29 Kasım 2022 10:38
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Altılı Masa'nın dün açıkladığı güçlendirilmiş parlamenter sistem anayasa değişikliği önerisini "Zillet ittifakının Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği Önerisi” ölü doğmuş, deyim yerindeyse dağın fare doğurması bile mümkün olmamıştır." sözleriyle eleştirdi. Bahçeli, "Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi 5’er yıllık 3 dönem olsa da yeni yüzyılın 25 yılını tamamen lider ülkeye doğru hızla götürsek" dedi.
Bahçeli, partisinin de anayasa taslağı olduğunu belirterek muhalefet partilerine, "Zillet ittifakını oluşturan partilere çağrım gelin Cumhur İttifakı’nın yeni anayasa hazırlığına katılın." diye seslendi.
Partisinin anayasa taslağını grup toplantısında gösteren Bahçeli, "Altısını bir araya getirsen bir MHP yapmaz" açıklamasını yaptı.
Bahçeli partisinin grup toplantısında, "Tarih, geriye doğru akıp giden, aynı zamanda geleceğin çizgilerini ve çerçevesini belirleyen bir zaman kavrayışının tanımıdır. Geçmişin geleceğe ve geleceğin de geçmişe ışık tutması, tarihin hem temellendirilmesi hem de açıklanmasıdır. Geçmiş, insanın geleceğiyle birlikte yaşamaktadır. Diyebilirim ki, tarih, insan ile geçmiş arasında inşa edilmiş bir köprü işlevi görmektedir. Yaratılmış hiçbir varlık yoktur ki ister beşeriyet, ister tabiat, ister maneviyat; tarihin tesirine girmemiş ve ondan izler taşımamış olsun. Esasen bugün olanlar dünün sonucudur. Yarın yaşanacaklar ise bugünün eseri olacaktır. Kimsenin önüne geçemeyeceği ilahi nizam bu şekildedir. Yaradılışın bu muhteşem işleyişini yakalayamamış olan insanların ve toplumların ömürlerinin kısa, izlerinin silik, varlıklarının geçici olması kaçınılmaz bir hayat gerçeğidir." ifadesini kullandı.
Bahçeli şunları kaydetti:
"Bir diğer yönüyle tarih, hayata tutunamamış, sürekliliğini sağlayamamış sayısız toplumlar için onları acımasızca öğüten bir değirmenin tasvir ve tarifidir. Dünya coğrafyası, ayakta duramamış, varlığını sürdürememiş, saman alevi gibi parlayıp sönmüş yüzlerce toplumun bugün enkaz ve harabe haline gelmiş kalıntılarıyla doludur. Buna karşılık, var oluşa anlam kazandıran, dün, bugün ve yarın arasındaki muazzam terkibin farkına vararak; aldığı miras üzerinden müşterek bir şuur geliştiren, bir kültürü bayrak yapan ve bu bayrağı taşıyacak nesiller yetiştiren toplumlar ya da milletler tarihe yön vermeyi başarmışlardır. Hayat ve siyaset tarih kulvarında sürekli akış halindedir. Bu akışın içinde, ceddini tanıyan, cesareti taşıyan, özünü bilen, öz değerlerinin aydınlığıyla uyanışa geçen, doğrulup etrafında ne olup bittiğinin farkına varan toplum ve milletler zamanın pasif bir ögesi değil, aktif ve atılgan bir övüncü haline gelmişlerdir. Böylesi bir durum tarih olanla tarihe geçen ayrımını da netleştirmektedir. Bize göre Türk milleti tarihe geçen bir kudretin adıdır. Elbette bu soylu millet gerçeğinin tarih kaydını silmek, tarihi varlığına kast etmek hiç kimsenin yapabileceği veya üstesinden gelebileceği bir şey değildir.
Siyaset dediğimiz dinamik süreç, aklın rehberliğinde, hayatın olağan veya olağanüstü seyri içindeki kör düğümlerin çözülmesi ya da sorunların sürüklediği çıkmaz sokaklardan kurtulma becerisidir. Siyaset eğer tarihe sırtını vermezse, gücünü ve güvenini milletten almazsa, üstelik değerlerle bütünleşemezse üreteceği yalnızca kriz ve kutuplaşma olacaktır. Şu anda rehin altındaki muhalefet partilerinin açmazı da buradadır. Doğru siyaset için evvela aranılan cevapların doğru olması gerekmektedir.
