5 Ocak'ta vizyona girecek filmi "Arif v 216" öncesi konuşan komedyen Cem Yılmaz, "Lider taklidine alerjim var. Tamamen evcilleştirme operasyonudur" dedi.
TIKLAYIN: Cem Yılmaz: İşler kötüye giderse bir lord gibi hatırlanacağım, halbuki serserinin biriyim
Hürriyet'ten Çınar Oskay'ın sorularını yanıtlayan Cem Yılmaz'ın açıklaması şöyle:
Çok güldüm, geçen akşam sosyal medyada oturup herkese cevap yazmışsın…
Hepsine yazmadım. Onda biri falan.
Borç isteyene “Veremem kusura bakma” demişsin. Biri “Viskiyi içip yazıyorsun” diye yazmış, “Viski içsem senle mi muhabbet edicem? Manyak mısın sen?” demişsin!
Hahaha! Çok iyi değil mi o? Ama çocuk çok iyi niyetli ya. “Vurdun viskiyi, konuşuyorsun” diyor. Ulan viski içsem niye senle konuşayım ya!
Ne kadar önemsiyorsun insanların ne söylediğini?
Çok önemsiyorum. Arkadaşlar, ben normal bir insanım, emin olun. Adamı hiç olmadığı bir yere koyup oradan indirmeye çalışmak büyük bir zahmet. Bu zahmete niye giriyorsunuz? İlişkimiz imajlarla olmamalı, insani olmalı. Bunun çabasını veriyorum.
Herkesi ikna etmek mi istiyorsun?
İnsan gibi yaşamak istiyorum. Marka olarak yaşamak istemiyorum. Sosyal medyada çocuk bana “Abi sana yakıştı mı?” diyor. Dostane bir hatırlatma olarak alıyorum ve o tonda cevap veriyorum; “Bence yakıştı” falan.
kafaya takıyorum, çünkü...
Takıyorsun yani kafana…
“Bunları kafaya takma” demek, Kafka’ya “Bu kadar da karamsar olma ya!” demek gibi bir şey. “Abi filmin çıkacak, insanlarla papaz olma” gibi bir sosyal medya idaresi bizim kuşağın işi değil. Biz öyle insanlar değiliz. İşimizin işçisiyiz. Başka ayıran hiçbir şey yok.
Bir şekilde suçlandığını mı hissediyorsun?
İnsanların sınıf ayrımını yalnızca şöhretler üzerinden konuşması komik. Ben sana iyilikten başka bir şey yapmıyorum. Bir artist kalabalığa ne kötülük yapabilir? Böyle hissetmelerini istemiyorum. Dürüstçe sorsa, arada süslü bir dünya olmadığı için hemen çözümleniyor. Bunu niye mi kafaya takıyorum? Kalabalıklaşmak için.
Hepsine saygı duyduğun için…
Tabii ki herkes önemli. Diyor ki, “Abi sen çok farklısın.” Oğlum sen de farklısın! Ben de bir mücadele içindeyim. Boş bir A4 kâğıt alıyor ve yazıyorum.‘G.O.R.A.’daki Arif’in arkadaşı robot, ‘Pinokyo’ masalındaki gibi gelir ve “Ben de insan olmak istiyorum” der. Bu da bir iş işte.
Biri “Abi, hayat sana güzel, biz sinek gibi yaşıyoruz” diye yazmış. “Ya yapma böyle, haksızlık etme kendine” diye üzülmüşsün.
Benim de kendimi öyle hissettiğim zamanlar oldu. Bunun tedavisini yanlış yerde arayanlar var, ona üzülüyorum. Diyor ki: “Abi tabii, sen ünlüsün.” Tamam da nasıl oldu bu iş? Çabayla, mücadeleyle oldu. İlla dramatik, acıklı bir mücadele olması gerekmiyor ki. Güle oynaya da olabilir ama yine de işini iyi yapmakla ilgili bir çabayla oldu.
İzliyor musun, Amerikalı komedyenler Trump sonrası çok politize oldular.
Lider taklidine alerjim var. Tamamen evcilleştirme operasyonudur.
Politik mizah yapman yönünde baskı hissediyor musun? Ekşi Sözlük’te ‘Cem Yılmaz’ın siyasi mizah yapmaması’ başlığı altında 21 sayfa var.
Bunu bahane gibi algılıyorlar: Politik mizah meselesinin yüz yıllık tarihine bakıyorum, orada bir işlev olmadığından dem vuruyorum. Güncel, spesifik ve kişileşmiş bir mizah istiyorlar. Bunda bir fayda görmüyorum. Sadece iki işlevi var. İletişim kanalını tamamen kapatıp slogan atmak ve evcilleştirmek. “Bahadır Baruter Lombak’ta niye politik espriler yapmıyor” diye sormak gibi. “Selçuk Erdem neden kuzular üzerinden şu belediye başkanının şu gün, şu dakika yaptığını eleştirmiyor” gibi. Ben sevdiğim şeylerle şakalaşmaktan hoşlanıyorum. Siyasetle ilgili sıcak, sevimli, güzel, anlamlı hiçbir şey gözlemlemedim hayatım boyunca. Bu yeteri kadar politik bir cevap.
Tatmin oluyorlar mı bu cevaptan?
Hayır tabii. “Yok, yok, o değil… Söyle, söyle!” Ne söyleyeyim? “Sevmiyorum” diyorum işte. “Yok, yok! Daha spesifik ol!” Bırak şimdi spesifiği, ben seni de sevmiyorum! İnsan meramını insan kazanmak için söyler. Yoksa benim yaşam şeklimle, şunla, bunla, nerede durduğum belli. Ama istiyor ki, illa bir şey söyle!
Evrensel olmak gibi bir derdim hiç olmadı
Mesela ben özellikle yurtdışında hep senin mizahını paylaşmak istedim. Yani insanlara tercüme edip, “Bak, kaçırıyorsunuz” demeyi. The Guardian’da bir eleştirmen GORA için, “Ben çok anlamadım ama Türkler çok gülüyor” demiş. Mizahın dünyada anlaşılıyor mu?
Bununla ilgili bir gayretim olmadı. Olmayınca yürümez, anlamlı da bulmuyorum.
Neden?
Bu neyle ilgili biliyor musun? Biz başka kültürlere çocukluğumuzdan beri çok kredi açmış bir kuşağız. Ömrüm Chaplin’den tut, Seinfeld’e kadar anlama çabasıyla geçmiş. “Robin Williams senden daha evrensel bir adam” diyemezsin. Evrensel olan, Robin Williams’ın içinde bulunduğu kültür. Emperyalizmle ilişkili hali... Ben onu tüketmek durumundayım, zevklerim öyle gelişmiş. Ama komedimin nasıl olduğunu Yeni Zelandalı bir arkadaşımla tatile gittiğimde anlıyorum. “Hayatım boyunca bu kadar gülmedim” dediğinde...
Russell Crowe dedi mi bunu?
Demez olur mu! Zaten pek esprili bir adam değil! Evrenselliği bu tür şeylerle test edebilirim. Hollywood’da yaşamıyorum. Orada seçmelere girmedim ki ne kadar esnek, yetenekli ya da iyi bir oyuncu olduğumu bilsinler. 45 yaşından sonra da niye gideyim?