13 Haziran 2020 14:58
ABD'de George Floyd'un öldürülmesi ardından başlayan ırkçılık karşıtı protestoların İngiltere'ye de yayılmasının ardından, adları ırkçılık, sömürgecilik ve kölelikle ilişkilendirilen tarihsel kişiliklerin heykellerinin kaldırılmasıyla ilgili talepler de dile getirildi.
Geçen hafta sonu yapılan gösterilerde, Bristol'daki 17. yüzyıl köle taciri Edward Colston'un heykelinin yerinden sökülerek nehre atılmasına, Londra'da ise eski başbakan Winston Churchill'in heykeline "o bir ırkçıydı" ifadesinin yazılmasına tanık olunmuştu.
Protestolar devam ederken, Londra Belediye Başkanı Sadiq Khan, Churchill'inkinin yanı sıra birçok heykelin gösterilerde zarar görmesini engellemek amacıyla tahta panolarla kaplattı.
Başbakan Johnson, heykelin saldırıya uğrama ihtimaline karşı tahtalarla kaplanmasını "saçma ve utanç verici" olarak değerlendirdi.
Johnson, 2. Dünya Savaşı döneminde ülkenin lideri olan Churchill'in "bugün bizim için kabul edilemez" fikirleri dile getirmiş olsa da, ülkeyi "faşist ve ırkçı tiranlıktan" koruyan bir kahraman olmaya devam ettiğini belirtti.
Peki, 2002 yılında bir kamuoyu yoklamasında Shakespeare, Darwin ve Brunel gibi isimleri geride bırakarak "en büyük Britanyalı" seçilen Winston Churchill'in heykelleri neden ırkçılık karşıtlarının hedefi haline geldi?
Bu konudaki derlemede, BBC'den Tom Heyden'ın 2015'te Churchill ile ilgili tartışmalı konuları ele alan haberinden yararlandık.
Chruchill, 1937'deki Filistin Kraliyet Komisyonu'nda yaptığı konuşmada şunları söylemişti:
"Amerika'daki Kızılderililere ya da Avustralya'daki siyahlara (aborjinlere) karşı büyük bir yanlış yapıldığını kabul etmiyorum. Daha güçlü bir ırkın, daha yüksek seviyeli bir ırkın, dünyevi olarak daha bilge bir ırkın gelip onları yerlerinden etmesi gerçeğiyle bu insanlara karşı yanlış yapıldığını kabul etmiyorum.
'Churchill: The End of Glory' adlı kitabın yazarı John Charmley, Churchill'in ırklar arasında hiyerarşiye ve öjeniğe (soy ıslahı ile ilgili bilim dalı iddiası) inandığını söylüyor. Churchill'e göre bu sıralamada, beyaz protestan Hristiyanlar, en üstte, beyaz Katoliklerin üstünde, Hindistanlılar ise Afrikalıların üstünde yer alıyor. Yazar, "Chruchill kendisini ve Britanya'yı sosyal Darwinci hiyerarşide kazananlar olarak görüyor" diyor.
'Churchill's Empire' kitabının yazarı Richard Toye ise "bu düşünceleri benimsemeyen pek çok kişi olsa da" Chruchill'in de "bu düşüncelere sahip tek kişi olmadığını" söylüyor.
Toye, Churchill'in ırk konusundaki düşüncelerinin Hitler'in ırksal hiyerarşi konusundaki canice yorumu ile kıyaslanamayacağını belirterek "Chruchill, beyazların daha üstün olduğunu düşünse de, bu onun, beyaz olmayanlara insanlık dışı bir şekilde davranılmasının normal olduğunu düşündüğü anlamına gelmiyor" diyor.
Churchill, Kürtlere ve Afganlara karşı kimyasal silah kullanımını savunmakla eleştiriliyor.
1919'da savaş bakanı olarak görev yaparken, "Gaz kullanımı konusundaki bu çekingenliği anlayamıyorum" diye yazmıştı. "Medeniyetsiz kabilelere karşı zehirli gaz kullanımını kuvvetle destekliyorum."
Bu alıntılar ABD'li dilbilimci Noam Choamsky de dahil bazı kişilerce Churchill'i eleştirmek üzere kullanıldı.
'Winston Churchill and the Islamic World' kitabının yazarı Warren Dockter, "Mezopotamya'da kullanılmasını önerdiği aslında hardal gazı değil, göz yaşartıcı gazdı" diyor.
Churchill 1919'daki kısa notunda şöyle devam ediyordu: "Manevi etkisi öyle iyi olacak ki can kaybı minimuma inmiş olacak. Sadece en öldürücü gazları kullanmak gerekmiyor: Büyük rahatsızlığa yol açıp terör yayacak, ama etkilenenlerin çoğu üzerinde ciddi bir kalıcı etki bırakmayacak gazlar kullanılabilir."
Dockter, Afganlara karşı gaz kullanımı ile ilgili bir başka notunda ise Churchill'in, İngiliz askeri öldürülebilecek halde yaralı yerde yatarken, "söz konusu yerliyi hapşurtacak bir top mermisinin atılması niye haksızlık olsun, bu çok saçma" dediğini belirtiyor.
