Magazin

Cem Yılmaz'ın mütevazı halleri

Ünlü komedyen Cem yılmaz A.R.O.G’u, gelecek planlarını, en farklı halleriyle anlatı.

06 Aralık 2008 02:00

Beklenen film A.R.O.G dün gösterime girdi. Uzun süredir gülmek isteyen sinemaseverler bu filmle muradına erecek. Film izlerken lütfen emniyet kemerlerinizi bağlayın! Ama filmden önce bu röportajı mutlaka okuyun. Çünkü sahnedeki Cem Yılmaz'dan farklı bir portre var karşınızda. "Ben tedavi olmak için gülüyorum, millet de bana gülüyor" diyen ünlü komedyenin çilekeş yanları da dikkate değer.

Cem Yılmaz'ın A.R.O.G filmi dün gösterime girdi. Uzun süredir gülmek isteyen sinemaseverler bu filmle muradına erecek. Cem Yılmaz bu filmle hem komedi filmlerinin çıtasını yükseltiyor hem de Türk sinemasının çıtasını. Zaman gazetesinin röportajına göre;her komedyen gibi hayatla dalga geçen bir görüntüsü olsa da Yılmaz'ın aslında çilekeş tarafları da dikkate değer. 'Fırlama' görüntüsü rağmen çok 'efendi' ve oldukça da mütevazı.

Yılmaz'ın en çok kızdığı şey ise politikaya bulaştırılmak istenmesi. 'Neden başbakanla ilgili espriler yapmıyorsunuz' sözlerine çok içerliyor. 'Hiçbir başbakanla ilgili espri yapmadım ki şimdi yapayım. Beni politikanıza alet etmeyin' diyor. Tam bu sırada içeriye ağabeyi giriyor. Yılmaz'a birkaç sitemde bulunuyor. Ve tabii Cem Yılmaz taşı gediğine koyuyor: 'Abi Deniz Baykal gibisin! Her şeye muhalefet yapıyorsun.' Sonra bize dönerek 'Bak sonunda yaptırdılar bana politik espriyi' diyor. İşte röportajın devamı

Filmdeki bir diyalogdan alıntı yaparak başlayayım: "Siz zirvede yalnızlık çekiyor musunuz?"
Hayatta yollar hep yukarı doğru gider diye düşünmüyorum. Onun için hep şakasını yaparım ben zirvenin. İşimi iyi yaptığımı düşünüyorum, ama onun beraberinde getirdiği kaplama unvanlarla ilgilenmemeye çalıştım açıkçası. Yakın zamanda bir reklam filminde imza dağıtan bir adam gibi göründüm. Ama benim böyle bir hayatım yok. Yanında resim taşıyan ünlüler vardı eskiden. Böyle şeylere kendimi alıştırmadım. Biri benden bir hatıra istediği zaman karikatür çizip vermek daha çok hoşuma gidiyor.

O daha anlamlı. Belki ileride para bile eder!
Neyin para edip etmeyeceğini bilmiyorum; ama kendini iyi hissetmektir para edecek olan.

Yüzünüzden belli oluyor yaptığınız işlerle kendinizi iyi hissettiğiniz.
Zahmetli oluyor işler. Zaten iş dediğin zahmetli olur, ben onu severim. Uğraştığımız işlerin karşılığında para alıyorsunuz; ama bunlar kolay kabul olan şeyler değil. Herkes sizin ne iş yaptığınızı dahi düşünmeyebilir. 800 yıldır Nasrettin Hoca insanları güldürüyor. Siz onun bu işten para kazandığını düşünebiliyor musunuz?

Nasrettin Hoca ile ortak yanlarınız olduğunuz söyleniyor. Sizce de öyle mi?
Bence de öyle. Ortak bilinç mesela. Kafa yapımız belki... Tabii bir komedyenin üzerinden 500- 600 sene geçmedikçe kıymeti pek de anlaşılmıyor. Nasrettin Hoca benim yakın zamanda derinlemesine okuduğum bir şahsiyet. Tebessüm ederken 'hissiyat olarak benim gibi takılıyormuş işte' hissine kapılıyorum.

Nükteleriniz birbirine çok benziyor...
İnsan hayatında ne varsa onlarla ilgili olmalı şakalar. O hikayeleri farklı değerlendirebiliriz. Bazen taşı gediğine koymuş, bazen de zor durumdan kurtulmuş diyorsunuz. Geneli güldürmek için olduğu gibi durumu kurtarma amacı taşıyor söyledikleri.

