CHP Tunceli Milletvekili, Meclis İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Hüseyin Aygün, “Yeni Türkiye Başbakanı” başlığıyla Başbakan Ahmet Davutoğlu’na Hacı Bektaş Veli ziyaretiyle ilgili bir mektup kaleme aldı. Yoğun güvenlik önlemlerine dikkat çeken Aygün, “Yanınıza bir de tank, top, tüfek ve TOMA, gaz bombası almış olsaydınız ‘hizmetiniz’ anında kabul görecekti” dedi.
“Lütufmuş gibi ‘bilet sözü’ vermeniz Alevi toplumu nezdinde hiçbir anlam ifade etmez” diyen Aygün’ün Başbakan’a “Mursi, El Nusra ve ÖSO temsilcileri diğer yandan Pir Hacı Bektaş’a ‘ikrar verme’, ‘talip olma’ sevdası! Her iki durumu idare etmek büyük bir ‘marifet’ olsa gerek” göndermesi dikkat çekti.
CHP’li Hüseyin Aygün’ün “Yeni Türkiye Başbakanı” tanımıyla Ahmet Davutoğlu’na yazdığı mektup şöyle:
‘Yanınıza bir de tank, top, tüfek, TOMA, gaz bombası alsaydınız’
Koruma ordusu, çevik kuvvet ekipleri, keskin nişancılar eşliğinde ve etrafında geniş güvenlik “koridoru” oluşturarak Pir Hünkar Hacı Bektaş Veli’den “destur almaya, ikrar vermeye, nasip almaya” gittiğinizi TRT’den öğrendik. Yanınıza bir de tank, top, tüfek ve TOMA, gaz bombası almış olsaydınız “hizmetiniz” anında kabul görecekti. Bir yandan Ömer El Beşir, Ebu Bekir El Bağdadi, Muhammed Mursi, El Nusra ve ÖSO temsilcileri diğer yandan Pir Hacı Bektaş’a “ikrar verme”, “talip olma” sevdası! Her iki durumu idare etmek büyük bir “marifet”” olsa gerek.
Bir yandan Kerbela acısı, İmam Hüseyin yasını içinizden hissedeceksiniz diğer yandan Suriye ve Irak’ta Hıristiyan, Şii, Alevi, Türkmen, Süryani, Ermeni ve Şebekler’e “kafir” deyip başını kesen, katliam yapan, Şengal Dağı’nı Ezidilerin kanı ile boyayan, Kobani’yi iki aydır kuşatan “öfkeli ve dışlanmış gruplar”a sesinizi çıkarmayacaksınız.
‘Cinsiyetçi yaklaşım ile hiçbir kadının ismini dilinizin ucuna getirmediniz’
Sayın Başbakan, Hacı Bektaş Veli’den “destur almayı, ikrar vermeyi, nasip almayı” dile getirirken 1500 yıllık tarihi cinsiyetçi bir yaklaşım ile okuyup hiçbir kadının ismini dilinizin ucuna bile getirmediniz. Oysaki huzurunda bir saat “nutuk attığınız” Pir der ki: “Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde, Hak’kın yarattığı her şey yerli yerinde. Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok, Noksanlıkla eksiklik, senin görüşlerinde.” Ve yine “konuşmanızın” tümünü, sanki bu ülkede başka millet ve inançtan kimse yaşamıyormuş gibi “Alevi/ler-Sünni/ler” üzerinden kurgulamanız Alevilerin talepleri adına hiçbir şey yapmayacağınız anlamına gelir. Çünkü Alevi öğretisinin temel düsturu cümle cihanı bir vücut görüp insanı insandan ayırmamaktır ve Aleviler der ki “Yetmiş iki fırkayı bir nazar ile görmeyen halka müderris olsa hakikatte asidir.”
‘Hacı Bektaş dergahının ibadete kapalı olması çifte standart’
Sayın Başbakan, bilindiği üzere, “Vaka’yi Hayriye” kapsamında 1826 yılında Alevi Bektaşi dergâhları yakılıp, yıkılmış ve kapatılmıştır. Temsilcileri katledilmiş, sürülmüş ve bir kısmı idam ile yargılanmış ve birçok Alevi Bektaşi dergâhının başına Nakşibendi şeyhleri atanmıştır. 08.11.2014 tarihinde “nasip” dilediğiniz dergâhlardan biri de Hacı Bektaş Veli Dergâhıdır. Bu dergâh bir bütün olarak Alevi toplumunun kült merkezidir ve asıl sahipleri Alevilerdir. Yalnız, 1826 Alevi Bektaşi kıyımından sonra 1834 yılında Hacı Bektaş Veli Dergâhı içine bir cami inşa edilir ve bu cami bir simge olarak hala dergâh içinde durmaktadır. Bu çelişkili durumu ifade ederken camiye karşı olduğumuz gibi bir algıya hiç kimse asla ve katta kapılmasın. Fakat dergâh bütünlüğü içinde bulunan caminin müze statüsü dışında tutulması ve ücretsiz olarak giriş ve çıkışların yapılması büyük bir çelişkidir. Keza aynı şekilde Aleviler’in kült merkezi ve kutsal mekânı olan Hacı Bektaş Veli Dergâhı ibadete kapalı olması ve dergâh bütünlüğü içinde bulunan caminin ibadete açık olması çifte standartta açık bir örnektir. Bu çifte standarttı dile getirirken hiç kimsenin ibadethanesi ve ibadetine yönelik olumsuz bir talep olarak okunmamasını özellikle belirtmek isterim.
‘Bilet sözü Aleviler için bir anlam ifade etmez’
Sayın Başbakan, Alevi toplumunun kült merkezi ve kutsal mekânı olan Hacı Bektaş Veli Dergâhı için ilkesel olarak, ivediyle yapılması gereken, dergâhın bir bütün olarak halen Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün elinde bulunan mülkiyeti ile birlikte asıl sahipleri olan Aleviler’e verilmesi ve bir Meydan-ı Ali olarak ibadete açılmasıdır. Diğer türlü “destur almaya, ikrar vermeye, nasip almaya” gittiğiniz dergâhın ziyaretine dair sanki bir lütufmuş gibi “bilet sözü” vermeniz Alevi toplumu nezdinde hiçbir anlam ifade etmez.