Yaşam

Caz sanatçısı Selen Gülün: Kadın, sahnede istediği sesi çıkarmaya çalışırken 'ucube' olarak görülüyor

"Sahnede ayrımcılık var; şarkı söyleyen kadın tipi kabul görüyor"

29 Şubat 2016 17:26

Caz sanatçısı Selen Gülün, sahnede kadınların ayrımcılığa maruz kaldığını belirterek, "Sahnede istediğin sesi yakalayabilmek için ayağını yere vuruyorsun, eğiliyorsun, tuhaf sesler çıkarıyorsun, adeta ‘ucube’ gibi görünüyorsun. Erkek müzisyen bunları yapınca problem yok" dedi. 

"Sosyal kodların dışına çıktığında kendine yer bulman oldukça zor" diyen Gülün, "Albüm yaparken, onu pazarlarken eğer kadınsı bir fotoğraf koymuyorsanız satış için çok fazla şansınız olmuyor" ifadesini kullandı. Milliyet’ten Elif Eral’a konuşan Selen Gülün’ün açıklamaları şöyle: 

Sanatın bu kadar değersizleştirildiği bir dönemde sanatçı olmak nasıl?

Doğaçlama müzik alanında çalışan insan sayısı fazla değil. Ben üç ay bir eserin üzerinde çalışıp sonra da onu çaldırıp dinletebileceğim hayaliyle bu kariyere sahip oldum. Ama sonunda eserler ya bir kez dünya prömiyeri yapıyor ya da albümlerim en fazla bin satıyor. Kendimizi finanse etmek durumunda kalıyoruz. Dışarıdan belki öyle gözükmüyor ama biz o sırada bankalara son albümümüzün borçlarını ödüyoruz. Dinleyiciye ulaşamıyoruz, sponsora ulaşıp üretemiyoruz.

Kadın olmak da sorunları katlıyor mu?

Evet. Öncelikle çalıştığım alanda üreten kadın sayısı az. Toplumda kabul edilen müzisyen kadın tipi; şarkı söyleyen. Bir alet çalıyorsanız ve ustalaşmak istiyorsanız size belirli müzik tipinde alan açılıyor. Piyano ya da keman çalabilirsin mesela. Ama daha kendini ifade eden müzik tiplerinde caz, özgür doğaçlama gibi alanlarda farklı enstrümanları çalan kadın sayısı az. Sebebi kendine kolay yer bulamamak. Sahnede cici bici çalamıyoruz. Sahnede istediğin sesi yakalayabilmek için ayağını yere vuruyorsun, eğiliyorsun, tuhaf sesler çıkarıyorsun, adeta ‘ucube’ gibi görünüyorsun. Erkek müzisyen bunları yapınca problem yok. Ancak kadın hem ‘güzelliğinden’ vazgeçerek hem ‘o satış duruşu’ndan ödün vererek bunu yapınca tuhaf karşılanabiliyor.

Çünkü ‘kadınlığın’ tanımı erkek egemen toplumsal zihniyetçe yapılmış.

Evet aynen öyle. O sosyal kodların dışına çıktığın zaman kendine yer bulman oldukça zor. Ama bir yandan pozitif ayrımcılık da görüyorum. Mesela British Council bana besteci ödülü vermişti Londra’ya gittim çalıştım. Eminim Türkiye’den bir kadın besteci olmamın payı vardı. Albüm yaparken, onu pazarlarken eğer kadınsı bir fotoğraf koymuyorsanız kapağa -sanki ne alakası varsa yaptığımız müzikle- çok fazla şansın olmuyor satış için.

 

Kendi müziğini yazan, besteleyen ve icra eden bir sanatçı olmanın gücü erkek egemen müzik camiasında işlerinizi zorlaştırdı mı?

Erkek müzisyenlerle çalışırken kendi müziğin de olsa onları yönetmenden hoşlanmıyorlar. ”Onu öyle çalamazsın” dediğinde “Ne demek çalamazsın” gibi tavırla karşılaştım. Öğrencilerimle çalmaya başlayınca kolaylaştı. Sen öğreten hocasın onlar da başarılı erkek öğrenciler. Kadın olman arka planda kalıyor. Şimdilerde İstanbul’da çalan caz müzisyenlerinin çoğunun bir dönem hocası olduğum için fazla sorunum kalmadı.

