"Terör örgütü üyeliği" iddiasıyla 7 Şubat'tan bu yana tutuklu bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi üyesi Celalettin Can, Silivri Cezaevi'nden mektup yazdı. Can'ın mektubunda, "Bu adalet değil, hukuk hiç değil. Gerçekten insanın içi acıyor, kalbi sızlıyor bu olup bitenlere. Ezcümle geçer. Her şey geçer. Kar kış da geçer. Gün gelir biz de aydınlık sabahlara uyanırız" ifadesi yer aldı.
78’liler Girişimi Sözcüsü Can "çözüm süreci" döneminde Başbakanlık tarafından hazırlanan "Akil İnsanlar" listesinde yer alıyordu. 59 yaşındaki Can, Şişli Siyasal öğrencisiyken 12 Eylül’den bir süre önce, 1979’da tutuklanmıştı. 19 yıl 9 ay cezaevinde kalmıştı.
Can'ın 2 Mart tarihinde kaleme aldığı ve “Aydınlık sabahlara uyanacağız” başlıklı mektubu şöyle:
Aydınlık sabahlara uyanacağız!
Darbeden sonra düştüğüm cezaevinden 19 yıl 9 ay sonra çıktım. Çıktıktan sonra karşılaştığım gerçeklik biz cezaevindeyken dünyanın çok değiştiğiydi.
“Eski”de ısrar ise başka bir gerçeklikti. Eski kavramların kazandığı yeni boyutları da anlayan bir noktadan geleceğe bakmak gerekiyordu. Aksi, insanı hayattan koparabilirdi. Halkçı bir bakış açısından, katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü bir demokrasi mücadelesi an itibarıyla zorunluydu.
Dışarıya çıktığımda 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin üzerinden 20 yıl geçmişti, ancak temel darbe kurumları hala sürüyordu. 12 Eylül Darbesi üzerinden bir geçmiş yüzleşmesi ya da hesaplaşması, hak ve özgürlüklerin önünü açabilirdi. Toplumun bir şekilde ortak olduğu suçlardan arınması, demokratik değerlerin ve insanlık düzeyinin yakalanmasının temel bir yoluydu bu.
Bizler, 78’liler olarak yola çıkarken hayata tam da böyle baktık. Yolumuz netti; hakikatin ve adaletin yolu, 12 Eylül Darbeciliği’yle yüzleşme ya da hesaplaşma yolu.
Bu yolun öncelikli sosyal zemini 78 kuşağı olacaktı. 1980 öncesinde milyonlarla sokağa çıkmıştık. 1970’ler dünyasının en kitlesel antifaşist mücadelesini verdik. Binlerce yoldaşımızı, insanımızı toprağa verdik. 12 Eylül zindanlarında yıllarca işkence gördük. Hapisten çıktığımızda cumhuriyet tarihinin en politik, yurtsever kuşağı; 78 kuşağının yer yer yok sayıldığını da gördük.
78’liler Sorguluyor ve Merhaba Başkaldırı kitaplarımda kuşağımın meramını anlatmaya çalıştım.
“Yurttaşlık Hakları Yasağı”nı kaldırtmayı başardık. 2003-2004 sonrası siyasi süreçte bu kazanımın katkısının önemini belirtmeden geçmeyeyim. 78’liler olarak Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi Gerçeğini gündeme getirdik. Bu ülkenin insanlarının Diyarbakır Cezaevi’ndeki vahşete varan uygulamalardan haberdar olmasının kapısını araladık. 1984’den itibaren artan ölçüde açılan Kürt-Türk mesafelenmesini onarma çabasına tarihsel sorumluluk çerçevesinde 78’lilerin mütevazı bir katkısı oldu.
78’liler 12 Eylül Darbecileri’nin yargılanması için Anayasa’nın Geçici 15. Maddesini gündemleştirdi. Nihayetinde, 12 Eylül’ün hayatta kalan cuntacı iki generaline karşı 4 Nisan 2012’de dava açıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi kapsamında insanlık suçu işleyenlerin tümü yargı önüne çıkarılmadıysa da, darbenin iki şefi mahkum oldu. Hala yürürlükte olan darbe anayasasının değişmesi, eşitlikçi, özgür ve adil bir anayasanın oluşmasında 78’liler olarak ısrarcı olduk. İnsan hakları ve demokrasi mücadelesinde, ortak kaygılar taşıdığımız çevrelerle birlikte mücadele etmeye özel bir önem verdik, her aşamasına katılmaktan geri durmadık.
Türkiye’nin demokratikleşmesindeki temel meselesi, iç barıştı. İki halkın hassasiyetlerini gören bir yerden Kürt meselesinin çözümüydü. 2013 Barış için müzakere sürecinde, 78’liler olarak karşılaşabileceğimiz her türlü bedele rağmen mücadeleden geri durmadık.
Akil İnsanlar Heyeti’nde bu amaçla yer aldım. İç Anadolu Bölgesi’nde 7 bine yakın insanla, 100 civarında toplantıda konuştuk. Duyulmak istenenleri değil bilinmesi gerekenleri, türlü risklerine karşın anlattık.
Tüm bu çabalara rağmen ne yazık ki şimdi daha çok demokrasi, daha çok özgürlük ve de yanı sıra çözüm bekleyen sorunların yerini, çatışmalı çözüm yöntemleri aldı.
İtiraz ettik! Ana akım / yaygın medyayı bizlere kapatarak susturmaya çalıştılar. İtirazımızı halka taşıma çabasını geliştirmeye çalıştık. Barışı konuşacağımız, çözüm üreteceğimiz parti Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) yönelmemizin anlamı ve amacı da buydu.
Kalabalık halk toplantılarında barışı, demokrasiyi, özgürlüğü, adaleti en geniş kesimlere ısrarla anlattık. 19 yıl 9 ay mahpusluk hayatımın sonunda dışarıya çıktığım günden bu güne kadar söylediklerim ve anlatmaya çalıştıklarımı, kısacası savunduğum değerleri, açık bir şekilde Akil İnsanlar Süreci de dahil her yerde anlattım.
Şimdi Silivri’deyim. Dışarıdaki yaşamımda özgürlüğü tarif etmek güçleşse de, özgürlüğüm elimden alındı. Yaşamsal tehlike yaratacak bir ortamda gözaltında tutuldum. Yetmedi, kamuoyuna yansıyan suçlamalarla Silivri Cezaevi’ne kondum.
40 yıllık siyasi hayatımda neyin ne olduğunu biliyordum. Tutuklanmam siyasi bir karardı. Bizim üzerimizden bir algı operasyonu yapılıyordu. Benim açımdan bu yapılanlar kabul edilemezdir.
Şimdi halkımızla, sevdiklerimle, dostlarımla ve yoldaşlarımla arama Ahmet Arif’in dizelerindeki “demir kapı, kör pencere” girdi.
22 Eylül 1999’da cezaevinden çıktıktan bu yana, demokratik, meşru ve şeffaf emeklerim kriminalize edilerek, uyduruk suçlamalarla karşı karşıya bırakıyorlar beni.
Bu adalet değil, hukuk hiç değil… Gerçekten insanın içi acıyor, kalbi sızlıyor bu olup bitenlere. Ezcümle geçer. Her şey geçer… Kar kış da geçer. Gün gelir biz de aydınlık sabahlara uyanırız…
Aydınlık sabahlara birlikte uyanacağımız, dayanışma gösteren tüm dostlara ve arkadaşlara yürek dolusu sevgi ve selamlar. (CC/AS)
* Celalettin Can’ın adresi: Silivri 5 Nolu L Tipi Kapalı Cezaevi C-19 Silivri / İstanbul