Zillet ittifakının ne cevabı cevaptır, ne de siyaseti siyasettir. Biz kimin ne söylediğine değil, ne yaptığına bakıyoruz.Çünkü söylenenler bir iddia, yapılanlar ise bir ispattır. Doğru cevabı bulmak için de sorulan her sorunun isabeti vazgeçilmez önemdedir. Misal olarak, somut gerçeğin yükselen maddi ve manevi ihtiyaçlarına milliyetçilik nasıl cevap vermeli, ağırlaşıp karmaşıklaşan meselelere hangi merkez ve mihverden bakmalıdır? Tarihi ve milli bütünlük içinde geleceğin Türkiye’sinin karşılaşacağı risk ve tehditlerin değişken ve çok cepheli boyutlarıyla başa çıkabilmek için temin edilecek stratejik mücadelenin dayandığı esaslar yeni yüzyılın şartları dikkate alındığında nasıl olmalı, nasıl planlanmalıdır?
Cumhuriyet’in birinci yüzyılına ulaştıran milli ve manevi mukavemet ölçülerimizle, kültürel ve tarihsel müktesebat ölçeğimizin Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına yol kazalarına, iç ve dış şoklara maruz kalmadan vasıl olabilmesi için şimdiden yapılması gerekenlerin mahiyet ve muhtevası nasıl ve ne şekilde tasarlanmalıdır?
13 asır önce Ötüken'den kutlu hakanların buyruğu olarak yola çıkan mesajlar bizi milletler mücadelesinde bugün var edebiliyorsa;
Bugün hem söyleyip hem de yapacaklarımızın Türk milletinin devamını ve yükselişini yeni bir 13 asır daha taşıması neden mümkün olmasın?
Hayat bizimle sınırlı değildir. İstisnalar dışında, nasıl ki yüz yıl evvel bugünün hiçbir insanı hayatta değilse, yüz yıl sonra da bugünün hiçbir yaşayanı yeryüzünde bulunmayacaktır. Hiç şüphesiz bizim düşünmemiz gereken bir gelecek vardır. Bu geleceğin muharrik ve müessir kaldıracı da Cumhuriyet’in yüzüncü yıl dönümüdür. Başkaları günü birlik siyaset yapabilir. Başkaları sadece çıkarlarının peşinden koşabilir. Ancak biz öyle yapamayız, öyle davranamayız. Bizim farkımız Türk milletine duyduğumuz aidiyet bilinciyle engin sevgide saklıdır. Bizim aklımızın bütününde Türklüğün ve Türkiye’nin kıyamete kadar varoluşu yer almaktadır. Bu nedenle çalışıyoruz, çabalıyoruz, milletimizin her güzel insanıyla kucaklaşıyoruz. Bir yanda “Adım Adım 2023; Köyüm Benim Sohbet Toplantıları”nı sürdürürken, diğer yanda vatandaşlarımızla yüz yüze teması esas alan “Komşum Nasılsın” çalışmalarımıza da geride kalan hafta içinde başladık.
Artık ev ev dolaşıyoruz, kapıları çalıp kalplere misafir oluyoruz. Komşularımızla buluşuyor, hatırlarını soruyor, onları hem dinliyor, hem de düşüncelerimizi anlatıyoruz. 2023 yılı için söz birliği, inanç birliği, hedef birliği yapıyoruz. Biliyoruz ki, komşu komşunun külüne muhtaçtır. Ülkemizin her hanesini komşu kapısı haline getirmek muradımızdır. İyi komşu demek aile demektir. Aile demek tek yürek olmuş insanlar demektir. Nitekim biz doğudan batıya, kuzeyden güneye büyük bir aile olan Türk milletiyiz. Bizim inancımıza ve tarihi hasletlerimize göre, evden önce komşu, yoldan önce yol arkadaşlığı, yolculuktan önce de yol azığı lazımdır. Büyük Türk düşünürü Yusuf Has Hacib diyor ki: “Ev almak istersen komşusunu sor, yer almak istersen suyunu sor.” Biz komşularımıza elimizi uzatıyor, komşuluk hukukunun çemberinde onların yareni ve ümit çeşmesi olmak için samimiyetle sorumluluk üstleniyoruz.
