14 Şubat 2017 16:39
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında anayasa değişikliği teklifinin Meclis'teki oylamalarını Anayasa Mahkemesi'ne götürmeyeceklerini açıkladı. Kılıçdaroğlu, "Milletin iradesini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Bu nedenle, sandıkta kararın verileceği 16 Nisan'a kadar önümüzdeki 60 günü milletin hakemliğine emanet edeceğiz. İşte bunun için AYM'ye gitmeyeceğiz, başvurmayacağız. Bayrağımıza, vatanımıza, milletimize güveniyoruz. Söz milletindir" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, 12 Eylül darbesi ile 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 20 Temmuz'da ilan edile OHAL'i kıyaslayarak "Kenan Evren'in bile yapamadığını bunlar yaptı. Çoluk çocuğu aç bırakmak kimin görevi, kim yapabilir bunu. 12 Eylül döneminde akademisyen sayısı 120 akademisyen. Bu dönemde ihraç edilen akademisyen 4 bin 811" açıklamasında bulundu.
"Şimdi, bunlar şu anda vatandaşa 'Sandığa git, evet oyunu kullan' diyemiyorlar. Çünkü bir gerekçeleri yok" görüşünü savunan Kılıçdaroğlu, "Kendilerine çağrı yapıyorum. Sayın Binali'ye, sayın Bahçeli'ye çağrı yapıyorum. Buyrun gelin, sizin istediğiniz kanalda sizin istediğiniz gazetecilerin sorularını yanıtlayalım. Vallahi söz veriyorum ben, 15 dakika versinler, onlara yarım saat versinler" dedi.
Kılıçdaroğlu'nun konuşamasında satır başları şöyle:
"Kredi kartı ve tüketici kredisi borcu eski parayla 424 milyar lira vatandaşın bankalara borcu var. Bu borçla ilgili olarak iktidar kanadından bir Allah'ın kulu çıkıp "Sizi kurtaracağım" diyor mu? Diyemez. Onlar da eninde sonunda "Hayır" diyecekler, göreceksiniz. 424 milyar lira, yani eski parayla 424 katrilyon lira henüz izah safhasına girmemiş para. Bir de 18 milyar lira var. Vatandaşın derdi ne bakın. Sadece bu mu? Vatandaş borç yatağına teslim edildiği gibi faiz yüküne de teslim edilmiştir. Faiz miktarı 48 milyar lira. Vatandaş sadece geçen yıl bu kadar faiz ödedi. Son on üç yılda 312 milyar lira faiz ödedi. Peki? İcra dairelerindeki dosya sayısı kaç? 26 milyon dosya var icra dairelerinde. Türkiye'de yaşayan vatandaşların yarısı icralık. Bunlar işsizliği doğuruyor. Her evde işsiz var. Onlarda paralar, dolarlar, ayakkabı kutuları, kasalar, kasaları içinde dolarları var. Hepsi var onlarda. Ama bizim vatandaşın evinde işsiz çocuklar var. Bekliyor yıllardır, aylardır bekliyor "Çocuğum iş sahibi olacak mı?" diye.
"Biz, bize yapılan zulmü tanımıyoruz diyeceğiz, bize yapılan zulme hayır diyeceğiz. Yarın hangi felaketlerle karşı karşıya kalacağımızı herkes duysun istiyorum. Vatandaşın derdi bunlar. Bunların derdi ne? Ben illa başkan olacağım. Ya vatandaşın derdi başka, sizin derdiniz başka. Vatandaş borç batağında, işsiz. Aldığı para yetmiyor. Hele hele harp okulunda okuyan gencecik çocuklarımızın aileleri var. Bu çocuklar hapiste. Bu çocuklar niye hapiste? Niye hapiste tutuyorsunuz bunları. Annelere sesleniyorum, devletin güvencesi altında çocuğunu okula gönderen tüm annelere sesleniyorum. Çocuğunuz hapiste olsun ya da olmasın, bütün annelerden bu duyarı bekliyorum. Bu zulüme yeter artık.
