02 Mart 2016 12:27
Eski TBMM Başkanı, AKP Ankara Milletvekili Cemil Çiçek, yeni anayasa tartışmalarına ilişkin olarak, "Başkanlık sistemini değil, Cumhurbaşkanı’nı tartışıyoruz" dedi. "Türkiye diktatörlüğe gidecek diyorlar. Oturursun gitmemesi için tedbir alırsın. Dengeleme, denetleme sistemini getirirsin" diyen Çiçek, "Şimdi karanlığa kurşun sıkıyoruz, gölge taşlıyoruz. Böyle bir tartışma olmaz. Bundan değil anayasa hiçbir şey çıkmaz" ifadesini kullandı.
Çiçek, AKP'de son dönemde yaşanan parti içi tartışmalara ilişkin olarak, "En başta, kendim partim AK Parti olmak üzere, bütün partilere Anavatan Partisi’ni incelemelerini öneririm" dedi. "Her partinin ve her şahsın bir ikbal günleri olur" diyen Çiçek, "Rahmetli Turgut Özal kalp ameliyatından sonra Ankara’ya dönerken, develer kurban edilmek istendi. Vefat ettiği zamanda yanında 3 kişi vardı. İkbaldeyken, 'Yaşa, var ol, geliyoruz, gidiyoruz' diyen çok olur ama sonra bir tökezlediğinde de ‘biz demiştik’ deyip ilk tekmeyi de kimlerin vuracağını biliriz" ifadesini kullandı. "İkbal sahibi insanların, bir yanındakiler bir de yakınındakiler vardır" diyen Çiçek, "Yakınındakiler aslında her zaman çoğunluktadır. Bunlar koltuğa yakın olanlardır. Yanındakiler ise dost ve arkadaş olarak her zaman yakında olanlardır. Bunların sayısı da azdır" diye konuştu.
Yeni Yüzyıl Gazetesi Ankara Temsilcisi Seda Şimşek'in sorularını yanıtlayan (2 Mart 2016) Cemil Çiçek'in açıklamaları şöyle:
CHP’nin masaya dönmek için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerini düzeltmesi gerektiği şartını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Hiç komisyonla alakası olmayan hususları, ön şartlarını getirip, bunu komisyona katılmamanın gerekçesi yapıyorlar. Bu doğru değil.CHP’nin bu tutumu çok sorunlu.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Rejim değişikliğinin konuşulacağı bir masaya oturmayız” açıklaması yaptı, siz rejimi değiştirmek mi istiyorsunuz?
- Yerli yerine oturmayan bir ifade. Türkiye Devleti, cumhuriyettir. Bunda, komisyona katılan partilerin hiçbirinin bir ihtilafı yok. Rejim dendiği zaman demokratik rejim ve cumhuriyet akla geliyor. Bir rejim değişikliği yok. Başkanlık ve parlamenter sistem tartışması, hükümet şekliyle ilgilidir. Türkiye bir süreden beri, belli konuları bir paranoya haline getirdi. Korkular, endişeler, vehimler, önyargılar tartışmaları belirleyen hususlar oluyor. Nefret söylemleri maalesef birbirine girmiş vaziyette. Sizin parlamenter sistem için ne kadar diretme hakkınız varsa, biz buna saygı duyuyorsak, siz de başka birinin getirdiği modele saygı duyup tartışmanız gerekir.
Aslında bu komisyonun dağılması kutuplaşmanın getirdiği bir sonuç mu?
- Bu komisyon, Türkiye’de dört partinin yüz yüze, alabildiğine özgür bir ortam içerisinde her şeyi tartışabildiği tek platform. Dışarıda bir gerginlik, kutuplaşma var, herkes yumruklarını sıkarak birbiriyle konuşuyor. Siz kendi görüşünüzde ısrar ederseniz, ben görüşümüzde ısrar edersem, bu anayasa nasıl değişecek? Yani dördümüz bir arada bir değişiklik yapamıyorsak o zaman başka formüller devreye girecektir. Onu da kimsenin yadırgamaması lazım.
Bu noktadan sonra, yeni anayasa için nasıl bir yol izlenebilir?
- Meclisin klasik bir çalışma şekli var, içtüzüğü var. 184 veya daha fazla milletvekili teklifini getirir, bu Anayasa Komisyonu’nda konuşulur. Başka da bu işin yolu yok.
- AK Parti’nin başkanlık sistemi isteği çerçevesinde bir yan kol faaliyeti mi yürütecekti?
- Bu muhalefetin söylemi, bu doğru değil. Biz yeni bir anayasa yapmak istiyoruz. Dört partiden üçü parlamenter sistemden yana, onlar da parlamenter sistemde yan kol faaliyeti yürütsün, buna bir engel yok ki. Karar alırken her parti aynı hakka sahip, dört parti evet demeden madde yazılamayacağına göre CHP’nin bir şeyden endişe etmesine gerek yok.