Dockter, Churchill'in Birinci Dünya Savaşı'nda Çanakkale'de "Osmanlı askerlerine karşı hardal gazı kullanımından yana olduğunu", fakat o dönem başka ülkeler tarafından da bu gazın kullanıldığını ekliyor.
1943'te hala İngiltere'nin sömürgesi olan Hindistan'ın kuzey doğusundaki Bengal bölgesinde büyük bir açlık baş göstermişti. Bunu esas olarak 1942'de Japonya'nın Burma'yı (şimdiki Myanmar) işgalinin tetiklediği belirtiliyor.
En az 3 milyon kişinin ölümüne yol açan bu açlıkta Chruchill'in eylemlerinin ya da eylemsizliğinin rol oynadığı belirtilerek eleştiriliyor.
'Churchill's Secret War' kitabının yazarı Madhusree Mukerjee, Churchill'in Hindistan'a buğday göndermeyi reddettiğini, ama savaş çabalarını desteklemek üzere Hindistan'ı pirinç ihraç etmeye zorladığını söylüyor.
"(Savaş Kabinesi) Avrupalı siviller kurtarıldıktan sonra onların beslenmesi için buğday stoklama emri verdi ve 170 bin ton Avustralya buğdayı Hindistan'ı geçerek tüketim için değil, depolama amacıyla Avrupa'ya ulaştı."
Churchill ise açlık nedeniyle Hintleri suçlamış, "tavşan gibi ürüyorlar" demişti.
Toye, bu ifade için "en kötü lekelerden biri" diyor ve Churchill'in Avrupa'da Almanya ile savaş konusunda yoğunlaştığını ve bu konu gündeme getirildiğinde üzerinde durmadığını söylüyor.
Toye, İngiltere'nin kaynaklarının sınırlı olduğunu, ama sorunun küçük bir çabayla çözülmüş olacağını düşününce bunun gerekçe olarak öne sürülemeyeceğini belirtiyor.
Charmley, "Chruchill'in uzak görüşlü ve öngörülü olduğuna dair bir imaj var, ama Bengal'deki açlık konusunda hiçbir şey yapmadı" diyor.
Churchill, Hindistan'ın bağımsızlık lideri Mahatma Gandhi için 1931'de şu ifadeleri kullanmıştı: "Bu asi avukatın sarayın merdivenlerini yarı çıplak bir halde adımlaması ve şimdi bir Hint fakiri gibi poz vermesi endişe verici ve mide bulandırıcı."
Daha sonra bir kabine toplantısında ise "Gandhi, sadece açlık grevi tehdidi nedeniyle serbest bırakılmamalı. Ölürse kötü bir adamdan ve İmparatorluk düşmanından kurtulmuş oluruz" demişti.
Gandhi yıllarca Churhcill'in Britanya İmparatorluğu vizyonuna tehdit olarak görülmüştü.
Charmley, "Chruchill, İngiltere'in Hindistan politikalarında aşırı sağda yer alıyor… Birçok Muhafazakar Partili için bile, Churchill'in 1929 -39 arası dönemde Hindistan konusundaki fikirleri oldukça nefret uyandırıcı" diyor.
"Churchill, Hintlerin kendi kendini yönetmesinin Britanya İmparatorluğu'nun çöküşüne ve medeniyetin sonuna neden olacağını düşünerek büyük endişe duyuyordu."
İnsanların 1930'ların sonlarında Churchill'in Hitler konusundaki uyarılarının neden dinlenmediğini sorguladığını belirten Charmley şu yanıtı veriyor: "O, 1930'larda Gandhi için de aynı dili kullanıyordu."
2012'de Kudüs'te bir Churchill Merkezi açılması önerisine bazıları, "onun kendi kuşağı ve sınıfının gizli anti-Semitizmine yabancı olmadığını" söyleyerek karşı çıkmıştı.
Churchill'in biyografisini yazan Martin Gilbert ise onun "Siyonizm idealine aşina olduğunu ve Yahudi devletini desteklediğini" söylüyor.
Fakat Charmley'e göre, anti-Semitizm ile Siyonism birbirini dışlayan şeyler değil.
Charmley, "Churchill şüphesiz ateşli bir Siyonist idi. Yahudilerin kendi devletlerine sahip olma hakkına ve bu devletin o zamanlar Filistin diye adlandırdığımız topraklarda olması gerektiğine inanıyordu" diyor.
Ama aynı zamanda Churchill'in "kendi sınıfına özgü bir miktar anti-Semitizmi de paylaştığını", o dönemin insanlarını 21. yüzyıl siyasi doğruculuk ilkelerine göre değerlendirdiğimiz takdirde herkesin suçlu bulunacağını" daha büyük resmi görmemize engel olmaması gerektiğini" belirtiyor.
1899'da yazdığı 'The River War' adlı kitapta Churchill şöyle diyordu: "Muhammedciliğin ateşli taraftarlarına yüklediği lanetler ne korkunç! Bir insanda köpekteki kuduz kadar tehlikeli olan fanatik çılgınlığın yanı sıra, dehşetli bir kaderci umursamazlık da var."
