Politika

Ceza'nın yerine başka söz arıyor

“Ceza” kelimesini sevmeyen Türkiye’nin en kıdemli ceza hukukçusu Prof. Uğur Alacakaptan, başka bir kelime bulmak için arayışlarını sürdürüyor.

30 Eylül 2008 03:00

“Ceza” kelimesini sevmeyen Türkiye’nin en kıdemli ceza hukukçusu Prof. Uğur Alacakaptan, başka bir kelime bulmak için arayışlarını sürdürüyor.

53 yıldır ceza hukukuyla, kanunlarla uğraşan Prof Uğur Alacakaptan , hukuk fakültesini 1955’te bitirmiş. Hocası, “Suçluyu kazıyın altından insan çıkar” sözüyle tanınan Prof. Faruk Erem. Öğrencileri arasında kimler yok ki? Eski Anayasa Mahkemesi Başkanları Ahmet Necdet Sezer, Tülay Tuğcu, Mustafa Bumin, eski-yeni Yargıtay Başkanı... İşte Alacakaptan'ın NTVMSNBC'de yer alan söyleşisi...

Bir defada yüzlerce kanun değiştiriliyor

6 Ağustos 2008’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”da birbiriyle ilgisi olmayan 50’ye yakın konuda yeni düzenleme yapıldı. Bu kanunla, Toplu Konut ve Özelleştirme İdareleri’ne geniş imar yetkileri verildi. Ayrıca Hükümet’e Haydarpaşa Limanı, MEB Okulları ve DSİ gayrimenkullerini satışa çıkarma olanağı verildi. 

İlgili haberler



Önemli- önemsiz, birbiriyle ilgili-ilgisiz çok sayıda kanunu bir arada değiştiren diğer bir torba yasa da Ocak ayında çıkarılmıştı. 23 Ocak 2008 tarihli ve 5728 Sayılı Kanunla 154 kanunda değişiklik yapıldı. “Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun İle Değişiklik Yapılan Kanunlar” başlığı altında değiştirilen 154 kanun arasında şunlar var: Ameliyatı İskaiye İşletme Kanunu Muvakkat, Memleket İçi Düşmana Karşı Silahla Müdafaa Kanunu, At Yarışları Hakkında Kanun, Öğle Dinlenmesi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Sendikalar Kanunu, Sermaye Piyasası Kanunu, Milli Parklar Kanunu, Yazılı ve Basılı Kağıtların Kesekağıdı Olarak Kullanılmamasına Dair Kanun, İş Kanunu, Çay Kanunu, Kozmetik Kanunu, Yardım Toplama Kanunu, Elektronik İmza Kanunu... Bunlar ve bunlar gibi, birbiriyle ilgisiz tam 154 kanun, torba kanun denilen yöntemle bir defada değiştirildi.

Şaşırdım ne kanunlar varmış

Ceza Hukuku Profesörü Uğur Alacakaptan, “Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun İle Değişiklik Yapılan Kanunlar” başlığı altında değiştirilen 154 kanun üzerinden duruma tepkisini; “53 senedir kanunlarla uğraştığım halde şaşırdım, ne kanunlar varmış diye” sözleriyle dile getiriyor:

Türkiye parlamento tarihinde hiç olmadığı kadar torba yasa çıkıyor. Ama bunu hepsi yaptı, sadece bunlar yapmadı. Ecevit Hükümeti zamanında da oldu, Süleyman Demirel Hükümeti zamanında da oldu; çünkü ihtiyaçtı... Her kanun için ayrı ayrı prosedür kullanınca işiniz zorlaşıyor. Herbiri için ayrı bir müzakere, parmak gerekiyor. Oysa yasaların öyle çıkması uygun görülmüştür. Hep o amaçla yapılmıştır. Bazen de, “Ha, şunu da koyalım” diyebilirsiniz. Torba kanunla akla karayı bir araya koyuyorsunuz. Avrupa Birliği meselesi olsa da olamasa da Türkiye’de torba kanun bir problem olarak kalmaya devam ediyor. 


