Dünya

"ÇKP'nin 19. Ulusal Kongre kararları açıklandı; Çin-ABD rekabeti her alanda geri dönüyor"

"İlk kez bir Çin savaş gemisinin bu yıl İstanbul limanını ziyaret etmesi rastlantı değil"

25 Ekim 2017 06:08

Hürriyet yazarı Murat Yetkin, Başkan Mao Zedung'un 1921 yılında kurucuları arasında yer aldığı Çin Komünist Partisi'nin (ÇKP) 24 Ekim'de sonuçlanan 19'uncu Ulusal Kongre kararlarını değerlendirdi. Yetkin, ulusal kongrede Şi Jingpin, 2,300 delegenin oylarıyla 25 kişilik Komünist Parti Merkez Komitesi'ne Başkan olarak seçilmesinin ardından Çin'in dünya siyasetinde daha aktif rol alacağını belirterek "Şi’nin yeni Çin siyasetinin uygulanmasında ABD Başkanı Donald Trump ile doğrudan rekabete gireceği, bunun da Kore krizi dahil Pasifik Okyanusu bölgesinde güvenlik politikaları üzerinde etkisinin olacağı şimdiden görülebiliyor" ifadesini kullandı.

Yetkin, Şi'nin kendi adını ÇKP'nin tüzüğünde rejimin kurucusu Mao Zedung'un adının yanına yazdırdığını belirterek "Bu Kongre ile Şi, Mao’dan sonra modern Çin’in en güçlü ikinci yöneticisi gücüne kavuşmuş sayılıyor" dedi.

Murat Yetkin'in "Yeni Çin dünyayı da Türkiye’yi de etkileyecek" başlığıyla yayımlanan (25 Ekim 2017) yazısı şöyle:

Bu yılın başlarında, 17-19 Şubat’ta yapılan Münih Güvenlik Konferansında, Çin Komünist Partisi (ÇKP) kongresinde Başkan Xi (Şİ) Jingpin’in “kararsızlık ve zafiyet” göstermesi, (ABD Başkanı Donald Trump’ın tek yanlı kararlarının hemen ardından) dünya güvenliğine ikinci büyük tehdit olarak gösteriliyordu.

Dün, 24 Ekim’de sonuçlanan ÇKP 19’uncu Ulusal Kongresi kararları bu endişeyi duyanlara rahat bir nefes aldırdı. Şi Jingpin, 2,300 delegenin oylarıyla 25 kişilik Komünist Parti Merkez Komitesinde iç rakiplerinin sayısını azalttı, müttefiklerinin sayısını artırdı; 1 milyar 400 milyon nüfuslu dev ülke tek parti rejimiyle yönetiliyor ve her türlü muhalefet de parti içinde olup bitiyor.

Şi, Komünist Parti tüzüğü (ve anayasaya) kendi adını rejimin kurucusu Mao Zedung’un yanı sıra yazdırmakla kalmadı, aynı zamanda 2013’te Kazakistan’daki bir konferansta ortaya attığı “Bir kuşak, Bir Yol” projesini yazdırarak resmi siyaseti haline getirdi. Uluslararası yorumculara göre, bu Kongre ile Şi, Mao’dan sonra modern Çin’in en güçlü ikinci yöneticisi gücüne kavuşmuş sayılıyor.

Bu güçle Şi, Çin’e daha dışa dönük bir dış politika ve ekonomik politika izlemesini, küresel bir oyuncu olmasını sağlamaya çalışacak. Bu hamlesi şimdiden Çin’in 1971’de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine beşinci Daimi Üye olarak kabul edildiği 1971 ve bir sonraki yıl ABD Başkanı Richard Nixon’u başkent Pekin’de ağırlamasıyla karşılaştırılan bir dışa açılma adımı olarak kabul ediliyor.

Bu hamlede Şi’ye en önemli zemini az önce sözünü ettiğiniz “Bir Kuşak, Bir Yol” siyaseti verecek. Bu siyaset aslında Çin’in alt yapı ve üretim imkânlarını 60 ülkeyle irtibat halinde birleştirecek bir kara ve deniz ticaret yolları sisteminden oluşuyor.

Bu dev projenin bir kısmını oluşturan Yeni İpek Yolu projesinde Türkiye’nin de önemli bir yeri var. Çin’in Xian (Şian) şehrinden çıkan rotanın önemli durakları olarak Urumçi, İstanbul, Moskova, Amsterdan ve Venedik sayılıyor. 

Batı yarıküre deniz taşımacılığı rotasının son durağı da Venedik, ama ondan önceki durağı Yunanistan’ın Pire limanı. Malum, Çinliler, son ekonomik krizde Yunanistan’ı n hem Pire hem Selanik limanlarını satın aldı. İlk kez bir Çin savaş gemisinin bu yıl İstanbul limanını ziyaret etmesi rastlantı değil yani; Çin artık aynı zamanda bir Akdeniz gücü olmaya başladığını da göstermek istiyor.

Türkiye’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Batılı müttefikler ABD ve AB’den bulamadığı yakınlığı Rusya-Çin ekseninden, Şangay İşbirliği Örgütünden bulabileceğini düşünüyor; daha doğrusu bunu sık sık dile getiriyor. Ankara’da devlet yönetiminde ağırlığını giderek artıran bir “Avrasya Lobisi” iddiaları da bu süreçte ortaya çıktı. Her halükarda Çin’in küresel siyaset ve ekonomide ağırlığını artırma siyaseti izlemesi, Türk-Çin işbirliği projelerinin artmasına, bunun dış politikada yankı bulmasına yol açabilir.

Şi’nin yeni Çin siyasetinin uygulanmasında ABD Başkanı Donald Trump ile doğrudan rekabete gireceği, bunun da Kore krizi dahil Pasifik Okyanusu bölgesinde güvenlik politikaları üzerinde etkisinin olacağı şimdiden görülebiliyor. Bu hamleleri de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile olabildiğince koordinasyon içinde yapacaktır; tabii eski dönemlerdeki Moskova-Pekin çatışmalarını unutmadan.

Bu iddialı dış siyaseti izlerken Şi’nin en güvendiği ekip üyeleri arasında dış politika üzerinde etkili olan Wang Huning ve ekonomik ve mali politikalar üzerinde etkili Wang Yang’ın olacağı, yine uluslararası yorumcular tarafından ifade ediliyor.

Çin’in gücünü artıran lideri Şi’nin önümüzdeki beş yıldaki en iddialı hedefleri arasında ülkede kadın-erkek nüfus dengesini erkekler lehine ciddi biçimde bozan tek-çocuk siyasetine son vermenin de bulunduğu bildiriliyor.