IŞİD’e karşı koalisyon oluşturan ülkeler, bir yandan örgütle Suriye ve Irak’ta mücadele ederken bir yandan da örgüt saflarına katılmış vatandaşlarını ülkeye dönüşte ne yapacaklarını düşünmeye başladı.
Londra merkezli “Radikalleşme ve Siyasi Şiddet Etütleri Uluslararası Merkezi” (ICSR) adlı kuruluşa göre, Esad rejimine karşı mücadele etmek için Suriye’ye gitmiş yabancı savaşçı sayısı 11 bini geçiyor. ICSR, toplam 74 ülkeden geldiğini belirttiği bu savaşçıların, rejime karşı savaşanların yaklaşık yüzde 10’unu oluşturduğunu söylüyor. ICSR verilerine göre yurtdışından gelenlerin yüzde 70’ini çevre Arap ülkelerin vatandaşları oluşturuyor. Avrupa’dan gelenlerin oranı ise yüzde 18 olarak belirtiliyor. Avrupa’dan gidenlerin çoğunluğunu Fransa, İngiltere, Almanya ve Benelüks ülkelerinin vatandaşları ya da bu ülkede ikâmet edenler oluşturuyor.
Avrupa’yı ürküten gerçek de burada yatmakta. Sayılarının her geçen gün arttığı söylenen bu kişilerin, ülkelerine döndüklerinde “potansiyel terör tehdidine” dönüşme olasılığı Avrupa devletlerini kara kara düşündürüyor. Her ne kadar Suriye ve Irak’ta IŞİD veya diğer aşırı dinci örgütler içinde savaştıkları tespit edilmiş olanların yargılanıp hapis cezasına mahkûm edilmeleri gündemde olsa da Avrupa hükümetleri sorunun sadece cezai yaptırımla çözümlenemeyeceğini kabullenmiş görünüyor.
"Kaçınılmaz hale geldi"
Avrupa’nın, topraklarında en çok Müslüman yaşayan ülkesi konumundaki Fransa’nın Adalet Bakanı Christiane Taubira, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada, Fransa’dan Suriye veya Irak’a “cihada” gidilmesinin önlenmesi için İngiltere modelinden esinlenilmesi ve “doktrinden arındırma programları hazırlanması” gerektiği yönünde görüş belirtti. Fransız bakan, “İngiltere, anglo-sakson zihniyetiyle cihatçı doktrin ve radikalleşmeden arınma programları geliştirdi. Bu bizim kültürümüze uzak gibi görünebilir ancak bizim için de kaçınılmaz hale geldi” şeklinde konuştu.
Fransız Adalet Bakanlığı, cihatçı doktrinle mücadele yöntemleri geliştirilmesi amacıyla uzman sosyologlar da çalışmaya başladı. Bu sosyologlardan biri olan Dunia Bouzar, radikal dinciler tarafından tehdit edildi ve polis korumasında dolaşabiliyor. Bouzar, radikal dincilerin, “beyinlerini yıkadıkları gençlere Batı tarzı yemek yeme ve yaşamayı yasakladığına” dikkat çekiyor. Radikal dincilerin eline düşen genç kız ve kadınların Suriye’ye “insani yardım için gittiklerini sandıklarını ancak Suriye ve Irak’taki katliamları görünce evlerine telefon edip çığlıklar attıklarını” söylüyor. Fransız resmi kaynakları, “şu an cihada gitmeye hazır oldukları tahmin edilen yaklaşık bin Fransızın yüzde 21’inin sonradan Müslüman olanlardan oluştuğunu” belirtiyor.
"Katı laiklik engel oldu"
Konu uzmanı sosyolog Farhad Khosrokhavar, Fransa’nın bugüne kadar “katı laiklik anlayışı nedeniyle bu tür programlar geliştirmediğini” hatırlatıp, bu nedenle İngiltere, Danimarka, Hollanda ve Almanya gibi ülkelerin gerisinde kaldığına işaret ediyor. Bu ülkelerin aşırı dinciliğe karşı aileler, yerel yönetimler, polis, imamlar ve psikologlardan oluşan ekipler kurduğuna dikkat çeken Fransız sosyolog, “gençleri sadece cezaevine göndermek, daha da radikalleşmeleri riskini almak demektir” görüşünü savunuyor. Fransız sosyolog, Fransa’da son yıllarda yaşanan türban tartışmaları nedeniyle Müslüman nüfusun bir bölümünün kendisini toplumda “gayri meşru” hissetiğini de söylüyor.
İngiltere Başbakanı David Cameron, eylül başlarında yaptığı bir açıklamada, Suriye ve Irak’tan dönen İngiliz cihatçıların “doktrinden ve radikalleşmeden arınma” programlarına katılımlarının mecbur kılınacağını söylemişti. İngiltere 2005 yılından bu yana benzer programlar uyguluyor. “The Al Furqan” adlı program cezaevlerinde imamları kullanarak radikal İslam ile dini öğreti aracılığıyla mücadele yöntemini deniyor. “The Channel” adlı programla da “radikalleşmeye eğimli” görülen kişilerin “terörist olmadan” önlerinin kesilmesi hedefleniyor.
Almanya’da ise 2011 yılından bu yana “Hayat” adlı bir proje uygulanıyor. Proje hazırlanırken, gençleri Neo-Nazi grupların elinden kurtarmak için geliştirilmiş “Exit” adlı programdan esinlenilmiş. Projenin odağında aile ve radikal dincilerin eline düşmüş gençlerin en yakınındaki isimler yer alıyor. Projeyi yürütenler, gerektiğinde aileler, çocuklar, okullar ve imamlar arasında arabuluculuk da yapıyor. Projenin yakın gelecekte İngiltere, Avustralya ve ABD gibi ülkelerde de uygulanması gündemde.