"Bir darbe girişimi oldu, hep beraber mücadele ettik ve darbeyi püskürttük. Ama 20 Temmuz'da başka bir darbe oldu, OHAL ilan edildi. Binlerce insan hapse atıldı, 1 milyondan fazla aile mağdur edildi. 12 Eylül darbesi ile 20 Temmuz darbesi arasındaki farkları söylüyorum size. 12 Eylül darbesinde ihraç edilen öğretmen sayısı 3 bin 854 kişi. 160 günde ihraç edilen 30 bin 470 öğretmeni kapıya koydular. Banka hesaplarına el koydular. Ömür boyu kamuda çalışmayacaklar. Özel sektörde çalışmak istiyorlarsa da kimse korkudan iş veremez. Kenan Evren'in bile yapamadığını bunlar yaptı. Çoluk çocuğu aç bırakmak kimin görevi, kim yapabilir bunu. 12 Eylül döneminde akademisyen sayısı 120 akademisyen. Bu dönemde ihraç edilen akademisyen 4 bin 811.
"Bir akademisyenin hangi koşullarda yetiştiğini bunlar biliyorlar mı? Bu çocukların daha üniversite yıllarında başarılı olduklarında, yurt dışına gidip eğitimlerini daha görkemli hale getirdiklerini, bu hocaların bütün çabalarının daha güzel bir ülke ve bizim çocuklarımız için olduğunu, alın teri döken bu hocaların bizim saygı duymamız gerektiğini bilmiyorlar mı?
"Akademisyenler, beğendikleri siyasi partilerde ya görev üstlenirler ya da düşünsel olarak hizmet verirler. Şimdi siz kalkıyorsunuz, düşüncesini beğenmediğiniz hocaları kapının önüne koyuyorsunuz. Bir kanun hükmünde kararnameyle. Bilim insanına saygı vardır. Bilim insanını hep el üstünde tutarız. Alimin ölümü, alemin ölümü gibidir diye o yüzden söyleriz. Siz alimi bu kadar yücelten bir gelenekten geliyorsunuz, bu hocaları nasıl kapının önüne koyuyorsunuz?
"12 Eylül dönemine geri dönelim. Tutuklanan gazeteci sayısı 31. 20 Temmuz darbesinden sonra tutuklanan gazeteci sayısı 150'yi aştı. Zalimlikte bir rekor kırdılar. 15 günlük çocuğu annesinden ayırdılar. Ya insanda biraz vicdan olur ya, nasıl ayırısın. Günlerce anne sütü ememedi bu çocuk. Biz itiraz ettik de buluştular. Şimdi vatandaşın derdine bakın bunlara bakın bir de. Şimdi de "Kim hayır derse bunlar terörist sayılır" diyorlar. Akla bakın, akla. En güzel cevabı bir şehit annesi veriyor. "Ben şehit anasıyım, hayır diyorum. Sen benimle tabuta mı sarılacaksın. Sen ne hakla beni tehdit edersin. Ben de seni tehdit ediyorum, hakkım haram olsun" diyor şehit annesi. Bunlar "Hayır" diyenleri 15 Temmuz'un yanında olmakla suçluyorlar. İster evet desinler ister hayır, tüm vatandaşlarımız başımızın tacıdır. Bizde hoşgörü var, onlar insanı tanımazlar. Biz milletimizi, vatanımızı düşünürüz. Biz farklı düşüncelerde olsak bile, gelir düzeylerimiz farklı olsa bile bir arada huzur içinde beraber yaşamak isteriz. Onlarla aramızdaki fark bu. Onun için diyorum "hayır" dediğiniz anda bu ülke derin bir nefes alacağız. Birlikte yaşama mücadelemizi ortaya koyacağız.
"Şimdi, bunlar şu anda vatandaşa "Sandığa git, evet oyunu kullan" diyemiyorlar. Bir gerekçe yok, ne diyecekler? Hayır diyeni sen terörist gibi tanımlarsan söyleyecek bir lafın yok demektir. Bel altı vuruyorsun. Kendilerine çağrı yapıyorum. Arkadaşlar Batı'yı görüyorsunuz, siyasi liderler çıkarlardı televizyonlara niçin evet, niçin hayır oturup tartışırlardı. Vatandaş da kahvesini, çayını içerken kararını verirdi. Sayın Binali'ye, sayın Bahçeli'ye çağrı yapıyorum. Buyrun gelin, sizin istediğiniz kanalda sizin istediğiniz gazetecilerin sorularını yanıtlayalım. Vallahi söz veriyorum ben 15 dakika versinler, onlara yarım saat versinler.
