18 Aralık 2018 22:24
Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi Kurulması, yaşlılık aylıkları için 1000 liranın alt sınır belirlenmesi gibi düzenlemelerin de bulunduğu kanun teklifine CHP muhalefet şerhi düştü. Birbiriyle ilgisi bulunmayan 40 ayrı kanun ve 2 Kanun Hükmünde Kararname metnine yönelik değişikliklerin aynı teklifte toplandığına vurgu yapılan şerhte Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi’nin daha kurulmadan çalışmaya başladığına dikkat çekildi.
Torba kanun şeklinde getirilen yasa tekliflerinde birçok maddenin, Cumhurbaşkanının tam yetki ve sorumluluğuyla bitirildiğine dikkat çekilen muhalefet şerhinde, 6771 sayılı Anayasa değişikliği hatırlatılarak, “Cumhurbaşkanının sorumlu olmadığını belirtmek gerekir. Sorumluluk ilkesi Cumhurbaşkanı açısından geçerli değildir, Anayasa’da siyasal sorumluluk düzenlenmemektedir. Cumhurbaşkanı için kolejyal bir organ olan Bakanlar Kurulunun sorumluluğu benzeri bir sorumluluk bulunmamaktadır. Üstelik Cumhurbaşkanı, bir parti başkanı olduğundan verilen yetkiler bir parti başkanı tarafından kullanılacak olması nedeniyle, Cumhurbaşkanına Anayasa madde 104’te açıkça tanınmış olan yetki dışında bir yetki verilmesi düşünülemez” denildi.
CHP’nin Plan ve Bütçe Komisyonu Üyeleri, Bülent Kuşoğlu, Abdüllatif Şener, Mehmet Bekaroğlu, Kamil Oktay Sındır, Emine Gülizar Emecan, Cavit Arı, Süleyman Girgin’in imzalarıyla sunulan 71 maddelik torba düzenlemeye muhalefet şerhte yer alan değerlendirmelerden bazı bölümler şöyle.
Birbiriyle ilgisi bulunmayan yaklaşık 40 ayrı Kanun ve 2 Kanun Hükmünde Kararnamede değişiklik veya ekleme yaparak mevcut mevcut sistemi değiştiren söz konusu maddelerin tali ihtisas komisyonlarında değerlendirme yapılmadan hatta en azından Plan Bütçe alt komisyonda ayrıntılı bir şekilde görüşmeye tabi tutulmadan yasalaştırılma gayretini uygun bulmuyoruz.
Komisyonda görüşülüp kabul edilen ve birbiriyle ilgili bulunmayan 40 adet Kanun ve 2 adet Kanun Hükmünde Kararname metninde değişiklik 71 maddelik söz konusu teklif, torba yasa teklifi hüviyetindedir. Hukuk literatüründe gerçek bir yasa türüne karşılık gelmeyen son dönemde Türk siyaset ve hukuk dünyasında tartışılan ve "yasama kurnazlığı" suçlamalarıyla tepki toplayan bu yasa türü hukuk literatürümüz ve hukuk kalitesi açısından ciddi sıkıntılar doğurmaktadır.
Çok sayıda Kanunda ve Kanun Hükmünde Kararnamede aynı anda torba yasa mantığıyla ilgili komisyonlarda detaylı olarak tartışma ve inceleme yapılmaksızın değişiklik yapılması veya yeni hükümler ihdası hem mevzuatta hem de uygulamada ciddi sorunlara neden olmaktadır.
Hızlandırılmış, vizyoner olmayan tepki temeline dayalı yasa yapma mantığı, hukuk literatürümüz ve hukuk kalitesi açısından ciddi sıkıntılar doğurmakta, yetersiz, yeni sorun doğurucu kanunların çıkmasına neden olmakta, bir sonraki "yasa"daki bazı hükümler bir önceki "yasa" ile getirilen bazı hükümlerdeki yanlışlıkların düzeltilmesi veya bazı hükümlerin uygulanmasının ertelenmesini öngören hükümlerle ilintili olmaktadır.
Torba yasalar içeriklerinin ilk bakışta ve kolayca anlaşılamaması, meclis komisyonlarında ve genel kurulda yapılan İçtüzüğe aykırı eklemelerle metinlerinin her aşamada kalabalıklaşması ve bu eklemelerin yarattığı karmaşanın da Anayasa Mahkemesinin şekil denetimi kapsamı dışında kalması gibi nedenlerle hukuk tekniği açısında eleştirilmekte, TBMM'nin yasama etkinliğinde önemli bir sınırlama ve anayasal denetimsizlik hali yarattıkları savunulmaktadır.
Bu torba kanun teklifi de birbirinden farklı ve farklı Komisyonların görev alanına giren hükümleri içermektedir. Öte yandan, bu kanun teklifinin komisyona apar topar getirilmesi, hazırlanışı ve birbiriyle ilgisiz yapıların bir araya getirilmiş olması gayriciddi bir yaklaşıma işaret etmektedir.
