09 Aralık 2024 15:07
T24 Haber Merkezi
Cumhurbaşkanı Yarımcısı Cevdet Yılmaz, 2025 bütçesi görüşmelerinde; "2025 yılında da enflasyonla mücadelede gösterdiğimiz kararlı duruşla enflasyon oranı OVP'de ve enflasyon raporunda ilan edilen seviyelerle uyumlu düzeyde gerçekleşecektir. Enflasyondaki düşüş eğilimi, sıkı para politikası, makroihtiyati tedbirler ve Türk lirasındaki istikrarlı seyir, dezenflasyon sürecinin etkili olmaya başladığını göstermektedir. Önümüzdeki dönemde bu eğilimin sürmesiyle birlikte dezenflasyon sürecini başarıyla tamamlayarak yeniden tek haneli enflasyon seviyelerini görmeyi ve böylece kalıcı fiyat istikrarına geçişi sağlamayı amaçlıyoruz" dedi.
2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nin görüşmelerine TBMM Genel Kurulu’nda başlandı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Genel Kurulu'da bütçe sunuş konuşmasını yaptı. Bütçenin AK Parti hükümetlerinin 23'üncü, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin 7'nci bütçesi olduğunu hatırlatan Yılmaz, bütçenin ekonomik istikrarın temeli olan siyasi istikrarın en büyük sembollerinden olduğunu söyledi.
2025 yılı bütçesini “Orta Vadeli Program çerçevesinde ekonomik istikrar ve sosyal refahı önceleyen istikrar, icraat ve kalkınma bütçesi” olarak nitelendiren Yılmaz, şöyle konuştu:
"2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'miz her daim önceliğimiz olan makroekonomik ve finansal istikrar ile mali disiplinin korunması politikalarımızla uyumludur. Bu doğrultuda, bütçemiz, deprem hariç kamu harcamalarını kontrol altında tutacak, kamu açıklarını kademeli olarak düşürecek ve dezenflasyon sürecini destekleyecek bir yaklaşımla hazırlanmıştır.
2025 yılı bütçemiz, aynı zamanda Türkiye Yüzyılı'nda pek çok alanda hayata geçirmeyi hedeflediğimiz yapısal dönüşüm adımlarımızı destekleyecek şekilde hazırlanmıştır. Fiziki altyapımızın güçlendirilmesi, beşerî sermayemizin geliştirilmesi, iş gücü piyasasının daha etkin işleyişinin sağlanması bütçemizin odağında yer alan temel politikalardandır. Bütçemiz, katma değeri yüksek üretimin artırılması, AR-GE ve yenilikçilik kapasitemizin güçlendirilmesi, yeşil ve dijital ekonomiye geçiş yönünde teknolojik dönüşümün sağlanması, gıda ve enerjide arz güvenliğinin geliştirilmesi yönündeki politika adımlarımızı destekleyici mahiyette olacaktır.
Dünya ekonomisi küresel salgının etkisiyle gerçekleşen daralmanın ardından 2021 yılında toparlanma göstermiş, 2022 yılında ise salgın dönemi sağlanan olağanüstü teşviklerin ortadan kalkması ve jeopolitik gerilimlerin tırmanmasıyla büyüme yavaşlamıştır. Bu süreçte oluşan enflasyonist dalga ve uygulanan sıkı para politikaları ekonomik büyümeyi baskılarken küresel iktisadi faaliyet dayanıklılık sergileyerek 2023 yılında yüzde 3,3 oranında ılımlı bir büyüme göstermiştir. 2024 yılına gelindiğinde, dünya ekonomisinde jeopolitik gerilimler, siyasi belirsizlikler ve henüz tümüyle istenilen seviyelere gerilemeyen enflasyonla mücadele gündemdeki ağırlığını korumuştur. Önümüzdeki dönemde küresel enflasyon henüz hedeflenen oranlara gerilemese de büyüme ve istihdama yönelik endişelerin de artmasıyla parasal gevşeme adımlarının devamının getirileceği değerlendirilmektedir. Böylelikle, kredi koşullarında iyileşme ve toparlanan reel gelirin küresel talebi desteklemesi beklenmektedir. Bu gelişmeler ışığında, küresel iktisadi faaliyet, salgın öncesi ortalamalarının altında ancak belirli bir istikrarda seyrini sürdürmektedir. Uluslararası Para Fonu’nun tahminlerine göre dünya ekonomisinin 2024 ve 2025 yıllarında yıllık yüzde 3,2 oranında, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın tahminlerine göre ise sırasıyla yüzde 3,2 ve yüzde 3,3 büyümesi öngörülmektedir.
