21 Nisan 2021 12:02
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, "128 milyar dolar nerede?" sorusuna, "Nereye harcandı diye yaygarası yapılan 128 milyar dolar, ne buhar olmuştur, ne de haksız ve hukuksuz yere herhangi birilerinin cebine girmiştir. Bu para ve çok daha fazlası, ekonominin aktörleri ve vatandaşımız arasında dolaşıma girmiş, yani yer değiştirmiş, ama sonuçta çoğu yine ülkemizin değeri olarak yurt içinde kalmıştır. Günün sonunda ise, ekonomik işleyişin tabii sonucu olarak, bu paranın çok önemli bir kısmı yeniden Merkez Bankası rezervine geri dönmüştür. Üstelik Merkez Bankası bu işlemleri yaparken zarar bir yana, son iki yılda 98 milyar lira kar etmiş ve bunu da hazineye aktarmıştır." yanıtını verdi.
Merkez Bankası’nın 2019 ve 2020 yıllarında “çok ciddi döviz işlemleri” yürütmek zorunda kaldığını belirten Erdoğan, 4 harcama kaleme sıralayarak, “Son iki yılda MB kaynaklarından 30 milyar dolar cari açığın finansmanı için kullanılmıştır. Yabancı sermaye çıkışı için kullanılan rakam 31 milyar doları bulmuştur. Reel sektörün döviz cinsinden borcunu azaltmak için talep ettiği kaynak da 50 milyar dolara ulaşmıştır. Vatandaşlarımız da 54 milyar dolar karşılığı döviz ve altın alarak tasarruf tercihlerinde değişikliğe gitmiştir. Sadece 4 kalemde 165 milyar dolarlık bir rakam ortaya çıktı.” dedi.
Erdoğan, Merkez Bankası’nın da 90 milyar dolara yakın rezervi olduğunu söyledi.
Erdoğan partisinin grup toplantısında konuştu. Erdoğan, dün gece yapılan kabine değişikliğine yönelik olarak, "Dün gece hem bir bakanlığımızı ikiye böldük, hem de 3 yeni bakan atadık. Zehra Zümrüt Selçuk ve Ruhsar Pekcan’a teşekkür ediyorum. Derya Yanık, Vedat Bilgin’e, Mehmet Muş’a başarılar diliyorum. 2023'e odaklanmamız gereken bir döneme girdik. Bundan sonrasının da kolay olmayacağını biliyoruz." değerlendirmesi yaptı.
Erdoğan şu ifadeleri kullandı:
Ey Kılıçdaroğlu şöyle hafızanı yokla bakalım varsa, gecelik faizlerin yüzde 7 bin 500’e çıktığı, 20 bankaya el koyup milyarlarca dolarlık zararın tamamının millete fatura edildiği bu dönemin baş aktörleri şimdi bize karşı kampanya yürüten CHP yöneticileriydi. İşte biz böyle bir Türkiye’ye devraldık. Tarihimizin en büyük demokrasi ve kalkınma hamlesini başlattık. Kasım 2002’den beri neler görmedik, neler yaşamadık ki… Arkası karanlık cinayetlerden cumhuriyet mitinglerine kadar sayısız siyaset, toplum mühendisliği taktikleriyle karşılaştık.
Pek çok haksız, hukuksuz, çirkin tezgâha maruz kaldık. Şimdi de çıkmış bir ahlaksız, edepsiz benim akıbetimin de Menderes’in akıbeti olabileceğini ümit ettiğini söylüyor. Biz bu yola çıkarken kefenimizi giyerek çıktık.
