21 Haziran 2022 10:36
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, kadın cinayetlerinde iyi hal indirimi uygulanmasını eleştirerek, "Çocuk istismarı, kadın cinayetleri, tecavüz suçlarında caydırıcı, kalıcı sonuçlar alabilmek için gerekiyorsa idam cezası bile tartışmaya açılmalıdır" görüşünü savundu.
Partisinin grup toplantısında konuşan Bahçeli, "Bazı diziler, gösterişe ve mübalağaya yaslanmış magazin programları, karamsarlık servis eden haberler hepimizi ve herkesi rahatsız etmektedir. Sabahın en erken saatlerinden gecenin en geç vakitlerine kadar kavgadan, kargaşadan, kutuplaşmadan, değerlerimize yönelik linç girişimlerinden başka ekranlarda hiçbir şey göze çarpmamaktadır. Gidişat iyi değildir." düşüncesini dile getirdi.
TÜSİAD'ı da hedef alan Bahçeli, "Neymiş, geleneksel politikalara dönmeliymişiz, üstelik fakirleşerek büyüyormuşuz. TÜSİAD’ın menşei ve mensubiyet duyduğu ülke neresidir? Bir kez olsun milli olun, bir kez olsun Türkiye’nin meşru tezlerine ve politikalarına destek verin. Haydi vermiyorsunuz, güç ve çıkar odaklarına boyun eğdiniz, bari objektif konuşun, dürüst konuşun, adam gibi konuşun, konuşun da biz de size müteşekkir olalım. “Benim Osmanlılığım Osmanlı Bankası kadardır.” diyen Meşrutiyet yıllarının Mebusu, aynı şekilde müfterisi ve müfsidi Boşo Efendi’den ne farkınız vardır?" dedi.
Bahçeli'nin konuşmasından başlıklar şöyle:
"İnsanın olgunluğu gibi siyasetin de olgunluğundan bahsetmek mümkündür, kaldı ki doğal ve doğru olanı budur. Olgunlaşmak demek alınan kararların, taşınan kalplerin hassasiyet düzeyindeki tırmanışı demektir. Olgunlaşmak demek kanın daha sıcak akması, zekanın daha canlı olması, ruhun daha huzurlu olması manasıyla eşanlamlıdır. Her rüzgara yelken açan, her telkine kapı aralayan, her tertibe çanak tutan bir siyaset anlayışının ne olgunluğundan ne de omurgalı duruşundan söz edilebilir. Olgunlaşmamış siyaset köksüzlüğün esiri, fazilet ve fikir yetersizliğinin eseridir. Leyleğin ömrü nasıl lak lakla geçiyorsa, basit ve bayağı siyasetin ömrü de polemikle, pişkinlikle ve peşin hükümlerle gelip geçecektir.
Türk siyasetinin çözüm bekleyen belki de en öncelikli sorunlarından birisi bu tip siyaset ve siyasetçi akımının müessif varlığıdır. Milliyetçi Hareket Partisi 53 yıllık şanlı ve şerefli mazisiyle, feleğin çemberini defalarca kırıp geçmesiyle mütekâmil ve muteber bir siyaset seviyesine hamd olsun erişmeyi başarmıştır. Elbette bugün ne yaşıyorsak izleri dündedir. Bugün ne ile karşılaşıyorsak hedefleri yarındadır.
Milli tarihimizle birlikte, beşeriyetin tecrübe ettiği hayat gerçeğine baktığımızda, küçük heveslerden büyük hedeflerin çıkmayacağı berrak şekilde görülebilecektir. Hedefi büyük olanın inancı da, iradesi de büyüktür.
Çünkü inanmak kutlu hedeflere vasıl olmanın, ufuk ötesini kavramanın, kendini aşma basiret ve becerisi gösterebilmenin yegane çaresidir.
Bu çarenin anahtarı temiz bir vicdan kapasitesi, selis ve seviyeli bir anlatım kabiliyeti, ihlas ve imanla yoğrulmuş bir karakter marifetidir. Maksat, milletimizi güzelliklerin en güzeliyle buluşturmaktır. Maksat, Türkiye’mizi görkemli, göz alıcı ve göğüs kabartan muhteşem bir gelecek aydınlığıyla kavuşturmaktır. Biz insanüstü bir gayretle çalışıyoruz, geceyi gündüze katıyoruz, enerjimizi emeğimizle karıştırıyoruz, azımızı çok yapmak için sürekli çabalıyoruz. Cumhuriyet’in 100’üncü yıl dönümüne adım adım hazırlanıyoruz. İlçe ilçe gezip vatandaşlarımıza hem düşüncelerimizi anlatıyor, hem de aydınlatma görevimizi yapıyoruz. İnsanımızın yüreğine yağmur gibi yağıyor, umutlarını yeşertiyoruz. Diyor ya merhum Cemil Meriç, “güneş ülkeleri aydınlatır, sözler de milleti.
Sözümüzle, sevdamızla, samimiyetimizle, sadeliğimizle, sabrımızla, sadakatimizle, sağduyumuzla ülkemin her yerine mücadelemizi yaygınlaştırarak 2023’te doğacak zafer şafağı istikametinde yürüyoruz.
