Politika

CHP, anayasa değişikliğine karşı

"İfade krizi"nden sonra Başbakan'ın gündeme getirdiği anayasa değişikliğine ana muhalefet karşı.

03 Ekim 2009 03:00

"İfade krizi"nden sonra Başbakan'ın gündeme getirdiği anayasa değişikliğine ana muhalefet karşı. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, kişi ve konuya özgü anayasa değişikliği yapılamayacağını söyledi, "Bu yanlıştır, sıkıntı yaratır" dedi.

Baykal, Bursa'nın merkez Nilüfer Belediyesi hizmet binasında düzenlediği basın toplantısında, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Baykal, "son dönemdeki açılım tartışmalarının Türkiye'nin istikrarını derinden sarstığını, çok olumsuz etkilediğini" ifade etti.

CHP lideri, "(Başbakandan) Henüz mektup gelmedi, gelirse bir cevap vereceğiz" dedi.

Baykal, "ekonomisiyle, sosyal yaşamıyla, siyasetiyle Türkiye'nin çok sıkıntılı bir dönemin içinden geçtiğini, Bursa'ya da bunun yansıdığını" dile getirerek, şunları söyledi:

"Bu son dönemdeki açılım tartışmaları da ne yazık ki, Türkiye'nin istikrarını derinden sarsmıştır, çok olumsuz etkilemiştir. Hala bunun farkında olmadıklarını üzüntüyle görüyorum ama neyse ki bu tablo karşısında halkımız, milletimiz çok doğru bir tavır takınmıştır. Türkiye'yi etnik temelde ayrıştırma, farklılaştırma gayretleri karşısında kendisine çok yakışan olgun bir tavrı milletimiz almıştır.

CHP olarak biz bu anlayışı koruyoruz. Bu tartışmaları, sürtüşmeleri, ayrıştırma çalışmalarını, milleti etnik kimlikleri esas alarak birbirinin dışına ve hatta karşısına çekme gayretlerini üzüntüyle karşılıyoruz. Bununla hiçbir yararlı sonucun ortaya çıkmayacağını biliyoruz. Bunu da anlatmaya devam ediyoruz."

Bir gazetecinin, "Demokratik açılımla ilgili Başbakan size mektup yazacağını söylemişti. Mektup geldi mi? Gelirse cevabınız ne olacak?" sorusuna Baykal, "Henüz mektup gelmedi, gelirse bir cevap vereceğiz. Gelmemiş mektuba cevabımızı gelmeden ifade etmemiz uygun olmaz, doğru olmaz. Bekliyoruz, gelsin bir cevabımız olacaktır" karşılığını verdi.

Milletvekili dokunulmazlığı

Baykal, bir gazetecinin DTP'li milletvekillerinin ifade vermemelerine ilişkin bir soru üzerine, "Bizim Anayasamızdaki milletvekilliği dokunulmazlığıyla ilgili düzenlemenin tutarsız ve günün ihtiyaçlarına cevap vermeyen bir düzenleme olduğu, karşılaştığımız her olayda bir kez daha ortayı çıkıyor. Bu son tartışmada anayasamızdaki dokunulmazlık maddesiyle ilgili düzenlemenin tutarsızlığını ve yanlışlığını bir kez daha ortaya koyuyor" dedi.

"Anayasadaki dokunulmazlık maddesinin bir anlamda milletvekillerinin yargı önüne çıkmasını engelleyen bir anlayışla düzenlendiğini" savunan Baykal, bugün 437-440 dosyanın yargı sürecinin dışında tutulduğunu, buna da bu maddeyle ilgili düzenlemenin neden olduğunu kaydetti.

Baykal, milletvekilinin suç işlese de soruşturulamaz halde olduğunun ifade ederek, sözlerine şöyle devam etti:

"Milletvekilinin hakkındaki iddialar ne savcılık, ne yargı tarafından değerlendirilemez haldedir. Bir anlamda milletvekilliği yargı dışında bir ada oluşturan hukuk dışı, hukuk üstü ada oluştan bir nitelik kazanmıştır. Bu yanlıştır. Bunun yanlış olduğunu biz yıllardan beri ifade ediyoruz, yıllardan beri söylüyoruz. Şimdi önümüze bu olay, bir kez daha bu yanlışı ortaya koymuştur.