Biz, ölümden korkmadık. Bizim imanımızın gereği ölümü korkutmaktır. Bu yolculuğumuzu da böyle devam ettireceğiz. Siz ölüm dendiği zaman kaçacak delik arayanlardansınız. Menderes’in akıbetinden hoşnut mu oluyorsunuz? O akıbeti hazırlayanlar da sizdiniz. Bize de aynı akıbeti mi hatırlatıyorsunuz, boşuna gayret etmeyin. 15 Temmuz’da bunu gördük, 15 Temmuz’u hazırlayanları bu ülkeyi mezar ettik. Senin genel başkanın tankların arasında Bakırköy Belediyesi’ne giderken biz bütün dünyaya selam verdik. Biz dik durduk. Asla geri durmadık. Siz hemen kaçtınız, çay kahve sohbetine daldınız. Biz bu yolda aynı kararlılıkla yürüyeceğiz. Bu yolculuk vatan yolculuğudur.
Bu baskıların hiçbirine boyun eğmedik. Hamdolsun milletimiz her seferinde bizi bağrına bastı. Vesayet güçlerinin 1950’den beri uyguladıkları yöntem işe yaramaya başlayınca daha sinsi daha alçakça yöntemleri devreye soktular. Gezi olaylarıyla sokakları kaosa sürüklemeye, 17-25 Aralık’la milli iradeyi hançerlemeye kalktılar.
Bunlar yetmeyince PKK, FETÖ, DEAŞ’a kadar tüm terör örgütlerini üzerimize saldılar. Ardından 15 Temmuz hain darbe girişimini yaşadık. Meclis’te Cumhurbaşkanı seçmemizi engellemek istediler, seçimi doğrudan halka devrettik. Yönetim sistemini değiştirerek milli iradenin üstünlüğünü güçlendirdik.
Şimdi de emekli amirallerle kol kola vererek, oradan aldıkları güçle Kılıçdaroğlu Efendi, “Emekli olanlar darbe yapabilir mi” diyor. Onlar sizin akıl hocanız, darbeyi sizin yapmanızı bekliyorlar, ne duruyorsunuz diyorlar. 15 Temmuz’da olduğu gibi. Siz o akıl hocalarınızla birlikte yürüyorsunuz. Bilin ki bu ülkede her şey bitmiş olan akıl hocalarına yer ve yol kalmayacak. Terör örgütlerinin başını birer birer ezdik, eziyoruz.
Gezi olaylarından en son Karabağ’da Azerbaycanlı kardeşlerimize verdiğimiz desteğe kadar, tüm bu süreçlere hep, ekonomimize yönelik tehditler de eşlik etmiştir. Faizden döviz kuruna, borsadan enflasyona uzanan pek çok sorun, bu süreçle paralel olarak can yakıcı hale gelmiştir, getirilmiştir.
Türkiye, makroekonomik dengeleri gerçekten sağlam olduğu için, son 8 yıldır yaşadığı tüm gizli-açık saldırılara rağmen ayakta kalmayı, istikrarını korumayı başarmıştır. Allah göstermesin, 2002 öncesi Türkiye’sinin siyasi, sosyal ve ekonomik ikliminde bu tür saldırılarla karşılaşmış olsaydık, ülkemizin nasıl bir duruma düşeceğini tahayyül etmek bile istemiyoruz. Ülkemizin ödediği bedellerin sebebi; egemenliğini, istiklalini, istikbalini, milli iradenin üstünlüğü ilkesini, bölgesindeki hak ve menfaatlerini koruma azmini, aksi yöndeki dayatmaların önünde tutmuş olmasıdır.
Şayet vesayete teslim olsaydık, darbelere boyun eğseydik, terör örgütlerine eyvallah etseydik, dış telkinlere kayıtsız şartsız uysaydık, belki bu baş ağrılarının hiçbirini çekmeyecektik. Ama o zaman da başımız dik şekilde yaşayamaz, milletimizin yüzüne bakamazdık. Ben huzurunuzda Dışişleri Bakanıma da Yunan Dışişleri Bakanı karşısındaki sözleri için teşekkür ediyorum. Çünkü bizim milletimiz asla, boynunda böyle bir esaret zinciriyle yaşayabilecek bir millet değildir.
