03 Eylül 2021 16:34
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Bolu Belediye Başkanı CHP'li Tanju Özcan'ın tepki gören sözlerine ilişkin, “Bu ifadeleri kabul edilemez. Kendisi de özür dilemiştir. Sayın Özcan’ın durumunu MYK toplantımızda değerlendireceğiz” açıklamasını yaptı.
CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Yargıtay Yeni Hizmet Binası ve Adli Yıl Açılış Töreni'ne ilişkin “Yandaş müteahhitlere, şatafatlı saraylar yaptırarak, yargıya, itibarını iade edebileceklerini sanıyorlar. Erdoğan’ın vesayet gölgesinin düştüğü o şatafatlı binalar, adalete susamış yürekleri ferahlatamaz” dedi. Öztrak, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Cumhur İttifakı'nın baraj kararı yüzde 7 olarak tescillenmiştir, artık başka bir değerlendirmeye de gerek kalmamıştır” ifadelerine “Önce Erdoğan barajı açıklıyor. Sadık takipçisi ufak ortağı da ardından geliyor. Maşallah kibirde de büyüğünden geri kalmıyor. Seçim barajının tescil makamı ne zamandan beri Erdoğan ve Bahçeli oldu? Tescili yapacak makamın TBMM olduğunu ne çabuk unuttular” dedi.
CHP Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenleyen Faik Öztrak’ın konuşmasından satır başları şöyle:
Ne yazık ki yaşadığımız felaketler bu yıl, yazımızı kışa çevirdi. Gördük ki Erdoğan şahsım hükümeti, bu afetlere karşı hiçbir hazırlık yapmamış. Hiç önlem almamış. Plan, strateji geliştirmemiş. Saray itibarı için hiçbir israftan kaçmamış, bir değil, iki değil, tam 13 tane uçak almış. Ülkenin ormanlarını korumak için bırakın uçak almayı, olanları da çürümeye terk etmiş. 19 yılda yanan toplam ormanlarımız kadar orman alanı, iki haftada yandı, bitti, kül oldu. Ardından bu hafta, Tarım ve Orman Bakanı çıktı, ‘beş yangın söndürme uçağı alacağız’ dedi. Özrü de kabahatinden büyük. ‘Son yangınlar uçak alım sürecini hızlandırmış.’ Badel harab’ül Basra. Basra yıkıldıktan sonra… Geçmiş olsun. Hep söylüyoruz bu metal yorgunu hükümet ülkeyi yönetemiyor. Ülke rüzgâra kapılmış bir yaprak gibi savruluyor.
Koltuklarını korumak için seçim kanunuyla oynamaya kalkıyorlar. Önce Erdoğan barajı açıklıyor. Sadık takipçisi ufak ortağı da ardından geliyor. Maşallah kibirde de büyüğünden geri kalmıyor. ‘Seçim barajı kararı yüzde 7 olarak tescillendi’ diye açıklama yapıyor. Seçim barajının tescil makamı ne zamandan beri Erdoğan ve Bahçeli oldu? Tescili yapacak makamın TBMM olduğunu ne çabuk unuttular? Sizler ne zamandan beri, millet iradesinin tecelligahı TBMM’nin yerine geçtiniz? Ne zamandan beri, milletin seçtiği vekillerin iradesini, çantada keklik olarak görmeye başladınız? Ucube şahsım vesayet rejimi bunların gözünüzü döndürmüş ama milletimiz yaptıklarını görüyor. Barajı kaça indirirlerse indirsinler, bu kibir ortaklığına, sandıkta, cevabı vermeye hazırlanıyor. Sandık geldiğinde alayını siyasetin hurdalığına gönderecek. Bunun doğrusu, sıfır barajdır ama bu kibir abidelerini sıfır baraj da kurtarmaz. İnanmayan ilk pazar, milletin önüne sandığı getirir.