Ayrıca “2023’e Doğru: Aday Belli, Karar Net Temalı” açık hava toplantılarımızın bir yenisini 18 Aralık 2022 tarihinde Mersin ilimizde yapacağız. Meydanlardan dolup taşacağız, hanelere sığmayıp coşacağız, nihayet Türkiye’yi zilletin boyunduruğuna almak için fırsat kollayanlara asla göz açtırmayacağız, asla müsaade etmeyeceğiz. Elbette yapacağız, her birlikte başaracağız. Nerede bir insanımız varsa iradesine talibiz.
Hiç kimseyi ayırmadan, hiç kimseyi ayrı görmeden, herkesi kardeş bilerek, her insanımızı kutsal bir emanet sayarak Cumhur İttifakı’nın muhteşem zaferine Cumhuriyet’in yüzüncü yıl dönümünde birlikte imza atacağız. Buluşmanın adresi Türk milletidir. Birleşmenin yeri al bayrağımızın altıdır. Lider Ülke Türkiye’ye ulaşmak ise hepimizin boyun borcu, tarihimize ve milletimize ihmal edemeyeceğimiz görevdir. Biz dün görevden kaçmadık, milletimizi canımızdan aziz bilmekten ve sevdasıyla mücadele etmekten yorulmadık, bundan sonra da yorulmayacağız. Bölünmeye, kardeş kavgalarına, ayrışmaya, cepheleşmeye hayır diyenlerle aynı yolun yolcusu, aynı parlak amacın takipçilereyiz. Biz hedefleri büyük, hevesleri küçük bir hareket olarak kalamayız. Biz lafla peynir gemisi yürütenlerle, oturduğu yerden ahkam kesenlerden olamayız. Merhum Vatan Şairimiz Mehmet Akif Ersoy “Nevruz’a” isimli şiirinde duruş ve düşüncemizi özetleyerek bakınız ne demişti: İhtiyar amcanı dinler misin oğlum Nevruz? Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit işte gerek. Lafı bol, karnı geniş soyları taklit etme; sözü sağlam, özü sağlam adam ol, ırkına çek. Hamd olsun sözümüz sağlamdır, özümüz sağlamdır, gönlümüz sağlamdır, gövdemiz sağlamdır, 53 yıllık siyasi mazimiz şahittir ki, Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in çizgisini bozmayan her mensubu da adam gibi adamdır. Allah’tan niyazım emeklerimizi, çalışmalarımızı, niyetlerimizi, karşılıksız bırakmaması, bizleri mahcup etmemesidir. Biz sefere talip olduk, zafer Cenab-ı Allah’tandır.
Beyoğlu İstiklal Caddesi saldırısından hemen sonra bölücü terör örgütüne çok daha şiddetli darbeler vurulmuş, teröristlere kaçacak ve saklanacak muhit bırakılmamıştır. Şu anda temizlik ve imha harekâtı kararlılıkla ve kahramanca devam etmektedir. Türkiye 2023 yılında, yani Cumhuriyet’in yüzüncü yıl dönümünde terör belasından Allah’ın izniyle kurtulacak, tek bir terörist dahi yakayı kurtaramayacaktır. Sabır ve tahammülümüz kalmamıştır. Bebek, çocuk ve kadın katillerine, mehmetlerimizin, polislerimizin ve korucularımızın kanını döken canilere ihanetlerinin bedeli mutlaka ödettirilecektir. Terörle mücadelemiz hakkın, hukukun ve helalin müdafaasıdır. Terörle mücadelemiz asayişin, bekanın, güvenliğin, huzurun ve egemenlik çıkarlarının meşru gerekçesidir. Son günlerde maalesef bölücü terör örgütünün hain ve hunhar saldırılarında şehit olan kahramanlarımız yüreklerimize hem ateş düşürmüş, hem de mücadele azmimizi kamçılamıştır.
