27 Temmuz 2022 10:09
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Suriye'nin kuzeyine olası operasyonla ilgili yaptığı açıklamada "Burada terör mevcudiyeti hâlâ var" diyerek ABD ve Rusya'nın Türkiye'ye verilen sözlerini tutmadığını söyledi. Çavuşoğlu, "Rusya Federasyonu ve ABD ikisi birden, ikisini de suçluyoruz. Sözlerini tutmadılar" dedi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, TV100 canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Çavuşoğlu; Suriye'nin kuzeyine olası operasyon, Finlandiya ve İsveç'in NATO üyelik başvuruları, ABD ile ilişkiler, Rusya ve Ukrayna savaşı sürerken varılan tahıl koridoru anlaşması, Yunanistan'la gerilim başta olmak üzere dış politikaya ilişkin çeşitli konularda açıklamalarda bulundu.
Çavuşoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle…
“D8, 25 sene önce kurulmuştu. Rahmetli, o dönemin Başbakanı Erbakan Hoca’nın inisiyatifiyle kurulmuştu. Dönem başkanlığını Bangladeş’e devrettik. Hedefler koyduk. 2030 hedefleri var. O hedefleri revize etmemiz gerekiyor. Bu örgütü genişletmek lazım. Azerbaycan’ın başvurusu oldu. Önümüzdeki süreçte adaylık başvurusunda bulunabilecek ülkeler var. “
(Musul Başkonsolosluğu’na saldırı) Irak’ta maalesef radikal gruplar, terör örgütleri mevcut. DAEŞ ülkenin önemli bölümünü kontrol altında tutuyordu. Bizlerin de desteğiyle DAEŞ artık güçlü değil. Bir taraftan PKK, PKK’nın oradaki mevcudiyeti güçlü. Kontrol ettiği köyler var, Sincar var. Onun dışında da farklı milisler dedikleri gruplar var. Sonuçta provokasyonlar devam ediyor. Bizim oradaki mevcudiyetimize daha önce de tacizler oldu. Bu tacizler konusunda Irak makamlarına her zaman uyarılarda bulunduk. Bizim misyonlarımızı koruma yükümlülüğü kimde? Irak’ta. Irak’ın bunu yerine getirmesi gerekiyor. Viyana sözleşmesi ortada. Türkiye’deki misyonları korumak da bizde. Sonuçta korumak o ülkenin görevidir. Sizin ülkenizde terör örgütleri var, hem size tehdit hem de oradan Türkiye’ye yönelik tehdit oluşturuyor. Saldırılar gerçekleştiriyor. Irak’taki misyonlarımıza yönelik tehdit oluşturuyorlar. Biliyorsunuz Erbil’de bir görevlimiz de PKK’lılar tarafından 3 sene önce şehit edildi. Sonuçta bir terör mevcudiyeti var. Bu teröristleri temizlemek onların sorumluluğunda. Gerek merkezi, gerek bölgesel yönetimin sorumluluğunda. Bunu yapamıyorsanız gelin beraber yapalım diyoruz. Beraber de yapamayacaksınız biz bunu yapmak zorundayız. Uluslararası hukuktan kaynaklanan hakkımızdır bizim.
Irak’ta maalesef terör örgütleri çok etkin ve Irak yönetimi bu terör örgütlerine karşı etkin bir mücadele yürütemiyor. Bize yönelik provakasyonların da sebebi bu. Bu mücadeleyi biz güçlü bir şekilde yapıyoruz. Irak’ın toprak bütünlüğüne, sınır bütünlüğüne destek vererek, saygı duyarak. Yaptığımız operasyonlar bu bakımdan da önemli. Dün akşamki provakasyon da bugüne kadar yapılan taciz ve provakasyonların bir parçası.
