Söyleşi

Canlı bomba Vedat Acar'ın ailesi anlatıyor

Vedat Acar'ın ağabeyi Beydullah Acar, amcası Kayahan Acar, Şehristan Hanım ile söyleşmeye koyuluyoruz...

08 Kasım 2010 02:00



Selin ONGUN- T24
[email protected]   



Foto muhabir arkadaşım Burçin Korkmaz ile Bağcılar Evren Mahallesi'nde, canlı bomba Vedat Acar'ın ailesinin yaşadığı evi arıyoruz. Ailenin ikamet ettiği açık adresi bilmediğimizden, civardaki esnafın farklı tariflerini deneyerek en sonunda doğru apartmanın önüne ulaşıyoruz. Bloğun giriş kapısında isim yazmayan neredeyse 20 zil var. Hemen girişteki dairenin camındaki kadına soruyoruz; “Acar ailesi burada mı yaşıyor?”  Önce “Evde yoklar” diyerek yanıtlıyor. Israrımız üzerine dairenin numarasını söylüyor, zile basıyoruz. Ve evdeler; otomatiğe basılıyor.


Merdivenleri takip ederek, önünde en çok ayakkabı olan dairenin kapısını tıklatıyoruz. İki genç adam, okul önlüklü bir çocuk, başörtüsüyle ağzını kapayan bir kadın, orta yaşlı bir adam bize bakıyor. Apartmanın ışığı sönünce, kapıyı iyice aralıyorlar. Kendimizi tanıtıyoruz, ailenin cenazeyi Adli Tıp'tan henüz aldığını bildiğimizi, kendileri için sıkıntılı bir zamanda geldiğimizi not düşerek, özellikle Vedat Acar'ın annesi Şehristan Hanım'la konuşmak istediğimizi söylüyoruz. Vedat Acar'ın ağabeyi olduğunu öğrendiğimiz genç adam, “Anneyle nasıl konuşacaksınız ki? Dilini biliyor musunuz?” diyerek  noktayı koyuyor. Birkaç dakikalık  ikna çabamızdan sonra misafir odasına buyur ediliyoruz.

Odanın duvarlarında Arapça dualar olduğunu tahmin ettiğimiz birkaç çerçeve asılı, “oturma grubu-masa-büfe” takım mobilyalı küçük bir salon. Geçen hafta 17'si sivil, 15'i polis, 32 kişinin yaralandığı Taksim'deki eylemi gerçekleştiren canlı bomba Vedat Acar'ın annesi Şehristan Hanım, üç kişilik bir koltuğun ucunda kıpırdamadan duruyor. Vedat Acar'ın ağabeyi Beydullah Acar,  amcası Kayahan Acar, Şehristan Hanım ile söyleşmeye koyuluyoruz.


-Şehristan Hanım kaç yaşında?

(Hemen yanımızda oturan Şehristan Hanım Kürtçe ve çok kısa bir cümle kuruyor. Sorunun yanıtını  Şehristan Hanım'ın oğlu Beydullah Bey'den Türkçe olarak alıyoruz.) Annem 48 yaşındadır.  
 

-11 çocuğu vardı, değil mi?

Beydullah Acar: 
Öyle. 

-Vedat Acar kaçıncı cocuğuydu? 

Beydullah Acar: 
Beşinci. 

-Van doğumlu değil mi? 

Kayahan Acar (Vedat Acar'ın amcası) : 
Vallahi biz Vanlıyız. Van'ın Gürpınar İlçesi'ne bağlı Uzungedik Köyü'nden, Güzelsu'dan. Orada yaşıyorduk. Şimdi dağılmışız ama. 

-Bütün aile İstanbul'da mı yaşıyordu? 

Kayahan Acar:
 Öyleydi, ailece, hepsi geldiler. 11 yıl olmuş. 

-Şehristan Hanım'ın bu konuştuklarımızı anlayabilecek kadar Türkçesi yok mu? 

Beydullah Acar: 
Az anlıyor, konuşması hiç yok. Şimdi mesela burada, yanda bir Türk komşumuz var. Annemi çok sever, annem de onu çok sever. Bir türlü ne annem onun dediğini anlayabildi, o da annemin söylediğini anlayamadı. O gerçekten yazılacak bir şeydir. 

-Karşı komşunuz mu? 