25 Kasım 2022 tarihinde, Teğmen Duabey Onur Öztürkmen, Sözleşmeli Er İsmail Ünal, Uzman Çavuş Mustafa Yıldız; 26 Kasım 2022 tarihinde, Uzman Çavuş Eyyüp Uğurlu, Sözleşmeli Er Mehmet Demir, Uzman Çavuş Mustafa Işık, Sözleşmeli Er Hakan Köroğlu 28 Kasım 2022 tarihinde Uzman Çavuş Halil İbrahim Yiğit şehadete yürümüşlerdir.
Şehitlerimiz vatan topraklarına emanet edilmişlerdir. Acıları acımız, sorulacak hesapları da namusumuzdur. Aziz şehitlerimize Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, menzilleri ve şehadetleri mübarek olsun diyorum.Geride kalan ailelerinin, silah arkadaşlarının ve milletimizin başı sağ olsun. Sınırlarımızın mücavir bölgelerinde bütün hainler açık hedefimizdir. Münbiç, Tel Rıfat ve Ayn El Arap mıntıkasında canlı terörist bırakılmamalıdır.
Alayı birden ekin gibi biçilmeli, silindir gibi ezilmelidir. Kaç gündür dikkatimizi çekmektedir, önüne gelen, dili olan, askerliğin temel kurallarından bihaber, yanaşık düzen nedir bilgisi bulunmayan, askerlik yapıp yapmadıkları dahi belli olmayan ne kadar geveze yorumcu, sözde uzman varsa televizyonlardan Türkiye’nin kara harekâtı şu günde olacak, bugünde yapılacak diye konuşmaktadır. Deprem olur, bunlar ekrana çıkar. Sanırsınız fay hatlarını avuçlarının içi gibi bilirler. Domates, patates, soğan mevzu bahis olur, bunlar sırasıyla ahkam keserler. Zannederseniz ekonomi dehasıdırlar, marketten, pazardan, bakkaldan neredeyse çıkmadıkları izlenimi verirler.
Hep aynı isimler, hep aynı simalar, hep aynı maskaralıklar, hep aynı akıl danelikleri devamlı surette gözümüzün içine sokulmaktadır. Hallerine bakmazlar, Hasan Dağına oduna giderler.
Türkiye’nin askeri stratejisini küçücük akıllarınca belirlemeye çalışırlar. Aslında potansiyel maksatları terörle mücadeleyi sabote etmek, terör örgütünün muhtemel gelişmelerden haberdar olmasını sağlamaktır.
Bunlardan bıktık usandık, bu edepsiz, bilgisiz, cibilliyetsiz ve ciddiyetsiz ekran yüzlerinden gerçekten midemiz bulanmaktadır. Türkiye’nin ne zaman ve hangi şartlarda muhtemel kara harekâtı yapacağının yetki ve görevi olmayan kişiler tarafından ulu orta dillendirilmesi güvenlik zaafıdır, buna da muhakkak bir sınır konulmalıdır.
Havadan yapılan operasyonların ateş destek vasıtalarıyla yerden tahkim edilmesi, nihayetinde kahraman Türk askerinin makul ve planlanmış bir zamanda karadan intikal ederek bölücü terörü kaynağında vurması, böylelikle güney sınırlarımızın A’dan Z’ye emniyete alınması önümüzdeki temel gündemlerden birisidir.
Dost ve müttefik pozu veren ülkelerin teröristlere canlı kalkan olması mücadelemizi sekteye uğratmamalıdır. Karşımıza kim çıkarsa sonu teröristlerin sonu gibi olmalıdır.Saykıs-Pico haritasının paramparça edilme vakti gelmiştir. Dayatılan coğrafyaların sorgulanma vakti gelmiştir. Masa başında cetvelle sınır çizen sömürgeci anlayışın açtığı dipsiz kuyuların kapatılması milli varlığımız ve milli güvenliğimiz adına bir mecburiyet, bir mesuliyettir.
