Yaşam

Çirkin Kral'ın ardından...

Türk sinemasının ’Çirkin Kralı’ Yılmaz Güney’in, 13 Eylül 1974’de Adana’nın Yumurtalık İlçesi’nde hakim Sefa Mutlu’yu vurduğu ve yaşamı

23 Eylül 2011 03:00

T24 - Türk sinemasının ’Çirkin Kralı’ Yılmaz Güney’in, 13 Eylül 1974’de Adana’nın Yumurtalık İlçesi’nde hakim Sefa Mutlu’yu vurduğu ve yaşamında dönüm noktası olan olayı, o dönem asistanlığını yapan yönetmen Ali Özgentürk ilk kez Doğan Haber Ajansı muhabiri Yusuf Baştuğ'a anlattı.

Altın Koza Film Festivali’nde ’Yaşam Boyu Onur Ödülü’ alan Özgentürk’ün biyografik öyküsünün anlatıldığı kitapta Özgentürk, 18. Altın Koza Film Festivali’nde ’Onur Ödülü’ alması nedeniyle yayınlanan Burçak Evren’in kitabında, 37 yıl sonra suskunluğunu bozmuş oldu.

’Endişe’ adlı filmi çektikleri ilçedeki yaşadıklarını ilk kez ayrıntılı olarak anlatan Özgentürk, "Olayın yaşandığı tarihte Adana Belediye Başkanı Ege Bagatur, ekibin bulunduğu Yumurtalık’ta denizin kenarındaki otelin gazinosuna akşam yemeğine geldi. Yılmaz Güney hepimizin bu yemekte olmasını istedi. Bir masaya Belediye Başkanı Ege Bagatur, Yılmaz Güney, eşi Jale Fatma Pütün, öğretmen Murteza Timur, Şerif Gören ve ben oturduk" dedi.



Sefa Mutlu çok sarhoştu

Yılmaz Güney’i görmeye gelenlerin gazinoyu doldurduğunu belirten Özgentürk kitapta yer alan ilgili bölümde, olayı şöyle anlattı:

"Gazino ağzına kadar doluydu. Bir süre sonra deniz kenarından karartı şeklinde bir adam gelerek gazinoya girdi. Sarhoş olduğu her halinden belliydi, ayakta bile doğru dürüst duramıyordu. Birdenbire ’Ulan sana Yılmaz Güney mi diyorlar. Yılmaz Güney kim?’ diyerek küfür etmeye başladı. Herkes şaşırmıştı. Yılmaz adama hiç cevap vermedi. Birtakım kişiler araya girerek adamı gazinodan uzaklaştırdılar. Daha sonra ağır ceza hakimi olduğunu öğrendiğimiz bu adam, yani Sefa Mutlu, ailesiyle birlikte gazinonun az ilerisinde bir kampta kalıyormuş. Bir süre sonra yine geldi. Yine sarhoştu. Bu kez Yılmaz’ın eşiyle ilgili çok ağır bir söz söyledi. Ne olduysa işte o anda oldu. Gazino birden bire karıştı. O karışıklıkta olayın nasıl olduğunu göremedim."



"Ali ne oldu böyle"

Olay sonrasında jandarmanın geldiğini ve gözaltına alındıklarını aktaran Özgentürk, sonraki gelişmeleri de şöyle anlatıyor:

"Geceleyin jandarma bizi toplayıp karakolun yanındaki portakal bahçesine götürüp gözaltına aldı. Yılmaz Güney’i de karakolun içindeki bir odaya koydular. Bir ara Yılmaz ağabeyi ziyaret ettim. Onu odanın duvarlarından birine elini dayamış, hareketsiz bir biçimde dururken gördüm. Benim geldiğimi görünce ’Ali ne oldu, ne oldu böyle’ dedi. Aynı cümleyi tam üç kez arka arkaya tekrarladı. Başka bir şey demedi. Ben de bir şey sormadım…"



Özgentürk'e savcıdan tokat

Olaydan bir gün sonra, Yılmaz Güney’in yeğeni Abdullah Pütün’ün, ’Hakim Sefa Mutlu’yu ben öldürdüm’ diyerek silahla savcılığa teslim olduğunu ancak ’Adaleti yanıltma ve silah taşıma’ suçundan hakkında dava açıldığını belirten Özgentürk, "Olayın ertesi günü savcı, film ekibindeki herkesin ifadesini almaya başladı. Sıra bana geldiğinde o olayla ilgili hiçbir şeyi görmediğimi söyledim. Savcı bu yanıttan pek hoşnut kalmadı ve yalan söylediğime inanarak, yüzüme okkalı bir tokat attı. Ama bu tokattan sonra da görmediğim olayla ilgili hiçbir şey söylemedim" diye konuştu.



Yılmaz Güney fiminin yarım kalmasını istemedi

Yumutalık’taki olaydan bir gün sonra Yılmaz Güney’in Adana Cezaevi’ne götürüldüğünü kaydeden Özgentürk, sonrasında yaşananları şöyle aktardı:

"Film ekibi Adana’ya gelerek bir otele yerleşti. Yılmaz’ı seven herkes, Adana Adliyesi’nin önünde toplanarak, ’Biz öldürdük, bizi içeri alın’ diye bağırmıştı. İstanbul’dan Yılmaz’ın ortağı Süha gelerek hem olaya, hem de film çekimine el koydu. Zaman zaman Adana Cezaevi’ne giderek, Yılmaz’la konuşma olanağı buldum. Yılmaz, filmin yarım kalmamasını, mutlaka çekilmesini isteyerek, filmin yönetmenliğini Şerif Gören’in, asistanlığını da benim yapmamı istedi. Film ekibi, üzerindeki şoku atlattıktan sonra Şerif Gören’in yönetimde filmi çekmeye başladı. Ben hem Şerif Gören’in yardımcılığını yaptım hem de senaryoyu yazdım. Hem sette olmam, hem de senaryoyu yazmam biraz zor oluyordu. Şerif’e, otele çekilip yalnızca senaryoyla ilgilenmem gerektiğini söyledim, o da kabul etti. Sonunda otelden hiç çıkmadan senaryoyu bitirerek teslim ettim."