Beydullah Acar: 
Hemen yan taraftadır, 11 yıllık komşumuz. Birlikte çay içerler, ama dilden dolayı iletişim olamıyor. 


'Olaydan sonra komşularımızın gelmemesini anlıyoruz, haklılar korkuyorlar' 

-Taksim'deki patlamanın ardından o  komşunuz ziyarete geldi mi?

Beydullah Acar: 
Gelmedi. Can ciger hiçbir komşu gelmedi. Bir de korku var yani. Şu anda basın, şu bu, şu anda terörist ilan ettiler bu aileyi. Komşular nasıl gelebilir ki? Demek istediğim birlikte bir  konuşamadılar ama komşuluk hep yaptılar. (Şehristan Hanım, oğlu Beydullah Bey bu cümleleri kurarken, elini dizine vura vura Kürtçe konuşmaya başlıyor.)  

-Anneniz ne diyor? 

Beydullah Acar:
 “Kapılar kapalı, hep gelip giderlerdi, şimdi görmedim onları” diyor. Annem kimseyi incitmemiş, biz kimseyi incitmemişiz. Böyle oldu. Korku var yani, olay olunca. Komşular da haklı. 

-Siz Şehristan Hanım'ın kaçıncı çocuğusunuz? 

Ben üçüncü oğluyum. Bizim büyüğümüz şu anda askerde, üç ayı kaldı. Babam hapiste, onun da üç ayı kaldı. Hep böyle bir hikâye işte. Konuştuk, şimdi burada tamamlasak. 

- Girişte de söylemiştik; kardeşinizin cenazesini birkaç saat önce Adli Tıp'tan aldığınızı ve şu anda bir gazeteciyle konuşmaya meraklı olmadığınızı biliyoruz. Fakat şunu deneyemez miyiz; ailenizin portresini konuşsak, Türkiye'nin meselesi gibi, binlerce insanın hayatını kaybettiği bu savaşta Acar ailesinin hanesinde olanları sorsak? 

Kayahan Acar: 
Şimdi hanımfendi Türkiye'nin meselesi şu: Türkiye'de bir Kürt sorunu var. Bu,  insanları parçalamış, dağıtmış. Ekonomik sefalet olmuş.  Her türlü baskıdan dolayı kaçıp gelmişler buraya. Burada da bugün bu durumu yaşıyorlar. Yengem istemezdi çocuğu bu duruma gelsin. Biz istemezdik canımız gitsin böyle olsun. Ekonomik şartlar, ezilmişlikler bizi bu yerlere, taraflara sürdü. Bu parçalanmış duruma geldik. Bu bizim sorunumuz değil. Bu Şehristan'ın sorunu değil.

(Şehristan Hanım araya girerek söze katılınca yine rica ediyoruz: Çevirebilir misiniz?)

Beydullah Acar: 
Çocuğum parça parça... Bunu diyor. En sevdiği çocuğuydu, annem en çok onu severdi. Ona baba derdi.


'Kardeşim babamla hiç konuşmuyordu, annem Vedat'a baba derdi'

-Kardeşiniz Vedat Acar'a anneniz “baba” mı diyordu?

(Şehristan Hanım sadece “He valla” kısmını anlayabildiğimiz uzun bir cümle kuruyor. Ağlıyor. Bu kez biz rica etmeden Beydullah Bey, annesinin sözlerini birkaç cümle ile şöyle aktarıyor.)

Beydullah Acar: 
O kardeşim babamla hiç konuşmuyordu. Babam hapiste diye ona kızıyordu. “Annemi üzüyorsun, senin hakkın değil” diyordu. Annem ona “baba” diyordu, onu çok sevdiğinden.

-Anneniz oğlu Vedat'ı en son ne zaman görmüştü?

Beydullah Acar: 
Kendini göstermiyordu ona, ona çok bağlıydı diye. Onu bırakamaz diye kendini göstermiyordu.

Kayahan Acar: 
Yani 1994'ten sonra kimse görmedi.

-Basında yer alan bilgi örgüte 2004'te katıldığıydı.

Kayahan Acar: 
Doğrudur, aklımız yerinde değil, onu söyledim.

Beydullah Acar:
 Biz emniyette gereken bilgileri vermişiz. Şimdi bunları konuştuk biz emniyette. Daha şey yapmayın.