Hz.Mevlana’nın dediği gibi; Günahlara kefarettir gönüldeki keder, niyetler halis olunca ameller olmaz heder, biraz sabreyle bak, neler göreceksin neler, Mevlam ihmal değil imtihan eder. Hep söyledik, gene söylüyoruz, bizim niyetimiz halis, nişanemiz halka ve Hakk’a hizmettir. Dönen dönsün, biz dönmeyiz yolumuzdan, duran dursun, biz durmayız engellerden, yılan yılsın biz yılmayız badirelerden. Bıkmadan, usanmadan, gevşemeden ülkülerimizi anlatacağız. Cumhur İttifakı’nın gelecekteki Türkiye tasavvurunu paylaşacağız. Oynanan oyunların iç yüzünü, yazılan kabussenaryolarının içeriğini ve yönünü milletimizin her güzel insanına tek tek, öz ve özet halinde aktarıp aydınlatma görevimizi yerine getireceğiz.
Aydınlanma, gerçekte olduğumuz şeye uyanmak ve sonra öyle olmak demektir. Aydınlanma, aklımızı kullanmaya cesaret edebilmektir. Aydınlanma, gerçekleri maskelemeye çalışarak zillete düşenlerin kararmış yüzlerine hakikatin ışığını tutabilmektir. Danışarak dağları aşacağız, danışmadığından düz yolda şaşıranları kendi acıklı hallerine terk edip bırakacağız. Her yerde okkanın dört yüz dirhem olduğunu eninde sonunda göstereceğiz.
Şunu bir defa açıkça ifade etmek durumundayım ki, ülkemizin hiçbir yerinde zillet ittifakının iddia ettiği gibi bir Türkiye tablosu yoktur. Siyasetlerini yalan ve riyayla mayalandıran, tezvirat ve tefrikayla maskaralaştıran çürük çarık zihniyetlerin hiçbir sözü söz değildir, hiçbir açıklaması doğru değildir. Yalandan vergi alınmış olsaydı, yalancı siyasetçilerin hepsi iflas bayrağını çekmekten inanıyorum ki kurtulamazlardı. Yalnızca göz boyamak ve çalışıyor imajı uyandırmak amacıyla üç beş esnaf gezip fitne fücur teşrifatçılığı yapanların ipliği artık pazardadır, ikinci ele düşmüştür.
Kameralara yansıtılan sipariş görüntüler, sahnelenen sahte mağdur tiyatroları, duyguları istismar eden taktik beyanatlar, kurmaca ve kumanda edilen karşılıklı diyaloglar hiç kimseyi inandıramaz. Aziz milletimiz siyasi sahtekarlara, siyaset kalpazanlarına dün olduğu gibi bugün de, yarın da prim vermeyecek, şans tanımayacaktır. Sahte bir gülümseme iliştirip yüzlerine kalabalıkların içine giren samimiyetsiz ve kifayetsiz siyasetçilerin, herkesi kendileri gibi ahmak ve gafil zannetmeleri tam bir çarpıklıktır. Onlar boş boş dolaşadursun, Milliyetçi Hareket Partisi 18 Şubat 2022 tarihinden bugüne kadar 493 ilçemizi heyetler halinde ziyaret etmiştir. Çok şükür milletimizin tamamıyla kucaklaşmanın esenliğini ve gönül huzurunu yaşıyoruz.
“Adım Adım 2023; İlçe İlçe Anlatma ve Aydınlatma” temalı siyasi çalışma programımızla gönüllere misafir oluyoruz, gönüller kazanıyoruz. Cumhur İttifakı Türkiye’nin her noktasında milletiyle oturup kalkıyor. Milliyetçi Hareket Partisi vatanımızın her köşesinde insanımıza muhabbetle dokunuyor, huzurlu ve mutlu bir Türkiye’ye erişme azmini ilmek ilmek dokuyor.
Gittiğimiz her yerde gördüğümüz açık gerçek şudur:
2023 yılında Cumhur İttifakı açık ara farkla sandıktan başarıyla çıkacaktır.
Zillet ittifakının şapkadan çıkaracağı aday kim olursa olsun Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan muazzam bir irade gücüyle, yüzde 50’yi fersah fersah aşan bir oy çokluğuyla yeniden Cumhurbaşkanı seçilecektir.
Zillet ittifakının nasıl bir adayı vardır ki, yıpranmasın diye açıklamaktan imtina ediliyor.
Son düzlüğe girilirken, bu korkakça yaklaşımın ardında; acaba bilinçli ve taktik bir geciktirme mi söz konusudur, yoksa 6+1 formatlı masaya hakim olduğu anlaşılan derin bir çatlak mı etkilidir?
Çıkarsınlar adaylarını, görsünler hanyayı Konya’yı. Demokrasi er meydanıdır, bu meydana çıkmaya yüzleri olmayanların konuşmaya hakları bile yoktur. Kolayca yıpranacak, an itibariyle meçhul ve müphem olan bir adayı çok arayıp aramadıkları, böylesi bir akıl tutulmasına nasıl düşüp kör çıkmazlara yuvarlandıkları da bir diğer muamma olarak karşımızdadır.
“Demir gibi sinirim var. Kasım’da seçim olabilir.” diyen Kılıçdaroğlu, ya kendi kendini kandırıyor, ya da hayal aleminde paraşütsüz uçuş dersleri alıyor. Cumhurbaşkanı adaylığına çok istekli olan Kılıçdaroğlu’na partisinden ve ittifak ortaklarından yükselen itirazlar esasen sinir sistemini laçkalaştırmakla kalmamış, histeri nöbetleri yaşamasına da yol açmıştır.