"Peygamberin takipçilerinin hükmettiği veya yaşadığı her yerde ihtiyatsız alışkanlıklar, savsak tarım sistemleri, miskin ticaret yöntemleri ve mülk güvensizliği söz konusu."
Charmley, "Churchill döneminde İngilizlerin en çok paylaştığı görüşlerdi belki bunlar ve tam olarak öyle düşündüğü konusunda hiç şüphem yok" diyor.
Ancak Dockter'a göre Churchill'in İslam konusundaki düşünceleri çok daha fazla nüans içeriyordu. 1899'da yazdığı kitap özellikle Sudan'daki Mehdicilere yönelikti ve Churchill'in orada katıldığı savaşın ardından yazılmıştı.
Son yıllarda Churchill'in İslam'a ilgi duyduğu, hatta ailesinin onun Müslümanlığa geçmesiyle ilgili kaygılar taşıdığı ortaya konmuştu.
Churchill'in kabinesi Britanya İmparatorluğu için savaşan Müslüman Hintlerin anısına 1940'ta Londra'da bir cami inşası için 100 bin sterlin ayırmıştı.
Dockter, "Onun İslam ile ilişkisi birçok insanın sandığından çok daha karmaşık" diyor ve Churchill'in İstanbul'a tatile gidişini ve Hindistan'da Müslümanlarla polo oynamasını örnek veriyor.
Bu konudaki tartışmalar esas olarak 1910'da Galler'in güneyindeki Tonypandy İsyanı'na dayanıyor.
Kasım 1910'da Tonypandy'de maden işçileri ile maden sahipleri arasındaki anlaşmazlık grevle sonuçlanmış ve grev bir yılı aşkın devam etmişti.
Grevdeki maden işçileri polisle çatışmış, o dönem içişleri bakanı olan Churchill bölgeye asker göndermişti.
Toye'ye göre, grevci işçilere askerlerin ateş açması iddiaları temelsizdi. Hatta gönderdiği notta, şiddete başvurmanın ihtimal dışı olduğunu söylüyordu.
Fakat 1911'de Liverpool'daki grevci işçilerin üzerine de asker gönderilmiş ve bu kez açılan ateş sonucu iki kişi ölmüştü.
Charmley, Churchill'in sendika karşıtlığının sonraki yıllarda daha belirgin hale geldiğini söylüyor.
1919'da Churchill Havacılık ve Savaş Bakanı iken, Glasgow'da yaygınlaşan grev ve isyanların Bolşevik bir isyana dönüşeceği kaygısıyla kente tanklar ve 10 bin kadar asker göndermişti.
Boris Johnson'ın Churchill biyografisinde ise "200 yılın en ilerici yasalarını çıkaran kişi" gibi ifadelerle daha çok onun liberal özelliklerinden söz ediliyor ve "(Başbakan) Lloyd George ile birlikte, Sosyal Devletin Kurucusu unvanını hak ediyor" deniyor.
Churchill Arşivleri Merkezi'nden Allen Packwood ise onun radikal sosyal reformları desteklediğini, ama bunun daha çok Victoria dönemine özgü paternalizm şeklinde olduğunu, Churchill'in ayrıca sıkı bir komünizm karşıtı olduğunu ve 1920'lerdeki işçi hareketlerinin arkasında komünizmin elini gördüğünü ifade ediyor.
Churchill Ocak 1919'da Savaş ve Havacılık Bakanı olduktan 11 gün sonra İrlanda'da bağımsızlık savaşı başlamıştı.
İrlanda Cumhuriyet Ordusu'na (IRA) karşı savaşmak üzere oraya üniforma renkleriyle anılan ve aşırı şiddet kullanmalarıyla kötü ün yapan "Black and Tans" (Kara ve Taba) özel birliklerini gönderdi.
Churchill üzerine bir kitap yazan Nigel Knight, onun İrlanda'da hava kuvvetlerine bile başvurmaktan yana olduğunu söylüyor.
Toye ise Churchill'i İrlanda karşıtı olarak nitelemenin haksızlık olacağını ifade ediyor.
İrlanda'nın kendi yönetimini almasına karşı olmak ve ağır baskı uygulamakla birlikte, onun, İrlanda'nın bölünmesini savunduğunu ve savaşı sona erdiren 1921 anlaşmasında önemli rol oynadığını belirtiyor.
Gilbert'in resmi Churchill biyografisinde, "İki petrol şirketinin - Royal Dutch Shell ile Burmah Anglo-Persion Oil Company (BP) - birleşmek üzere hükümete yaptığı başvuruyu desteklemesi karşılığında 5000 sterlin aldığı" ifade ediliyor.
Modern standartlara göre 1923'te yapılan bu ödeme uygunsuz görülse de Toye bunun "rüşvet" olarak değerlendirilemeyeceğini söylüyor. Churchill'in pek çok hediyeyi kabul ettiğini, bu davranışların bugün Parlamentodan atılmayı gerektireceğini, ama bu tür kuralların o dönem uygulamada olmadığını belirtiyor.
© Tüm hakları saklıdır.