(Suriye'nin kuzeyine operasyon) Daha önceki operasyonlarımızın amaçları neydi? Sınırımızın hemen Suriye tarafındaki terör yapılanmasını buradan temizlemekti. DAEŞ'e karşı operasyonumuzun da hedefi buydu, YPG, PKK'ya karşı operasyonlarımızın da gerekçesi buydu. Önümüzdeki süreçte yapılacak operasyonun da amacı budur. Burada terör mevcudiyeti hala var. Rusya Federasyonu ve ABD ikisi birden, ikisini de suçluyoruz. Sözlerini tutmadılar. 2019'da beş gün içinde ABD ile müzakere ettik, Rusya'yla da Soçi'de bir mutabakata vardık. Her ikisi de ortak açıklama ve mutabakata göre bu teröristleri bu bölgelerden temizleyeceklerdi. Hiçbir müdahale etmedikleri gibi bazı bölgelerde Ruslarla devriye geziyorlar, birçok yerde de özellikle kuzeydoğusunda ABD, silah desteğini devam ettiriyor. Niye bu terör örgütüne bu kadar destek veriyorsunuz? Suriye'yi bölmek istiyorsunuz, bize karşı mı destek veriyorsunuz. ABD'nin bunu açıklaması gerekiyor. DAEŞ'le mücadele falan bunları bırakalım.
ABD, Irak'ı niye işgal etti? NATO olarak Afganistan'a niye girildi? Irak'ta teröristler, nükleer silahlar var denildi değil mi? Irak'taki başarısızlığın da Afganistan'dan aniden çekilmenin de sebeplerinden biri bu. Terörle mücadelede samimi değiller. Rusya'nın da umudu bunları rejime monte edebilir miyim. Bu da yanlış. ABD bir taraftan destekliyor Suriye'yi bölsün diye, siz de bunları monte edebiliriz diye. İkiniz de kullanıyor PKK YPG'yi. Rusya da Ukrayna'ya girmesinin gerekçesi olarak ne görüyor? Ukrayna'nın içinde Rusya'ya yönelik tehdit oluştu diyor. Sen bunu kendine hak görüyorsun ben bunu doğru bulmuyorum. Yanı başımda teröristlere karşı benim yapacağımı mücadeleye neden karşı çıkıyorsun? İran'ın derdi ne? Terör örgütünün kolları. Türkiye'de PKK, İran'da PJAK, Suriye'de YPG, PYD, PKK. Aynı şey. Burada kendi aralarındaki güç mücadelesi sebebiyle de farklı yorumlar yapıyorlar. Daha önce teröristlerin buradan temizlenmesi konusunda İran'la görüşmeler yapıyorduk. Bu konuda rejimin yapacağı çalışmaya da her türlü desteği veririz. Rejimin kendi topraklarında bir terör örgütünü temizlemesi en doğal hakkıdır. Ama Rejim de ılımlı muhalefeti de terörist gibi görmesi de doğru değil. Sonuçta, herkes kendi düşüncesini söyleyebilir. Yorumunu da yapabilir ama bu yorum yapan ülkelerin kendilerine yönelik tehdit oluştuğu zaman neler yaptığını görüyoruz.
En nihayetinde biz ne diyoruz? Türkiye ne diyor? Cumhurbaşkanımız Erdoğan ne diyor? Bize yönelik bir tehdit oluştuğunda başkalarının ne dediği önemli değil. Milletimize, ulusal güvenliğimize yönelik bir tehdidi bertaraf etmek bizim görevimiz. Bu operasyonun da tek amacı budur. Aynı zamanda siyasi faydası da var çünkü Suriye'nin sınır ve toprak bütünlüğünü destekleyicidir bizim bu tür harekatlarımız. Teröristlerin ülkeden temizlenmesi Suriye'nin toprak bütünlüğü bakımından da önemlidir. Türkiye her türlü hazırlıklarını yapıyor. Bu artık bir motto hâline geldi, Cumhurbaşkanı'mızın sözü: Bir gece ansızın"
DAEŞ'le nasıl savaştıklarını da gördük. Onları uçakla Rakka'dan diğer bölgelerden hiç savaşmadan Afganistan'a nasıl götürdüklerini biliyoruz. ABD'nin terörle mücadelede samimiyetsizliğinin göstergesidir. Terörist teröristtir. ABD'nin istihbari notlarında da var bu YPG ile PYD, PKK arasında hiçbir ayrım yokrtur. Herkesten daha iyi bunu ABD biliyor. ABD'nin terörle mücadeledeki samimiyetsizliğinde de güzel bir örnek.