Şakalarınıza yıllar sonra gülünecek mi?
Anonimleşmekle ilgili bir hissiyatım var. İnsanlar yıllar sonra da konuşacaklardır mutlaka. Böylelerinin çok da eğlenceli olmayan hayatları vardır. Nasrettin hocanın hayatı eğlenceli bir hayat değil. "Kime görüneyim Hoca? Bana görünme de kime görünürsen görün!" şeklindeki bir evlilik ideal evlilik olarak görülemez.

Cem Yılmaz'ın hayatı da mı böyle?
Muhaldir; ama bunu normal karşılıyorum. Bunu da değiştirmeye çalışıyorum. O mücadele bu esprilerin çıkmasına neden oluyor. İnsanlarla ilişkilerdeki sıkıntılar bu esprileri çıkarıyor. Sahnede insanlarla paylaştığım için, bana bir tedavi oluyor aynı zamanda. Benden sonraki kuşaklardan dinleyeceklerine şimdi sahne performansı şeklinde dinliyorlar. O da bizim çağımızın bir avantajı.

Dışarıdan hayat dolu bir insan olarak görünüyorsunuz, ama konuşmalarınızdan anladığım kadarıyla çilekeş bir yanınız da var.
Yok o kadar çilekeş değil. Ama insanlar dertten mizah devşirildiğini düşünür. İlla çileyle mizah yapılacak diye bir şey olmaması lazım. Ben şakayı yaparken kendim de gülüyorum.

İnsanlar güldüğü için mi gülüyorsunuz yoksa kendi yaptığınız espriye mi gülüyorsunuz?
Kendi yaptığım şakaya gülmüyorum elbette. Ama kalabalıkta onu paylaşmanın hazzıyla gülüyorum. Kendin gülmediğin bir şeyi başkasına anlatamazsın. Hayatın boyunca kimsede tebessüm uyandırmamışsın, işin komiklik...

Komiklik sizin kaderiniz mi?
Elbette. İnsanın çocukluk hatıralarını seçmek gibi bir lüksü yok. Yaşananlar bana komik geldiği için anlatıyorum. Her gün bir önceki günün tecrübeleriyle uyanıyorsunuz ve bugünün tecrübesiyle o olaylara baktığınız zaman onlar size komik geliyor. Yani bir şeylerin komik olduğunu anlamak için bir şeyleri yaşamak ve o ruh halinden farklı bir ruh halinde olmak gerekir. Mesela askerlik hatıraları... Onlar yaşandığı anda komik miydi? Başka bir tecrübe üzerine ilave olduğu için daha sonra komikleşiyor.

İbrahim Tatlıses için 'Bu adam öksürse satılır' denirdi. Sizin için de 'Bu adam ne söylerse gülünür' diye düşünüyorlar.
Abi sahnede dur yeter, ölün yeter diyorlar. Ama öyle olmadığını biliyorum. İnsanların gülme sebebi hatıralarından kaynaklanıyor. Dün filmi izlemiş olduğumuzdan sebep bugün birisi beni sokakta gördüğü zaman dinazorla olan halimi hatırlayacak ve gülecektir. Yoksa kimse boşa gülmüyor. Ben de istiyorum ki bir şeyden bahis açayım, onun için gülelim.

Hem gülüp hem dua ediyorlardır, 'Bizi güldürdü Allah da onu güldürsün.' diye.
Temennim o zaten. Bu iş biraz karmaşık tabii. Gülmecenin her toplumda yeri var ama hoş karşılanmadığı da konuşulur mesela. Bir ölçü meselesidir bu. Sürekli gülüyor olmanın bir delilik alameti olduğu çok açık.

Neden politik espri yapmıyorsunuz?
Yüzde bin milyon bilinçli olarak yapmıyorum. Eleştirel söz söylemekten asla çekinmem ama komik bulmuyorum. Politika yapan insanlar farklı olmadığı için insanla ilgili yapılan her şakayı onlar da kendi üstlerine alınabilir. İkincisi bunu kaypaklık olarak algılıyorlar. Benim şunla bunla işim olmadığı evveliyatından bellidir. Herhangi bir kişiyle ilgili bir şakam yok. Olsa bile bir andır bu. Televizyonda bir şey izlemişimdir, aynı gün sahneye çıkmışımdır.

Dinle ilgili şakalar da yapmıyorsunuz...
Nasrettin Hoca'nın cami ve cemaati ilgilendiren bir sürü fıkrası var. Yani yapıyor olsam bir yenilik yaptığım hissine kapılmam. Mesela camiye gidip ayakkabıyı çaldırma dinle ilgili değil, sosyal bir şakadır. Daha sivri istiyorlar. Bunları kim istiyor, o tarafta olmayan istiyor.