Son birkaç yıl da jeopolitik gerilimlerin tırmanarak bölgesel çatışmaların tansiyonunun yükseldiği, iktisadi ayrışmanın belirginleşmesinin yanı sıra daha korumacı ticaret politikalarının da giderek yerleşik hâle geldiği bir dönem olmuştur. Rusya-Ukrayna savaşı ve Orta Doğu'da İsrail'in Gazze'ye yönelik başlayan ve bölgeye yayılan insanlık dışı saldırılarıyla artış kaydeden bölgesel çatışmalar tedarik zincirlerinde aksaklıklara yol açmış, nakliye maliyetlerini yükseltmiş ve küresel ticareti sekteye uğratmıştır. Uluslararası Para Fonu verilerine göre, 2022 yılında yüzde 5,7 oranında gerçekleşen küresel mal ve hizmet ticaret hacmi artışı, 2023 yılında yüzde 0,8'e gerilemiştir. Öte yandan, iyileşen talep koşullarının da etkisiyle 2024 yılında ivmelenen küresel mal ve hizmet ticaretinin yüzde 3,1 oranında büyüyerek toparlanması öngörülmektedir.
2025 yılı için küresel mal ve hizmet ticareti görünümü, jeopolitik gerilimler ve artan korumacılıkla aşağı yönlü riskler barındırmakla beraber, nispeten daha olumlu bir seyre işaret etmektedir. Uluslararası Para Fonu tarafından 2025 yılında mal ve hizmet ticaret hacminin yüzde 3,4 oranında büyüme göstereceği öngörülmektedir. Son dönemde dünya genelinde enflasyon görünümüne ilişkin sektörel dinamikler farklılık göstermekte ve hizmet fiyatlarındaki katılık ön plana çıkmaktadır. Enflasyon oranlarında artış yavaşlamış olsa da iş gücü piyasalarında ve iç talepteki canlılık hizmet fiyatlarındaki katılığı artırmış, böylece çekirdek enflasyondaki düşüş görece sınırlı olmuştur. Bu durum 2024 yılında enflasyona ilişkin yukarı yönlü riskleri artırmış, tırmanan ticaret gerginlikleri ile politika belirsizliği bağlamında faiz oranları indirim döngüsünü geciktirmiştir.
2023 yılında zayıf dış talep, jeopolitik gerilimler ve şubat ayındaki deprem felaketine rağmen Türkiye ekonomisi yüzde 5,1 büyüme oranıyla olumlu bir performans sergilemiştir. Bu başarı, on dört yıllık kesintisiz büyüme trendinin devamını sağlamıştır. Salgın sonrası büyümelere baktığımızda, dünya ekonomisi 2020-2023 döneminde yani dört yıllık bir dönemde kümülatif olarak, birikimli olarak yüzde 11 oranında büyürken Türkiye ekonomisi yüzde 25,9 büyüme kaydetmiştir.
Bu dört yıllık dönemde ortalama yıllık büyüme dünya genelinde yüzde 2,6 olurken Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 5,9 oranıyla dünya ortalamasının 2 katından fazla bir büyüme performansı göstermiştir. 2002 yılından bugüne yıllık ortalama yüzde 5,4'e ulaşan güçlü büyüme performansıyla millî gelirimiz, cumhuriyetimizin 100'üncü yılı olan 2023 yılı itibarıyla ilk defa 1 trilyon dolar eşiğini aşarak 1 trilyon 130 milyar dolara ulaşmıştır. 2002 yılında kişi başına gelirimiz 3 bin 600 dolar seviyesindeydi, 2023 yılı itibarıyla kişi başına düşen milli gelirimiz ise 13 bin 243 dolar olarak gerçekleşmiştir. 2024 yılında kişi başına düşen milli gelirimizin 15 bin dolar, 2025 yılında 17 bin dolar seviyesinin üzerine çıkmasını bekliyoruz. 2022 yılında dünya ekonomileri arasında 19'uncu sırada yer alan ülkemizin 2024 yılı tahminleri ışığında 17'nci sırada konumlanması beklenmektedir.
