Hürriyet'te evlere yollanan tebligat aracılığıyla işine son verilen gazeteciler arasında bulunan gazeteci Çınar Oskay, gazetenin Doğan grubundan Demirören'e satılmasının ardından yaşadıklarını anlattı. Hürriyet'te çalışırken ek yayınlar genel yayın yönetmenliği yapan Oskay, "Hiç sansürlenen haber oldu mu?" sorusuna "Ahmet Ümit’le röportaj yapmıştım. Başlığı riskli bulmuşlar, basılmış 80 bin gazeteyi çöpe attılar" yanıtını verdi.
Diken'den Minez Bayülgen'e konuşan Çınar Oskay, kendisiyle birlikte 45 gazetecinin tebligatla işten çıkarılmasının ardından Hürriyet'in Doğan grubundan Demirören'e geçiş sürecini anlattı. Gazetenin Demirören grubuna satılmasını 'işgale uğramak gibiydi' sözleriyle anlatan Oskay, masasının önüne kamera yerleştirildiğini söyledi. Oskay satışın ardından ilk günleri şöyle anlattı: "Bir gün ofise geldim, masama oturdum. Bir baktım tam karşıma bir kamera koymuşlar, bana bakıyor. O sıralar akademik bir çalışma yapıyorum, tam Foucault okuduğum dönemler. Teorideki her şeyi günlük hayatımda görüyorum. Gazete distopik bir hal aldı, ülkedeki otoriterleşmenin laboratuvarı gibi olmaya başladı. Sonra alıştım, arada el sallamaya, ‘nanik’ yapmaya başladım."
“Büyük birader sizi izliyor' havası vardı"
"Eskiden dışarıya yönelik olan güvenlik önlemleri içeriye, bizlere çevrildi. “Büyük birader sizi izliyor” havası vardı. Giriş-çıkış, ödemeler, ulaştırma saatleriyle ilgili iç yazışmalar da tuhaflaştı. Buyurgan, güvenlikçi bir dil. Hapishane değilse de fabrika gibi yönetmeye başladılar. Güvenlik görevlilerine önden asansör tutturuyorlardı, gazetecilerle birlikte binmemek için. Hiç görmediğimiz, duymadığımız şeyler"
Oskay'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Demirören dönemine gelelim. Hiç engellenen, sansürlenen haberler oldu mu?
Oldu tabii. Bir keresinde 80 bin basılı gazeteyi çöpe attılar.
Neden?
Ahmet Ümit’le röportaj yapmıştım. Okursa buradan öğrenecek o da. Başlığı riskli bulmuşlar ama o saate kadar Hürriyet Pazar’ın bir bölümü basılmış. Ben uyurken başlığı değiştirip, yeniden baskıya girmişler, basılanları ise çöpe atmışlar.
Neydi başlık?
‘Milliyetçilik ve din ayrımı İstanbul’un katili’ gibi biraz sert bir şeydi.
Tepki verdiniz mi?
Hayır, röportaj girmişti. “Ben işimi bildiğim gibi yapayım, isterlerse beni kovsunlar” diye bakıyordum. Vahap Munyar da kibarca idare etmeye çalışırdı."
"Bizler hapse giren, işinden kovulan arkadaşlarımızı mahcubiyet içinde izleyebildik"
"Hürriyet’ten kovulmak size yaradı mı?
Geçenlerde yakın arkadaşlarımla içmeye gittik. Bir an kendime “Ya” dedim “Ben ne kadar mutluyum, ne kadar eğleniyorum.” Artık bir yemeğe gittiğimde, biriyle buluştuğumda o anın tadını alabiliyorum. İçimizde hep bir sıkıntıyla yaşamışız. Bunun Türkiye’yle ilgili olduğunu sanırdım. Değilmiş kardeşim! 24 saat üzülmek gerekmiyormuş. Bir şekilde akıp giden bir hayat da var. Ama her gün o binaya gidip, mesleğin, insanların düştüğü hali görünce, işini hakkıyla yapamayınca, bunu hissedemiyorsunuz. Yaşadıklarımdan bir tür kahramanlık hikayesi çıkarma niyetinde değilim. Bunu söylemeliyim. Bizler hapse giren, işinden kovulan arkadaşlarımızı mahcubiyet içinde, utanarak izleyebildik sadece. Bağımsız medya kurma yolunda adımlar atan insanları da. Onlara minnet borçluyum. Bu insanlar bizim mesleğimizin kahramanları. Erdal Güven gibi, Doğan Akın, Ali Topuz, Cansu Çamlıbel gibi pek çoğu da arkadaşım, ne mutlu ki."
"Özkök bunları yapmasa daha çok ilgi görürdü"
Hürriyet’ten kovulduktan sonra sizi gazetenin önemli isimleri örneğin Ertuğrul Özkök aradı mı?
Aradı birkaç gün sonra.
Ne dedi?
“Vah vah” filan demiştir, ne desin.
Hürriyet’te kalmaya devam ediyor. Önemli bir gazete olduğunu mu düşünüyor hala?
Herhalde öyle düşünüyor ki bırakmıyor. Özkök’ü bir kalemde silenlerden değilim. Keyif aldığım, renkli, eksantrik biridir. Ama durumunu biraz yadırgadığımı söylemeliyim.
Neyi?
Ülkede bir demokrasi mücadelesi var. Bu mücadele kaybedilirse bir Orta Asya diktatörlüğüne -hadi onun seveceği dille söyleyeyim- bir Mad Max sahnesine dönüşeceğiz. Maç ortada. Bunu çok iyi biliyor. Ülkeyi bu hale getirenlerin masasında oturmayı bu kadar istemesi, gözlerine girmeye çalışması o kadar masum bir şey değil. Bunu neden yaptığını anlamıyorum. Yapmasa, kendisi için de çok daha iyi olurdu. Daha çok sevilirdi, ilgi görürdü. Bence daha çok para da kazanırdı. Ama kendini bir köşeye hapsetti."