Bizim tavsiyemiz, en yakın kliniğe müracaat etmesi ve çok fazla gecikmeye mahal vermeden tedavi altına alınmasıdır. Yüksek beklentilerin gerçekleşmemesi durumunda yaşanacak ileri düzeyli hayal kırıklıkları Kılıçdaroğlu'nu elinden oyuncağı alınmış çocuğa dönüştürecek, mızmızlanması da hiçbir işe yaramayacaktır. Türkiye’miz üzerinde hesabı olanlardan kim varsa, Rum’u, Ermeni’si, eşkıyası, teröristi, haçlısı, Müslüman katili, Türk düşmanı, insanlık kasabının hepsi zillet ittifakının arkasında sıraya girmiştir
Milletimizden ve coğrafyamızdan intikam almak isteyenlerin tamamı Kılıçdaroğlu’nun arkasında kuyruğa dizilmiştir. Henüz ortak bir aday üzerinde anlaşamayan, birbirine çalım atmaktan özel bir haz alan, birbirlerinin aleyhine kulisleri kaynatan, lobilerin eline geçen, ortak gayeleri dış güçlerin emellerine hizmet olan siyasi partilere Türkiye’mizin emanet edilmesi istikbalimizin hiçe sayılmasıdır. Böylesi bir zillete ne Allah razı gelecek, ne de milletimiz rıza gösterecektir. Cumhur İttifakı belirsizliği aşacak, belaları söküp atacak, iç barış ortamını, ekonomik güvenliği ve toplumsal huzuru sağlam esaslara bağlayacak iradedir.
Cumhur İttifakı Türkiye’nin gücüne güç katacak ümit haznedarıdır. Önündeki her taşa takılan, geleceğe teleskobun yanlış ucundan bakan, ortak anlam ve amaçtan tamamıyla uzaklaşmış zillet ittifakı akıntıda sürüklenen bir saldır, devlet ve millet düşmanlarıyla sembiyotik ilişki kurmuş, yani bağımlılık halinde yaşayan, kirli bir kumpanyadır. Şunu unutmayalım ki, eski tarz siyasetle, eski tezgahlarda üretilen mallarla, yeniye direnen eski kafayla, eskide kalmış yönetim sistemleriyle yeni dünyada varlık hükmümüzün ibrası çok zor, hatta imkansızdır. Türkiye, dünyanın tüm projektörlerinin çevrili olduğu bir coğrafyanın ağırlık merkezidir. Akıl ve iradeleri ambargo altında olanlar bu gerçeği algılayamaz. Elinde sadece bir çekiç olanların karşılaştığı bütün engelleri çivi olarak görmesi dar görüşlülüğün, mantık süzgecindeki tıkanıklığın sonucudur. Eğer bizim elimizde bir çekiç olursa, ille de bir çivi çakmamız icap edecekse, bu çiviyi tahtaya değil, zalimlerin, hainlerin, teröristlerin kafalarının tam orta yerine çakacağımızı da herkesin bilmesinde yarar olacaktır. Biz yolumuza kararlılıkla devam edeceğiz.
Milliyetçi Hareket Partisi’ni ve Cumhur İttifakı’nı iftiharla anlatıp milletimizin dua ve desteğine layık olmanın arzu ve heyecanıyla dolup taşacağız.
Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımızın koordinasyon ve gözetiminde yürütülen “Adım Adım 2023; İlçe İlçe Anlatma ve Aydınlatma” temalı çalışmalarımızda emeği geçen siz değerli milletvekili arkadaşlarım başta olmak üzere, teşkilatımızın her kademesinde görev yapan fedakar dava arkadaşlarıma ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Çağrımız birliğe, dirliğe, kardeşliğe ve huzuradır. Çağrımız dik baş, tok karın, mutlu yarınadır. Çağrımız yükselen ve süper güç mertebesine çıkacak Türkiye’yedir. “Komşusu açken tok yatmayacak” yüksek vicdanların, “Fırat kenarında otlayan kuzunun” vebalini duyacak tertemiz gönüllerin, “Aç iken doyurdum, çıplak iken giydirdim, az milleti çok kıldım” diyenlerin bulunacağı ve buluşacağı ahlaklı, adaletli, inançlı, erdemli, hakça paylaşımı esas alan bir topluma çağrıdır bizim çağrımız. Çağrımız Türk tarihinin çağrısıdır. Çağrımız kutlu ceddimizin çağrısıdır. Çağrımız cumhurun çağrısıdır. Çağrımız çiftçimizin, emeklimizin, esnafımızın, memurumuzun, işçimizin, yetimlerimizin, şehit analarımızın, şehit yavrularımızın, tüm mazlumların çağrısıdır.
Çağrımız al bayrak altında toplanıp istikbale el ele, omuz omuza, tek nefes halinde yürüyüş çağrısıdır.
“Ne Mutlu Türküm Diyene” haykırışı etrafında kenetlenme çağrısıdır bizim çağrımız. Ve bizim çağrımız çağın akışını değiştirmeye sonuna kadar taliptir.
Kurallara dayalı uluslararası düzenin, şiddet ve dozajı artan meydan okumalara direkt maruz kaldığına, bundan mülhem siyasi, ekonomik ve güvenlik alanlarında var olan çatlakların yeni kırılmalarla devamlı genişlediğine uzun bir süredir şahit oluyoruz. Zora dayalı ve silahla inşa edilen küresel çaptaki ekonomi-politik sistemin insanlığın değişen beklentilerini karşılamaktan hızla uzaklaştığı anlaşılmaktadır.