Politik göndermeler yapmadığınızı söylüyorsunuz ama A.R.O.G'da politik göndermeler var.
Buna imkan tanıyacak mecralar var. İşimizin dışında bazı aktivitelere karışarak daha belirgin ortaya koyabiliyoruz fikirlerimizi; ama ben bunun daha kalıcı ve hazmının daha lezzetli olduğunu düşünüyorum. Döner bıçaklarıyla maça gitmeyin demek, benim için bir utançtır bu devirde. Bazı komedyenler için ayıp değildir bu.

Yaşlanmadan Arif'in yeni maceralarını da filme çekeceğim

İnsanları bir uzaya, bir eski çağlara götürüyorsunuz. Ortasını bulacak mısınız?
Fantastik yerlere gittiğiniz zaman daha özgür olabiliyorsunuz.

Evrim teorisini de yerle bir ettiniz.
Buna inanıp inanmamak ayrı; ama ben inanmıyorum açıkçası. Film buna komik bir eleştiri getiriyor. Yani maymun insandan daha aşağı bir şeyse geçmişte maymun olmak değil de asıl şimdi maymun olmak bir anlam kazanıyor. Ama şimdi bunun bilimsel bir gerçeklikten ziyade bir alay unsuru olaması daha kıymetli.

G.O.R.A.'ydı, A.R.O.G. oldu... Bu harf oyunları devam edecek mi?
Yok... Bu çok güzel denk geldiği için... G.O.R.A. uydurma bir söz; ama tuhaftır Balkanlarda bir yer adı çıktı. GORA Halk Sanatları diye de bir kitap çıktı. O kelimesin tersi de ilkel zaman karikatürlerinde de öyle konuştukları için A.R.O.G çok güzel oturdu yani. Ama Arif'in başka macerasına yapmak isterim fazla yaşlanmadan, seviyorum o karakteri.

Arif bu sefer hangi çağda yaşar peki?
İlla bir zaman olması şart değil. Mekân da önemli. Şimdilik kafamda bir şey yok...

Peki, hangi zamanda yaşamak isterdiniz?
İkisinde de yaşadım, gayet de memnunum... Kendinizi, yazarken de işin içine katıyorsanız aslında hayalinizde orada yaşıyorsunuz. Rüyamda beni panter kovalıyordu, uçurumun kenarındaydım. Ter içinde uyandım...

Ekonomik kriz var. İnsanlar sıkıntıda. İnsanları güldürmek gibi bir misyon yüklüyor musunuz kendinize?
Yoo hayır. İnsanlar gülmeye aç gibi tabirleri de pek sevmiyorum. İnsanlar şu sıralar ellerinde hesap makinesi bir sonraki gün için kendilerini güldürmeye çalışıyor.

Sürekli boynunuzda komik adam asılı bir etiketle geziyorsunuz. İçinizden güldürmek gelmediğinde ne yapıyorsunuz?
Sosyal hayatta "Bakın ben geldim." gibi bir durumum yok. Eğer gülünecek bir durum varsa gecikmeden gülerim, güldürecek bir durum varsa da fazla gecikmeden güldürmeye çalışırım. Her güne bir gülme vesilesi bulmaya çalışırım, değilse günün gereklerini yaparım.

Kemal Sunal için hiç komik biri değil ama filmlerinde güldürüyor derler. Sizin için de böyle bir kıyaslama yapmak mümkün mü?
Bu onun filmlerindeki karakterler gibi davranması beklenildiğinden kaynaklanıyor. Ama ben kendi kimliğimle de sahneye çıktığım için durum farklı. Ama ben komik biri değilim, belki anlattığım şeyler komik. Ama somurtkan biri de değilim.

A.R.O.G.'un bütçesi 9 milyon dolar yanılmıyorsam. Ya geri dönüşü olmazsa diye düşündüğünüz oluyor mu? Elinizdeki hesap makinesi o yüzden galiba?
Para sokağa atılmıyor. Neticede o ürünün ortaya çıkmasında yol izliyor ve o işte çalışanların geliri oluyor. Bir buçuk seneden bahsediyoruz. Filmde on kişi var ama arkada bin-bin beş yüz kişi yer alıyor. Perdeye gelene kadar harcanan para bu yani.