Adaletin olmadığı bir devlet, temelsiz bir bina gibidir. Temelsiz bina da er, geç yıkılır. İşte bu nedenle bizim devlet töremizde, ‘adalet mülkün temelidir.’ Mülkün temeline dinamit koyanlar, yargıyı şahsım hükümetinin vesayeti altına alanlar, milletin adalete duyduğu güveni dibe vurdurdular. Şimdi beyler her zaman yaptıklarını yapıyorlar. Yandaş müteahhitlere, şatafatlı saraylar yaptırarak, yargıya, itibarını iade edebileceklerini sanıyorlar. Ne güzel demiş Sadi Şirazi; ‘dünyanın bütün nehirleri bir araya gelse adalete susamış bir insanın susuzluğunu gideremez.’ Milletimiz de adalete susamış durumda. Erdoğan’ın vesayet gölgesinin düştüğü o şatafatlı binalar, adalete susamış yürekleri ferahlatamaz. Sarayın kibirlisi, adalet terazisiyle ha bire oynuyor. FETÖ ’cü olmaktan hüküm giyen savcıların açtığı, delillerin bir kısmının sahte olduğu da ortaya çıkan davalarda, yine FETÖ’cü hâkimlerin verdiği kararlar hayata geçirildi. Seksen yaşını geçmiş emekli komutanlar hapse atıldı. Yargıda FETÖ’nün ruhunun, hala dava dosyalarında gezindiği ortaya çıktı. Erdoğan uçakta; ‘yargı kararını verdi, benim kapıma gelen olmadı’ dedi. Ardından hemen hapisteki emekli generaller için, yandaş kalemler ‘af çağrıları’ yapmaya başladı. Anlaşılan Erdoğan hapse attığı generaller üzerinden şimdi yeni bir imaj parlatma çalışmasına hazırlanıyor. Bir af kararnamesiyle hem davaların sonucunu kesinleştirmiş olacak hem de güya ne kadar bağışlayıcı olduğunu dünya âleme gösterecek. Oysa bu insanların talebi af değil, yeniden yargılanmak. Oynanan bu oyun seksenini geçmiş emekli generallerin, neden apar topar içeriye atıldığını gösteriyor.
Yine bu hafta yargıyla ilgili olarak ‘zaytung’ haberlerine taş çıkaracak bir başka olay yaşandı. İki köpek havlayarak, bir polis memurunu korkutmuş. Polis memuru da belediyeden şikâyetçi olmuş. Cumhuriyet savcısı da Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı’mız Vahap Seçer hakkında soruşturma başlatmış. İçişleri Bakanlığı da ifadesini almak üzere müfettiş görevlendirmiş. Güler misiniz, ağlar mısınız? Memlekette yolsuzluklar arşa çıkmış. Rüşvetler, mala mülke çökmeler, talan almış yürümüş. Türkiye Cumhuriyeti içten içe çürürken, eski bakanlar itirafçı olmuş, cumhuriyet savcılarından tık yok. Ama iki köpek polisi kovalayınca, savcılar hemen soruşturma açıyor, yetmiyor İçişleri Bakanı da müfettiş görevlendiriyor. Cumhuriyet savcılarımızın bu görev aşkını, eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın, son itiraflarıyla ilgili olarak da görmek istiyoruz. Bu eski Bakan daha önce, ‘ne yaptıysam Erdoğan’ın talimatıyla yaptım’ demişti. Şimdi de ‘17-25 Aralık tapeleri ve dosyamda ne varsa doğrudur’ dedi. Eski Bakan bir kez daha, görevini kötüye kullandığını açıkça itiraf etti. Cumhurbaşkanı’nın Yüksek İstişare Kurulu üyesi ve o dönemin TBMM Başkanı Cemil Çiçek ’de, ‘17-25 Aralık Yolsuzluk Dosyaları, Yüce Divan’da görüşülmeliydi’ diyerek, bu davanın milletin vicdanında sonuçlanmadığına işaret etti. Bir başka AK Parti kurucusu Ertuğrul Yalçınbayır ise, ‘bugün Türkiye’de temiz ellere başlama zamanıdır, şimdi yeni itiraflar var, sorumlular Yüce Divan’a sevk edilecekse, şimdi edilmelidir’ diyerek vicdanlardaki isyanı dile getirdi. Hazreti Ömer’in dediği gibi ‘kötü bir işin en gizli şahidi, vicdandır.’ Vicdanların sesi konuşmaya başladı. Şimdi bunu duyacak ve ucu nereye, kime giderse gitsin, bu işin peşini bırakmayacak, savcılara ve yargıya ihtiyaç var.