-Sizi sorguladığımızı sanmayın lütfen, bizim öğrenmek istediğimiz...

Kayahan Acar:
 Hanımefendi şimdi bu insanlar niye bunu yapıyor? Bu insanlar nasıl bu dereceye geliyor? Onları görmek gerekir. Basının, medyanın, “insanım” diyen herkesin bunu sorması gerekir. Niye böyle oldu? Bunun üzerinde durmak gerekir.

-Bunu konuşmaya mesela şununla başlasak; Beydullah Bey  ve Vedat Acar'ın arasında kaç yaş fark vardı?

Beydullah Acar: 
Ben üçüncü çocuğum, arada bir kız var, Vedat da beşinci çocuktu. Doğum tarihimiz kimliktekinden farklıdır. Yani bir iki yaş fark vardır aramızda.

Kayahan Acar: 
Bizim hayatımız allak bullak, doğumlarımız, her şeyimiz paramparça.

-Az önce taşınacağınızı söylemiştiniz, değil mi?

Beydullah Acar: 
Öyle, gidiyoruz. (Bu sırada Şehristan Hanım ve Beydullah Bey  bir süre kendi aralarında konuşuyor.)

-Anneniz ne diyor?

Beydullah Acar: 
 “İstanbul'a razıydım” diyor.

-Dönmek istemiyor mu?

(Şehristan Hanım ilk kez Türkçe yanıtlıyor) Yok valla. Ama burada güzel he... (Şehristan Hanım'ın devamını Türkçe getiremediği bu cümle burada son buluyor, odadakiler de kararlılıkla susunca sözü sürdürebilmek için yine rica ediyoruz.)

-Şimdi sahiden konuşmaya başlayabilir miyiz?

Beydullah Acar: 
Şunu kapatsanız. (Ses kayıt cihazını işaret ediyor.)

- Bu kayıt cihazı her şeyi olduğu gibi doğru yazmamızı sağlayacak, birbirimize güvenemez miyiz?

Beydullah Acar: 
Başımıza ne geliyorsa güvenden geliyor.

Kayahan Acar:  
Artık bu saatten sonra daha ne olacak, doğru söylüyor.

Beydullah Acar:
 O şeye girmeyin, bundan önceki yaşantısı, tamam. (Odadaki hava kurşun gibi ağır. Sessizliği Şehristan Hanım'ın iç çekişi bozuyor.)

-Acı çeken bir annenin ızdırabını çoğaltmak için gelmedik. Buna güvenin lütfen.

(Beydullah Acar odanın kapısını açarak içeriye sesleniyor; “Bir çay getirin hele.” Söyleşinin devam etmesinden yana inisiyatif gösteren Kayahan Acar'a hemen soruyoruz.)

-Siz de İstanbul'da mı yaşıyorsunuz?

Kayahan Acar:
 Yok ben olaydan sonra geldim. Aile de tamamen taşınacak. Valla bizde hayat böyle. Hayat bizi nereye sürüklerse, gideriz. Kaderimiz o. Sadece bizim değil. Bu gibi insanların kaderleri bu. Nereye sürüklenirsek. Şimdi buraya geldik, acıyı gördük, döneceğiz yine.

-Beydullah Bey ama siz İstanbul'da çalışıyorsunuz, değil mi?

Beydullah Acar:
 Dekorasyon, inşaat işi.

-11 yıl önce, 11 çocuklu Acar ailesi İstanbul'a geldi. Siz de...

Kayahan Acar: 
Umutlarla geldiler. (Şehristan Hanım, kayınbiraderi Kayahan Bey'in sözü üzerine söyleşiye katılıyor. Ama nasıl? “Vay vay vay” diyerek tülbentiyle gözyaşlarını siliyor. Yine kimse konuşmuyor. Bir süre sonra Beydullah Bey, “Annem Adli Tıp'ta görmüş oğlunu, tabii el yok, ayak yok, hiçbir şey kalmamış” diyor. Şehristan Hanım, kafasını sallaya sallaya öylece duvara bakıyor.)

-Şehristan Hanım feryad ederken oğluna kızıyor mu?

Beydullah Acar: 
“Bana bunu niye yaptın?” diye ağlıyor. “Bombayla değil de başka bir ölümle gelseydi bu kadar zoruma gitmezdi” diyor.