Anayasamıza göre, yolsuzluk yapan, evrakta sahtecilik yapan, kalpazanlık yapan milletvekilleri soruşturulamıyor ama siyasi bazı suçlar dolayısıyla milletvekilleri dokunulmazlık kapsamı dışında değerlendiriliyor ve onlar hakkında yargı süreci işliyor. Tabii bu çelişki toplum vicdanını kanatıyor. Yani siz en ağır adi suçu işlemiş olanı yargılayamayacaksınız, ama siyasi suç işlemiş olanları yargılayacaksınız. Bu dengesizlik yaratıyor."

"Yapılması gereken şey çok açıktır"

Baykal sözlerini sözlerini şöyle sürdürdü:

"Milletvekilliği dokunulmazlığının Türkiye'deki kadar geniş kapsamlı olarak düzenlendiği bir başka demokratik ülke yoktur. Türkiye'de milletvekilliği sanki bir imtiyazlı sınıf haline dönüştürülmüştür. Yargı üstü bir sınıf haline dönüştürülmüştür. Bu yanlıştır. Demokraside bunun yeri yoktur. Demokraside herkes yanlışın hesabını yargıda verir. Milletvekili de yanlışın hesabını mahkemede verir.

Milletvekili suç işlediği zaman savcılık dosyasını hazırlasın, ifadeler alınsın, soruşturma yapılsın, tanıklar dinlensin keşifler yapılsın, hüküm verilsin. Eğer verilen hüküm milletvekilliğinin düşmesine neden olmayacaksa, milletvekili mahkumiyetini milletvekilliği bitene kadar çekmesin. Çünkü millet ona bir görev vermiştir. Milletvekilidir, milletvekilliğini yapsın. Milletvekilliği bittikten sonra cezasını çeksin eğer mahkum olmuşsa ama yargılama niye dursun? Niye yargılanmasın milletvekili? Niye gerçek ortaya çıkmasın? Şimdi parlamento kendi üyelerinin yargılanmasını engelliyor. Yanlış nerede? Engelliyor. Adi suçlar da engelliyor."

Anayasada yanlış olanın dokunulmazlık maddesinin "dar değil, geniş tutulması" olduğunu dile getiren Baykal, "Bu konuda yapılması gereken şey çok açıktır. Ya tutarız parlamentodaki milletvekili dokunulmazlığı ile ilgili fezlekelerin tümünü dokunulmazlıkları kaldırarak yargının önünü açarız; siyasi suçun da önünü açarız, adi suçun da önünü açarız yargı işler yargı hükmünü alır ya da anayasamızda gerekli değişiklik yaparız dokunulmazlık maddesini adi suçları kapsamayacak şekilde yeniden düzenleriz" görüşünü dile getirdi.

Baykal, bu konuyla ilgili düzenlemeye ihtiyaç olduğunu, 2002 seçimlerinin ardından milletvekili dokunulmazlıklarıyla ilgili anayasa projelerini dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek'e kendilerinin talebi doğrultusunda aktardıklarını ifade etti.

Kürsü dokunulmazlığı

Milletvekilinin hesabını veren insan olduğunu anlatan Baykal, şöyle konuştu:

"Milletvekili hesap vermekten kaçan insan değildir. Ayrıca tabi anayasamızdaki kürsü dokunulmazlığı ve sorumsuzluğu mutlak olarak devam etmelidir. Kürsüde herkes özgürce 'suçtur, değildir' hiç kaygılanmadan söyleyeceğini söyleyebilmelidir. Kürsüde söylediğinden dolayı da milletvekili hakkında hiçbir soruşturma yapılmamalıdır, yapılamamalıdır. Zaten bugünkü anayasamızın düzenlemesi odur. O düzenleme de sürdürülmelidir. Yani kürsü özgür ama milletvekili kanuna saygılı.

Milletvekili kürsüde özgür ama yaşamda hukuka, kendi yaptığı kanunlara, parlamentonun yaptığı kanunlara bir parlamento üyesi olarak saygılı olmak zorundadır. Siyasi kanunlara da saygılı olacaktır, cezai kanunlara da saygılı olacaktır. Milletvekili hukuka meydan okuyan, hukuku dikkate almayabilen insan değildir. Dünya da değildir, demokraside değildir, çağdaş hukuk da değildir. Türkiye'de maalesef öyledir. Değiştirilmesi gereken de budur."

Ermenistan ile protokol

Deniz Baykal, "Milli dış politikayı, AKP kimbilir nereden esen rüzgarların etkisiyle kendi başına Ermenistan'ın yazdığı bir protokolü temel alarak değiştirmek üzere yola çıkmıştır" dedi.

