Mehmet Uygun Türkiye'nin en sıra dışı ressamlarından biri...“Cinlerin ressamı” olarak biliniyor. Cinleri, perileri, şeytanları resmettiği, alışılmışın çok dışındaki tablolarıyla, kendine özgü bir tarz yaratmış. Resimlerinde fantastik ve modern dünyayı bir araya getiren Uygun’un hayranları arasında, Nuri Has, Moiz Zilberman, Esra Oflaz, Aziz Karadeniz, Tanju Özyol, Taha Tatlıcı gibi ünlü iş adamları da var. Türkiye şartlarında ressam olmayı istemek cesaret isteyen bir iş. Sizin ressam olmaya karar vermeniz nasıl oldu? Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdiğim yıllarda da aileler çocuklarının ressam olmasını hiç istemezlerdi. Aslında “ressamlığı” ben tercih etmedim. Kader beni itti. O yıllarda kuzenimle birlikte video işi yapıyorduk. Bir gün Üsküdar’dan Etiler’e gidiyordum. Vapur iskelesinde bir banka oturdum. Çok hoş ve alımlı bir kız da bankın öbür ucuna oturdu. Bir çocuk ısrarla ona çiklet satmaya çalışıyordu. Ben de “Rahatsız etme hanımefendiyi” dedim. Genç kızla birlikte vapura bindik. Güzel sanatlarda okuyordu. “Benim de ortaokul ve lisede resim ödüllerim var, severim resim yapmayı” dedim. Bunu duyunca, mutlaka güzel sanatlara girmem gerektiğini söyledi. Onun sayesinde, yetenek sınavlarına girip başarılı oldum.
Ailenizin tepkisi ne oldu?
Annem güzel sanatlara girdiğimi öğrenince çok üzüldü. “Eyvah, çoluğuna çocuğuna nasıl bakacaksın? Ressamlıkta para yok, avukat olsaydın bari” dedi. Ama ben geçim meselesini hiç düşünmedim. İkinci sınıfta hocam Ergin İnal, çalışmalarımı görünce, “Sen zaten resim yapıyorsun, sana verecek bir şey yok. Sen git atölyeni kur dedi” Ben de hocamın sözünü dinledim.
Size “cinlerin ressamı” diyenler var. Cinlere neden bu kadar takıntılısınız? “Cinlerin ressamı” ismini ben koymadım. Beni rahatsız da etmiyor. Çünkü resmime koyduğum sembollerle kendimi zaten belli bir kitleye anlatıyorum. Dünyanın her yerinde, sayıları az da olsa beni anlayacak insanlar var. Onlar benim mesajımı alıyor. Herkesin beni anlamasına gerek yok. Ayrıca, ben “cin” değil, enerji varlıkların resmini yapıyorum. Melek de yapıyorum ama hiçbir zaman “meleklerin ressamı” demediler.
Figürlerinizdeki insan genelde siz misiniz? “Gözleri, şurası size benziyor” diye söyleyenler oluyor ama bir gerçek var: Her ressam kendini resmeder. Tip olarak andırması düşünülebilir. Ancak, ben insan figürlerini saçsız yapıyorum. Son dönemde insan figürlerinde saç çıkarmaya başladım.
Beni var eden anneannemin masalları oldu Kendinizi nasıl resmediyorsunuz?
Yedi yaşına kadar çocukluğum eski İstanbul’dan arta kalan bir ahşap evde geçti. Orada anneannemin anlattığı masallar, destanlar, mitolojik hikayeler ve masal kahramanlarıyla büyüdüm. Bir bakıma, beni var eden de bu hikayeler oldu. Fantastik hayal gücüm çok gelişti. Mesela, o evin bir dipsiz kuyusu vardı. O kuyu, İstanbul evlerinde su sarnıçlarına bağlanıyormuş. O dipsiz kuyu bende hep fantastik hayal gücünü geliştirdi. Oraya taş atardım, sesini dinlerdim. Bütün o anlatılanları zihninizde canlandırıp fantastik bir dünya kurguluyorsunuz.