İktidarın torba yasa teklifi hususundaki ısrarı ve aceleciliğinin nedeni tarafımızca anlaşılamamaktadır. Biri biriyle ilintisi bulunmayan yaklaşık 40 ayrı Kanunda ve 2 adet Kanun Hükmünde Kararnamenin mevcut hükümlerde ve sistemde büyük boyutlu değişiklikler yapan söz konusu maddelerin adına "torba yasa" adı verilen bir yöntemle acele ile yasalaştırılmasını doğru bulmuyoruz. Meri mevzuatta yapılacak değişikliklerin bir torba yasa mantığıyla değil, sorunların ve yapılan düzenlemelerin tüm ayrıntısıyla değerlendirildiği, konu ile ilgili tüm ihtisas komisyonlarının devrede olduğu bir yasama çalışmasının gerekliliğine inanıyoruz.
Torba kanun şeklinde getirilen yasa tekliflerinde birçok madde, Cumhurbaşkanının tam yetki ve sorumluluğuyla bitirilmektedir. Oysa 6771 sayılı Anayasa değişikliğine göre Cumhurbaşkanının sorumlu olmadığını belirtmek gerekir. Sorumluluk ilkesi Cumhurbaşkanı açısından geçerli değildir, Anayasa’da siyasal sorumluluk düzenlenmemektedir. Cumhurbaşkanı için kolejyal bir organ olan Bakanlar Kurulunun sorumluluğu benzeri bir sorumluluk bulunmamaktadır.
Üstelik Cumhurbaşkanı, bir parti başkanı olduğundan verilen yetkiler bir parti başkanı tarafından kullanılacak olması nedeniyle, Cumhurbaşkanına Anayasa madde 104’te açıkça tanınmış olan yetki dışında bir yetki verilmesi düşünülemez.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi yoktur, böyle bir realite, yasama-yürütme ilişkisi tarzına uygun düşmemektedir. Yasama sürecinde tekliflerin yürütme tarafından torba kanun adı verilen yöntem ile çoğunluk partisi milletvekilleri aracılığıyla veriliyor olmasına rağmen, bu tekliflerde yer alan düzenlemelerinde kendi içerisinde ve daha yeni sayılacak Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ilede çeliştiği açıktır. Bu durum dahi bu sistemin sürdürülemez olduğunu ortaya koymaktadır.
Cumhurbaşkanlığı bünyesinde politika kurulu adı altında tesis edilen 9 kurulun Anayasa’ya uygunluğu, işlevi, işlevselliği aslında bakanlar tarafından bile bilinmemektedir. Bakanlıkların alanları ile aynı alanlarda kurulmuş olan bu kurulların, bakanlıklar hiyerarşik ilişkisi ve belirtilen alanlardaki görev-yetki-sorumlulukları ortaya konulamamıştır. Bu gerekçelerle yasama organının yapacağı düzenlemeler, 6771 sayılı Kanunun uygulamaya konulması ile ortaya çıkan çelişkiler manzumesini genişletmemelidir. Bu gerekçeyle görev-yetki-sorumluluk ilkesinin en azından Cumhurbaşkanlığının altında yer alan birimler açısından belirgin olması gerekmektedir. Mevcut haliyle Cumhurbaşkanı Kararnameleri ile getirilen düzenlemeler, Anayasa Mahkemesinin de işin içinden çıkabileceği düzenleme alanları değildir.
Kanunilik ilkesi, Cumhurbaşkanı ve hangi işlem kategorisi olursa olsun, yetkilerini kullanması açısından öncelikle geçerlidir. 2/1369 sayılı torba yasanın genel esprisi, Cumhurbaşkanı için yaratılan adsız işlemleri, giderek Cumhurbaşkanının kişisel tasarruflarında yoğunlaştırmak şeklinde özetlenebilir. Anayasa’nın 2., 6., 7 .ve 8. maddelerinin Cumhurbaşkanı için de normatif çerçeve çizdiği hususu bu torba yasa teklifi ile çoğu kez gözardı edilmiştir.
Anayasa'ya aykırılık savlarımız değerlendirilmemiştir.
Kanun teklifinin geneli üzerindeki görüşmelere başlarken ve teklif maddelerinin görüşülmesi sırasında; teklifin 9 maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu görüşü ileri sürülmüş, ancak bu itirazımız Komisyon Başkanlık Divanınca dikkate alınmamıştır.