Uluslararası kabul görmüş bir terörizm tanımı yok. Sıkıntı burada. Herkes kendisine göre yorumluyor bunu. Senin teröristin, benim teröristim. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın. Sana saldıran terörist de bin yaşasın. Anlayış bu. Maalesef. Bugün NATO için iki tehdit var. Bir tanesi terörizmdir. Dolayısıyla NATO ülkelerinin terör konusunda ciddi ve samimi olması lazım. En son Madrid'de NATO Zirvesi'nde, Türkiye'yle İspanya'nın girişimleri sayesinde NATO'nun güney kanadından gelen terörle ilgili özel bir oturum düzenlendi. Sayın Cumhurbaşkanı'mız da açılış konuşmasını yaptı. Açılış konuşmasında biraz önce söylediklerimizi net bir şekilde vurguladı. Türkiye'nin terörle mücadelesi ve Türkiye'ye yönelik terör tehdidi konusunda bir video ekranda gösterildi. NATO için iki düşmandan biridir terör. O zaman gereğini yapmamız lazım."
(Tahıl koridoru anlaşması) Şimdi savaş başlamadan önce biz savaşın önlenmesi için çok çaba sarf ettik. Savaş bugün 154'üncü gününe girdi. Başından bu yana savaşın sona erdirilmesi için ne kadar çaba sarf ettiğimizi tüm dünya biliyor. Halen savaş devam ediyor. Bu savaşın etkileri var. Enerji ve gıda krizi. Küresel etkilerinden bahsediyorum. Bize yönelik, bölgeye yönelik, Avrupa'ya yönelik çok etkileri var. Bu gıda krizi özellikle birçok ülkeyi etkiledi. Tahıl, gübre, Latin Amerika, Afrika, üretemeyen ülkeler, tahıl ithalatını bu iki ülkeden yapan ülkeler. Tabii bu kriz gündeme gelince bunun da çözülmesi için yoğun çaba sarf ettik. Bunu çözebilsek iki taraf arasında güven arttırıcı bir adım olacak dedik. BM de Türkiye'yi tercih etti. Türkiye'nin bölgedeki etkisi sebebiyle. Biz de BM ile çalışmak istedik çünkü atılacak adımların meşruiyeti önemli. Birleşmiş Milletler dahil bugünkü sistemler, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, artık savaşmayalım diye kurulan sistemler. Bu sistemin bugün eksikliği var, güçlendirmemiz lazım. BM'nin de etkinliğini artırmak için çaba sarf ediyoruz. Genel Sekreter görevi süresince yaptığım en önemli iş budur dedi. Gerçekten de BM'nin bu tür konularda ve diğer krizlerde önemli rol oynaması lazım. Sonuçta bir taraftan BM'nin olmasın istemeyen ülke de oldu, taraf da oldu.
Her iki ülkenin de endişeleri, kaygıları vardı, güvenlikle ilgili, koridorla ilgili, silah taşınmasın vs. Tüm bu endişeleri giderecek önerileri ortaya koyduk BM ile beraber. BM planı üzerinde çalıştık. Siyasi irade oluştuktan sonra teknik müzakereler de başladı. Buralarda bazı farklılıklar vardı. Cumhurbaşkanımız tekrar hem Zelenski'yle hem Putin'le görüştü. Tüm o soru işaretleri giderildi. Bir araya gelmek için. Bir araya geldikten sonra, İstanbul'da anlaşmalar ayrı ayrı imzalandı. Sonuçta Rusya'nın ihraç edeceği ürünler de var, onun da önü açılmış oluyor. Ukrayna'nın da tahıl ve ayçiçek yağı ihracatının önü açılmış oluyor.