Kayahan Acar:  
Diyor ki “İnsanlara zarar vermesi daha çok içimi yaktı.” (Şehristan Hanım tam burada öyle bir “He valla” dedi ki “çeviri” esi beklemeden kendisine sorduk: “Hakkınız helal mi?” Tercüme edilmiş yanıtı şu: “Onun benimkini helal etmesi gerekir. Haklı olsa bile hiçbir gün kalbimi kırmamış.”) 


'Bir çocuk nasıl canlı bombaya dönüşür; onun çocukluğunu öğrenin!'

-Kardeşiniz nedeniyle anneniz kendini mi suçluyor?

(Beydullah Bey, soruyu Kürtçe olarak annesine sorup, yanıtını aktarıyor) “Yok, benim suçum yok” diyor.

-En başta “Komşularım gelmedi” demişti. Onların bu tercihlerini anlaşılır buluyor mu?

Beydullah Acar: 
Şu anda belki gizli gizli ağlıyorlar. Ben buna eminim. Keşke sorsanız bizim için ne diyecekler.

Kayahan Acar: 
Şimdi hanımefendi insanlar da haklılar. Kimisi korkuyor. Bunu eleştirmek doğru olmaz. Onun için şey yapmamak lazım. Herkes sonuçta haklıdır bu duygusunda. Sonuçta olmuş bir olay var.


-Basına yansıyan bilgilerde Vedat Acar'ın bir ay önce Şirinevler'de ağabeyinin sahte kimliği ile ev tuttuğu yer almıştı. Siz kardeşinizi en son ne zaman gördünüz? Anneniz ne kadar zamandır oğlunu görmüyordu?

Beydullah Acar: 
Biz kapımızı açarken, siz dediniz ki “Bu ailenin yaşamını yazmak istiyorum.” Ben kardeşimin sivil hayatını konuşmak için aldım sizi. Fakat bizi oraya çekiyorsunuz, daha derine gidiyorsunuz. Şu anda bir Başbakan açıklama gereği duymadı, benim hakkım yok şu anda böyle konuşmaya. Sizin de başınız belaya girer, benimki de girer.

-Biz işimizi yapıyoruz, kimsenin başı belaya girmez. “Kardeşinizi en son ne zaman gördünüz” diye sorduk çünkü ailesiyle olmak yerine kendiyle birlikte başkalarını da öldürmeyi göze alma...

Beydullah Acar: 
Sizin için bir çocuk nasıl bir canlı bombaya dönüşür? Onun çocukluğunu öğrenin. Onun için kapıyı açtım. Medya yeri geldi mi çok aileden biri oluyor. Sonra olayları kendine göre bir yerden görüyor. Ben yıllardır bu acıları yaşıyorum.

-Bakın acı yarıştırılmaz. Biz sizin halinizi anlaşılır buluyoruz. Fakat rica edelim...

Beydullah Acar: 
Şu anda hem psikoloji olarak kendimizde değiliz. Yanlış da konuşabiliriz. Doğru olmaz.

-Bir kez daha aynı yerden başlayarak soralım; Acar ailesi İstanbul'a neden geldi, siz nasıl bir ortamda büyüdünüz, ne yaşadınız? Bunları konuşamaz mıyız?

Beydullah Acar: 
Herkesin yaşadığı gibi. Köyde yaşantı nedir; aynıdır. Odur başka bir şey yok.

Kayahan Acar:
 Hanımefendi köyden büyük şehire umutlarla gidilir, yani oradan gelen çoğu insan hayallerle geliyor. Aile de böyle geldi.  Burada acılarla, sıkıntılarla hayat devam etti. Ta ki Vedat'ın bu duruma gelmesi... Şimdi tekrar döneceğiz başka çaremiz kalmadı. Bakın ben bunları (Acar ailesini kast ediyor) burada bırakmam.

-Memlekete dönünce ailenin daha iyi bir hayatı mı olacak?

Kayahan Acar: 
 Daha güzel bir yaşam? Bizim öyle bir şeyimiz yok. Mecburiyet var. Mesela bizim oraya sürekli göçmenler gelir. Afganlar gelir, İranlılar gelir, Avrupa'ya, Amerika'ya doğru kaçarlar umutlarla. Ama yolda ölenler olur. Biz de işte o umutlarla geldik. Artık gideceğiz, ölsek de memleketimizde öleceğiz. Sonra ekonomik şartlar her şeyin başı bu. (Bu esnada Şehristan Hanım, yanımızdan kalkarak odadan çıkıyor. Namaz kılmaya gittiğini öğreniyoruz.)