Evet, gerekirse baş verip baş eğmeyen bir millet olarak, tarihimizin her dönemi gibi, bugün de önceliğimiz istiklalimizdir. Sahada terör örgütlerine, uluslararası alanda müstemlekecilere karşı verdiğimiz mücadeleyi, ekonomide de faiz-kur-enflasyon şer üçgenine karşı yürüttük. Bu mücadeleden dolayı bizi suçlayanlara soruyorum: Ne yapacaktık, böyle davranmayıp da, başımıza gelenlere rıza mı gösterecektik? Şanlı 15 Temmuz kıyamını adeta cezalandırmak için başlatılan ekonomik saldırıya seyirci mi kalacaktık? Ağustos 2018’de Amerikan yönetiminin açıkladığı haksız yaptırım kararının ardından yaşanan kirli gece yarısı saldırılarına seyirci mi kalacaktık? Son olarak, dünyayla birlikte ülkemizi de etkileyen Koronavirüs salgınının yol açtığı sıkıntıları ekonomik virüsle taçlandırma gayretlerine seyirci mi kalacaktık?
CHP’nin ve onun peşine takılıp gidenlerin sanki hazine bulmuş gibi sarıldıkları 128 milyar dolar meselesini işte bu fotoğraf içinde okumak gerekiyor.
Esasen ortada gerçekten 128 milyar doların akıbetini anlama arayışı olmadığı için söylenen sözlerde doğru olan hiçbir şey yok.
Ne rakam doğru, ne rakama yüklenen anlam doğru, ne bu rakam üzerinden yürütülen kampanya doğru. Baştan sona yalan yanlış. Cehalet deyip geçmemek lazım. 3 çeşit cehalet vardır. Birincisi bir şeyi bilmemektir. İkincisi cehaletin karesidir. Öğretim gördüğü için konunun ne olduğunu bilir, eğitimi olmadığı için nasılını bilmez. Bunlara gafil denir. Üçüncüsü ise cehaletin küpüdür. Öğretimden geçtiği için konunun ne olduğunu bilir, eğitimli olduğunu için nasılını da bilir. Bilerek ve isteyerek konunun nedenini harmanlayarak, sürekli senaryo peşinde koşmaktır. Keskin kriz yaşaması ve siyasi kriz yaşanmasıdır istekleri. Uluslararası sermayeye Türkiye'ye yatırım yapmayın diyecek kadar muvazeneyi yitirmişlerdir. CHP'nin etrafında kümelenen bu ekip son dönemde yatırımcıları ürkütmek, milletimizin moralini bozmak için dört bir koldan çalışıyor.
Diğer konularda dikiş tutturamayınca, şimdi yanlış olduğunu en iyi kendilerinin bildiği '128 milyar dolar nerede?' yalanına sarıldılar.
Gördünüz bunlar delil belge. Bir yalan aşkla, şevkle, heyecanla söylenir gördünüz değil mi? CHP’nin başındaki zata sorsanız hesap uzmanıyız der. Başbakanlığı döneminde göreve devraldığımızda Merkez Bankası’nın döviz rezervi 27,5 milyar dolardı. Görevden ayrıldığımda bu rakam 135 milyar dolara çıktı. Ondan sonraki süreci de izledik.
Bırakınız 128 milyar doların ne olduğunu, nasıl yönetildiğini, 128 tuğlayı üst üste koymuşluğu yok olan Kılıçdaroğlu kalkmış bunları konuşuyor. İşte orada bayan diyor ya, ‘Yalanı büyük söyleyeceksin’. Kılıçdaroğlu’nun rehberi işte o bayan. Bu kişinin sözcüsü olan kişi ise önce BDDK’daki görevi ile sonra hazine müsteşarı göreviyle 2001 krizinin en önemli sorumlularından biridir. Şayet bu kişi 128 milyar dolar nerede sorusunu Merkez Bankası bilançolarını okumayı bilmeden soruyorsa geçmişte kendisine verilen görevlere yazıklar olsun. Meselenin önüne arkasına bakmadan bu kampanyanın peşine düşenlerin bir kısmını üzülerek bir kısmını gülerek seyrediyoruz. Hele hele sağa sola pankart asarak, sosyal medya trollerinin peşine takılarak koca koca unvanlarından utanmadan bu yalan kampanyasına figüranlık yapanları görünce içimizde acıma duygusu uyanmıyor da değil.
AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı olarak bu meseleye doğrudan girmemek için epeyce sabrettik. CHP’nin yeni bir yalan kampanyasıdır diyerek konuyu çok da önemsemedik. Sonra baktık ki bizim önemsememekten kaynaklanan sessizliğimizi korku sanarak yalanların ve iftiraların dozunu artırıyor. Bugün etraflıca meseleye girme kararı aldık. Türkiye bu manzarayı hak etmiyor. Türkiye bu muhalefet anlayışını ve üslubunu kesinlikle hak etmiyor.
Türkiye yalanı su içer gibi söyleyebilen bu karikatür tipleri de hak etmiyor. Biz karşımızda projede, eserde, vizyonda yarıştığımız bir muhalefet görmek istiyoruz. Her konuda bizim yaptıklarımızdan daha fazlasını taahhüt eden bir muhalefet görene kadar huzur bulmayacağız.
Küresel senaryolara payandalık etmek yerine kendi ülkesinin siyasetinde başrole soyunan muhalefet görene kadar yalan kumpanyasının gerçek yüzünü deşifre etmeyi sürdüreceğiz. Gelelim 128 milyar dolar mevzusuna. Aslında bakarsanız ortada 128 milyar dolar diye bir rakam gerçekle ilişkisi olan bir rakam yok.
Merkez Bankası işlemleriyle ilgili analizi hangi tarihten başlattığınıza, hangi tarihte sona erdirdiğinize bağlı olarak pek çok farklı rakamla karşılaşabilirsiniz. Piyasa dediğimiz bu dinamik sistemde şu anda bile 100 milyarlarca dolar el değiştirdiği, bunların önemli bir kısmı da Merkez Bankası üzerinden değiştiği için rakam her an yenileniyor ve büyüyor. Yine de madem onlar böyle bir rakam telaffuz etmişler değerlendirmeyi onun üzerinden yapalım. Her ne kadar MB Başkanı, Hazine ve Maliye Bakanı anlattı ise de bunlar sadece duymak isteyen kulaklara ulaşıyor.
Hatta kendi arkadaşlarının doğruyu söylemelerine bile tahammül edemedikleri için hemen meseleyi kendi mecralarına çektiler. Kesici talimatı aldı, “Genel Başkanımın dediğini katılıyorum” dedi. Bunların hepsi figüran. Bu soruyu soranların amacı MB rezervleri ise bunun yolu çok kolay. MB, BDDK'nın verilerini bakarak hesabı çıkarabilir. Bunların derdi hakikate ulaşmak değil. Ülkenin ve milletin geleceğini ilgilendiren meze etmekten çekinmeyen gözü dönmüş bir güruh var. Mezeyle araları iyidir.
Peki buna rağmen biz bu açıklamalara niçin ihtiyaç duyuyoruz?
Ola ki tereddüte düşen, kafası bulanan vatandaşlarımız varsa soruları birinci elden gidermek istiyoruz. Aslı şudur. MB 2019-2020 yıllarında küresel ekonomide yaşanan gelişmeler ve zorlu süreci yönetmek için çok ciddi döviz işlemleri yürütmek mecburiyetinde kalmıştır.
2020 yılı ülkemizde de sıkıntılı geçmiştir. Çeşitli ülkelerin salgınla mücadele için aldıkları mali tedbirlerin tutarı 16 trilyon doları, Merkez Bankalarının bilanço genişlemeleri de 10 trilyon doları bulmuştur. Bu çalkantılı iklim elbette ülkemizi de etkilemiştir. Cari açığımız negatif yönde artarken turizm gelirlerimiz düşmüştür. Döviz talebini artırmıştır. Böyle dönemlerde vatandaşlarımızın tasarruflarını döviz ve dövizle alınan altına yönlendirmeleri de ilave talep ortaya çıkarmıştır. Son iki yılda MB kaynaklarından 30 milyar dolar cari açığın finansmanı için kullanılmıştır.