Bugün Ortak Koordinasyon Merkezi'nin açılışı İstanbul'da yapılacak. Taraflar heyetlerini gönderdiler İstanbul'a. Odessa'ya yapılan salıdır herkesi endişelendirdi. Bizi de endişelendirdi. Limanın işleyişini engelleyecek bir saldırı olmadığı, daha doğrusu oradaki altyapıyı vuran bir saldırı değil. Ruslar orada askeri bir yapılanma vardı, onu vurduk dediler ama sonuçta bu tür saldırıların tekrarlanmaması gerekiyor. Sorunsuz bir şekilde bunun işlemesini temenni ediyoruz. İşlemezse çok sıkıntı olur. Tahılının yüzde 100'ünü bu iki ülkeden ithal eden ülkeler var. Ciddi sıkıntı olur. Fiyatlar düşmeye başladı şimdi, fiyatların artması da ayrıca sıkıntı. İşlemesi her iki tarafın yararına. İyi de işlerse belki ateşkes için tarafların bir araya gelmesi imkanı, olasılığı artar.
(Rusya-Ukrayna savaşı) Biz aktif rolümüzü devam ettireceğiz. Eninde sonunda bu savaş diplomasi masasında bitecek. O nedenle o masaya tarafların dönebilmesi için üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz. Bu iş kolay değil. Savaş uzadıkça tarafların masaya oturması kolay değil. Tahıl ihracatı konusunda bile iki ayrı anlaşma imzalandı. Aynı belgeye imza atamadılar. Savaş devam ediyor, insanlar ölüyor. Ayrıca taraflar ister istemez, doğal olarak, haklı ya da haksız, masaya zayıf bir şekilde oturmak istemez. Savaşta da ikisinin de aynı güçte olması da her zaman beklenmez. Bu olasılık da çok düşük. Sonuçta savaşın uzamasının bedeli ağır. Maalesef bu savaşın uzamasını isteyen ülkeler de var. Hatta tahıl anlaşmasını engellemeye çalışan ülkeler de oldu. Çünkü iki taraf arasında mutabakat olmasın, sorun devam etsin. Özellikle savaşın devam etmesini isteyen ülkeler bu savaş devam ederse Rusya zayıflar anlayışında. Kendilerine göre mantıklı olabilir de gerçekçi mi değil mi, ona bakmak lazım. Bu savaşın bedelini sen ödemiyorsun ki. Bu savaşın bedelini Ukrayna, topraklarıyla, canıyla, kanıyla ödüyor. Senin için savaşın uzaması stratejik bir hedef olabilir. Gerçekçi değil bana göre. Savaşın uzaması herkesin zararına. Bunu da engellemeye çalışanlar oldu ama kararlı duruşumuz, BM'nin de sağlam durması. ABD gibi ülkeler de bu anlaşmanın imzalanması için, yiğidi öldür hakkını yeme diye bizde bir söz var, terör konusunda ne kadar eleştirdiysek, tahıl anlaşmasının gerçekleştirilmesi konusunda, özellikle Rusya'nın ihracatının önündeki engellerin kaldırılması konusunda ABD'nin de güçlü bir desteği oldu."
Biz arabuluculuk konusunda marka bir ülkeyiz. İstanbul'da arabulucuları eğitiyoruz. İstanbul Arabuluculuk Konferansı bir marka oldu. Bu her ülkeye nasip olmaz. Biz adaletli davranıyoruz, tarafsız tutumumuzu sergiliyoruz, objektif, dengeli ve ilkeli. Bugüne kadar kolaylaştırıcı bir rol üstlendik."