ABD 11 Eylül'den devasa torba yasa çıkardı

Mutlaka olağanüstü dönemlerde bu yollara başvurulur demek doğru değil. Bazen işi oluruna getirmek için de bu yola başvurulur. En tipik örnek 11 Eylül’den sonra ABD’de görülmüştür. Bir tek yasayla birbiriyle alakası olmayan 1000 küsür yeni hüküm getirdiler. Hatta o hükümlerin çok önemli bir kısmı, hem dünyada -parantez içinde- demokratik devlet olarak gösterilen ABD’nin yerleşmiş kurallarına aykırıydı; hem de anayasasına aykırıydı. Ve ona dayanılarak yapılan birtakım düzenlemeler oldu. ABD Başkanı’na askeri mahkeme kurmak, buraya istdeklerini sanık olarak yollamak, onun savcılarını, hakimlerini kendi tayin etmek kararlarına karşı hiçbir kanun yoluna başvurulamayacak şekilde düzenleme yapıldı. Torba kanun aynı zamanda kanun koyucunun kendisini suiistimal etmesi demektir. Anayasa kanunun nasıl yapılacağını, niçin yapılacağını çok açık bir şekilde düzenliyor.


Özellikle 1980’den sonra, yeniden demokrasiye geçme aşamasının başlamasından sonra, yeni anayasanın vermiş olduğu imkanlardan yararlanarak kanun hükmünde kararnamelerle bu iş yapıldı. Kanun hükmünde kararnamelerin, yapıldıkları gün Meclis’e sunulması gerekir. Meclis’e sunulmazsa kendiliğinden ortadan kalkar ama Meclis’e sunulduğu zaman Meclis ya onu değiştirir ya kabul eder ya da reddeder. Bazen kanun hükmünde kararname çok işe yaramıştır ama kanun hükmünde kararnameyi her konuda çıkaramazsınız. Mesela temel hak ve hürriyetleri kanun hükmünde kararname ile düzenleyemezsiniz. Asıl sıkıntı kanun hükmünde kararname ile bu hükümlerin konulması değil; bizim sıkıntımız, adı ister kanun hükmünde kararname olsun, ister kanun olsun, bir tek kanunla elinize gelen her şeyi bir torbaya dolduran kimse gibi, birbiriyle hiç alakası olmayan hükümlerin bir araya konulmasıdır.

Yalnızca Türkiye'nin meselesi değil

Mesele bu kanunların böyle bir tek kanunla düzeltilmesinden ibaret değil. Bu kanunların gerçekten hukuk ilkesine, hukuk düşüncesine uyumlu olup olmamasında... Mesele, en çok ceza kanunları bakımından önem taşır. Bu mesele yalnız Türkiye’nin meselesi değil. Ben bu konuya İtalyanca bir kitabı okuyunca başladım. Buna “bilinmez ceza hukuku” demek daha doğru olur diyordu; “kayıp ceza hukuku”, “öteki ceza hukuku...” Yani bu bildiğimiz kuralları aşağı yukarı belli olan ceza hukukunun dışına taşan bir şey.

“Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun İle Değişiklik Yapılan Kanunlar” 2006 yılında torba kanun olarak Meclis’e sunulmuş, orda kalmış. Sonra bakmışlar ki iş yürümüyor daha kısa bir torba kanun hazırlamışlar. O kanunla bir takım kanunları yürürlükten kaldırmışlar. Böylelikle meseleyi hiç değilse çözdük demişler. Tabii mesele çözülmeden kalmış oluyor. Çünkü torba kanunla alakası olmayan konular için torba kanunla meseleyi halletmek istiyorsunuz. Bunlar ayrı ayrı kanunlarda yer almaktaydı. Bu sefer o kanunla yürürlükten kaldırılan bazı kanunları sanki yürürlükteymiş gibi değiştirmeye kalktılar.