Kandil’den Ayn El Arap’a kadar havadan tahrip, karadan da süpürme harekatıyla bölücü terör örgütünün kafası koparılmalıdır. Binlerce kilometre uzaktan gelip sınırlarımızın dibine konuşlanan ülkelerin terörle mücadelemize karşı çıkması, PKK/YPG’yi korumaya alması haksızlığın ve hukuksuzluğun tescilinden başka bir şey değildir. İkili anlaşmalara uymayan, terör örgütünün yuvalandığı alanlardan çıkarılacağını söyleyip sonra da bu sözü yiyip yutan ülkelerden duyacağımız ve öğreneceğimiz bir şey de olamayacaktır. Kurt kendi işini kendi gördüğünden dolayı boynu kalındır. Bu kalınlık dosta güven, düşmana da korkudur. Göbek bağımızı kendimiz kesebilecek yeterlilikteyiz. Yurt içinde ve sınır ötesinde hiçbir terör örgütüne sessiz ve seyirci kalamayız, kalmadık, kalmayacağız.
Buradan Türk’e kefen biçmeye hazırlananları bir kez daha uyarıyorum: Türk milleti, kokuşmuş zillet zihniyetinden ibaret değildir. Sakın aldanmayın. Yanlış hesap yapmayın. Bu hatanın bedelini Çanakkale’de ödediniz. Bu yanlışın faturasına Kocatepe’de katlandınız. İşbirlikçilerinize bakarak milletimizi çaresiz sanmayın. Türk milleti, Türkiye sevdalıları, Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhur İttifakı alçak emellere göz yummayacak, izin vermeyecek, ön açmayacaktır. Hiçbir gafil, hiçbir hain, hiçbir zalim Türkiye’nin yıkımını göremeyecektir.
Ey Türk ve Türkiye düşmanları, bu davayı aşamazsınız. Türkiye’yi yenemezsiniz, teröristlerinizi üzerimize salsanız da hiçbir sonuç alamazsınız. Milliyetçi-Ülkücü Hareket dimdik ayaktadır. Cumhur İttifakı sıkılmış yumruk gibidir. Devletimiz, tarihimiz, mukaddesatımız aradığı inancı, gücü ve kararı Cumhur İttifakı’nda bulmuştur. İnsanımız, kendisini kucaklayan, hasretle sarılan, el ele tutuşan gerçek sevdayı Milliyetçi Hareket Partisi’nde görmüştür. İhanete dur diyenler, zillete karşı çıkanlar, Cumhuriyet’in yeni yüzyılını Türk ve Türkiye yüzyılı yapmak amacıyla harekete geçenler Cumhur İttifakı’nda birleşmiş ve kenetlenmiştir.
Önümüzde Türk milleti ve elbette ki onunla anlam taşıyan Milliyetçi Hareket Partisi için zorlu bir dönem vardır. Bu nedenle sizlere diyorum ki; Cılız bir ideolojik destekle, olan biteni hariçten seyretmek yoktur. Anıları kafi görerek geleceğin analizini yapmadan mevcutla oyalanmak yoktur. Her söylenene inanarak, hiçbir katkı sağlamadan eleştiri üzerine eleştiri yapmak yoktur. Yalnızca heyecandan ibaret bir destek ile sağduyudan uzak macera arayışına yer yoktur. Çağa ve hayata bakmadan günübirlik yaşamanın ve yorumlamanın kimseye ve elbette ki Türkiye’mize bir desteği olamayacaktır. Türkiye’yi siyasi ve ekonomik türbülansa sokmak için geceyi gündüze katan iç ve dış odaklara karşı uyanık durmalıyız. En küçük ihmalimiz büyük badirelerin kapılarını açabilecektir. En küçük rehavet ve zaafımız tahmin edemeyeceğimiz sorunlara davetiye çıkarabilecektir.
Doğru zamanda uygulayacağımız yanlış bir siyasetin bizleri ve bize umut bağlamış milletimizi felakete götüreceğini biliyoruz. Yanlış zamanda uygulayacağımız doğru siyasetin de bize ve bize inanlara bir şey kazandırmayacağının farkındayız. Çarenin tükenmediği ve ışığın tamamen kaybolmadığı hiçbir ortamda "ya hep ya hiç" diyerek yol alamayız. Bizim siyaseten ilerleyişimizin yol haritasında akıl, sabır, şuur, inanç, iman, denge, ihtiyat yer almaktadır. "Dibi görünmeyen kuyulardan su içmemek"ten anladığımız da budur. Bize yol gösteren en önemli kılavuz, tarihimizin bilhassa ibret ve ders almamız gereken ıztıraplı sa falarıdır. Ancak sürekli arkamıza bakarak önümüzdeki engelleri görmemiz de çok zordur.Kalıcı, sürekli hamleleri ve hedefleri savunarak popülist siyasetin kirliliğinden hep uzak durduk. Zira bizim hedeflerimiz büyüktür. Gözlerimizin fecri ufuk ötesini aydınlatacak derecede keskin ve kuşatıcıdır.