Bu filmden gelecek para da bir sonraki film için kaynak teşkil eder umarım...
G.O.R.A.'nın yapımcısı ben olmadığım için çok büyük bir para kazanmadım. Ama bunda da çok büyük bir kâr olmayabilir izlenmezse. Aslında bizim sinema sektörü ölçeklerinde çok iyi bir sponsor anlaşmamız var. Bir televizyon kanalına satma ihtimalimiz, bir de sinemadan gelecek gelir var. Bir beklentim var elbette. Ama olmazsa da iki türlü şey var. Eviniz barkınız varsa satarak film yapmak var, bir de paranız varsa film yapmak var. Ya da bunu ticarî malzeme haline getirip insanların desteğini almak var. Bir sonraki komedi filminin çıtasını belirleyecek demiyorum ama emsal olacaktır. Ben o dinozoru kartondan yapsam yine komik olacaktı.

Nuri Bilge'ye 'Neden gişe filmleri yapmıyorsunuz?' diye sorduklarında, 'Ruh arkadaşlarıma mektup yazıyorum' diye cevap vermiş. Sizin de ruh arkadaşlarınız fazla...
Bu sözünü ben de okudum, hoşuma gitti. Cannes'da söylediği 'Bu ödülü yalnızca ülkem için alıyorum' sözü de öyle. İnsan eğer yaptığı işten taviz vermiyorsa, bunu ancak paylaşmayı ümit ederek perdeye koyar. Ben de arkadaşlarıma yapıyorum ama arkadaşlarım kalabalık mı değil mi o sonradan belli oluyor. Ama Nuri Bilge'nin ruh arkadaşlarının da az olduğu söyleyemeyiz, yalnızca sinemaya gitmiyorlar o kadar (Gülüşmeler). Üç Maymun diğer filmlerinden daha fazla izlendi. Ticarî anlamda hiçbir filmi için zararda olduğunu söyleyemeyiz.

Festivallerden bir beklentiniz var mı?
Hayır. Filmimi bir Nuri Bilge, bir Zeki Demirkubuz ya da Reha Erdem filmi ile yarıştırmam ayıp olur. Yeri değil çünkü. Mesela ülkemizde bir Fantastik Filmler Festivali olsa sevinerek boy gösteririz. Ama benim bu denli ağır dramların yarıştığı bir yerde filmimi yarıştırmam abes olur. Altın Portakal'da mesela En İyi Görsel Efekt diye bir kategori var. Onu alacağım tabii. Çünkü başka filmde görsel efekt yok ki. En İyi Kostüm ödülü, binlerce kostüm var, biz alacağız diye koşa koşa oraya mı gidelim?

MFÖ ile yakından görüşüyorsunuz galiba. Mazhar Alanson'lle nasıl bir ilişkiniz var?
İşine hayranlıkla başlayan bir ahbaplığımız var. Yıllar önce, pek bizim sinemada görülmeyen öyküsüyle ilgimi çeken bir film sebebiyle onunla film yapma arzusuna girdim. Atıf Yılmaz'ın Arkadaşım Şeytan filminde, 1989 senesinde galiba, ruhunu şeytana satan bir müzisyeni anlatan bir öykü. Sonra beraber film yaptık ama laf aramızda çalışması zor bir kimsedir.

Bir tatsızlık tuzsuzluk yok değil mi?
Var. Benim filmime 'çocuk filmi' dediği için aramız pekiyi değil.

Hangi yazarları takip ediyorsunuz?
Bütün köşe yazarlarını takip ederim. Engin Ardıç'ı eskiden beri takip ederim. Mizahî bulurum yazılarını. Gazeteyi ele almak dışında fiziken de takip ederim. Eğer köşe yazarları geceden yazılarını sitede update ederlerse sevinirim yani. Bazıları çok geç giriyor, gece 5'e kadar bekleyemiyorum.

Aziz Nesin "Bütün komedyenler hepsi aşağılık kompleksi çeken insanlardır." demişti. Gerçi o zaman siz daha komedyenlik yapmıyordunuz. Sizi bağlamıyor ama katılıyor musunuz bu söze?

Neden bağlamasın... Doğrusunu söylemek gerekirse ben bir Aziz Nesin okuru değilim. Yaftalamayla ilgili sorunları olan bilimler, çok doğal insanî bir şeyin kolaylıkla hastalık olarak tanımlanabileceği bilimler. Toplumlara göre değişkenlik gösteren bir durum yani. 'Adama bak sürekli kapüşonla geziyor, içine kapanık galiba!" E adam Eskimo kardeşim. Aşağılık kompleksi olarak tanımlanan şey, boyum kısa bari komiklik yapayım gibi bir şeye işaret ediyorsa ben bu tespite pek inanamıyorum.