Covid-19 salgınıyla birlikte Ukrayna-Rusya arasında baş gösteren krizin turnusol kağıdı işlevi görerek, hasır altına süpürülen karmaşık ve kronik sorunların gün yüzüne çıkmasını tetiklediği inkar edilemez bir gerçektir. Dünya kapsayıcı bir vizyona; adil, barışçıl, insani ve vicdani politikalara adeta muhtaçtır. Çok yiyenle hiç yemeyenin, çok kazananla hiç kazanmayanın yan yana yaşadığı küresel sosyo-politik yapıyla küresel ekosistemin sürdürülebilirliği nihayetinde bir sınıra dayanmıştır. Dünya genelinde gelir dağılımı eşitsizliğinden kaynaklanan refah kayıplarının endişe verici boyutlara ulaştığı da bir vakadır.
Borca dayalı maddi tüketim son 20 yıllık zaman diliminde küresel ekonomiye pranga vurmuştur.
Karşımızdaki bu tablo makro ekonomik istikrarı bozmakla kalmamış, belirli aralıklarla küresel krizleri de tahrik ve teşvik etmiştir.
Geçtiğimiz günlerde, Sri Lanka borçlarını ödeyemeyerek iflas etmiş, bu ülkenin Enerji Bakanlığı da 5 gün yetecek akaryakıt kaldığını açıklamıştır. Bu itibarla milli ve manevi değerlerle bezenmiş yeni bir finansal mimariye, nevzuhur bir ekonomik ve mali çatıya acil ihtiyaç olduğu tartışmasızdır. Görülen ve çarpıcı gerçek şudur: Kapitalizmin ana mihveri, ana siperi haline gelen Sindirella ekonomisinin sonuna gelinmiştir.
Neo-Liberal stratejiler kalıcı iyileştirmeleri sağlamaktan aciz olduğu gibi milletler ve medeniyetler arasındaki fay hatlarını da farklı cephelerden derinleştirmektedir. Ahlaki olmayan, insani değerlerle bağdaşmayan ve istikrara hizmet etmeyen piyasa uygulamalarını köklü şekilde sorgulamadıktan, ekonomik güvenlik, ekonomik özgürlük, ekonomik eşitlik, ekonomik adalet kapsamında A’dan Z’ye revize etmedikten sonra varılacak yer gene kriz, gene toplumsal ve siyasal çalkantıdır. İnsanlığın ekonomik ve siyasi temelde yeni bir vizyona ihtiyacı vardır ve bu ertelenemez boyuttadır. Hiç kuşkusuz başımıza gelecekleri uzaktan izleyerek, tribünden seyrederek beklemek akıl karı olamayacaktır. Yürürlükteki uluslararası ilişkiler mekaniği, ekonomik ve siyaset sistematiği merhamet ve adaletten kahredici ölçülerde mahrumdur.
Bulmaca içinde bulmacalar çözülmedikten sonra atılan veya atılacak her adım boşluğa düşecektir. Ekolojik limitler çerçevesinde kalarak ekonomik istikrarı yakalayıp sürekli hale getirmek bugünümüzle birlikte geleceğin dünyasını daha mamur ve müreffeh hale taşıyacaktır. Ayrıca yatırımların hedefinde, kaynak verimliliği, yenilenebilir enerji, temiz teknoloji, yeşile saygı, iklim uyumu ve ekosistemin zenginleşmesi yer almalıdır. Uyuklayan bir bakışla altımızdan kayıp giden bir dünyayı seyretmemiz sorumluluk anlayışımızla ters düşecektir. Aynı anda hem milli duruş gösterip hem de evrensel gelişmelerin seyrini analiz etmemiz gerekmektedir. Çünkü bu dünya bizim de dünyamızdır. Deve kuşu gibi başımızı kuma sokmamız düşünülemeyecektir.
Pergelin sabit ucunu başkent Ankara’ya koyarak 360 derecelik bir açıyla yerküreyi kavramamız zaruridir. Medeniyetler Çatışması isimli eserin müellifi, “Ruanda’daki kabileler arası kanlı çatışmalar Uganda, Zaire ve Burundi için önemlidir, bunun ötesinde bir anlamı yoktur.” demiş olsa da, alemenizam verme gayesini vicdanında bir sır gibi mahfuz tutan Türk milleti için böylesine bir tespitin ve değerlendirmenin hiçbir geçerliliği olamayacaktır. Dünyaya karşı kapanmak ve içe dönmek demek İ’la-yi Kelimetulllah onurunu anlamamak ve haşa Allah’ın kelamını anlatmaktan ve savunmaktan vazgeçmek demektir. Buna da olurumuz yoktur, onayımız yoktur, tarafı ve faili olmamız Müslüman Türk milleti olarak mümkün değildir.
Hep umutlu olacağız, ancak umudun gelecek üzerine bahse girip mevcut durumdan bir kaçış kapısı olduğunu asalakça uyduranlara hiçbir zaman aldırış etmeyeceğiz. Biz yeryüzünde unutulmuş bir savaşın kayıp askerleri değiliz. İrademizle, bilgimizle, tarihi müktesebatımızla, kültür hazinemizle, yeni bir dünyayı tahayyül eden cesaretimizle her meseleye ölü noktasından değil, can alıcı noktasından bakacağız.