(İsveç-Finlandiya'nın NATO'ya katılım süreci) Güçlü bir mutabakat zaptını imzaladık. Dışişleri Bakanları olarak imzaladı. Belge açık. Yükümlülükler var. İsveç'in ve Finlandiya'nın NATO'ya girmesini istemeyen ülke içinde gruplar da var. Bunlardan bir tanesi de o ülkedeki PKK/YPG yapılanması ve ona destek veren siyasi gruplar var. Sonuçta hükümetin İsveç Dışişleri Bakanı'nın ve İsveç hükümetinin bu konulardaki açıklamalarını olumlu buluyoruz da bu mutabakat zaptının gereğini yerine getiriyorlar mı getirmiyorlar mı ona bakmamız lazım. Sözle olmaz bu. Türkiye'nin güvenlik endişelerini anlıyoruz, mutabakat zaptını imzalamadan önce bu güzel, kulağa hoş halen bir cümle. Şimdi mutabakat zaptı ortada, yükümlülükler belli. Bunları yerine getireceksiniz. Ülkede terör propagandasına izin vermeyecekler. Halen yapılıyor. Tamam yapanları eleştir de, engellemek de senin yükümlülüğünde. Bu taahhütleri yerine getirmesi lazım. Finlandiya'da bir sessizlik var. İsveç'te maalesef bu devam ediyor. Henüz iadesini talep ettiğimiz kişiler de Türkiye'ye gönderilmedi. Katılım protokolünün Meclis tarafından onaylanması lazım. Bu katılım protokolü şu anda Bakanlığımızda. Bunları yerine getirirlerse, sözlerinde dururlarsa yapılacak iş belli. Dışişleri Bakanlığı'ndan Cumhurbaşkanlığı'na gönderiyoruz. Cumhurbaşkanlığı da Meclis'e gönderiyor. Nihai kararı da milletvekillerimiz verir. Şu anda Meclis'e gönderecek durumda olmadığımızı söylemek durumundayım.
'ABD devreye girdi, böyle oldu' algısı yanlış. O toplantıda ABD de yoktu. Genel Sekreter vardı, iki ülkenin liderleri vardı ve bizler vardık. Herkes temennisini söyledi. Tüm NATO ülkeleri toplantılarda düşüncelerini söylediler. Türkiye'nin de güvenlik endişelerinin haklı olduğunu da söylediler.
Muhalefet partilerine de önemli bir görev düşüyor. Terörle mücadele sadece iktidarın görevi değil. Muhalefetin de bu iki ülkeye mesajlarını vermesi lazım. Hiç verdiklerini duymadım. Bu iki ülkeye 'bir mutabakat zaptı var, bunu uygulamazsanız Meclis'te biz de bu katılım protokolüne karşı çıkarız, olumlu oy vermeyiz' demesi lazım. Sadece iktidarı eleştirmekle olmaz bu işler. Vatanımızı, milletimizi düşünüyorsak, taban böyle düşünüyor, bu partiler üstü bir konu. Tüm partilere oy veren vatandaşlarımızın ortak düşüncesi. Terör çünkü hepimizin belası. O nedenle muhalefete de görev düşüyor.
(Türkiye diplomaside yeni bir sayfa mı açıyor?) Türk dış politikasının temel ilkeleri belli. Yurtta sulh, cihanda sulh ve düşmanın sayısını azaltacaksın, dostun sayısını artıracaksın. Sahada ve masada güçlü dış politika. Hepsi bunların birbirini destekleyen mottolarımız. Sonuçta şartlar oluştuğu zaman ilişkileri daha da geliştirmek, fırsatlar ortaya çıktığı zaman bu fırsatları değerlendirmek Türkiye olarak bizim temel hedeflerimiz. Aslında bu herkes için geçerli. Bazen şartlar uygun olmuyor, ilişkilerde göreceli olarak geriye gitme de olabiliyor veya soğukluk da olabiliyor. Şimdi Katar'la normalleşmeden sonra Körfez'de pozitif atmosfer oluştu. Bizim de bu ülkelerdeki ilişkilerimizi geliştirmemiz için bir fırsat ortaya çıkardı. Bu fırsatı da değerlendirmek lazım. Önce BAE ile ilişkilerimizi hızlı bir şekilde normalleştirdik. Sonuçta Suudi Arabistan'la da karşılıklı ziyaretlerle beraber bir ivme yakaladık. Mısırl'la da göreceli olarak daha yavaş giden bir süre. Siyasi olarak daha yavaş. Mesela İsrail'le biz eskiden de İsrail'le ilişkilerimizi sürdürüyorduk ama ilişkilerimizin daha iyi olduğu dönemlerde de Kudüs konusunda, Mescidi Aksa konusunda, Filistin konusunda ilkerimizden hiçbir zaman taviz vermedik. Netanyahu döneminde böyle bir diyaloğu da yakalayamadık işin doğrusu. Yeni hükümetle beraber bir diyalog ortamı oluştu. Sonuçta Türkiye'nin menfaatleri nedir biz ona bakarız, herkesle ilişkilerimizi mümkün olduğu kadar geliştirmek isteriz ama ilkelerimizden de taviz vermemiz mümkün değil. İsrail'le ilişkilerimizi geliştirirken Filistin davası pahasına olmayacağını da defaatle söyledik."