Yeni albümünüz ‘Kadınlar Matinesi’ nasıl doğdu?

Ben 2005’te ‘Sürprizler’ albümünü yaptığımda bu alanda Türkiye’de kendi müziğini çalıp söyleyen sanırım tek kadındım. Sonrasında kadın ozanlar patlaması oldu. Ben de Jehan BarburElif Çağlar, Ceylan Ertem, ve Ayşe Tütüncü gibi harika kadınların müziklerini neden erkek müzisyenlere çaldırmıyorum diye düşündüm. Aranje edip yurtdışı turnelerimde yabancı müzisyenlerle çalmaya başladım. İstanbul’da ilk defa 2014’te doğum günümde ALTCaz’da bir araya gelip bu parçaları çalıp söyledik. Murat Beşer o konserin adını ‘Kadınlar Matinesi’ koydu ve ismi öyle kaldı. Ayda bir kere farklı kadın sanatçıları sahneye misafir edip çalmayı sürdürdük. Yavaş yavaş ekip de kadın müzisyenlerden oluştu. A.K. Müzik, albüm yapmayı teklif edince kabul ettik. Albümde cinayete kurban giden arkadaşımız Değer Deniz’i andık. En son 8 Mart’ta Kadınlar Matinesi konserinde bizimle sahnedeydi. Değer’in ölümünden 3 gün sonra yazdığım ‘Her Yerdesin’ diye bir parça da var albümde. Bizim kızlar haklı sebeplerle ağır sözler yazıyorlar. Ben çalışmalar sırasında çok zorlandım. Sürekli gözlerim doluyordu.

 

“Besteciliğin doğasında biraz da araklamak var”

 

Duyduğunuzda büyülenip kaldığınız, sarsıldığınız bir tını oldu mu?

Nadiren öyle şeyler oluyor. Büyük ölçekli müziklerde dediğiniz olabiliyor. Çünkü her ne kadar inkar edilse de besteciliğin doğasında biraz da araklamak var. Orijinal desen de dinlediğimiz tınılar kulaklarımızda kalıyor. Bu aralar doğadaki seslere taktım. Kuşların, cırcır böceklerinin seslerinin notasını çıkarıyorum. Farklı coğrafyalarda hayvanların çıkardığı sesler de değişiyor. Japonya’da kumrunun farklı öttüğünü duydum. Kamboçya’da da akşam 5’te bir ses duydum, makine çalışıyor sandım. Meğer cırcır böceğiymiş.

Avrupa’dan Uzakdoğu’ya, Amerika’dan Afrika’ya kadar birçok festivale katıldınız, sizi oralara götüren nedir?

Türkiye’de pek fark edilmeyen bir şey yapıyorum. Kendi müziğimi gittiğim ülkenin sanatçılarıyla çalıyorum. Her seferinde dağdan atlamak gibi heyecanlı oluyor. Bir şekilde o kültürler de senin müziğine sızıyor.

Kadınları da gözlüyorsunuzdur, oralarda kadınlar ne durumda?

Mozambik’e gittiğimde şaşırdım. Kadınların toplumda rol alabilmesi meselesini aşmışlar. Batı’nın erkeğin kafasına vura vura öğrettiği değerlerin birçoğu geleneklerinde var. Kabile kültüründen kalma kadın aynı zamanda büyücü, öğretmen, şarkıcı, davulcu. Erkeklerle iç içeler. Ortamda ne taciz var ne rahatsız edici bir durum.

 

“İlk orkestra haremde kuruldu”

 

‘Kadın besteciler’ üzerine bir de kitap çalışmanız var, o nasıl gidiyor?