İyi bir hayat kaçınılmaz olarak ahlaki temellere dayanmalıdır. Bu ahlak statik değil dinamik bir içeriktedir ve hayatın her alanına tevzi etmek ana görevimizdir. Nitekim iyiliğin asıl manası bireysel değil toplumsal olmasıyla tezahür edecektir.
Bugünkü şartlarda küresel ekonomik ve siyasi sistem ahlak buhranının tam göbeğindedir. Bugünkü tüketim toplumu küresel bir toplumdur, içinde zenginlik adalarıyla yoksulluk okyanuslarını barındırmaktadır. Öyle bir döneme gelinmiştir ki, aşırı kar hırsı, paradan para kazanma açgözlülüğü, vurgunculuk, karaborsacılık, gemisini kurtaran kaptan iddiaları, yıkıcı rekabetler, görünmez elin cazibesi, sonlu bir hayat içinde sınırsız servet iştahı beşeriyetin felaket habercisi haline dönüşmüştür. Her gün bir fincan kahve fiyatının yarısıyla geçinmeye çalışan 1 milyar insan dünyanın harap bitap halinin ibretlik manzarası değil de nedir? Müşterek anlam duygusundaki yarılmaların eşliğinde, on yıllardır insanlığı hasta eden kısa vadeli hesaplar taşınamayacak, kaldırılamayacak yük değil de nedir? Otomatik olarak herkese fayda sağlayacağı iddia edilen, ancak zengini daha da zenginleştiren “Damlama Ekonomisi”nin aslında bir dolandırıcılık olduğu geçtiğimiz günlerde Oscar ödüllü bir iktisatçı tarafından itiraf edilmedi mi? Bildiğiniz üzere, en büyük dev yıldızlar, kara deliklere veya nötron yıldızlarına dönüşmektedir, ama bazıları vardır ki, sadece beyaz cüceler olarak görünürler.
İşte küresel ekonomi cüceleşmiştir, motoru da teklemiştir.
Bunun yanında, Dünya genelinde küreselleşmenin sonuna gelindiği iddiaları günbegün akademik ve siyasi tartışmaların ana malzemesi durumuna gelmiştir.
18’inci yüzyılın meşhur iktisatçısı Ricardo’nunteorik bazlı ekonomi ve ticaret gemisi su almıştır. Şayet su geminin altındaysa mesele yoktur, gemi yüzecektir; yok içindeyse o zaman geminin batması yalnızca zaman meselesidir ve ezcümle mukadderdir. Bugünkü şartlarda küresel ekonomi fırtınalı bir havada, bozuk pusulayla yolunu bulma çabasındadır. Stagflasyon ve resesyon ihtimal olmaktan çıkmıştır. ABD, Birleşik Krallık ve Almanya yükselen enflasyona karşı faiz silahına sarılmışlardır. Fakat silahtaki mermi gittikçe azalmaktadır ki, bir süre sonra tetik boşuna çekilecektir. Rusya-Ukrayna savaşının neticesinde rekor kıran gıda ve enerji fiyatları küresel enflasyonu zirveye çıkarmıştır. Fiyat artışlarından yakınmayan ülke neredeyse kalmamıştır.
Hayat pahalılığı kartopu gibi birike birike çığa dönüşmüş ve insanlığın üzerine yuvarlanmıştır.
ABD Dışişleri Bakanı’nın, “Dünyanın gıda arzı tam anlamıyla Rus ordusu tarafından rehin alındı” beyanatı sorumluluktan kaçan, suçluyu başka yerlerde arayan müflis bir politikacının sızlanmasından öte bir anlam da taşımamıştır. Peki Birleşik Krallık ordusuna komuta eden general tarafından 3’üncü dünya savaşı riskinin bir kez daha telaffuz edilmesi, bu şahsın askerlerine “Avrupa’da savaşmaya hazır olun” demesi stratejik bir açıklama mı, yoksa potansiyel bir niyetin mi ifşasıdır? Gıda krizinin geri planında bu ve buna benzer yüksek düzeyli tehditvari açıklamaların hiç mi payı yoktur? NATO Genel Sekreteri’nin “Savaşın yıllarca sürebileceği gerçeğine hazırlanmalıyız. Ukrayna’yı desteklemekten vazgeçmemeliyiz” sözlerini neye yormalıyız? Bu karamsar bakıştan nasıl bir sonuç çıkarmalıyız? Gıda sorunu yaşanıyorsa, bunun öncelikle suçlusu barışçıl arayışları köstekleyen, kurulan müzakere masalarını dinamitleyen küresel emperyalizm değil midir? Bunlar kime ne anlatmanın merakındadır?
Sayın Cumhurbaşkanımızın aktif girişimi sayesinde vücut bulan “Tahıl Koridoru” inşasıyla ilgili çabalara destek verilmesi gerekirken, Fransa Cumhurbaşkanı’nın, Almanya ve İtalya Başbakanlarıyla birlikte bir tren yolculuğuna çıkıp Kiev’e gitmesi, bu vesileyle Romanya üzerinde bir güzergah açılmasını istemesi bize göre aleni fırsatçılık, aynı zamanda siyasi yamyamlıktır.
