Cengiz Aktar*
Gezi’nin Erdoğan polisiyle bitirilmesinden beri içeride, dışarıda her gözlemci Gezi dinamiğinin nasıl siyasete tahvil edileceğini sorgular. Zaman geçtikçe pek çoğu Gezi’nin, artık yıldönümlerinde hatırlanan bir hoş hatıra olduğunu söyler oldu. Birkaç gün önceki, 31 Mayıs’ta yine polis müdahalesine maruz kalan sönük bir anmayla geçti. Hattâ bu vesileyle cumhurbaşkanı mealen “toplanmışlar işte 3000 kişi oraya, siz kimi temsil ediyosunuz yaa” diyerek aklı sıra dalgasını geçmişti. Hâsılı kelam, “Gezi ruhu” denilen ve memleketin 1983’ten bu yana yaşadığı dönüşümün, daha yakın zamanda 2002-2005 arası reformist dönemin ürünü olan dinamik, vaktinden önce defnedilmişti. 7 Haziran’da bu defa Kürdistan üzerinden ve yine Türkiye çapında ortaya çıkıverdi. Tıpkı 2002-2005 dönemi AKP’si gibi. Bu, 1983’ten bu yana kamusal alana dâhil olan iki temel unsur, Siyasî İslâm ile Kürt Siyasî Hareketi arasındaki nöbet değişimidir.
2011 seçiminden sonra şunları kaleme almışım: “AKP’nin ustalık dönemi epeyidir fiiliyatta, 13 Haziran’dan itibaren resmileşecek. Usta terzi AKP’nin Türkiye toplumuna biçtiği gömlek ise maalesef çok dar. Ama 1982 Anayasası’ndan kurtulmak için 30 yıldır uğraşan Türkiye’nin kendisine sunulan yeni bir deli gömleğine razı olacağı da çok şüpheli. Zira ustanın çıraklık döneminde biçip kestiği bol ve rahat gömleklere alıştı artık toplum. Toplum tanımına AKP’nin tabanı da dâhil. O yüzden ustanın işi kolay olmayacak. İtiraz eden, itirazını yüksek sesle söylemenin tadını almış olan, tektip düşüncenin vesayetini AKP’nin aracılığıyla kırmış olan, uluslaşma döneminin dayattığı bütün yalanlara ve yarattığı bütün tabulara ‘hayır’ diyen bir toplum var artık Türkiye’de. Hem de ilk defa var. Demokrasinin tadını almış, yola koyulmuş, kaderini vasilerinin elinden kendi eline almış bir toplumu yeniden zapt-u rapt altına almak mümkün mü? Elbette değil.”
Eylül 2012’de “Biat, itiraz, terk” adlı makalede şunu yazmışım: “(Tepki) itiraz ağırlıklı olursa ki bu siyasetin galebe çalması anlamına gelir; ufukta cılız da olsa ışık var demektir. Eğer öyleyse Türkiye’nin modernlik serüveni yeniden ve gerçekten şimdi başlıyor. Tektip dayatmaların karşısında çalışanın, kadının, çocuğun, doğanın, hayvanın, farklı cinsel eğilimlinin, başörtülünün, etnik ve dinî farkların hakkını arayan kavgalar şimdi başlayacak demektir. Cinin şişeden çıktığı, insanların AK Parti markalı yeni bir deli gömleği giymeyeceği bir Türkiye ve küresel vicdandan kimsenin azade olmadığı bir dünya bu kavgaların sigortaları. Işığı, şiddet muhalifi Gandi tutsun: Önce seni yok sayarlar, sonra sana gülerler, ardından uğraşırlar seninle ve sonunda sen kazanırsın.”
Gezi’den sonra da tekrarlamışım: “Kendi deyimiyle ‘kimse kusura bakmasın’ bu millet bir kez daha deli gömleği giymez. Lidere tam biat etmiş AKP de dâhil olmak üzere Türkiye’nin eski partileri, seçim kazansalar da yeni Türkiye’yi yönetmekte çok bocalayacaklar. Tıpkı 28 Şubat sonrasında eski muktedirler gibi…”
Türkiye’nin halkı iktidarın bütün gücüne, zulmüne ve kibrine karşı ne ölçüde barışçıl ve olgun olduğunu kendine ve dünyaya kanıtladı. Doğu’da Batı’da tarihî bir yurttaş seferberliği yaşandı. Gezi laboratuarındaki özgür deney Türkiyelileşti. Gezi ile 7 Haziran arasındaki en derin ve anlamlı bağ herhalde mizahtı!
Pazar akşamı iktidar sahibinin ortalıkta olmaması hesaplarının berhava olduğunun kanıtıdır. Bunlar yeter bugünlük. Yarın, anayasanın ve barışın kaderi, diğer yanda koalisyon mu, vekil transferi mi, azınlık hükümeti mi, erken seçim mi, Erdoğan’ı dışarıda bırakacak bir yeni AKP mi, yönetilemez bir Türkiye mi, bütün bunlar konuşulur. Bu minvalde Doğan Akın’ın derlemesine bakılabilir: (http://t24.com.tr/yazarlar/dogan-akin/25-maddede-azinlik-hukumeti-erken-secim-koalisyon-ihtimalleri-ne-erdogan-ne-yapabilir,12077)
Önümüz siyaseten alabildiğine karanlık olsa da 7 Haziran dinamiğinin bu karanlığın da üstesinden geleceğini temenni edelim ve birkaç gün de olsa başarının ve toplumsal barışın tadını çıkaralım.
*Cengiz Aktar'ın bu yazısı Taraf gazetesinden alınmıştır.