Hülya Karabağlı/ ANKARA
TBMM Başkanlığı’nın Meclis’te Cemevi açılması talebini reddetmesiyle CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün açtığı dava Ankara 6. İdare Mahkemesi’nde sürüyor.
CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, TBMM Başkanlığı’nın Osmanlı fermanlarıyla ‘Cemevine karşı cami’ savunmasını endişe verici diye nitelendirdi. Aygün’e göre, “Alevilerin katlini vacip sayan, mallarını ganimet gören Osmanlı devleti hukukunun Alevilerin ibadet yerlerini kabul etmesi de beklenemez”
Mahkeme sürüyor
TBMM Başkanlığı’nın Meclis’te Cemevi açılması talebini reddetmesiyle CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün açtığı dava Ankara 6. İdare Mahkemesi’nde sürüyor. TBMM Başkanlığı’nın mahkemeye ikinci savunmasını vermesi üzerine CHP’li Hüseyin Aygün karşı cevap sundu. Aygün’ün avukatı Cihan Söylemez aracılığıyla mahkemeye sunduğu karşı cevap metninde Osmanlı’da Alevilerin yaşadıkları zorluklar ‘katli vacip’ fetvalarıyla aktarıldı:
Yavuz Sultan döneminde ‘Kızılbaşları öldürenler cennete gidecek’ fetvası
Osmanlı devleti zamanında Alevilerin ibadet hakkı bir yana yaşam hakları yoktu. Yavuz Sultan Selim döneminde Ulema müftü Hamza tarafından verilen “Kızılbaş topluluğunun kafir ve dinsiz olduğu, Kızılbaşları öldürenlerin cennete gideceği Kızılbaşların ise cehenneme gideceği Kızılbaşlara ait olan köy, kasaba ve şehirlerin içindeki insanlarla birlikte yok edilmesi gerektiği, Kızılbaşların mallarına el konulması gerektiği, Kızılbaşların evlenmelerinin geçersiz olduğu, miras haklarının almadığı belirtilmiştir”.
‘Kızılbaşların kadınlarına, evlatlarına ganimet olarak el konulabilir’
Şeyhül İslam İbni Kemal fetvasında, “Kızılbaş topluluğuna karşı yapılan savaşın cihat olduğu, Kızılbaşları öldürenlerin gazi, Kızılbaşları öldürürken ölenlerin şehit olduğu, Kızılbaşların, kadınlarına, evlatlarına, mallarına ganimet olarak el konulabileceği’ belirtilmiştir.
TBMM Başkanlığı Ortaçağ hukukunu referans aldı
TBMM Başkanlığı’nın din ve vicdan özgürlüğü ile ilgili görülmekte olan davada kendisine Ortaçağ hukukunu referans alması, referansının insan hakları değil Monarşik-Teokratik Kulluk olması, yurttaşlık hukukunun ortadan kaldırılmaya çalışıldığına dair haklı kanılar tarafımızda uyandırmaktadır.
Osmanlı’nın ‘Meclis’i Mebussan’ı gibi
Davalı idare laik demokratik insan haklarına dayanan hukuk devleti ilkesinin hakim olması gerektiği çağdaş Türkiye’nin Meclis başkanlığı gibi değil, Osmanlı devletinin Meclis-i Mebussan Başkanlığı gibi hareket etmektedir. Aksi halde Şer’i hukukun hakim olduğu insan hak ve özgürlüklerinin kırıntısının olmadığı bir devletin belgelerine dayanarak Alevilerin ibadethanelerinin neresi olup olmadığı konusunda demokrasimiz adına talihsiz ikinci bir savunma yapamazdı.