Son seçimlerde Meclis çoğunluğunu kaybeden Macron’un, Türkiye ile Rusya arasında yapılan tahıl güvenliği anlaşmasını yok sayması asıl gündeminin barış ve huzur olmadığını iyice netleştirmiştir. İnsanlar aç kalmış, açıkta yatmış, sözde gelişmiş ülkelerin umurunda değildir. Batı’nın, Rusya’ya yönelik yaptırımlarla zorlayıcı diplomasiden medet umması hezeyandır, barış umutlarını zedelemektedir. Geldiğimiz bu aşamada, Rusya-Ukrayna savaşının sonuçları tüm dünyada hissedilmektedir. Bu savaş kapsamında, dünyadaki buğday ve arpanın yüzde 30’nun engellenmesi, bunun da yaklaşık 40 milyon insanı açlığa mahkum edeceği son zamanlarda sık sık dile getirilmektedir. Mısır, bu olumsuz gelişmelerden en çok mağdur olan ülkelerin başında gelmektedir.
Putin’in, tek kutuplu dünyanın sona erdiğini ve Dünya je-politiğinde tektonik kaymaların yaşandığını ileri sürmesi kartların yeni baştan dağıtıldığına, oyunun yeniden kurulduğuna, müesses nizamın kale duvarlarının teker teker yıkıldığına en azından karine teşkil etmektedir.
Mühim olan Türkiye’nin alacağı pozisyon, üstleneceği tarihi roldür. Gelişmelerin hızı tahmin edilenin ötesindedir. Türkiye ekonomisinde sanal korkular oluşturup pireyi deve yapan siyasi sefillerin bir defa dünyanın nereden nereye geldiğini göremedikleri, böyle bir analitik ve milli akla sahip olmadıkları ortadadır. Çok şükür Türkiye, dünyanın yaşamış olduğu ortak sorundan pozitif olarak ayrışırken, yatırım, üretim, ihracat ve istihdam alanlarında bir adım öne çıkmaktadır.
Anadolu tahıl ambarıdır, üreterek, çiftçilerimizi destekleyerek, ekim alanlarını genişleterek gıda krizinin bize yansımasını en aza çekmemiz mümkündür. Günün sonunda bozguncuların kaybetmesi mahut siyaset ve hayat gerçeği olarak bir kez daha teyit edilecektir.
Patates, soğan, domates, patlıcan fiyatlarını abartıp milletimize kötümserlik aşılayan bedhahlara diyorum ki, biraz insafınız varsa, biraz vicdanınız kaldıysa, bir parça da haysiyetiniz bulunuyorsa, kimin tarafında olduğunuzu açıklayınız. Kimlerin değirmenine su taşıdığınızı söyleyiniz. Delikanlıca ortaya çıkıp kimlerin nam ve hesabına işbirlikçilik yaptığınızı da itiraf ediniz.
İşte görüyorsunuz, TÜSİAD Başkanı işi gücü bırakıp İsveç ve Finlandiya’nın yanında saf tutmuş, Türkiye’nin haklı sıkıntı ve taleplerinin müzakere yoluyla, karşılıklı anlayışı geliştirerek ve ittifak ruhuna uygun şekilde çözülmesini tavsiye etmiş.
Neymiş, geleneksel politikalara dönmeliymişiz, üstelik fakirleşerek büyüyormuşuz. TÜSİAD’ın menşei ve mensubiyet duyduğu ülke neresidir? Bir kez olsun milli olun, bir kez olsun Türkiye’nin meşru tezlerine ve politikalarına destek verin. Haydi vermiyorsunuz, güç ve çıkar odaklarına boyun eğdiniz, bari objektif konuşun, dürüst konuşun, adam gibi konuşun, konuşun da biz de size müteşekkir olalım. “Benim Osmanlılığım Osmanlı Bankası kadardır.” diyen Meşrutiyet yıllarının Mebusu, aynı şekilde müfterisi ve müfsidi Boşo Efendi’den ne farkınız vardır?
Boş yapmayın, Boşo olmayın, Türk de olamıyorsanız bari insan olun. TÜSİAD’ın göz kırpıp selam durduğu mesela İsveç, Kandil’in finans koridoruna dönüşmüştür. İmralı canisinin fotoğrafı ve PKK paçavraları geçen günlerde devlet binalarına ışıklarla yansıtılarak terörizmin şovu yapıldı, TÜSİAD bundan memnun mudur? Bir şey diyecek midir? İsveç Dışişleri Bakanı “manipülasyon” dese de bu ülke bölücü terör örgütünün Kuzey Avrupa kampı haline gelmiştir, sorarım, zillet ittifakıyla TÜSİAD bu rezaletten mutlu mudur? Bu aşamada, İsveç’in NATO’ya girmesi, terörün pençesindeyken üyeliğinin konuşulması züldür, zulümdür, tarihi bir hatadır. Brüksel’de toplanan NATO Savunma Bakanları Toplantısı’nda PKK’nın elindeki İsveç yapımı AT-4 tanksavarların seri numaralarıyla birlikte fotoğraflarının da bizatihi Sayın Hulusi Akar eliyle muhataplarına gösterilmesi ihanetin ve husumet cephesinin nerelere ulaştığının delilidir. Anlaşılan İsveç’in terörden arınması, terörle arasına kırmızı bir şerit çekmesi şarttır.
Buna niyetleri varsa, terörün baskı ve dayatmasından kurtulmak için fırsat arıyorlarsa, yeter diyorlarsa, artık çekemiyoruz noktasına gelmişlerse, temennimiz Türkiye’nin terörle mücadelesini örnek almaları, dağ tepe demeden hainlerin alayını birden silindir gibi ezip geçmeleridir.