(ABD ile ilişkiler) Sorunlar var, devam ediyor. Suriye'yi konuştuk, YPG/PKK'ya verdikleri desteği hatırlattık. Diğer taraftan S400 ve CAATSA yaptırımları çerçevesinde F35, FETÖ'nün ABD'deki mevcudiyeti, bunların hepsini henüz daha çözüme kavuşturulamamış sorunlar. Ama daha önce de söyledim. Roma'da Sayın Cumhurbaşkanı'mızın Biden'la yaptığı görüşmede sorunların çözülmesi için bir stratejik mekanizma kuralım teklifi ortaya atıldı. Bunu gerçekleştirdik. İlk bakan düzeyinde toplantıyı da Blinken'la gerçekleştirdik. F16 müzakereleri gayet iyi gidiyor. Müzakereler konusunda yönetimin yaklaşımı gayet olumlu. Diğer taraftan Kongre'deki, çok katı olumsuz hava da dağılmış durumda. Bu iş birliğinin NATO için de stratejik önemi var. Türkiye'nin son zamanlarda üstlendiği rolün de farkındalar. Umalım bu geçici bir farkındalık olmaz. Biz eskiden beri bu tür konularda üzerimize düşeni yapıyoruz her zaman. Türkiye güvenilir bir ülkedir, sözünde duran bir ülkedir. Evet sorunlar var ama olumlu bir süreç de var. Sorunları azaltmak, olumlu süreci geliştirmek herkesin yararınadır. 100 milyar dolarlık bir ticaret hacmi hedefimiz var. Rakamlar sürekli artıyor. Özellikle ihracatımız konusunda ABD, Almanya'dan sonra ikinci sıraya yükseldi. İngiltere de üçüncü sıraya yükseldi."
(Yunanistan'la gerilim) Yunanistan'ın becerikli olduğu alanlar var. Bunlardan biri de en haksız durumdayken bile mağdur olduğunu ağlayarak anlatma yetenekleri var. Diğer taraftan Yunanistan demokrasi der, demokrasiyi en çok ihlal eden ülkelerden bir tanesi. Uluslararası anlaşma, uluslararası hukukun bir parçası da uluslararası anlaşma. İşine geldiği zaman en iyi şekilde kullanır, işine gelmediği zaman da çok saçma gerekçelere bile önce kendisini inandırır sonra başkalarını inandırmaya çalışır. Biz Türkiye olarak haklı davamızı savunmak için ne yapılması gerekiyorsa onu yapıyoruz. Yunanistan 6 millik kara suları üzerinde 10 millik hava sahası iddiasına bulunan dünyadaki tek ülke. Biz bunun saçmalığını anlatıyoruz. ABD yönetimi bile Kongre'sine yazdığı mektupta bunun kabul edilemez olduğunu söylüyor. Diğer taraftan Yunanistan'a soruyoruz, neden adaları silahlandırdın, anlaşmalara aykırı bir şekilde. Şimdi Türkiye'den tehdit var diyor. Türkiye'den tehdit algısı somut mu soyut mu. Benim hava sahamı ihlal etti Türkiye diyor. Yunanistan bizim hava sahamızı ihlal ettiği zaman bizim askerimiz tabii ki karşılık verecek. İlave dört mili kendi hava sahası gördüğü için buraya giren herkesi suçluyor.