-Az önce sözümüzü tamamlayamadık, Taksim'deki saldırıdan hemen sonra yazarımız Çiğdem Anad “Bir çocuk nasıl intihar bombacısı olur?” sorusunu işleyen bir yazı kaleme almıştı...

Beydullah Acar:
 Tanımıyorum, bilmiyorum ne demiş. (Vedat Acar'ın amcasının oğlu olduğunu öğreneceğimiz bir genç odaya giriyor. Tanışma faslından sonra tekrarlıyoruz.)

-O yazıyı örnek verdim, çünkü  az önce sizin söyledikleriniz vardı o yazıda. 
Sizler Vedat Acar'ın en yakın akrabalarısınız, söyler misiniz; bir çocuk nasıl intihar bombacısı oldu?

Beydullah Acar: 
O çok önemli. Bu insanlar niye göç etti? Biz niye geldik buraya?Babaları niye uyuşturucu yaptı? Babaları uyuşturucuya niye girdi? Uyuşturucaya girerken, yıllardır çevresine bir şey aldı mı?

-Babanız kaç yıldır cezaevinde?

Beydullah Acar:
 Bu son dönemde, iki buçuk yıldır cezaevinde. Şimdi birkaç ayı daha var. Bundan önceki süreçlerde de  iki yıl, üç yıl, beş yıl, öyle cezaevinde kaldı.

-Bölgede uyuşturucu kaçakçılığı...

Kayahan Acar: 
Bu kaçakcılığın sebepleri ne? Ekonomik. Daha şimdi söyledim, ekonomik şartlar yüzünden baba kendini ateşe attı. Çocukları için. Başka alternatif yok. İş sahası yok, kazanacak yer yok. Çocuklar aç, perişan. Baba cezaevindeyken Şehristan, bu yeğenlerim ne sefaletle, ne acılarla kaldıklarını bir onlar bilir.


'Ailemizde ilkokulu bitiren yok'

-İstanbul'a geldiklerinde de babaları cezaevinde miydi?

Kayahan Acar: 
Girip çıkıyordu. Ekonomik şartlar çok fenaydı. Bizim oradaki insanların çoğunun hayalinde “İstanbul'da hayat var. İzmir'e gidelim kurtulalım” gibi, böyle şeyler olur. Gelen de işte böyle oldu. Bu sadece bizim aile için geçerli değil. Çocuk sahipsiz kaldı mı; böyle oluyor.

Beydullah Acar: 
Bizim hiçbirimiz okumadı. Ben ilk günden kaçtım. İlk sınıftan. Orada köydeydim. Daha da gitmedim okula. Bizde kimse gitmedi.

-Ailenizde ilkokulu bitiren var mı?

Beydullah Acar: 
Yok. Yeni burada okuyan en küçük kardeşimiz Baran var. Onu da şimdi memlekete gönderdik. Olaydan sonra hepsini gönderdik. Bir biz kaldık, biz de gideceğiz. 

-Geçen yıllarınızı soracağız yine, babanız cezaevinde, İstanbul'a gelince hepiniz çalıştınız mı?

Beydullah
 Acar: Doğrudur.

-İstanbul'da ilk yerleştiğiniz yer neresiydi?

Beydullah
 Acar: İlk buraya (Bağcılar- Evren Mahallesi) gelmişiz.Yandaki binaya.

-Vedat Acar da burada sizinle mi?

Beydullah Acar: Evet.


'Çalıştığı atölye rutubetliydi, orada behçet hastalığına tutuldu'

-İstanbul'a geldiğinizde o kaç yaşındaydı?

Beydullah
 Acar: Ben 15 yaşında olsam, o da 13'tür.

-O nerelerde çalışıyor, ne yapıyor?

Beydullah
 Acar: O küçük otöllerde çalışıyor.

-Otel mi?