"Beyler gibi oturalım, çayımızı kahvemizi içelim. Vallahi soru da sormayacağım. Yeter ki oturalım medeni insanlar gibi konuşalım ne eksiğimiz var. Şimdi diyecekler ki "Ne gereği var" Çok gereği var. Vatandaşın bilme hakkı var, bilmiyorlar. Niye bilmiyorlar? Televizyonları yasakladılar. Anayasa görüşmelerinde televizyon yayınlarını kısıtladılar. Herkesten gizli bu değişikliği gündeme getirdiler. Bütün vatandaşlarımdan tek bir şey istiyorum. Bu referandum bir parti seçimi değil. Bir demokrasi seçimi. Demokrasiden yana bir tavır takınacağız. O nedenle aklınız var, konuşun. Dostunuzla, arkadaşınızla konuşun. Ama her şeyden önce kendi vicdanımızda bir tartalım. Sorun bir partinin sorunu değil. Sorun Türkiye'nin sorunu, sorun vatan sorunu. Bir araya gelelim, oturalım konuşalım. Sen de kendi vicdanında otur, tart, biç öyle sandığa git. Bu sağ sol olayı değil, bu demokrasi olayı. Benim için demokrasi varsa benim gibi düşünmeyenler için de olmalı. Bunları dile getirelim, konuşalım, güzel şeyleri yakalayalım, Türkiye büyüsün, herkes huzur içinde olsun bunun için uğraşıyoruz.
"Bütün vatandaşlarımıza soruyorum; Cumhurbaşkanı taraflı mı olsun, tarafsız mı olsun. Cumhuriyet kurulduğundan beri tarafsız, neden tarafsız olması lazım? Çünkü cumhurun başkanı. Görüşü, inancı, yaşam tarzı ne olursa olsun 80 milyonu temsil ediyor. Tarafsız olması lazım. Şimdi sandığa gideceksin, vicdanında ölç, tart öyle git. Benim vicdanım tarafsız olmasından yana diyorsan oyunu "hayır"dan yana kullanacaksın. Cumhurbaşkanı tarafsız gibi duruyor ama değil, bir partinin başkanı olsun ne olacak diyorsan. O cumhurbaşkanı sadece kendi partisine oy verenlerin cumhurbaşkanı olur, senin cumhurbaşkanın olmaz. Son derecede anlaşılır, hiçbir şekilde yanlış olmayan cümlelerle size hitap ediyorum. Cumhurbaşkanı bize göre tarafsız olmalı, cumhurbaşkanı bir partinin siyasi lideri olmamalı. Cumhurbaşkanı devletin sigortasıdır arkadaşlar. Başkan ne yapar bütün partilerin liderlerini toplar bir sorun olduğunda. Oturun bakalım ne yapacağız der. Cumhurbaşkanını bir partinin başkanı olarak görürsek devletin sigortası atmış olur.
"Diyoruz ki; kışlaya, camiye, adliyeye siyaset girmesin. Niye kışlaya siyaset girmesin? Hepimizin çocukları askere değil, sadece bir partinin değil. Oraya siyaset girerse demokrasi tehlikeye girer. Camiye siyaset girmesin, herkes gidiyor camiye. siyaset girdiği zaman kavga başlamayacak mı? Adliyeye siyaset girmesin diyoruz adalet hepimize lazım. Siyaset buralara girdiği zaman Türkiye'nin çivisi çıkar. Onun için diyoruz cumhurbaşkanı tarafsız olmalı. Cumhurbaşkanı bir partinin genel başkanı olarak hakim tayin etmemeli. Ederse oraya siyaset girmiş olur.
"Bir kişi çıkıp "Meclis'i feshediyorum" diyebilir mi? Diyemez diyorsan gidip hayır diyeceksin kardeşim. Bakın bu yetki Mustafa Kemal Atatürk'e verilmemiştir arkadaşlar. Ya getirdiklerini bunlar bilmiyorlar herhalde. Mevcut anayasada var diyorlar, 'Seçimden sonra 45 gün hükümet kurulamazsa fesheder' deniyor. Bu makul olabilir. Yeni sistemde gerekçe yok, cumhurbaşkanı kalkıp 'Ya sabah akşam beni eleştiriyorlar, ben bunu feshedeyim' diyebilir. Ben sana düşünerek sandığa git derken bunları söylüyorum. Bir kişi kalkıp, milli iradenin yüzde 100 yansıtıldığı meclisi feshetmemelidir.