Torba Kanun şeklinde getirilen ve yasama organının işlevselliğine, kanun yapma tekniğine ve hukukun genel ilkelerine aykırı olan yasa teklifleri, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (?) olarak ifade edilen ama Anayasa’da yer almayan yönetim tarzını daha da sürdürülemez hale getirmektedir
Anayasanın 104. maddesinde tanımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerine ilaveten, Bakanlar Kurulunun sistemden çıkarılması üzerine eskiden Bakanlar Kurulu Kararlarıyla yapılan veya çeşitli yasalarla Bakanlar Kuruluna görev ve yetki olarak tevdi edilen çok sayıda idari işlem Cumhurbaşkanı Kararlarıyla yerine getirilmektedir.
Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez.
Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.
Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.”
Beş aylık uygulama sonucunda ortaya çıkan tablo; yukarıda da izah olunduğu üzere bazıları 800 maddeyi içeren ve kamu yönetiminde kalıcı değişiklikler yapan ve devlet geleneğinde ve bürokratik liyakat kültüründe de dramatik bir bozulmaya neden olan Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin sadece Anayasa Mahkemesince Anayasa’ya uygunluk açısından denetime tabi tutulmasının da sorunu çözmeyeceği yönündedir.
Temmuz 2018 ortalarından bu yana 17 adet Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kamu yönetim organizasyonunda yapılan bu kalıcı değişiklerinin, “atanmış bakan” müessesesinin kamu yönetiminin çalışma tarzını olumsuz yönde etkilediği, ayrıca kanun tekliflerinin hazırlanma ve T.B.M.M.’ne, komisyona sunum aşamalarında düşük profilli ve belirsiz bir yapının ortaya çıkmasına neden olduğu gözlemlenmektedir.
24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra yürürlüğe giren Anayasa’nın “Kanunların teklif edilmesi ve görüşülmesi” başlıklı 88. maddesine göre, kanun teklif etmeye milletvekilleri yetkili kılınmıştır. Ancak T.B.M.M.’nin yasama faaliyetlerinin nasıl gerçekleştirileceği konusunda birtakım güncel problemler yaşanmaktadır.
2018 seçimlerinden sonra geçen 5 aylık süreç sonunda yasama sürecinde, kanun tekliflerinin, erkler ayrılığı ilkesine aykırı olarak yürütme tarafından TBMM’de en fazla üyeye sahip bulunan parti grubu üyeleri aracılığıyla “torba yasa” biçimiyle muvazaalı bir biçimde parlamentoya sunulduğu, kanun tekliflerinin komisyonlarda ve genel kurulda görüşülmesi aşamasında tam bir belirsizlik ve kargaşa yaşandığı, kanun teklifini hazırlayıp(!) komisyona sunan milletvekili veya milletvekillerinin teklif metninin içeriğinden dahi habersiz olduğu, teklif metninde yer alan hükümlerin komisyonlara anlatım ve sunumunda çoğu kez güç duruma düştükleri, konuya ilişkin olarak bürokrasiden ve yürütmenin diğer kademelerinden kendilerine sağlıklı bir bilgi akımının sağlanamadığı müşahade edilmektedir.
Yukarıda izah olunan gelişmelere ilave olarak; yürütme sorumluluğunu da üstlenen TBMM’de en fazla üyeye sahip parti grubu üyelerince Anayasa’nın 88. maddesi hükmü gereğince verilen “torba yasa “ düzenlemesi şeklindeki kanun tekliflerindeki birçok maddede Anayasa’nın bütünü ile çelişmekten öte 6771 sayılı Kanunla Anayasada yapılan değişikliklerle bile çelişen tarzda Cumhurbaşkanının yetkilerini artırıcı düzenlemeler bulunmaktadır.
Anayasa’nın 104. maddesinde Cumhurbaşkanı’nın görev ve yetkileri ayrıntılı bir vaziyette tadat edilmiştir. Anayasa’nın 104. maddesinde “Cumhurbaşkanı her konuda yetkilidir, Cumhurbaşkanına her konuda yetki verilebilir” denilmemektedir.
Torba kanun şeklinde getirilen yasa tekliflerinde birçok madde, Cumhurbaşkanının tam yetki ve sorumluluğuyla bitirilmektedir. Oysa 6771 sayılı Anayasa değişikliğine göre Cumhurbaşkanının sorumlu olmadığını belirtmek gerekir. Sorumluluk ilkesi Cumhurbaşkanı açısından geçerli değildir, Anayasa’da siyasal sorumluluk düzenlenmemektedir. Cumhurbaşkanı için kolejyal bir organ olan Bakanlar Kurulunun sorumluluğu benzeri bir sorumluluk bulunmamaktadır.
Üstelik Cumhurbaşkanı, bir parti başkanı olduğundan verilen yetkiler bir parti başkanı tarafından kullanılacak olması nedeniyle, Cumhurbaşkanına Anayasa madde 104’te açıkça tanınmış olan yetki dışında bir yetki verilmesi düşünülemez.
© Tüm hakları saklıdır.