Beydullah
 Acar: Yok konfeksiyon.  Benim Türkçem böyle işte! (İlk ve son kez gülüyor) Yani a-töl-ye-ler-de (birkaç kez deneyerek söylüyor) çalışıyordu. Çok sadıktı işine, dostuna, cevresine çok sadıktı. O kadar ki patron anahtarı veriyordu ona. İlk geldiği sene altı yıl boyunca tek yerde çalıştı. Orası da rutubetliydi. Köşede bir makinesi vardı. Makineye o kadar iyi bakıyordu.

-Ne iş yapıyordu?

Beydullah
 Acar: Dikim dikim. Patronları da çok seviyordu. O patronu görmeniz gerek.

-Bu altı yıl çalıştığı yerden niye ayrıldı peki?

Beydullah
 Acar: Daha büyük bir yerde iş buldu. Orası çok rutubetliydi. O behçet hastalığına da orada tutulmuş. Bodrum altında, öyle bir yerdi. Hani yerin altında. Bana demişti, “Ben burada hasta oldum” diye. Ama çok neşeli insandı.(Şehristan Hanım, odaya giriyor, hemen yanımıza oturuyor.)

Kayahan Acar:
 Bir de bizim ailemizde en dindar insan da oydu. Namazında niyazında.  Bir huyunu söyleyeyim; Bağcılar'dan Şirinevler'e mi gidecek, orada dilenci var diyelim. Cebindekini ona verir. Öyle biri.

Beydullah Acar:
 Arkadaşları da hep büyük insanlardı.

-O ne demek?

Beydullah Acar:
 Yani ondan yaş olarak büyük kişiler.Tabii şöyle bir yönü vardı. Bir deli gördü mü onunla konuşurdu. “Bu delidir” demezdi.


'Babama uyuşturucu işi haram derdi, babamla konuşmuyordu'

-Babanızla hiç görüşmüyor muydu?

Beydullah Acar: 
Şöyle bir tepkisi vardı, “Uyuşturucu işi, haram” derdi. “Baba seni affetmiyorum” diyordu. Çok kızgındı babama. Cezaevine onu görmeye gitmedi. (Şehristan Hanım, oğlunun dediklerini “He he he” diyerek onaylıyor.) Annem onu bizden ayrı tutardı. Evde bir tartışma oldu mu çünkü o hep “Annemi üzmeyin” derdi. Ama babam mahkum oldu sisteme. Onu yapmasa çocuklar aç. Biz küçükken gittik, hep o bodrumlarda çalıştık, hep paramızı topladık evimize verdik.

-Kardeşlerinizden bahsediyorsunuz?

Beydullah Acar: 
Doğru. Üç kız, sekiz erkek oluyoruz. Bazımız konfeksiyonda, bazımız inşaatta çalışıyor. Öyle bir durum.

-Tipik göç çocukları gibi mi?

Beydullah Acar:
 Ama sadece biz değiliz, böyle çok var. Keşke bir biz olsak.

-Taksim'de olanları anneniz televizyondan mı öğrendi?

Beydullah Acar: 
Ben hep kapattırdım televizyonu.

-Nasıl öğrendi?

Beydullah Acar: 
Ben tam işe gidecektim polis aradı. Ben gittim hemen emniyete. “Anama bir şey demeyin” diye çıktım. O da zaten hastanedeydi, evde değildi. Daha yeni öğrendi. Önceki gün öğrendi. Benim yanımda çalışan bir arkadaş vardı. Eve geldi, kapının önüne. Camdan, “Bir şey duydum, doğru mu? Başınız sağolsun” dedi. Annem de, ha bu camdaydı.(Söyleşiyi yaptığımız salonun penceresini gösteriyor.) Arkadaşa “Sus” dedim Türkçe. Öyle anladı annem de. Sonra...

-Evet sonra?

Beydullah Acar: 
Hocam yeter artık.

-Ya en küçük kardeşiniz, ilkokula giden?

Beydullah Acar: 
O 11 yaşında.

-Pazartesi okula gitti mi?

Beydullah Acar: 
Hocam tamam olsun.  Benim aklım yerinde değil, vallahi bilmiyorum ne yaptı.

Onu görmemişim. Azad vardı, o çok bağırdı. “Ben de alıp başımı gideceğim” dedi. Zaten annem sürekli haberleri izliyordu. Diyordu “Şimdi çıkacak.”  Nereden baksan her gün biri çıkıyor değil mi?