Yunanistan'ın insan hakları konusunda yatacak yeri yok. Burada Lozan Anlaşması gereği seçilmiş müftülere yapmadığı işkence kalmadı. Cenaze namazı kıldırdı diye dava açtı .Biz Yunanistan'ın Batı Trakya Türk azınlığına yaptığının binde birini Türkiye'de herhangi bir azınlığa yapsak dünyada kıyamet kopar. Türk isimlerini bile kullanamıyorlar. Yunanistan, Atina camiisi olmayan tek başkent olarak herkes tarafından eleştirilir. Bir yeri camiye çevirdiler, bir dernek kurdular. Bu derneğin 9 yöneticisi var. Beş tanesi Ortodoks, dört tanesi Müslüman. Yunanistan yapınca oluyor. Yunanistan, uluslararası hukuk diyor sürekli. Peki terör örgütlerine destek veriyor mu, veriyor. Yunanistan'da FETÖ var mı, var. PKK var mı, var. PKK kampları var mı, var. Kime yönelik bunlar? Türkiye'ye yönelik. İnsan haklarından bahsediyorlar, Avrupa Parlamentosu da soruşturma açtı. İHA'lardan da tespit yapılıyor. Halen denizin ortasında masum göçmenleri denize gömüyorlar. Geri itmeler. Kışın soğukta insanların tüm kıyafetlerini alıyorlar. Daha yüzlerce örnek verebilirim. Silahsızlandırılmış adaların statüsünü ihlal ettikten sonra BM'ye bir mektup yazdık. Sekiz ay sonra cevap verdi sadece demagoji var.
Deniz hukukundan, sözleşmelerden bahşediyor. Gerek deniz yetki alanlarıyla ilgili, gerek biraz önce bahsettiğim hava sahasıyla ilgili, adaların silahsızlandırılmış statüsüyle ilgili maddelere rezerv koymuş ve Adalet Divanı'nın yetkisini de tanımıyor. Ama uluslararası hukuktan bahşediyor. Buluşursun Yunanlıyla, hemen biz komşuyuz, ilişkilerimiz geliştirmemiz lazım, üçüncü ülkeleri devreye sokmayalım, çözelim. Sonra hemen içeri bir toplantıya girersiniz orada tek derdi Türkiye'yi yalan, iftira, utanmazca Türkiye'yi kötülemek olur.
Yunanistan bunları yapıyor diye sessiz mi kalacağız? Bu yalanlara iftiralara karşı biz de Türkiye olarak kendi düşüncelerimizi, doğruyu anlatmakla mükellefiz.
(ABD Kongre, F-16 kararı) ABD, Türk-Yunanistan ilişkileri konusunda dengeyi bozdu. Amerika bozdu. Bu konularda uyarılarımızı da yaptık. Her şeyden önce bu bağlayıcı bir kanun değil, bir karar. Senato'dan da bir karar çıkacak. Sonra iki kararın uyumlaştırılması çalışması oluyor. Sonra ortak bir karar çıkmış olacak. En nihayetinde tabii bu hava sahası ne demek. Yunanistan'ın hava sahası ne demek? Yunanistan'a silah verirken Türkiye'nin hava sahasını ihlal etmeyeceksin diye bir şey var mı? Yunanistan bizim bırakın adalarımızı, bazen ana karanın da hava sahasını ihlal ediyor. Tabii karşılık veriyor. Geliyor yapıyor, biz karşılık verince de ağlıyorlar. Sonuçta ABD'nin, Kongre'nin aldığı karar bağlayıcı olmasa da yanlış. Elbette F-16ları almak isteriz, müzakereler iyi gidiyor ama elimizi kolumuzu bağlayacak bir sürecin içinde de olmayız. Biz ABD'yle diğer müttefiklerimizle görüşmelerimizi sürdürüyoruz.
(AB ile vize serbestisi ve geri kabul anlaşması) Vize serbestisi ve geri iade anlaşmaları 2013 yılında gerçekleştirildi. Herhalde 16 Aralık'tı. 17-25 Aralık darbe girişimlerinden hemen önce yapılmıştı. Ben de o zaman Genel Başkan Yardımcısı'ydım. Sonuçta bu anlaşmalar var ama vize serbestisi konusunda özellikle AB, oyalamaya başlayınca teknik toplantıları bile geciktirmeye başlayınca biz bir yazılı belge ile AB'ye bu geri kabul anlaşmasının uygulamasını durduruyoruz dedilk. Askıya alıyoruz dedik. Vize serbestisi oluncaya kadar da uygulamayacağız dedik. Kısmen askıya aldık çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının geri iadesin biz kabul ediyoruz ama üçüncü ülke vatandaşlarını AB ülkelerinden geri almıyoruz. Üçüncü ülke vatandaşları derken, düzensiz göç, göçmen Türkiye üzerinden gittiği anlaşılsa bile almıyoruz.