Dün Sayın Ömer Çelik ’in Erdoğan Bayraktar’ın son itirafları hakkında soru sormak isteyen gazetecileri, basın toplantısına almadığını öğrendik. AK Parti Sözcüsü’nün bu tutumunu açıkçası yadırgadık. Bayraktar’ın itiraflarının, AK Partide vicdan sahibi herkesi zorladığını görüyoruz ama bu yapılan Anayasa’mızın 28. Maddesinin yani ‘basın’ ve ‘haber alma’ hürriyetinin açık ihlalidir. Sorulardan kaçarak, saklanarak, gerçeklerden kaçamazsınız. Vicdanlarınızı rahatlatamazsınız. Medyaya sansür uygulayarak, gazetecileri toplantıya almayarak, gazetecileri hapsederek, gerçekleri yok edemezsiniz. Hep söylüyoruz. Hakikatlerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi güzel bir huyu var. 17-25 Aralık ile ilgili gerçekler de er ya da geç ortaya çıkacak. Bugün kaçsanız da saklansanız da bu olacak. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Küresel ekonomi geçtiğimiz yıl yüzde 3,3 daraldı. Bu yıl ise dünya ekonomisinin yüzde 6 büyümesi bekleniyor. Pandeminin ekonomiyi durdurduğu geçen yılın ikinci üç ayına göre, tüm dünyada olağanüstü büyümeler kaydediliyor. Haritada yerini bulmakta zorlanacağımız, Makau bile bu dönemde yüzde 69,5 büyümüş. Guyana yüzde 48,7 büyümüş. Yine aynı dönemde; Peru yüzde 41,9, Azerbaycan yüzde 35,5, İngiltere yüzde 22,2 büyümüş. Türkiye’de ise, büyüme yüzde 21,7 ama AK Parti Genel Başkanı, dünyanın en yüksek ikinci büyümesini gerçekleştirmekle övünüyor. Ekonomi yazınında bu tür yüksek sıçramalar, baz etkisiyle açıklanır. Diğer taraftan, buna finans literatüründe, ‘ölü kedi sıçraması’ denir. Yüksek binadan düşen kedi, hızla yere çarptığında ölür ama yine de yukarı sıçrar. Hem dünyadaki hem de Türkiye’deki son büyüme rakamlarının sürdürülebilirliği tartışma konusu. Nitekim Türkiye ekonomisi, bu yılın ikinci üç ayında, önceki üç aylık döneme göre, sadece binde 9 büyümüş. Oysa yılın ilk üç ayında aynı büyüme hızı, yüzde 2,2 idi. Yani çeyrekten çeyreğe büyüme hızı, yarıdan fazla düşmüş. Yine bu yıl kaydedilen sözde yüzde 21,7’lik büyümeye rağmen, 2018’in ikinci çeyreğinden bu yana bakıldığında, baz etkisi kayboluyor. Üç yılda toplam büyüme, sadece yüzde 7,4. Yıllık ortalama büyüme ise yüzde 2,4’de kalıyor. Yani ortada övünülecek bir büyüme yok. TÜİK’in tabelasındaki büyüme, sokakta yok. TÜİK ’in büyüme rakamı; vatandaşa dokunmuyor. Milletimizin kahir ekseriyetinin refahını artırmıyor. Yaşam koşullarını iyileştirmiyor. Bunu TÜİK ’in rakamları bile saklayamıyor. Geçen yılın ikinci üç ayında, yüzde 37 olan emeğin milli gelirden aldığı pay, bu yıl yüzde 33’e düşmüş.
Bu sabah ağustos ayı enflasyon rakamları açıklandı. Aylık tüketici enflasyonu yüzde 1,12. Bu, 2018’den sonra en yüksek ağustos ayı enflasyonu. 12 aylık enflasyon ise yüzde 19,25 ile mevcut seride, tüm ağustos aylarının rekorunu kırdı. Böylece Türkiye, dünya enflasyon liginde tırmanarak, 12. ekonomi oldu. Bu ligde yarıştığımız diğer ekonomiler Etiyopya, Angola, Zambia, Sudan ve Nijerya. Erdoğan geçtiğimiz ay, ‘ağustos ile enflasyonda da düşüş göreceğiz, bundan böyle enflasyonun daha yukarı çıkması, mümkün değil’ demişti. Gel gör ki, enflasyon rakamları Erdoğan’ı yalancı çıkardı. Sadece Erdoğan değil. Enflasyon, Merkez Bankası Başkanı’nı da yalancı çıkardı. Başkan ‘faiz enflasyonun üzerinde kalacaktır’ diye söz vermişti ama faiz yüzde 19’da kalırken, enflasyon yüzde 19,25’e çıktı. Enflasyon, faizi aştı. Enflasyon faizi aşınca Merkez Bankası faizi artırmamak için, izlediği enflasyon göstergesini değiştirdi. Çekirdek enflasyonu dikkate alacağını açıkladı. Bunlar milletin enflasyonunu zaten izlemiyordu. Şimdi TÜİK ’in