"Başkanın kaç yardımcısı olacak? Kaç bakan olacak? Bu sorunun cevabı yok. İsterse 100 tane başkan yardımcısı, 50 bakan olur. İsterse üç gün sonra değiştirir 20 tane bakan olur. Elini vicdanına koy ve düşün sevgili vatandaşım.
"Bir şey daha, sevgili vatandaş elini vicdanına koy ve düşün. Bir hükümet kuruluyor. Hükümet ne yapıyor? Önce bir program hazırlıyor ve Meclis'e getiriyor. Meclis'e diyor ki 'Bana güven oyu' ver. Güven oylaması sonucunda güven verirse hükümet yoluna devam eder. Referandumda size sunulacak anayasa değişikliğinde böyle bir güven oyu yok. Ben niye Meclis'e gideyim, üçüncü sınıf bir kuruluş. Bu, milletvekillerine güvenmeme iradesini ortaya koymaktır. Bir hükümet, TBMM'den yani milli iradeyi temsil eden milletvekillerinden güven oyu istesin mi, istemesin mi? İstemelidir diyorsan Hayır diyeceksin.
"Başkan tuttu kendisine bin 500 tane bakan yardımcısı tayin etti. Belirledi. Bunlardan birisinin adı yolsuzluğa karıştı. TBMM bu başkan yardımcısı ve bakanlar hakkında gensoru dahi veremez. Ya arkadaşlar, "Doğru mudur, yanlış mıdır" diye soramayacak milletvekilleri. Kul hakkının ne kadar önemli ve değerli olduğunu bilirsiniz. Milletvekilleri bu soruyu soramıyorsa sen sandığa gidip buna karşı çıkarak "Hayır" oyu kullanmalısın. Yine sevgili vatandaşım elini vicdanına koy ve düşün. Bir kişiye yetki veriyorsunuz, devletin yapısını ve işleyişini düzenleyecek. Ben bir kararname ile Merkez Bankası'nı kapattım. Bazı bakanlıkları kaldırdım diyebilir mi bir kişi? Diyebilir. Kim müsteşar olacak, kim genel müdür olacak, kim büyükelçi olacak bir kişi belirleyecek.
"Bir ülke böyle bir maceranın içine sürüklenebilir mi? Efendim bunu kimse yapmaz, ne demek kimse yapmaz? TBMM'den KHK çıkarma yetkisi alıyorlar terörle mücadele için, alakasız alakasız kararlar veriyorlar. Kalkıyorlar hocalarımızı kapının önüne koyuyorlar. Bu yetkiyi birisine verirseniz Türkiye felakete sürüklenir. Çıkıp diyebilir ki bir kararnameyle bütün muhtarlıkları kapattım. Sen istediğin kadar 'Ben muhtarım, seçildim kapatamazsın' de. Adam TBMM'yi feshetmiş, seni mi kapatmayacak? Başbakanlığı kapatıyor ya. Bütün muhtar kardeşlerime sesleniyorum, ben demokrasiyi nasıl savunuyorsam sen de savunacaksın.
"Bu yapılan değişiklikle milletvekili sayısı 600'e çıkıyor. Niye çıkarıyorsun kardeşim? Normali 450 milletvekilidir. Ne için? Yetkisi yok, gensoru veremiyor, oturacak maaşını alacak. Ne için? Onlar da evet desinler diye. Bir anlamda güvencesi olacak. 550 milletvekili 600'e çıkıyorsunuz, bunların aldı para haramdır haram. Şimdi sevgili vatandaşım, vicdanını tart. Senin çocuğun işsiz, sor bakkala, sor lokantacıya iyi değil durumlar. Niye milletvekili sayısını artıyorsunuz. 5 yıllık maliyetleri ne biliyor musunuz? 187 milyon 950 bin lira. Bu bir parti seçimi değil, bu normal seçim değil. Bu bir demokrasi, bir ahlak oylamasıdır. Onun için en hayırlı oya, toprak renginde, kahverengiye tercih damgasını vuracaksınız.