Başkanlık sisteminin tartışılmasına karşı çıkıyorlar.
- Başkanlık sisteminin içeriğini tartışmıyoruz. Türkiye hiçbir konuyu tartışmıyor, kavga ediyor. Konuları üçüncü dünya ülkesi gibi tartışıyoruz. Rahmetli Özal’ı tartıştık, Demirel’i tartıştık, şimdi Cumhurbaşkanı’nı tartışıyoruz. Biz arabayı değil, şoförü tartıştık. Hangi araba Türkiye’nin yol şartlarına uygundur, bunu tartışmadık. Şimdi karanlığa kurşun sıkıyoruz, gölge taşlıyoruz. Böyle bir tartışma olmaz. Bundan değil anayasa hiçbir şey çıkmaz.
Referandum tartışması var, bir çifte referandum söz konusu olabilir mi?
- Siyasi kültür eksikliğinden, parlamento hukukunun yeterince bilinmemesinden kaynaklanan kısır tartışmalar yaşıyoruz. Referanduma nasıl gidileceği hukukumuzda belli. Referanduma, genelleme üzerinden gidilemez. Yani, “Parlamenter sistem istiyor musun istemiyor musun” diye bir referandum yapılamaz. Parlamenter sistemin birçok çeşidi var, hangi parlamenter sistemi halka soracaksınız? Bir anayasa değişikliği teklif edilir, komisyonlarda görüşülür, 330’un üzerinde oyla kabul edilirse referanduma gider. Burada kararı verecek olan parlamentodur.
Yasama, yürütme, yargı arasında yetki mi güç çatışması mı yaşanıyor?
- Bu anayasa kuvvetler arasındaki dengeyi bozmuş durumda. Dengesi en fazla bozulan Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Yürütme ile yargı arasında sandviç gibi, ikisi arasında. Zaman olmuştur, 367 meselesinde olduğu gibi TBMM’nin yetkisi gasp edilmiştir. Demokles’in kılıcı gibi yargı, “bunu yaptırırım, bunu yaptırmam” der. Yürütme organı ise zaten Meclis’in içinden çıktığı için Meclis’in gündemini o belirliyor. Burada en geride olan yasamadır. Kuvvetler arasındaki denge ancak yeni bir anlayışla, bir tepkisel düzenlemeye de gitmeden, soğukkanlılıkla tartışarak sağlanabilir. Bir de yargının yönetimiyle ilgili sıkıntılar var. Yargının içine sürüklendiği bir kısım yapılaşmalar var.
AK Parti içinde bir tartışma yaşandı.
- Taraf psikolojisi ile düşünülüyor. Ben şimdi bir özeleştiri yapsam, “şunları şunları yapıyoruz” desem, size bir beyanat versem, muhalefet hemen ilk grup toplantısında, benim bu laflarımı partinin aleyhine kullanılabilir. Bir sıkışmışlık yaşıyor siyasetçiler.
Anavatan Partisi’nde yaşananlara benziyor mu?
- Siyasetin belki bir laboratuvarı yok ama Anavatan Partisi iyi bir laboratuvar. En başta, kendim partim AK Parti olmak üzere, bütün partilere Anavatan Partisi’ni incelemelerini öneririm. Her partinin ve her şahsın bir ikbal günleri olur. Rahmetli Özal kalp ameliyatından sonra Ankara’ya dönerken, develer kurban edilmek istendi. Vefat ettiği zamanda yanında 3 kişi vardı. İkbaldeyken, “Yaşa, var ol, geliyoruz, gidiyoruz” diyen çok olur ama sonra bir tökezlediğinde de ‘biz demiştik’ deyip ilk tekmeyi de kimlerin vuracağını biliriz.İkbal sahibi insanların, bir yanındakiler bir de yakınındakiler vardır. Yakınındakiler aslında her zaman çoğunluktadır. Bunlar koltuğa yakın olanlardır. Yanındakiler ise dost ve arkadaş olarak her zaman yakında olanlardır. Bunların sayısı da azdır.
HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması tartışılıyor, DEP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını çağrıştırıyor mu?
- Milletvekillerinin milletvekilliği görevini her türlü baskıdan uzak, daha özgürce yapabilmeleri bakımından belli bir süre, şahsa değil sıfata verilmiş bir ayrıcalıktır ancak Türkiye’de bu suç işleme imtiyazı olarak algılanıyor. Milletvekili ‘Ağzıma geleni söylerim’ gibi bir durum içerisinde olamaz. Özgürlükler de beraberinde sorumluluk getirir. Ülke kan ağlıyor, hepimizin vicdanı sızlıyor. Her gün bir şehit cenazesi kaldırıyoruz. Bir vekil böyle bir sorumsuzluk içinde davranabilir mi?