tüketici enflasyonunu da izlemeyeceklermiş. Beyler hedefe uyamayınca, hedefi kendilerine uyduracak. Yaptıkları iş bu… Böyle bir yönetime güven duyulur mu? Merkez Bankalarının en önemli sermayesi güvendir. Maalesef Erdoğan bu sermayeyi hovardaca çarçur etti. Ağustosta özellikle düşük ve orta gelirlilerin, en çok tükettiği ürünlerde olağanüstü fiyat artışları var. 12 aylık gıda enflasyonu yüzde 30’a dayandı. Kuraklık sadece ormanlarımızı değil, sofralarımızı da kavurdu. Son bir yılda, salatalık yüzde 129, kabak yüzde 87, şeftali yüzde 81, taze fasulye yüzde 68, domates yüzde 50, tavuk eti yüzde 64, ay çiçek yağı yüzde 61, yumurta yüzde 49 zam görmüş. Sebze, meyve ve diğer sıradan ürünler bile, millet için artık lüks olmuş. Üstelik daha yaz aylarındayız. Kışı hayal bile edemiyorum. Allah bu milleti, Erdoğan’ın zam ve zulmünden korusun. Ev düzmek, araba almak da artık hayal… Son bir yılda, televizyonun fiyatı yüzde 97, bulaşık makinesinin fiyatı yüzde 71 artmış. Benzinli otomobiller ise yüzde 91 zam görmüş ama enflasyonda turpun büyüğü de hala heybede. Üretici ve tüketici fiyatları arasındaki makas, rekorlar kırmaya devam ediyor. Aradaki fark 26 puanı aştı. Açılan fiyat makası, kuraklık ve ötelenen enerji zamları, enflasyonun düşmeyeceğinin habercisi.
Nitekim enerjide zam sağanağı başladı. Genel Başkan’ımız bu konuda Erdoğan’ı uyarmıştı. Dün gece, sanayi ve elektrik üretim şirketlerine verilen doğal gaza, yüzde 15 zam yapıldı. Kuraklık nedeniyle, hidroelektrik santrallerin üretimi zaten düştü. Doğal gazla elektrik üreten şirketlerin girdilerine yapılan bu zam, tüketicinin enerji faturalarını, ilerleyen günlerde daha da şişirecek. Türkiye’de zaten 2 milyon 100 bin aile, yaklaşık 8 milyon kişi, devletten yardım almadan, elektrik faturalarını ödeyemiyordu. Şimdi yeni zamlarla, kış günlerinde faturasını ödeyemeyenlerin sayısı daha da artacak. Hem ekonomimiz hem de ülkemiz, Erdoğan’ın elinde yönetilemiyor, oradan oraya savruluyor, milletimiz yoksullaşıyor.
Sağlık Bakanı çıkmış, ‘bize ne oldu; maske, mesafe konusunda birbirimize örnektik’ diyerek, sorumluluğu yine millete atıyor. Gerçek vaka sayılarını aylarca milletten kim sakladı? Siz saklamadınız mı Sayın Bakan? Sayenizde, TÜİK hala Ölüm ve Göç İstatistiklerini yayımlayamıyor. Siz gerçek tabloyu kararttıktan sonra, millet salgını hafife alıyor diye suçlayamazsanız. Bir sözümüz de milletimize… Bilimin emrettiği tüm tedbirleri beraberce almak zorundayız. Hele hele okullarımız açılmışken, yavrularımızın sağlığını daha çok düşünmek zorundayız. Okulların açılması önemlidir, öğrencilerimize ve velilerimize hayırlı olsun. Ancak okulları açık tutabilmemiz çok daha mühimdir. Aksi halde bir kuşağı kaybedeceğiz. Türkiye’miz zaten çok zaman ve kaynak kaybetti. Daha fazlasını kaybedemeyiz. Erdoğan şahsım hükümeti, bu milletin sırtında ağır bir yüke dönüşmüştür. Türkiye’nin bu yükten kurtulması için, üç yeniye ihtiyacı var. Yeni kurallar, yeni kurumla ve yeni kadrolar. Biz bu üç yeniyle milletimizi hak ettiği refah seviyesine çıkaracağız. Yeter ki artık sandık milletin önüne gelsin. Milletimiz zaten herkesin ne yaptığını görüyor. Notunu veriyor. Sandık geldiğinde de asil milletimiz, Erdoğan ve küçük ortağına tasdiknamelerini verecek. "
Bir kadınla yaşadığı diyaloğu gülerek anlatan ve tepki çeken Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’a yaptırım uygulanıp uygulanmayacağına yönelik soruya Öztrak, “Bu ifadeleri kabul edilemez. Kendisi de özür dilemiştir. Sayın Özcan’ın durumunu MYK toplantımızda değerlendireceğiz” yanıtını verdi.
© Tüm hakları saklıdır.