Kolaylıkla bilinebilir olmalı

Öyle saçmalıklar getiriyor ki... Mesela milli parklarda başkalarını rahatsız edecek şekilde içki içmek suç. Böyle saçmalık dünyanın neresinde görülmüş? Benim dediğim sadece torba kanun meselesi değil. Torba kanun meselesi kadar, ondan da önemli olmak üzere bütün cezai hükümlerin; ister ceza kanununda yer alsın ister ceza hükümlerinin yer aldığı özel kanunlarda yer alsın, kolaylıkla bilinebilir, kolaylıkla bulunabilir olması lâzımdır. Mesela ben burada nerede değişiklik yapıldı bilmiyorum. Bunların içinde Osmanlı İmparatorluğu zamanından kalma olanlar var. 2. Dünya Savaşı’nda yapılmış, o zamanın ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla getirilmiş hükümler var, çok yeni hükümler var. Ceza hükümlerinin bu kadar sık değişmesi doğru değildir. Kanunların da çok sık değişmesi doğru değildir. Çünkü hukuk devamlılığı sağlar; ister ceza kuralları olsun ister özel hukuk kuralları olsun ona uyup veya aykırı hareket edeni görüp hakkınızı aramak zorunda hissedersiniz. Bu itibarla kanunların hem çok sık değişmemesi lâzım, hem bir arada değişmemesi lâzım, hem de anlaşılır şekilde yazılması lâzım. Bu dediğim ceza hukuku taşıyan kanunlar ve ceza kanunu için yüzde yüz doğrudur. Hatta biz o yüzden anlaşılmayan bir hüküm olursa “Anayasaya aykırılık” iddiasında bulunabiliyoruz.

Tam çorba

Burada sözde değişiklikler, çelişkiler var. En kötüsü de neyi nerede bulacağınızı bilmemeniz. Ben uzun zaman şu gördüğünüz ciltler üzerinde çalıştım. Orada gördüm ki, Türkiye’de en az 300 tane ceza hükümlü kanun var, ta Osmanlı’dan kalma, bugüne kadar gelen. Mesela bu 300 kanunda 3 bin tane suç olabilir. 2000’li yıllarda işlediği suçtan dolayı hürriyeti bağlayıcı ceza alanların yüzde 71’i ceza hükümlü özel kanunu ihlal ettiği için hapse sokulmuş. Bunları da bulamıyorsunuz. Tam çorba. Milli parklarda herkesi rahatsız edecek şekilde içki içmek diye ayrı bir suç olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Sarhoşken birini rahatsız ederseniz zaten suç veya kabahattir. O kadar eski bir düzenleme değil, yeni, burda da var, değiştirmediler. Daha neler var; ilk aklıma gelen bu. 


İşin hem nazari tarafı hem uygulamasıyla ilgilendim, avukatlık da yaptım. Kanunların cahil hakimler tarafından nasıl uygulandığını görüyorsunuz. Burada bir örnek var. Seçimlerin Temel Hükümleri diye bir kanun var. Bu kanunda bir suç var. 179. madde diyor ki: “Seçim suçundan maksat, seçim işlerinde bu kanun hükümleri uyarınca görevlendirilmiş bulunan kimselerin, bu görevleri işlemiş olduğu fiil ve hereketlerle, her kim tarafından işlenirse işlensin, bu kanuna aykırı olan fiili hereketlerdir.” Kanun çok açık. Bir mahkeme de bir karar vermiş. O karara karşılık Yargıtay’ın kararını okuyorum size: “Eylemin 5590 sayılı yasa kapsamında kalan yaş sebze ve meyve ticareti yapanların komisyonu seçimine ilişkin bulunduğu ve bu nedenle 298 sayılı Yasası’nın olayda uygulamaya yer bulunmadığı gözetilmeden suçun nitelendirmesinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde uygulama yapılması...” Sen, sebze ve meyve halindeki komisyonun seçimiyle ilgili yolsuzluğu seçim kanuna göre hallediyorsun. Ben de diyorum ki; Türkiye’de ceza görenlerin yarıdan fazlası özel kanunlarına göre mahkum edilip cezaevlerine sokulduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. 289 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri hakkındaki yasayı sebze meyve ticareti yapanların komisyona seçilmesinde uygulamaya kalkan hakimlerin sayılarının artabileceğini hep ihtimal dahilinde tutmalıyız. Ancak bu takdirde ceza kanunu dışındaki kanunların bilinmeyen bir hukuk olmaktan, acayiplikten, insan hakları ve özgürlükleri açısından bir tehlike olmaktan uzaklaştırabiliriz. Uygulayıcıların iyi yetişmesi lâzım. Bu açıklamam, bana sorduğunuz soruların beş satırda cevaplandırılmasıdır.