İsveç yönetimi aklından bir an olsun çıkarmasın ki, korkaklar her gün ölür, kahramanlar ise bir defa ölür.
Üzülerek ifade etmeliyim ki, toplumsal bünyeyi ur gibi saran şiddet vakalarında bir türlü azalma, zayıflama ve gerileme emaresi görülmemektedir.
Aile faciaları, vahşet haberleri, seri cinayetler, kan donduran diğer menfur hadiseler maalesef milli vicdanı derinden yaralamaktadır.
Bazı diziler, gösterişe ve mübalağaya yaslanmış magazin programları, karamsarlık servis eden haberler hepimizi ve herkesi rahatsız etmektedir. Sabahın en erken saatlerinden gecenin geç vakitlerine kadar kavgadan, kargaşadan, kutuplaşmadan, değerlerimize yönelik linç girişimlerinden başka ekranlarda hiçbir şey göze çarpmamaktadır. Gidişat iyi değildir. Boşuna denilmemiş; Arsıza yüz vermeyin tepenize çıkar. Edepsize çok susmayın sabrınızı yorar. Cahile çok vefalı olmayın bir pula satar. Yordam bilmeyenle yola çıkmayın, istikametiniz şaşar. Şiddeti aşağı çekmek amacıyla konunun uzmanları ve muhatapları tarafından iştirak edilecek geniş katılımlı bir şura toplantısı başta olmak üzere her çareye müracaat edilmelidir.
Netfilix’te küfür ve en seviyesiz esprilerin yer aldığı, şarlatanlıktan öte bir meziyeti olmayan sözde komedyenlerin rol aldığı diziler artık haddi aşmıştır. Aile hayatı son sığınaktır. Bu sığınağın yağmalanması için planlı bir propaganda devrededir. Küfür etmenin neresine güleceğiz? Kadını metalaştıran, erkeği yozlaştıran ucube dizi sahnelerinin neresini beğenip takdir edeceğiz?
Bir yanda magazin programlarıyla gözümüzün içine sokulan bohem ve aşağılık hayatlar varken, diğer yanda bu hayatları yaşayanların özgürlükçü ve hümanist poz vermeleri çelişkidir, alçak bir kumpastır.
Sebze ve meyve fiyatlarını eleştirip, mesela lüks bir mekanda veya tatil beldesinde, dar gelirli bir ailenin neredeyse bir aylık mutfak masrafına eşdeğer bir parayı bir saatte harcayıp gününü gün eden ve kursaklarını dolduranların, ya da, geceliği bir memurun aylık maaşına eşdeğer bir otelde keyif sürüp “ne olacak bu memleketin hali” diye gevşek gevşek konuşup, vur patlasın çal oynasın havasıyla har vurup harman savuranların; veya ön kapıda mağdur, arka kapıda mağrur; görünüşte düşünceli ve duyarlı, esasta fırsatçı, faizci ve fazilet yoksunu tatlı su solcularının, meyhane devrimcilerinin, merdane gibi dönen devşirmelerin, “böyle ekonomi olur mu, bu fiyat artışları ne olacak”diye sorup arkaya dolandıktan sonra yatlarla dolaşan, katlara doluşan, sonradan cebi para görmüş üçkağıtçıdemokratların bize anlatacak, bizimle paylaşacak hiçbir şeyleri olamaz.
Değersizliğin kuyusuna düşenlerle yol yürünemez, ortak bir gelecek hayali kurulamaz.
Sözde gazeteci ve kiralık kalemlerin televizyon ve gazete köşelerinde, zillet ittifakının muhtemel adayını tartıştıkları kadar asıl ve öncelikli olarak ahlaktaki çözülmeyi tartışmaları gerekmiyor mu? Bunu beklemek haksız bir beklenti mi?
Hatırlarsanız, 16 Kasım 2021 tarihli Meclis Grup Toplantımızda, toplumsal şiddetin engellenmesi, mütemadiyen yaşanan cinayetlere bir son verilmesi hususunda görüş ve önerilerimizi maddeler halinde milletimizin bilgisine sunmuş ve şöyle demiştim:
1- Ailenin korunması, şiddetin önüne geçilmesi konusunda kapsamlı bir Ruh Sağlığı Yasası’na ihtiyaç duyulduğu tartışmasızdır. Şiddetin ruhsal ve psikolojik yönü mutlak surette analiz edilmelidir. Bunun yanında yasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Evlilik hazırlığı içinde olan insanlarımızın ruhsal dengesinin yerinde olup olmadığı tartışması bu çerçevede ele alınmalıdır. Parti olarak, 26’ıncı dönemde TBMM’ye sunmuş olduğumuz ve uzun bir hazırlığın mahsulü olan Ruh Sağlığı Yasa Teklifi’nin bir an evvel görüşülüp yasalaşması arzumuz ve isteğimizdir.
2- Şiddeti durdurmak maksadıyla hem güvenlik önlemleri hem de cezai müeyyideyeler derinliğine ve genişliğine arttırılarak hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmamalıdır.
Mahkemeler cinayet davalarında süratle karar vermeli, iyi hal indirimi, akli denge sorunu veya bir başka sebeple canilerin ceza indirimiyle taltif edilmelerine imkan tanınmamalıdır.