Yabancı sermaye çıkışı için kullanılan rakam 31 milyar doları bulmuştur. Reel sektörün döviz cinsinden borcunu azaltmak için talep ettiği kaynak da 50 milyar dolara ulaşmıştır. Vatandaşlarımız da 54 milyar dolar karşılığı döviz ve altın alarak tasarruf tercihlerinde değişikliğe gitmiştir. Sadece 4 kalemde 165 milyar dolarlık bir rakam ortaya çıktı. CHP Genel Başkanı 128 milyar dolarla şunlar yapılırdı diye kürsüden atıp tutuyor.
MB rezervlerinin her kuruşunun ne olduğu, neye karşılık geldiği, niçin kullanılabileceği bellidir. MB rezervleri çeşitli yöntemlerle piyasadan sağlanan emanet paralar ile altın varlığının ve şayet varsa cari fazlanın toplamından oluşur. Rezervin amacı, ithalatçısından yatırımcısına, reel sektöründen vatandaşına kadar dövize ihtiyaç duyulan işlemlerde ortaya çıkan talebi karşılamaktır.
Merkez Bankamız bu işlemleri bir süredir, ihale yoluyla değil, Asya piyasalarında ülkemize yönelik gece yarısı operasyonlarının önüne geçmek için 24 saat esasına göre çalışan piyasa yapıcısı bankalar eliyle yürütüyor.
Piyasa döviz talebini kendi içinde karşılayabiliyorsa Merkez Bankasına ihtiyaç kalmaz. Nitekim geçtiğimiz haftalarda, yaklaşık 15 milyar dolarlık böyle bir işlem, Merkez Bankası'na ihtiyaç kalmadan, piyasanın kendi dinamikleri içinde gerçekleşmiştir. Ama bu talebi piyasa karşılayamıyorsa, o zaman görev Merkez Bankası'na düşer. Zaten Merkez Bankası’ndaki döviz rezervlerinin amacı da budur.
Merkez Bankası bu görevini yapmazsa ne olur? Öncelikle arz-talep dengesizliğinden dolayı döviz kuru istikrarsız bir şekilde yükselir. Şayet buna rağmen talep karşılanmazsa, uluslararası piyasalarda ülke olarak temerrüde düşersiniz. Türkiye son iki yılda, daha önce eşi benzeri görülmemiş bir döviz talebiyle yüz yüze kalmıştır. Buna rağmen ülkemiz, talebin hepsini de karşılamayı başarmıştır. Evet, bu bir başarıdır. Hem de Türkiye’nin sadece siyasette ve diplomaside değil, aynı zamanda ekonomide de öyle kolay yıkılamayacağını gösteren tarihi bir başarıdır.
Nereye harcandı diye yaygarası yapılan 128 milyar dolar, ne buhar olmuştur, ne de haksız ve hukuksuz yere herhangi birilerinin cebine girmiştir. Bu para ve çok daha fazlası, ekonominin aktörleri ve vatandaşımız arasında dolaşıma girmiş, yani yer değiştirmiş, ama sonuçta çoğu yine ülkemizin değeri olarak yurt içinde kalmıştır.
Günün sonunda ise, ekonomik işleyişin tabii sonucu olarak, bu paranın çok önemli bir kısmı yeniden Merkez Bankası rezervine geri dönmüştür. Üstelik Merkez Bankası bu işlemleri yaparken zarar bir yana, son iki yılda 98 milyar lira kâr etmiş ve bunu da hazineye aktarmıştır.
MB rezervini 27,5 milyar dolardan 135 milyar dolara çıkartan bizdik Bay Kemal. Bu rezervi turşusunu kurmak için değil, ülkemizin ihtiyaç duyduğunda kullanması için büyütmüştük. O günler geldiğinde de kullandık.