Güneydoğu’da operasyonların sürmesi lazım. Bir ülkede kamu düzeni yoksa, kamu düzeninde zaaf varsa, orada hakları kullanamazsınız. Şimdi Sur’da bir kişinin mülkiyet hakkı mı kaldı? Sur’da yaşayan kişinin ticaret hakkı mı kaldı? Devletin varlık sebebi, iç ve dış güvenliği sağlamaktır. Bunun bozulduğu görünüyor. Bunun yanında bu bataklığı kurutacak bir kısım tedbirlerin alınması lazım.
Sizi devlet adamı olarak görenler de, devletin adamı diyenler de var, nasıl karşılıyorsunuz bu değerlendirmeleri?
- Devlet adamıyla devletin adamı karıştırılır. Yeri gelir itham konusu olur. Yeri gelir lehinize bir özellik olur. Ben bu ikisini de yaşadım. Siyasi hayatım boyunca, bazen hırslarımın öne çıktığı dönemler oldu. Belli bir süreden sonra hırsımı ikinci plana ittim, aklımı ön plana çıkardım. Değerlendirmeleri ona göre yaptım. “Şu şöyle olmalı” dediğimde rahatsız olan olmuş olabilir. Bundan dolayı “derin devletin adamı” suçlamaları yapıldı. Olaylar hep beni doğruladı. Keşke ben yanlış çıksaydım da Türkiye bazı sıkıntıları yaşamamış olsaydı.
Türkiye’de iç savaş çıkar gibi kaygı taşımıyorum. Terör olayları İlk başladığı zaman bölgede, teröre destek veren devletler vardı ama böylesi bir kaos ortamı yoktu. Şimdi kaos ortamı Türkiye’nin dışından Türkiye’ye geliyor. İş bundan 15-20 yıl öncesine göre karmaşık ve daha zor şartlarla karşı karşıyayız. Türkiye bunları aşacak.
12 Eylül’ü yaşadınız, biz hep vesayeti tartıştık...
- Darbenin asli unsuru vardır. Kim bu? Darbeyi yapanlar. Ama bir de buna çanak tutanlar var. Çanak tutanların önemli bir kısmı siyasetçiler, aydınlar, bir kısım meslek örgütleridir. Bunların kepazeliklerini yok sayarak, sadece rütbeli asker üzerine bu tarihi sorumluluğu yüklemek işin kolaycılığıdır. İster 28 Şubat, ister ondan evvelki darbelerde, bu darbecilere ‘nerede kaldınız’ diyen ahlaksız, tabansız siyasetçiyi nereye koyacaksınız? Yazı yazan, çizen, aydın kılıklı, karanlık adamları nereye getirip koyacaksınız? Onların hiç mi vebalı yok? Bu kepazelikleri yaşadık. Halkla bütünleşmemiş siyasetçiler gidiyorlar “Nerede kaldınız? Devlet gidiyor, rejim yıkılıyor” diyerek, iktidara alternatif olmak için antidemokratik yol ve yöntemlere itibar ediyorlar. Maalesef o tortular Türkiye’de hâlâ kalkmadı. Fırsat bulduğunda o yolları bile meşru görecek kadar kendini kaybetmiş siyasetçiler, aydınlar var. Bitmiş değil, halen de var.
Türkiye’de darbe dönemleri kapandı mı?
- Türkiye’de darbe döneminin kapanıp kapanmaması toplumun geniş kesiminin tavrına bağlıdır. Ben 27 Nisan’ı yaşadım. 27 Nisan’da hükümet olarak biz açıklama yapıncaya kadar birçok sahtekarın nasıl viraj aldığını gördük. “Ben sizi yenemiyorum, abime söylerim, o gelir sizi pataklar” mantığı içinde olan, demokrasi özürlü birçok kesim var.
Çift başlılık Cumhurbaşkanları ile Başbakanlar arasında çatışmayı kaçınılmaz mı kılıyor?
- Türkiye’nin bir anayasa sorunu var. Bugünkü hal iyi bir hal değil. Bugünkü durum kurumlar, devletin erkleri arasında, tartışmaya, kavgaya imkân verecek bir dengesizlik içerisinde. Bundan Türkiye’nin bir an önce kurtulması lazım. Türkiye, yoluna böyle devam edemez.
Başkanlık sistemi ile diktatörlüğe gidileceği kaygıları dile getiriliyor.
- Gitmemesi için oturur tedbir alırsınız. Yürütme bir kısım yetkileri keyfi kullanacaksa, denetleme sistemlerini getirirsiniz. Endişeler varsa, akılla mantıkla, Türkiye gerçekleriyle, halkın beklentilerine uygun hale getirilince rasyonelleştirilmiş başkanlık sistemi olur. Bunları görmeden bir korku havası atmosferi oluşuyor. ‘Şu gelirse öcü geliyor’ gibi bir tartışma
© Tüm hakları saklıdır.