Kültür-Sanat

"Cemal Süreya'dan yazısını nasıl aldım?"

"Uğruna geldiği onca yola rağmen, yazısını bırakmadan sessizce evine dönmüştü..."

03 Mart 2017 16:46

Hürriyet Yayın Danışmanı Doğan Hızlan, Yeni Edebiyat ve Hürriyet Gösteri dergilerini çıkarttıkları dönem Cemal Süreya'nın yazı teslim etmeye geldiğini ancak kendisinin Süreya ile ilgilenemediğini anlattı. Hızlan, "Bir kış günü yazı teslim etmeye gelmişti. Çok meşgul olduğum bir gündü ve kendisiyle adamakıllı ilgilenemedim. İşlerim bittiğindeyse çoktan gitmişti. Alıngandı Cemal. Uğruna geldiği onca yola rağmen, yazısını bırakmadan sessizce evine dönmüştü" ifadesini kullandı. 

Hızlan, sözlerine şöyle devam etti:

"Evine gitmeye karar verdim. Yakın zamanda taşındığı için yeni adresini de bilmiyordum. Sordum soruşturdum, adresini aldım, ertesi gün çıktım yola. Ev, Beykoz’da bir yokuşun tepesindeydi. Eve vardım, zili çaldım. Kapıyı açtığında o güleç yüzüyle karşıma çıktı, sevinci yüzünde ışıyordu. 'Cemal', dedim, 'yazını vermeyi unutmuşsun, onu almaya geldim.' Sanki bunlar hiç olmamış gibi, içeriden çantasını getirdi, çıkarıp yazıyı verdi. O karlı günde güneşin doğuşunu gördüm yüzünde"

Doğan Hızlan'ın Hürriyet Kitap Sanat'ta yayınlanan yazısı şöyle:

"Cemal Süreya'dan yazısını nasıl aldım"

Daha önce ‘Fasit Daire’ başlıklı yazımda, Kafa dergisinin ocak sayısında yer alan “Cemal Süreya’ya ait olmayan dizeler” seçkisinden söz etmiştim. Son yıllarda bilhassa sosyal medya üzerinden paylaşılan, ‘şairine ait olmayan dizeler’ aldı başını gitti. Toplasanız büyük bir antoloji olur. İyimser açıdan bakarsanız, kimi okurlar kendince iyi olan sözleri, satırları, onun/onların yazdığına inanıyorlar.

Gerçekte ise dijital cehalet kurbanları olarak tanımlanmalılar… Bir başka taraftan bakarsak, bu seçki düzyazıları bir yana şiirlerinin de adamakıllı okunmadığını gösteriyor. Cemal Süreya’yı şiirleri, yazıları haricinde dergiciliğimizin köşe taşlarından Papirüs Dergisi’yle de anmalı, bilmeliyiz. Edebiyat için yaptığı fedakârlıklar onun kimliğini de tanımlar. Papirüs Dergisi’nin serüvenini daha önce de yazmıştım, Cemal, Papirüs Dergisi’ni çıkarmak için Avrupa’dan getirdiği otomobilini satmıştı...
Papirüs’ün benim yazarlık yaşamımda da önemi büyüktür.
Dağlarca’nın Altın Çelenk Ödülü aldığı Struga Şiir Günleri’nde ödül kitabında da yer alan benim Dağlarca ile ilgili kaleme aldığım ‘Tek Başına Bir Okul’ yazım da ilk olarak Papirüs’te yayımlanmıştı. 
Bir keresinde ise Ercüment Behzat Lav dosyası için yazıyı geciktirmiştim. Cemal Süreya da Ercüment Behzat Lav da yazıyı göndermemi bekliyor. Cemal’e İzmit’e gittiğimi söylemiştim. Sürekli dergiyi arayan Ercüment Behzat Lav da İzmit’te olduğumu öğreniyor. O gece de İzmit’te bardaktan boşanırcasına yağmur yağmıştı. Ertesi gün ben Cemal’den telefon beklerken Ercüment Behzat Lav aradı. ”Hayatım, yazı için aradığımı sanma, hayatından endişe ettim de onun için aradım” demiş, kısa bir sohbetten sonra kapatmıştı. 

Cemal, vaktiyle yönettiğim Altın Kitaplar’a çeviri yapar, Yeni Edebiyat ve Hürriyet Gösteri için de çok değerli yazılar kaleme alırdı. Yazıyı elden teslim ederdi. Sirkeci’de vapurdan iner, yürüyerek yayınevine gelirdi. Yol boyunca gördüklerini bize mensur bir şiir gibi aktarırdı. Bir kış günü yazı teslim etmeye gelmişti. Çok meşgul olduğum bir gündü ve kendisiyle adamakıllı ilgilenemedim. İşlerim bittiğindeyse çoktan gitmişti. Alıngandı Cemal. Uğruna geldiği onca yola rağmen, yazısını bırakmadan sessizce evine dönmüştü. Evine gitmeye karar verdim. Yakın zamanda taşındığı için yeni adresini de bilmiyordum. Sordum soruşturdum, adresini aldım, ertesi gün çıktım yola. Ev, Beykoz’da bir yokuşun tepesindeydi. Eve vardım, zili çaldım. Kapıyı açtığında o güleç yüzüyle karşıma çıktı, sevinci yüzünde ışıyordu. “Cemal”, dedim, “yazını vermeyi unutmuşsun, onu almaya geldim.” Sanki bunlar hiç olmamış gibi, içeriden çantasını getirdi, çıkarıp yazıyı verdi. O karlı günde güneşin doğuşunu gördüm yüzünde