"Türkiye ile Ermenistan milli takımları 14 Ekim'de Bursa'da karşılaşacak ama epey tepkiler var. Tepkiler için ne diyeceksiniz?" sorusuna, Baykal, şu yanıtı verdi:

"Türkiye ile Ermenistan arasında, İsviçre'de gizli uzun süreli bir çalışma yapıldı. İsviçre, Türkiye ve Emenistan arasında bu çalışma konusunda iki protokolün hazırlandığı bize ifade edildi. O protokoller önce 'paraf edildi' daha sonra 'henüz imzalanmadı' deniliyordu bize, şimdi 10 Ekim'de bunun imzalanacağı ifade edildi. Yani Sarkisyan'ın, Bursa'ya gelmesinden önceki bir makul tarihte bu imzanın atılmasını kabul ettikleri anlaşılıyor bizimkilerin...

Şimdi ben önce bir şaka yapmak istiyorum, 'Sayın Başbakan bu imzayı 10 Ekimde AKP Genel Başkanı olarak mı atacak, Başbakan olarak mı atacak?' Önce bunu bir anlayalım. Bu imza atıldıktan sonra da bunun yürürlüğe girmesi beklenecek. Yürürlüğe girmesi için TBMM'nin bunu onaylaması zorunluluğu var."

Baykal, Ermenistan Dışişleri Bakanı Nalbantyan'ın bugün basına yansıyan açıklamasında, "Bu protokolleri bir defa biz yazdık. Esas itibariyle o benimsendi" dediğini ifade ederek, "Gerçekten protokolün yazılışına, metnine bakınca öyle olduğunu hemen görüyorsunuz" şeklinde konuştu.

Türkiye açısından o protokollere bakıldığında Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasının ön görüldüğünü belirten Baykal, sözlerine şöyle devam etti:

"Bu sınırın açılmasına yönelik bir protokol peki biz niye bunu kapattık? Şimdi niye açıyoruz? Bunu 1993 yılında kapattık. Ne zaman kapattık? Ermenistan, Azerbaycan topraklarını işgal ettikten sonra kapattık. İşgale karşı tavrımızı, Azerbaycan ile dayanışmamızı ortaya koymak için kapattık. Bütün dünyada bunu anlaşıyla karşıladı. 1993-2009, 16 yıldır kapalı... Şimdi bu karar çok ciddi şekilde Ermenistan'ı etkilemeye başlamıştır. Ermenistan bir arayışa yönlenmiştir. 'Acaba nasıl yeniden açılmasını sağlarız?' diye bir gayret içindedir. Bundan da memnuniyet duyuyoruz, yardımcı olmak da bizim görevimizdir ama bunun gereği nedir? Bunun gereği Azerbaycan topraklarındaki işgale son vermektir.

Azerbaycan topraklarını işgal etmekten Ermenistan vazgeçerse, tekrar açarız. 1993'ten bugüne tüm hükümetler bunu aynen böyle sürdürdüler. Bu Türkiye'nin bir milli dış politikasıdır. Şimdi bu milli dış politikayı AKP kimbilir nereden esen rüzgarların etkisiyle kendi başına Ermenistan'ın yazdığı bir protokolü temel alarak değiştirmek üzere yola çıkmıştır. Peki 'Ermenistan'ın bu işgali devam ederken bunu açmayı nasıl içinize sindireceksiniz?' dediğimiz zaman bize söylenen, bize değil dünyaya da söylenen, Azerbaycan Milli Meclisine de söylenen şudur; 'Biz Azerbaycan toprakları Ermenistan tarafından tahliye edilmeden, işgal bitirilmeden burayı açmayız' denilmiştir."

"Bu açıklamanın Başbakan tarafından resmen yapıldığını, ancak şimdi gelinen noktada Ermenistan'ın, 'İki olay arasında bağlantı yoktur' dediğini" savunan Baykal, "Türkiye'nin bir oyunun, tuzağın içine sokulmakta olduğu" görüşünü dile getirdi.

Baykal, bir gazetecinin, "Yakında da Kıbrıs açılımı gündeme geleceği söyleniyor. Size göre Türkiye nereye gidiyor?" sorusuna, "Türkiye'nin nereye gideceğine ne mutlu ki, sadece bu sorunları gündeme getirenler karar vermeyecek. Türkiye'nin nereye gideceğine hep beraber karar vereceğiz" yanıtını verdi.