?"
Ümit Şahin, Türkiye'nin bu noktadan sonra karbon salımını sıfırlama ve iklim değişikliği ile mücadelede diğer ülkelere öncü olabilecek bir potansiyeli olduğunu söylüyor.
Türkiye'nin tarihsel karbon salımı sorumluluğunun tüm ülkelerin ortalamasına çok yakın olduğunu belirten Şahin, bu nedenle Türkiye'nin dünyada çoğu ülkenin karbon nötr ekonomiye geçtiği dönemde aynısını yapmasının adil olacağını anlatıyor.
Türkiye, 1992'de BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi imzalanırken gelişmiş ülkeler arasında yer almayı tercih etmişti.
Sözleşme imzalandıktan sonra bunu değiştirmeye çalışan Türkiye, gelişmekte olan ülkelere yardımda bulunması gereken gelişmiş ülkeler listesinden çıkmayı başarsa da yardım alabilecek ülkeler listesine giremedi.
Peki Türkiye o dönemde neden bunu tercih etmişti?
Bakan Yardımcısı Birpınar bunu şöyle anlatıyor:
"1992'de yılında maalesef, herkes kendisini doğru konumlandırırken, Türkiye masasındaki arkadaş Türkiye'yi doğru konumlandıramamış.
"Yani 'Biz AB'ye aday ülkeyiz, OECD kurucu ülkesiyiz, dolayısıyla biz gelişmiş ülkelerle beraber olmalıyız. Araplarla, Afrika ülkeleriyle olmayız, gelişmekte olan ülkelerle bir arada olmayız' diyor.
"1992'de böyle bir şeyi onaylıyor. Sonra fark ediliyor.
"Yani hem emisyon azaltımı yapacak, hem de diğer ülkelere finans yapacak güçte değil, dolayısıyla emisyon miktarlarımız noktasında kalkınmaya devam ediyoruz, emisyonumuz artıyor, gelişmiş ülkeler gibi olamayız, hata yaptık diyerek düzeltmeye çalışıyor. Ama düzeltmek kolay değil. Bozmak kolay da düzeltmek için 195 ülkenin onayı lazım. Siyasi olarak bile karşı çıkıyorlar elini kaldırıyor adam, bana ne, diyor."
Birpınar, Türkiye'nin listeden çıkmak istediğinde "Kovanın içindeki yengeçlerden birisinin çıkmasına yardım ederseniz hepsi peşinden takip eder. O yüzden biz yengecin birini çıkarmayız" yanıtı aldığını söylüyor.
© Tüm hakları saklıdır.