Bu sene tamamlamayı düşünüyorum. Üç derleme parçadan oluşuyor. Bu pek bilinmez ilk orkestra haremde kadınlar tarafından kurulmuş. Bununla ilgili yazıyı Müzikolog Prof. Şehvar Beşiroğlu yazdı. Ben de Türkiye Cumhuriyeti’nde kadın besteciler üzerine bir bölüm yazdım. 180 kişinin biyografisini topladık. Bilgiye ulaşmak çok güçtü. Evin İlyasoğlu’nun kitabında mesela Türkiye’nin 71 çağdaş bestecisinin içinde sadece 7 kadın var. Çoğumuz yokuz. Bu mümkün mü yani? Araştırınca sayının çok daha fazla olduğu anlaşılıyor. Bir de bunun dersini veriyorum Bilgi Üniversitesi’nde. Toplumsal cinsiyetçi bakışla kadın ve müzik ilişkisi. Kadının toplumsal hayatta niçin yer edinemediği ya da bir yere neden tırnaklarıyla kazıyarak geldiğini tartışıyoruz. Erkeğin kadına eziyet ettiği, kadının da kadına eziyet ettiği bir durum söz konusu. Bütün bunları kodlarla anlatıyorum.

Peki bir bilinç oluşuyor mu yeni nesilde?

Oluşuyor ama yeni nesil hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Değerlerimiz apayrı. Umut eden ya da hedef koyan bir jenerasyon değil. Günübirlik yaşıyorlar. Bizi sıkıcı buluyorlar. Umutla bakmak istiyorum. Bireyselliğe çok kıymet verildi. Paylaşmaktan vazgeçmek büyük risk. Dünyanın en iyi sanatçısı olsam ne çıkar, bunu paylaşmadıktan sonra.

Öğrencilere ulaşırken çok zorlanıyor musunuz?

Evet. Kendi bildiğimiz yöntemlerle o insanlara ulaşamıyoruz. Fakat kızlardan çok umutluyum. ‘Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’yla çalışıyorum. Orada çok genç kızlarımız var. Duyarlı ve bilinçli oluşları bana umut veriyor.

 

“İtalya cinayetleri yasalarla çözdü”

 

Bir kadın, sanatçı ve eğitimci olarak cinayetlerin önlenmesine yönelik çözüm önerileriniz neler?

Bu ülkede kadın cinayetlerine ilişkin sayaç tutuluyor. Bundan daha acı ve korkunç bir şey olamaz. Toplumun çok derin eğitimden geçmesi gerekiyor. Yasal boşlukların doldurulması ve caydırıcı yasaların çıkarılması lazım. Katillere indirim uygulanmamalı. Anlatarak eğitebileceğin bir noktada değilsen caydıracak bir yerden başlayabilirsin. İtalya’nın yaptığı bu mesela. 1940’lara kadar kadın cinayetleri fazlaydı, caydırıcı yasalar etkili oldu.

 

“Hocam ‘Kız gibi çalma’ demişti”

 

Gündelik hayatta, sahnede ne tür ayrımcılığa uğruyorsunuz?

Türkiye’de azalsa da değişmeyen bir şey var. Sahnede ses düzenini kuran biri benim adımla çalınan bir trioda önce beni memnun etmesi gerektiğini kabullenemiyor. Kadın olduğum için beklemem gerektiğini düşünüyor. Konser için gittiğimiz Kaş’ta odamdaki klimanın kumandasını bulamayınca sorumluya sordum. Adam “Aile geldi, onlara verdik” dedi. Berklee’de öğrenciyken bir hocam ‘Kız gibi çalma!’ demişti. Örnekler çok. Derslerde bazen arka arkaya albümlerden kadın müzisyenlerin sololarını çalarım. Hangisi kadın müzisyen diye sorarım. Bulamazlar, çünkü hepsi kadın derim.

 

 

8 Mart’ta özel konser

 

Geçen yıl 8 Mart’ta Değer Deniz’le birlikte çalan ve aralarında Selen Gülün’ün de bulunduğu müzisyenler bu yıl aynı tarihte yine sahnede olacak. Değer Deniz’in de anılacağı konser Taksim ‘60m2’de saat 21.00’de başlayacak.

 

Değer Deniz anısına albüm

 

Nisanda çıkacak olan ‘Kadınlar Matinesi’ adlı albümde, Selen Gülün’ün Değer Deniz için ölümünden 3 gün sonra yazdığı  ‘Her Yerdesin’ adlı bir de parça yer alıyor.