"Bu bir rejim değişikliğidir diyorum, itiraz ediyorlar. Libya'da cumhuriyet var, Suriye'de, İran'da, Mısır'da, Irak'da cumhuriyet var. Bizim cumhuriyetimizle onların cumhuriyeti aynı mı? Değil. Sen ne yapıyorsun? Suriye gibi, Irak gibi tek adam rejimi getiriyorsunuz. Sandığa giderken vicdanını ölç, biç, tart. Neden rejim değişikliği yapıyorlar, hangi gerekçeyle?
"Biz bunu getiriyoruz, çift başlılığı önlüyoruz diyorlar. Şu anda çift başlılık var mı? Hayır. Binali Bey, Erdoğan'ın dediklerinin aksine bir cümle kullanabilir mi? Mümkün değil. 500 metre öteden görse 80 düğmesini bir anda ilikler. Çift başlılık yok arkadaşlar, çift başlılık yok. Millete doğruları söylemiyorlar, ben de diyorum ki "Benim doğruları söylediğime inanmıyorsan gel senin kanalında senin istediğin gazetecilere konuşalım" Bak bakalım kim yalan söylüyor, kim doğru söylüyor halk karar versin.
"Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar kurulu, Genel Kurmay varken, Türkiye Cumhuriyeti'ni terör örgütlerine teslim ettiler. Bütün bir devlet varken Kozmik Oda'ya girdiler. Gerçi şimdi bir kişiyi kandırırsan devleti teslim alıyorsun. Bütün vatandaşlarımıza sesleniyorum. Seçimde gitsin oyunu hangi partiye verirse versin. Diyorlar ki, hayır derlerse kavga olur. Hayır çıkarsa kavga mavga olmaz, ülke derin bir nefes alır. Erdoğan yine cumhurbaşkanlığı görevinde kalacak. Binali Bey başbakan kalacak. Ne olacak? Millet diyecek ki 'Başbakan, otur adam gibi ülkeyi yönet. Cumhurbaşkanı, anayasal sınırlarına çekil" Dolayısıyla herkes görevine dönmüş olacak. Biz neden 'Hayır' denmesi gerektiğini olabildiği kadar anlatıyoruz. Ama onlar bir kampanya başlatmışlar. CHP milletvekilliği yaşının 18'e düşürülmesine karşı diye. Gençlerin oyunu almak için kandırıyorlar. Bu sahtekarlığına izin vermeyin. Hem askerliği işle ilişiği olmayacak hem de milletvekili olacak. Onların çocukları milletvekili olacak, fakir fukaranın çocuğu El Bab'a gidecek, -35 dereceye.
"Minibüste başörtülü bir kardeşimizin başının açıldığı söyleniyor. Biz CHP olarak herkesin kılık kıyafetinin güvencesiyiz. Anayasa değişikliğinin bütün sakıncalarını önce TBMM Anayasa Komisyonu'nda, daha sonra Genel Kurul'da ısrar ve kararlılıkla anlattık. Milletin meclisinin yok etme projesine o meclisten onay çıkmaması için milletvekili arkadaşlarım tarihe geçecek bir mücadele verdiler. Hepsine teşekkür ediyorum. 90 yıl önce 'Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir' denerek kurulan TBMM, milletin hakimiyetini yok sayan bu değişikliği kabul etmiştir. Konu artık milletin divanına gelmiştir. Meclis'in yanlış hesabı milletten dönecektir. Son sözü millet söyleyecektir. Halkın egemenliğini koruyacak olan yine halkın iradesidir. Milletin iradesini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Bu nedenle, sandıkta kararın verileceği 16 Nisan'a kadar önümüzdeki 60 günü milletin hakemliğine emanet edeceğiz.
"İşte bunun için AYM'ye gitmeyeceğiz, başvurmayacağız.
Biz CHP olarak bu milletin ferasetine güveniyoruz. Bu milletin engin sağ duyusuna güveniyoruz. Bu milletin vatanına bağlılığına güveniyoruz. Bu milletin demokrasiye bağlılığına güveniyoruz. Bayrağımıza, vatanımıza, milletimize güveniyoruz. Söz milletindir.
© Tüm hakları saklıdır.