MB’nin 90 milyar dolara yakın rezervi var. Bu rezerv ihtiyaç duyduğunda kullanabilir. Elbette bu ekonomi politikası tercihidir. Türkiye bu tercihi çok önceden yapmış bir ülkedir. Biz bu kritik dönemde sergilediğimiz güçlü duruş Türkiye’yi hem içeride hem dışarıda sıkıntıya düşürmeden büyük dalgayı göğüslediğimize inanıyoruz.Bununla da kalmadık 60 milyar liranın üzerinde bir kaynağı sosyal koruma kalkanı başlığında altında insanımıza hibe olarak dağıttık.
311 milyar liralık bir kaynağı da üretimi ve istihdamı desteklemek için harekete geçirerek reel sektörün bu zorlu dönemde ayakta kalmasını sağladık. Bu sayede, gelişmiş ülkeler dahil dünyadaki diğer devletler çok ciddi ekonomik daralmalarla başa çıkmaya çalışırken, Türkiye geçtiğimiz yıl yüzde 1,8 büyümeyi başardı, istihdamını büyük ölçüde korudu, üretimini artırarak sürdürdü.
Hatta, döviz talebinin önemli bir kısmı da kapasitesini artıran fabrikalarımızın makine, hammadde ve ara mamul ithalatından kaynaklanmıştır. Nitekim, bu yılki büyüme hedefimiz yüzde 5’in üzeridir.
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Birliği, Türkiye’nin salgın döneminde ekonomik durgunluğu önlemek için yaptığı harcamaların olumlu etkilerinden övgüyle bahsetmektedir. Eğer biz döviz üzerinde yoğunlaşan talebi tereddütsüz karşılamamış olsaydık, yani kontrolü ele almasaydık, işin ucunun nereye kadar varabileceğini, 1994 ve 2001 krizlerine bakarak az-çok görebiliyoruz.
Şu anda 128 milyar dolar nerede yaygarası kopartanların tüm amaçları da zaten ülkenin böyle bir duruma düşmesidir. IMF komiserleriyle otel lobilerinde yaptıkları gizli görüşmelerin gayesinin de Türkiye’yi eksi günlerinde döndürmek olduğunu biliyoruz. Bugüne kadar vesayetten darbeye, terörden uluslararası baskıya kadar her konuda heveslerini kursaklarında bıraktık, inşallah ekonomide de heveslerini kursaklarında bırakacağız.
Gerçi, bunlarda yalan da bitmez, iftira da bitmez. Sadece son birkaç yılda yüzlerce yalanlarını çürüttüğümüz, belgeleriyle yüzlerine çarptığımız halde; hiç utanmadan, arlanmadan, en basitinden bir düzeltme bile yapmadan, hemen öteki yalana geçtiler.
Dikkat ederseniz “önce 128 milyar dolar nerede” diyerek, sanki bu para yok olmuş, çalınmış, çırpılmış gibi bir hava estirmeye çalışıyorlardı. Sonra böyle bir şeyin asla olamayacağı gerçeği, bizzat kendi arkadaşları tarafından bile dile getirilmeye başlanınca, işi bu defa “128 milyar dolar kime satıldı” yaygarasına çevirdiler.
Bunların ceddi de, rahmetli Menderes’in 12 uçak dolusu para ve altınla kaçmaya çalıştığı iftirasıyla darbeyi meşrulaştırmanın gayreti içindeydiler. Çünkü bunları üzerimize salan akıl, “yalanı ne kadar büyük söyler ve ne kadar ısrarla devam ettirirseniz, inandırması o kadar kolay olur” diye kendilerine telkinde bulunuyor. Ama gerçeklerin er-geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var.
İşte biraz önce 4 ana kalemde açıkladım. Merkez Bankası kaynaklarından finanse edilen cari açığımız, izaha ve belgeye ihtiyaç duymayacak kadar açık bir gerçek olarak zaten ortadadır. Türkiye’den bu dönemde hangi yabancı sermaye sahiplerinin, ne kadarlık bir meblağla çıktığı da bellidir. Bizim söylememiz olmaz ama onlar kendileri bunu açıklayabilir.
