Cemile Bayraktar, 2014 yılından bu yana köşe yazarlığını sürdürdüğü Yeni Şafak gazetesinden ayrıldığını duyurdu. Sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımda bugün (28 Aralık 2017) yayımlanan yazısına yer veren Bayraktar, "Kendi isteğimle Yeni Şafak’taki yazılara nokta koyma kararı aldım" dedi.
Bayraktar'ın "IŞİD, doğduğu yere, Afganistan’a mı dönüyor?" başlığıyla Yeni Şafak'ta yayımlanan son yazısı şöyle:
28 Şubat 1997 tarihini Türkiye''nin darbeler tarihinden biri, bir başlangıç sanıyorsanız emin olun ki çok yanılıyorsunuz demektir. 28 Şubat 1997, Türkiye''deki sorunlu laiklik anlayışının oluşturduğu travmatik zamanlardan sadece biridir. Zira Türkiye''de var olan realite, 28 Şubat Darbesi değil 28 Şubat ruhudur. O ruh, Türkiye''deki sorunlu laiklik anlayışının oluşturduğu "İslam karşıtlığıdır" ve İskilipli Atıf Hoca''nın idamıyla başlayan bir süreçtir, bugüne kadar da varlığını sürdürmüştür.
O ruh; Merve Kavakçı"nın milletvekili seçildiğinde vekilliğini düşüren, Aynur Tezcan"ı sedyede ölüme terk eden, ülkesindeki binlerce kadının çalışma hakkını elinden alan, ikna odalarında genç kızlara psikolojik işkence yapan, 70 yaşındaki Medine Bircan"ı başörtülü olduğu için tedavi etmeyen, Gezi günlerinde metroda başörtülü kadını tekmeleyen, kamuda başörtüsü yasaklansın diye geçen hafta mahkemeye başvuran, Kabataş Olayı üzerinden nefret dolu yorumlar yapan, başörtülü kadınların yüzüne tüküren ruhtur. Dönem dönem ortaya çıkar, dönem dönem kaybolur ama asla yok olmaz.
Türkiye"nin resmi ideolojisinin bir kısmı da sorunlu laiklik anlayışıyla şekillenmiştir. Zira laiklik kimsenin inancına müdahale etmemeyi telkin ederken (?) Türkiye tipi bir laiklik, inancı olanları bastırmayı hedeflemiştir. Tüm bu realite içinde sıradan bir Türkiye vatandaşı için İslam karşıtlığı, dindar kesime yönelik baskı ve şiddet "sıradan vatandaşların" gönüllülüğe dayalı vazifeleri olmuştur. Bunu yer yer darbe girişimleri, yer yer yolda izde nefret söylemi içeren sataşmalar ile sağlamışlardır. Hannah Arendt, "Kötülüğün Sıradanlığı Üstüne Bir Çalışma: Kudüs"teki Eichmann" [Eichmann in Jerusalem: A Report on the Banality of Evil] adlı eserinde kötülüğün nedenlerini sorgularken, bireyin "vazife" olarak gördüğü eylemin onun vicdanının önüne geçtiğini ve hatta bu kötü eylemine karşı bir savunma olarak sunabileceğini belirmiştir. İşte bu gün bir zulmün tarafı olmaktan çekinmeyen kesimlerin tutumlarının temelinde kısmen bu güdü yatmaktadır. [Daha geniş açıklama için eserin tamamının incelenmesi tavsiye edilir.]
Adına "Cemaat- Ak Parti çekişmesi" denen, özel dershanelerin kapatılması meselesiyle konuşulmaya başlanan, 17 Aralık 2013 Operasyonu ile birlikte netleşen bir sürecin içinden geçiyoruz. Bu sürecin başlangıç tarihini 17 Aralık"a bağlayanlar var ama ben ilk günden bu yana bu meselenin 28 Şubat 1997"ye dayandığını düşünüyorum. Söyleminde kendine "Camia" adını veren ancak tabansal eylemlerini "dini cemaat" formuyla yürüten Gülen Cemaati"nin Türkiye"deki dindar kesime karşı duruşunu ilk kez ortaya koyduğu tarih 28 Şubat 1997"dir. O dönem, 28 Şubat ruhuyla çatışmayan, o ruha karşı bir direnç göstermeyen Gülen Cemaati, bir darbe girişimi olan 17 Aralık"ın mimarı rolünü üstlendi. 28 Şubat ruhunun hedef aldığı kitleyi hedef aldı. 28 Şubat"ta olduğu gibi "yolsuzluk" söylemleriyle başlayan, asıl meselenin üzeri örtülmek istenen bu süreçte Gülen Cemaati, maalesef 28 Şubat"ın faillerinin rolünü üstlendi. 28 Şubat ruhuyla aynı safta durdu. Misal; Bugün TV ekranlarından davet ettiği konuk, Kabataş Olayında adı geçen başörtülü kadın için "Fadime Şahin" benzetmesinde bulunurken bundan hiçbir rahatsızlık duymadı.
28 Şubat bu yıl 17 Aralık çekiyor. 28 Şubat bu yıl 17 Aralık"a bağlanıyor. 28 Şubat ruhu, bu yıl 17 Aralık ruhuna karışıyor. Dillerindeki nefret söylemlerinden dolayı bana ruhen ikinci 28 Şubat"ımı yaşatan 28 Şubat ruhun anısı Gezi ruhu, 17 Aralık mimarları arasında dolaşıyor. 17 Aralıkçılar, "Gezi haklıydı" diyor. Gezi"den 17 Aralık"ın parmak izi; 17 Aralık"tan Gezi"nin DNA"sı çıkıyor. 28 Şubat ruhunu, 17 Aralıkçılarda görmek, 28 Şubat"ta iradesine kastedilmiş bir halkın seçimi olan Refah Partisi"ne yönelik "Beceremediniz, artık bırakın" diyen Fethullah Gülen"i hatırlatıyor. 28 Şubat"tan bugüne yaşadıklarımızın hepsi gözümün önünden geçiyor, kalbimde bir yer derinden sızlayarak, içimden 17 Aralık mimarlarına "Beceremediniz, artık bırakın" demek geliyor.