Türkiye ekonomisi güçlü büyüme performansıyla gelişmiş ülkelere yakınsama sürecini hızla sürdürmektedir. Ülkemizin kişi başına milli gelirinin AB ülkeleri ortalamasına oranı 2002 yılında yüzde 38 civarında iken 2023 yılında bu oran yüzde 73 olarak gerçekleşmiş, 2024 ve 2025 yıllarında sırasıyla yüzde 75 ve yüzde 76 düzeylerine ulaşılması beklenmektedir. Avrupa başta olmak üzere küresel ekonomik şartlardaki olumsuzluklara, bölgemizde artan jeopolitik gelişmelere rağmen ekonomimiz 2024 yılında da büyümesini dengeli bir yapıda sürdürdüğünü gözlemliyoruz.
2024 yılının 3'üncü çeyreğinde yüzde 2,1 oranında büyüme kaydeden ekonomimiz 17 çeyrektir kesintisiz büyümektedir. 2024 yılının ilk dokuz ayında yurt içi talep, net ihracat ve hizmet sektörlerindeki önemli katkıyla Türkiye ekonomisi yüzde 3,2 oranında büyüme kaydetmiştir. Yılın üçüncü çeyreği itibarıyla dengeli büyüme kompozisyonu devam etmekte, OVP'de öngördüğümüz üzere, net mal ve hizmet ihracatının ekonomik büyümeye katkısı öne çıkmaktadır. Net mal ve hizmet ihracatının ekonomik büyümeye katkısı yılın üçüncü çeyreğinde artış göstererek 2,2 puan olarak gerçekleşmiştir. Ayrıca, inşaat yatırımları ivmelenmiş, büyümeye katkısı 0,8 puan olmuştur. 2024 yılının tamamında OVP'de yüzde 3,5 olan büyüme hedefimizde küresel ekonomik koşullar ve dezenflasyonist politikaların geçici etkilerine bağlı olarak aşağı yönlü riskler artmıştır ancak bu süreçte ekonomik hedefe yakın bir büyüme performansı sergileyerek sürdürülebilir büyüme yolunda kararlılıkla ilerlemeye devam edeceğiz. Orta vadede ise, öngörülebilirliği artırılan ekonomik politikalarımızın etkisiyle istikrarlı bir ortamda daha yüksek büyüme oranlarına ulaşmayı planlıyoruz. 2025 yılı için ise ekonomimizin üretim ve talep yönüyle dengeli bir görünüm sergileyerek, büyümeyi sürdürülebilir kılan net ihracat ve sabit sermaye yatırımlarının desteğiyle yüzde 4 oranına ulaşması hedeflenmektedir.
Makroekonomik istikrarın sağlanmasına yönelik oluşturduğumuz politika bileşenlerinin odağında tüm dünyanın gündeminde olan enflasyonla mücadele yer almaktadır. 2023 yılında Türkiye'de mal fiyatları enflasyonu uluslararası emtia fiyatlarındaki düşüşle bir miktar gerilemiştir ancak hizmet enflasyonu dünyadaki eğilimlere benzer şekilde katılık göstermiştir. Kalıcı dezenflasyon süreci için deprem nedeniyle ortaya çıkan ek finansman ihtiyacının karşılanması, cari işlemler açığının azaltılması ve rezerv birikiminin sağlanması gereklilikleri öne çıkmıştır. Alınan kararların etkisiyle, enflasyon oranı 2023 yılı sonunda yüzde 64,8'le bir önceki program döneminde öngörülen seviyelerde gerçekleşmiştir. Geçen yıl ilan ettiğimiz OVP'de belirlediğimiz takvim ve aşamalandırmayla uyumlu olarak, 2023 yılı Haziran ayında başlayan ve enflasyonla mücadelede sağlam bir zemin oluşturmayı amaçlayan geçiş süreci, 2024 yılı Haziran ayı itibarıyla sona ermiş ve ikinci aşama olan dezenflasyon süreci başlamıştır. Bu tarihten itibaren yıllık enflasyon oranında 28,4 puanlık bir düşüş kaydedilmiş ve 2024 yılının Kasım ayı itibarıyla yıllık TÜFE artış oranı yüzde 47,1 seviyesine kadar gerilemiştir. Aralık ayı fiyat gelişmeleriyle birlikte 2024 yılı sonunda enflasyon oranının Merkez Bankası’nın kasım ayında açıkladığı enflasyon raporunda belirttiği tahmin aralığıyla uyumlu olacağını beklemekteyiz.