Reel sektörden hepsi de ülkemizin ilk 500’ü, ilk 1.000’i içinde yar alan şirketlerden hangilerinin döviz borcu pozisyonlarını kapattıkları da bellidir. Bunları da bizim söylememiz olmaz ama o şirketler kendileri açıklayabilir.
Vatandaşımızın aldığı döviz ve altına gelince… Burada neredeyse ülkede yaşayan herkesi hedef alan kötü niyetli bir itham söz konusudur. Türkiye’de ticaretle uğraşan herkesin dövizle ve altınla işi vardır. Türkiye’de tasarruf edecek üç-beş kuruşu olan herkesin de dövizle ve altınla işi vardır. Dolasıyla, kim, ne zaman, ne kadar miktarda döviz aldı, altın aldı gibi bir soru, mantıksız olmasının ve hukuki olarak suç teşkil etmesinin ötesinde, doğrudan milleti suçlamaktır.
Merkez Bankası’nın döviz işlemleri, alıcı ve satıcı tarafın işlem gerçekleşene kadar bilinmediği otomatik platformlarda yapılmaktadır. Alış veya satış fiyatı da, işlem anında ortaya çıkan rakamdır. Yani hiçbir kişiye veya şirkete ayrıcalıklı işlem yapılabilmesi, sistemin işleyişi gereği zaten mümkün değildir.
Geçmişte bunun örnekleri var mıdır? Evet, vardır ve o örnekleri en iyi CHP’lilerin kendileri, özellikle de o dönemlerde IMF’ye çantacılık yapanlar bilir. Mevcut sistem, hiç kimseye özel olarak, fiyat ve miktar bakımından ayrıcalıklı bir döviz satışına imkân tanımaz.
Biz her zaman, tasarrufların Türk Lirası cinsinden tutulmasından yana olduğumuzu söyledik, söylüyoruz. Ama vatandaşımız dövizle veya altınla tasarruf etmek istiyorsa, onu da başka türlü davranmaya zorlayamayız. Tüm bu hakikatler apaçık ortadayken, Türkiye’nin itibarını düşürmek, kredibilitesine zarar vermek, yatırımcıların güvenini sarsmak için yürütülen “128 milyar dolar nerede” kampanyasını siyasi muhalefet saikiyle açıklamak mümkün değildir. Ortada bu ülkeye ve millete yönelik aleni bir ihanet, aleni bir saldırı, aleni bir hançerleme vardır. Bu izahlarımıza rağmen hâlâ aynı teraneleri tekrar eden hiç kimseyi masum kabul etmeyeceğiz.
Türkiye’ye hayrı dokunmayanlardan tek beklentimiz şerlerini ülkeden uzak tutmalarıdır. Küresel sistemin siyasi ve ekonomik olarak yeniden yapılanma sancıları yaşadığı bu süreç “ya hayır konuş, ya sus” dönemidir. Bir başka ifadeyle bunlara, “gölge etmeyin başka ihsan istemez” diyoruz.
Türkiye’yi inşallah 2023 hedeflerine ulaştıracağız. Bu ülkede; ekonomiyi şahlandıracak olan da, yatırımları artırarak sürdürecek olan da, demokrasiyi geliştirecek olan da, insanlarımızı hayallerine kavuşturacak olan da velhasıl umudu yaşatacak olan da biziz.
Milletimiz, şu sefil CHP zihniyetine, bırakınız ülkenin yönetimini, günahını bile emanet etmez. Halkımız müsterih olsun. Bu ülkenin 128 milyar doları ne birilerine peşkeş çekilmiş, ne de heba edilmiştir. Milletimizin her bir ferdinin hakkına, hukukuna, ekmeğine, aşına, geleceğine göz dikmeye kalkan her kim olursa olsun, karşısında önce bizi bulur."
© Tüm hakları saklıdır.