Resimlerinizde herkesin aklına gelmeyecek sürrealist öğeler görüyoruz. Kimi eserlerinizde parça parça, deforme olmuş yüzler var...“Sürrealist” olmanız için gerçek objelerden, nesnelerden, figürlerden hareket etmeniz ve alışık olmadığınız hareketler içine sokmanız lazım. Yani sürrealist resme baktığınızda orada ciddi bir klasik estetik vardır. Çok gerçekçi öğelere rastlarız. Ben de öyle değil. Benim yaptıklarımın hiçbiri bu dünyaya ait değil. Dolayısıyla, ben de bir sürrealist ressam değilim. Günseli İnal adlı şair eleştirmen bir dostum var katalog yazısı için atölyeme geldi. Bana dedi ki, “Mehmet biliyor musun, sen Ultraist’sin”. O kavram plastik sanatlarda ilk kez kullanıldı. Günseli de “Bunu ilk kez kullanıyorum ve buna en uygun kişi de sensin” dedi.
Peki “ultraist” nedir? Ultraizm, ultraist, “aşkın” demek. Yani “aşmış”. O kadar hoşuma gitti ki bu kelime... Bugüne kadar resimlerim hakkında çok şey yazıldı, çizildi. Hep övdüler, göklere çıkardılar ama kimse böyle bir kavram getiremedi. Bu da galiba yakıştı bana... Artık beni bu kavramla tanıyorlar. Bütün sürrealistlere baktığımız zaman tanıdık bildik objelerden hareket ediyorlar.
Siz nereden hareket ediyorsunuz peki? Ben çocukluğumdaki o dipsiz kuyudan çıktım. Benim figürlerimin gölgeleri yok. İstanbul’da da oluyorlar, New York’ta da... Bana “Niye gölge kullanmıyorsun?” diye soruyorlar. Benim figürlerim bu dünyaya ait değiller ki, neden kullanayım? Onların kendilerine ait başka dünyaları var. Ben onları bir gün oraya göndereceğim, orada gölgeleri düşecek. Bu resimlerim dünyanın neresine giderseniz gidin, çok ilgi gördü. Dolayısıyla, hem çok beğeniliyor, hem de çok evrensel olduğu söyleniyor. Ben Türkiye’deki konumumdan çok mutluyum.
İçimdeki şeytanı gerektiği kadar kullanıyorum Ressam Uygun, “Karanlık istiyor gözlerin onu görme diye” başlıklı resminde, şeytanı resmetmiş. Uygun, resimdeki figürün, dünyadaki “akıllı” ve “sezgili” insanları sembolize ettiği görüşünde: “Bu varlık iyi mi, kötü mü derseniz, nereden baktığınıza bağlı derim. Şeytanı parlak bilinç olarak da düşünebilirsiniz. Şeytan, bir bakışa göre Tanrı’nın yarattığı ve önemli bir misyonu olan bir varlık. Onu kötü görüp onunla savaşa girmek yerine, belli konularda anlaşmanın daha önemli olabileceğini düşünürüm. Ben içimdeki şeytanla barıştım ve onu yaratıcı enerjiye dönüştürdüm. Ve gerektiği kadar kullanıyorum. Akıllı insanlar bu enerjiyi emri altına soktu, televizyonu, cep telefonunu v.s icat etti.
Resim yapamam diye bekar kaldım Yalnız yaşıyorum. Bunun nedeni, resmimin gündelik hayatımın 24 saatini kapsaması. Öyle bir tutku ki bu, bunu ancak resim yapanlar anlayabilir. Bir aile ile beraber bu olayı sürdürmenin çok güç olacağını ve eşime ve çocuğuma haksızlık edeceğimi düşündüğüm için, yalnızlığı tercih ettim. Ama münzevi bir hayatım yok. Dışarı çıkıp dolaşmayı severim. Resimlere bakan, bu adam çok ”asosyal“ diye düşünebilir. Ama çok dostum ve arkadaşım var.