Benzer şekilde, 2025 yılında da enflasyonla mücadelede gösterdiğimiz kararlı duruşla enflasyon oranı OVP'de ve enflasyon raporunda ilan edilen seviyelerle uyumlu düzeyde gerçekleşecektir. Enflasyondaki düşüş eğilimi, sıkı para politikası, makroihtiyati tedbirler ve Türk lirasındaki istikrarlı seyir, dezenflasyon sürecinin etkili olmaya başladığını göstermektedir. Önümüzdeki dönemde bu eğilimin sürmesiyle birlikte dezenflasyon sürecini başarıyla tamamlayarak yeniden tek haneli enflasyon seviyelerini görmeyi ve böylece kalıcı fiyat istikrarına geçişi sağlamayı amaçlıyoruz. Fiyat istikrarının sağlandığı bir ortamda artan güven ve öngörülebilirlik yatırımları, yatırımlardaki artış ise potansiyel büyüme oranını yükseltecektir. Bununla birlikte, fiyat istikrarı, oluşturulan katma değerin bölüşümünün de daha adil bir şekilde gerçekleşmesine olanak sağlayacaktır. Dolayısıyla, istikrar içerisinde güçlü büyüme ve gelir dağılımını iyileştirmede en temel hedefimiz, öncelikle fiyat istikrarının sağlanmasıdır.
Enflasyon seviyelerindeki düşüşün vatandaşlarımızın refah düzeyini kalıcı olarak iyileştirmesi için her türlü çabayı gösteriyor ve gerekli adımları atıyoruz. Enflasyondaki düşüşün en kısa sürede tesisi bakımından beklentilerin daha da iyileştirilmesi ve fiyatlama davranışlarının enflasyonu düşürücü yönde olması için çalışmaya devam ediyoruz. Bu doğrultuda, enflasyon oranı, program döneminde tek haneli seviyelere indirilerek bu seviyelerde istikrar kazanana kadar para, maliye ve gelirler politika birleşenleri ile bütün araçlarımızı bütüncül bir politika çerçevesinde ve etkin bir koordinasyonla, kararlı bir şekilde kullanacağız.
2023 yılı Mayıs ayında yıllıklandırılmış olarak 55,6 milyar dolara kadar çıkan cari açık bu yılın eylül ayında 9,6 milyar dolara kadar gerilemiştir. Önümüzdeki süreçte cari işlemler dengesindeki iyileşme eğiliminin devam etmesi ve 2024 yılı için cari işlemler açığının milli gelire oranının orta vadeli program tahmin değerinin altında, yüzde 1 civarında gerçekleşeceği öngörülmektedir. Bu olumlu gelişmeler, dış kaynak ihtiyacının azaldığını, ekonomimizin sürdürülebilir bir dengeye doğru ilerlediğini göstermektedir.
Enflasyonla mücadele kararlılıkla sürdürülürken, iş gücü piyasası olumlu görünümünü korumakta, ekonomimiz istihdam oluşturma kabiliyetini sürdürmektedir. Eylül ayında toplam istihdamımız 33 milyonu aşmıştır. Dezenflasyon sürecinin ekonomiyi yavaşlatıcı etkisine rağmen, 2024 yılının ilk üç çeyreğinde istihdamdaki ve iş gücüne katılımdaki artış devam etmiştir. İlk üç çeyrekte mevsim etkilerinden arındırılmış çeyreklik verilere göre istihdam artışı 800 bini aşarken, iş gücüne katılım oranı bir puan artmış ve kadınların iş gücüne katılım oranı 2005 yılından bu yana en yüksek seviyesi olan yüzde 36,9'a ulaşmıştır. İşsizlik oranı yüzde 8,7'ye gerileyerek 2013 yılından bu yana en düşük seviyesine inmiştir. Bu çerçevede, 2024 yılı işsizlik oranının orta vadeli programda öngörülen yüzde 9,3'ten daha düşük bir seviyede gerçekleşmesi beklenmektedir. Temel politika belgelerimizde yer verdiğimiz üzere, istihdamın ve iş gücüne katılımın artırılmasına yönelik adımlarla, önümüzdeki üç yılda istihdamın yıllık ortalama 758 bin kişi artmasını ve iş gücüne katılım oranının yüzde 56'ya ulaşmasını bekliyoruz.