'Annem çatışmada ismi çıkar diye sürekli Roj Tv izliyordu, böylesini beklemiyordu'

-Güneydoğu'daki çatışma haberlerinden mi bahsediyorsunuz?

Beydullah Acar: 
Tabi tabii. Annem sürekli Roj Tv izliyordu. Hani sürekli isme bakıyordu. “Var mı?” diye.

-Bir çatışma haberinde oğlunun da isminin okunabileceğini bekliyordu ama Taksim'de bir canlı bomba...

Beydullah Acar: 
Hocam tamam olsun.

-Şehristan Hanım Taksim'e gittiniz mi siz hiç?

(Şehristan Hanım “Taa orası” der gibi eliyle işaret ederek, Kürtçe konuşuyor. Oğlu Beydullah Bey, annesine yanıt veriyor. Araya girip soruyoruz.) 


Şehristan Acar: Keşke cenazesi başka yerden gelseydi, başkasına zarar vermeseydi

-Anneniz 11 yıldır İstanbul'da yaşıyor ve Taksim'i hiç görmemiş, öyle mi?

Beydullah Bey: 
Yok o karıştırdı, siz sorunca Eminönü'ne gitmişti, orayı söylüyor.

Kayahan Acar: 
“Bilmiyorum orayı” diyor. “Keşke böyle, olmasaydı, keşke cenazesi başka yerden gelseydi, başkasına zarar vermeseydi” diyor. Yaralananlara üzülüyor.

-Hayat sizin için bundan sonra...

Beydullah Acar:
 Vallahi şu anda bilmiyorum. Şu anda kurtulmak istiyorum. (Odadan çıkıyor.)

-Kurtulmak istediğiniz “teröristin ailesi” ifadesi mi?

Kayahan Acar: 
Tabii o da bir etken. Bakın ben amcasıyım. Onlar artık burada kalmak istese bile biz bırakmayız. Götüreceğiz.

-Vedat Acar'ın babası da Van'da cezaevinde değil mi? Onunla irtibatınız oldu mu?

Kayahan Acar: 
Van'da Eriş'te doğrudur. Baba televizyondan duydu. Bizden abilerim gitti. Görmek istediler. Bırakmamışlar. Gardiyanların dediği şu; baba çok kötü olmuş, iki defa doktor gitmiş. Kriz geçirmiş. (Cep telefonu çalıyor. Kayahan Bey telefonla konuştuktan sonra “Misafir gelecek” diyerek, kibarca “Konuşmayı bitirelim” mesajını iletiyor.)


'Gözüm kör olsaydı da İstanbul'a gelmeseydim'

-Şehristan Hanım'a şunu sorar mısınız: Buraya geldiğimizden beri evladı için ağlıyor, bize çocuğunun iyi biri olduğunu anlatmak için çırpınıyor. Ne yazık ki gerçek şu, 24 yaşındaki oğlu kendiyle birlikte insanları öldürmeyi seçti.  Filmi geri sarma şansı olsaydı en çok ne yapmak isterdi?

Kayahan Acar: 
Zaten ilk başta siz geldiğinizde onu söyledi. “Cenazesi keşke başka türlü gelseydi” diye hep ağladı. Vallahi ben dün geceden beri yanındayım. Şunu diyor, ilk başta abimi suçluyor. Babaya kızgın, “Çocuklarımı sahipsiz bıraktı. Başımızda olsaydı böyle olmazdı” diyor. Bir de dedi ki, “Keşke gelmeseydim, İstanbul'a geldiğim gün gözüm kör olsaydı, gözüm çıksaydı da gelmeseydim.” Belki de haklı. Köyde olsalardı, biz de orada amcaları olarak... Belki o zaman başka türlü olurdu. (Eve geldiğimizde kendini “Akrabaları değilim” diyerek tanıtan başörtülü bir kadın odaya giriyor. Türkçe konuşarak, “Gitmemiz gerektiğini, misafirlerinin geleceğini” söylüyor. Hemen sonra öğreniyoruz ki, Şehristan Acar da aile dostları olduğunu tahmin ettiğimiz genç kadına, “Neden çay ikram etmediklerini” sorarak kızıyor. “Çayınızı içtik kabul edin” diyerek, fotoğraf çekmek için izin istiyoruz. Birkaç dakika içinde evden ayrılıyoruz.)