(Belediyelere Dışişleri Bakanlığı'ndan izin tartışması) Yazıyı biz gönderdik, kabinede de bir sunum yaptık. Herhangi bir belediyeyi, valiliği ya da herhangi bir bakanlığı bağlayan bir şey değil. Tüm devlet kurumları için geçerli. Burada bir koordinasyonun olması lazım. Bu koordinasyonu kim yapıyor? Dışişleri Bakanlığı yapıyor. Viyana Sözleşmesi'nin 41'inci maddesi de bunu söylüyor. 2019'da da buna benzer, eşgüdüm yapılmasına dair bir genelge çıkmıştı. Sonuçta şimdi, ülkede yabancı misyonların yaptığı faaliyetlerin bir koordinasyon içinde gerçekleştirilmesinin çok önemi var. Mesela benim Büyükelçi'm o ülkede kimse tarafından kabul ediliyorsa, o ülkenin Büyükelçisi'nin de burada herkes tarafından kabul edilmemesi lazım. Ülkenin yararınaysa, biz burada katı mütekabiliyet uygulayalım demiyoruz. Eş güdüm yapılması lazım. Ayrıca yine kanun gereği, bu kurumlar Dışişleri Bakanlığı'na bilgi vermek zorunda. Muhalefetin suçlamasına gelelim. Cumhurbaşkanı'mızın genelgesine baktığımız zaman, 2019 ve Haziran 2022'de. Aslında biz daha önce göndermiştik. Tek adam rejimi diyorlar. Ne alakası var.
Gelelim bilgi verilmesine, nerede bilgi verilmiş. Bu sadece muhalefet belediyeleri için geçerli değil. Tüm belediyeler ve başka kurumlar için geçerli. Bu sadece bir parti için değil ki. Bir belediye başkanı için de değil. 1969'da çıkan kanun bir parti ya da bir iktidar için çıkmamış ki. Bunun koordinasyonunu yapalım, biz bu belediye başkanları yurt dışına çıktığında her türlü imkanı sağlıyoruz. Ayrım yapmıyoruz. İçeride neden bizi yok sayıyorlar. Kanun gereği, Viyana Sözleşmesi gereği. Biz her şeyi kontrol edelim, kimse bizde izinsiz bir şey yapmasın demiyoruz. Bu kanunlar ve genelgeler de aslında ister belediye başkanı olsun, ister vali olsun, ister başka yetkili olsun, onları korumak bakımından da faydalıdır. Burada eşgüdüm yapılacak, görüş sorulacak.
En başa dönelim, benim Büyükelçi'mi kimse kabul etmiyor. Belki diyeceğim ki 'Siz de kabul etmeyin kardeşim'. Buna da saygı duymak zorundasın."
(Tercüman tartışması) "Bu konularda bu kadar cahil olmadıklarını ben biliyorum. Bu partilerin içinde büyükelçilik yapmış arkadaşlar da var. Bu arkadaşlar çokça toplantıya katıldılar. Hiçbir şey bilmeseler bile bunlardan öğrenebilirler.
Neden Fatma kardeşimize böyle saldırıyorlar başörtülü olduğu için. Annesi Merve hanımı da zamanında meclisten çıkardılar. Peki bu insanı mi, ahlaki mi?
Bizim Türk tercümanı muhalefet linç etmeye kalkıyor. İyi tercüme yapmak demek konuşan kişinin hissiyatını da karşı tarafa yansıtmak deme. Derdiniz ne bu çocukla? Başka ne derdiniz olabilir?"
© Tüm hakları saklıdır.