Çocuk istismarı, kadın cinayetleri, tecavüz suçlarında caydırıcı, kalıcı ve kapsayıcı sonuçlar alabilmek için gerekirse idam cezası bile tartışmaya açılmalıdır.
3- Medyada kadınlara yönelik cinayetlerin tekrar tekrar gösterim ve ifşasına kesinlikle son verilmeli, şiddeti özendirip teşvik edecek her türlü yayın ve haberden kaçınılmalıdır.
4- Son yıllarda yaygınlaşan, milli ve manevi değerlerimizi hedef alan dizi filmler geldiğimiz bu aşamada toplumsal hayatımızı zehirlemektedir.
Mülevves sahneler, müptezel ilişkiler, kokuşmuş hayatlar, şiddeti kışkırtan roller, kadın-erkek diyaloglarını yozlaştıran örnekler aile birliğimizi, manevi dengemizi, toplum düzenimizi doğrudan çürütme risk ve tehlikesi taşımaktadır.
Kazanç hırsıyla, rating uğruna bu kötülüğü milletimize teşmil etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.
Bizi bize anlatan, değerlerimizle beslenen, aldatmanın, cinayetin, şiddet dilinin gösterilmediği dizi filmlerin hazırlanması aynı zamanda senaristlerin, oyuncuların, ajansların ve medya patronlarının yegâne sorumluluğudur.
5- Üniversitelerin sosyoloji, psikoloji, psikiyatri, felsefe, ilahiyat gibi bölümlerinde görev alan değerli akademisyenlerin öncülüğünde ülkemizin şiddet haritası çıkarılmalı, şiddetle mücadelede ufuk ve yol açıcı çalışmalar tavsamadan yerine getirilmelidir.
6- Ayrıca ve önemle paylaşmak isterim ki, alanlarında parmakla gösterilen ilim ve gönül insanlarımızın emsalsiz çalışmalarıyla hazırlanan, insanlığa ve istikbale bakış vizyonumuzu belgelendiren “İnsanlığın Huzuru Projemiz”in her yönüyle tanıtılması, tartışılması ve toplumun her kesimine takdim edilmesi yaşadığımız şiddet buhranından çıkış arayışında müessir ve müstesna bir fırsat ve imkan sunacaktır.
Takdir edersiniz ki doğru bakış ve isabetli öngörülerle haklı çıkma arasında yakın ilişki vardır.
Bizim bütün söylediklerimiz ince tahlillere ve ustaca yapılmış hesaplara dayanmaktadır.
Ve hiç istemesek de uyarılarımız bir bir çıkmaktadır, olayların akışı, milletin vicdanı bizi haklı çıkarmaktadır. Alnımız açık, yüzümüz pak, mazimiz tertemizdir. Çok konuşarak üstünü örteceğimiz yalanlarımız yoktur. Kimseden sakladığımız, kapatacağımız ahlaksızlıklarımız yoktur. Vicdanımız, ruhumuz ve yüreğimiz tertemizdir. Nasıl görünüyorsak öyle oluruz, ne biliyorsak onu söyleriz. Biz 53 yıl önce, Hakk’a inanarak, halka sığınarak yola çıktık. Çok şükür ki, namusumuzla ve şerefimizle bugünlere ulaştık.
Önümüzde üç önemli görevimiz vardır: Birincisi, toplumsal barışımızı, toplumsal huzurumuzu, toplumsal denge ve düzenimizi gücümüz nispetinde koruyarak suç ve suçluyla mücadele etmek, 2023 yılında Türkiye’nin bu kapsamdaki tek çaresinin, tek umudunun Cumhur İttifakı olduğu hususunda milletimizi uyarmaktır. İkincisi, şiddetteki tehlikeli gelişmelerin, duygu sömürüsü yapan ahlaksızların, siyasi ve ekonomik alanlarda ülkemizi tökezletmek için pusuya yatan utanmazların foyasını ortaya çıkarmak için her insanımızı uyandırmaktır. Üçüncüsü de, kurtuluşun kardeşlikte, milli birlik ve dayanışma azminde, her seviyede birleşmede, çözümün de Cumhur İttifakı’yla Milliyetçi Hareket Partisi’nde olduğuna milletimizi inandırmak, bu hususta ikna etmektir.
Bu nedenle, oturmayacağız, beklemeyeceğiz, dinlenmeyeceğiz. Milletimize, komşumuza, arkadaşımıza, akrabamıza koşacağız. Yılmayacağız, bıkmayacağız, usanmayacağız. Başka çaresi ve çıkış yolu yoktur.
Türk milleti; içi boşaltılmış ve anlamsız kılınmış sloganlarla gerçek niyetlerini saklamak için çırpınan, İftira ve asılsız suçlamalarla Türkiye’yi zan altında bırakarak kendilerini aklamaya çalışan, Devleti ve milleti töhmet altında koyarak bozgunculuğun tellallığını yapan zillet ittifakını 2023’de Allah’ın izniyle fırlatıp atacaktır. Demokrasiyi bölücülük ilacı olarak piyasaya süren; insan haklarını etnik bölünme platformu olarak gören; Sloganlar arkasına saklanarak devletin kuruluş ilkelerini, paylaşılan ortak değerleri ve milli birliğin temellerini işporta malzemesi haline getiren zillet ittifakına and olsun Türkiye bırakılmayacaktır."
© Tüm hakları saklıdır.