ABD’den ömür boyu çalışma teklifi aldı Türkiye’de ressam olmak zor. Hele de sizin gibi cinler, periler ve şeytanları işleyenler için... Başınız hiç belaya giriyor mu? Bana “satanist” diyenler oldu. Zoruma gittiği de oluyor bazen ama çok da fazla umursamıyorum. Boynuzlu figürlerimi gördükleri için böyle yorumluyorlar. rdükleri . Türkiye’de bir takım yarışmalara katılıp ödüller aldım. Dergiler beni kapak yaptı, basın ilgi gösterdi. Bu da biraz gururumu okşadı. O dönemde böyle “megolaman” bir halim oldu. O “satanist” tanımlaması da herhalde o dönemdeydi. Gözlerim acaba çakmak çakmak mıydı, bilmiyorum. Belki de, dışarıya kötü enerji saçıyordum. TRT’de benimle röportaja yapan spikere “Siz benim sergimi izlediniz mi ki, benle röportaj yapacaksınız” diye azarlamaya çalıştım. Bir kere de, “Bill Clinton benim için başkan seçildi” dedim.
Ani gelen şöhreti hazmedemediniz yani... Evet... “Resimleriniz çok farklı, dünyanın hiçbir yerinde eşi benzeri yok” diye övgüler alıyorsunuz. Ama o dönemde yaşadığım bir olay sayesinden bunları çabuk atlattım. Amerika’da kaldığım otele yıldırım düştü ve çok korktum. İşte o zaman bütün gurur ve kibirimden de kurtuldum.
“Takdiri ilahi” dediniz herhalde... “Bu bir mesaj” diye düşündüm ve aldım. Amerika’ya şansımı denemeye gitmiştim. New York’ta bir sene kaldım. Gittiğim ilk günde sekiz galeriden sergi teklifi aldım ve biriyle anlaştım. 1994’te tekrar ABD’ye gidip sergimi yaptım. Oradaki galeri benimle ömür boyu anlaşma yapmak isteyince, vazgeçtim. Çünkü arkadaşımlarım, “Böyle ciddi anlaşmalar yaparsan bağlı kalırsın” demişlerdi. Amerika’da ciddi bir anlayış farkı var. Benim resimlerim çok uzun soluklu resimler. Fakat orada seri üretim anlayışı var. Bu da benim çok hoşuma gitmedi.
Hayatım boyunca hiç parasız kalmadım Türkiye’de genç ressamlara ilgi nasıl son zamanlarda? Çok iyi...Ben artık genç sayılmam tabii, orta kuşağım. İlk sergimi 1991 yılında Vakko Sanat Galerisi’nde yaptım. Genç yaşta resim satarak iyi galerilerle çalışmaya başladım. Bu şans değil, resmimin açtığı bir yol. Farklı olduğunuz zaman, hak ettiğiniz yeri çok kolay elde ediyorsunuz.
Bir tablo için ne kadar çalışıyorsunuz? Bazılarını tamamlamam 1 yıl sürüyor. En son “Babil Kulesi” resmime başladım. 1 yıl kadar sürecek bitmesi. Ben çok çalışan ama az sayıda iş çıkaran bir ressamım.
Kimler sizden resim istiyor? Benim fanatiklerim ve hayranlarım var. Birçok koleksiyoner resimlerimi alıyor. Onlar hatta bir taneyle falan yetinmezler, 2-3-5 tane alırlar. 30 tane resim alan, yani her dönemimden resim alan koleksiyoncu da var.
Geçiminizi rahatlıkla kazanabiliyor musunuz? Tabii ki... Bir resmim bazen 60 milyara alıcı buluyor. Şimdi çizidiğim Babil Kulesi belki de 100 milyar olacak... Daha resim bitmeden, bu tabloyu ayırtan bile oldu.
1986’dan beri hiç sıkıntı çekmediniz mi yani maddi anlamda? Türkiye’deki diğer ressamlara baktığınızda şaşırtıcı geliyor... 1985’te okula başladım bir yıl sonra da profesyonel hayata. Ailemden hiçbir gelirim yok ama hiçbir zaman ekonomik sıkıntı çekmedim.