Bankacılık sektörümüz riskleri etkin bir şekilde yönetebilecek kapasiteyle faaliyetlerine devam etmektedir. Finansal riske karşı dayanıklılığın bir ölçütü olan sermaye yeterlilik rasyosu ekim ayı itibarıyla yüzde 18,1 seviyesinde olup yasal gerekliliklerin oldukça üzerindedir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından sıkı parasal duruş korunmakta ve miktarsal sıkılaştırma ve makroihtiyati politikalarla da desteklenmektedir. Bunun sonucunda tüketici ve firmaların enflasyon beklentilerinde nispi olarak iyileşme gözlenmektedir. 2023 yılı Mayıs ayında 98,5 milyar dolar seviyesinde olan brüt toplam rezervler 29 Kasım haftası itibarıyla 59,2 milyar dolar artışla 157,7 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Ayrıca swap hariç net rezervlerimiz de aynı tarih itibarıyla yüzde 6,3 milyar dolar artış göstererek pozitif bölgeye geçmiş, 45,8 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.
Fiyat istikrarını önceleyen dezenflasyon süreci devam ederken Türkiye'nin kredi temerrüt takası yani CDS primi gerileme yönündeki hareketini 2024 yılı içerisinde de sürdürerek Şubat 2020 seviyelerine kadar inmiştir. İzlenen makrofinansal istikrarı sağlamaya yönelik politikaların çeşitli risk göstergelerinde sağladığı iyileşme, finansal piyasalarda azalan belirsizlikler ve düşen enflasyon beklentileriyle beraber risk primimiz 2024 yılı Kasım ayını 256 baz puan düzeyinde tamamlamıştır. CDS, geldiğimiz noktada 250 baz puan seviyelerinde ve zaman zaman bunun altında seyrini sürdürmektedir. 29 Kasım tarihli verilere göre kur korumalı mevduatın toplam mevduat içindeki payı geçen yıl en yüksek seviyesi olan yüzde 26,2 oranından geldiğimiz noktada 6,6'ya gerilerken Türk lirası mevduatın payı yüzde 57,3'e yükselmiştir. Mevduat dolarizasyonu ise yüzde 36,1'e gerileyerek 2015'ten bu yana en düşük seviyesine inmiştir.
Uluslararası Finans Enstitüsü verilerine göre, küresel çapta borçluluk 2024 yılının ilk üç çeyreğinde 12 trilyon doların üzerinde artış göstererek yaklaşık 323 trilyon dolarla rekor seviyelere ulaşmıştır. Bugün dünyada birçok ülke tabiri caizse bir borç batağı içinde, çok yüksek borçluluk seviyeleri altındadır. Dünya ve Avrupa'da yüksek borçluluk oranları birçok ülkenin ekonomik büyüme perspektifi üzerinde baskı oluştururken Türkiye'nin düşük borçluluk oranları ile mali disiplin ve ekonomik dengelerin sağlanmasında elde ettiği başarı özellikle öne çıkmaktadır. Yine, IIF verilerine göre 2024 yılı üçüncü çeyreğinde Türkiye'nin kamu borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla 4,5 puan azalarak yüzde 28,1 seviyesine gerilemiştir. Bu oran gelişmekte olan ülkeler ortalaması olan yüzde 71,4'le karşılaştırıldığında oldukça düşük düzeydedir.
Borçlanmanın ağırlıklı olarak TL cinsinden yapılması da yine hedeflerimiz arasındadır. Bu çerçevede, 2023 yılbaşında yüzde 34,6 olan TL cinsi stokun toplam stok içindeki payı 2024 yılı Ekim ayı itibarıyla 7,6 puan artışla yüzde 42,2 seviyesinde gerçekleşmiştir. Önümüzdeki dönemde de borçlanma ağırlıklı olarak TL cinsinden yapılarak borç stoku üzerindeki kur riskinin düşürülmesi amaçlanmaktadır.
Son bir yılda hızlı şekilde artan rezervler, hızla gerileyen cari açık ve dış borcun refinansmanının artması gibi nedenlerle dövize olan ihtiyaç azalmış ve ülke risk priminin dikkate değer seviyede düşürülmesiyle dış finansman maliyetleri oldukça gerilemiştir. Makrofinansal istikrar hedefine duyulan güven ve düşen maliyetler gibi sebeplerle kamu borcunda olduğu gibi, finansal kesimin ve reel sektörün borç üzerindeki refinansman riski de önemli derecede gerileme göstermiştir." (ANKA)
© Tüm hakları saklıdır.