Zor ve zahmetli bir mücadele ise sağlam bir karakterin ve feda edilmiş ikballerin sonucudur. Bu yüzden sürekli olarak, “önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben” dememiz boşuna değildir. Terörün kökü kazınana kadar durmayacağız. Türkiye’nin çevresini kuşatmaya alan küresel emperyalizme aman vermeyeceğiz, boyun bükmeyeceğiz. Cumhur İttifakı olarak mutlaka başaracağız.Bizim başarımız cumhurun başarısıdır. Bizim başarımız Cumhuriyet’in başarısıdır. Bizim başarımız Türk tarihinin haysiyet ve hüküm fermanıdır. Artık Türkiye tarihinin ana yatağına dönmüştür. Merhum Şairimiz Necip Fazıl Kısakürek’in “Zindandan Mehmed’e Mektup” isimli şiirinde ifade ettiği üzere; Sen bir devsin, yükü ağırdır devin! Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin. Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!Ölsek de sevinin, eve dönsek de! Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir! Emin olunuz, inanınız, itimat ediniz, irade gösteriniz, şunu da unutmayınız, ilk zafer de, son zafer de elbette bizimdir.
Boşuna hayal kurulmasın, boş yere meşgul olunmasın: Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı, içinde milletin olmadığı hiçbir hedefi asla kabul etmez, etmeyecektir. Zafer hak edenindir, layık olanındır, o da ezelden gelip ebede giden Türk milletinin hanesine yazılacaktır.
Fikir, ülkü ve iyi kalp sahibi bir insan hem bugününün hem de geleceğin ahlak ve şefkat mimarıdır. Pişmanlıklarla geçen bir ömrün veya bir mücadele sürecinin en başta inanç ve irade temelli zayıflık olduğunu ifade etmek abartılı veya afaki bir değerlendirme sayılmamalıdır. Nefes almak bile şükredeceğimiz bir nimettir. İnsan eşrefi mahlukat sıfatıyla Allah’ın en büyük ayetidir. Hem insana hem de yaratılmış her canlıya saygı duymak, varlık haklarına riayet etmek manevi bir sorumluluktur. Allah’ı sevmek insanı sevmektir, yaratılan her mahlukata sevgiyle bakmak ve dokunmaktır.
Konya’da bir meczubun hayvanlara yönelik kürek ve sopayla saldırısı hakikaten de insani ve manevi değerlerin ayaklar altına alındığının çok açık resmidir. Hayvanlara sevgi beslemeyen birisinin insan sevgisine haiz olması beklenmemelidir. Her hayvan emanettir, tıpkı her insanın dünyada emanet olduğu gibi. Hayvanlara eziyet büyük bir vebaldir. Hz.Ömer diyor ya, “dağlara buğdaylar saçın, Müslüman ülkede kuşlar aç demesinler.” Allah bütün canlılara merhamet edilmesini buyurmaktadır. Bu itibarla hayvanlara kötü muamele eden kim varsa kınanmalıdır.
Aynı şekilde sahipsiz ve başıboş gezen hayvanların da özellikle farklı mahallerde çocuklarımıza, kadınlarımıza ve savunmasız insanlarımıza saldırıları sık sık gözlemlenmektedir. Bu sorunun önüne geçmek öncelikle yerel yönetimlerin görevidir. Son zamanlarda yaşanan müessif olaylar, yaralanan veya hayatını kaybeden insanlarımızın varlığı elbette hüznümüzü artırmıştır. İnsan-canlı dengesinin güvenli bir şekilde kurulması elzemdir.
Ne insanımızın hayatından taviz veririz, ne de bir hayvana yapılan işkenceye sessiz kalırız. 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ile bu kanunda 9 Temmuz 2021 tarihinde yaptığımız değişiklikleri dikkate alarak uygulamadan doğan eksiklikleri bertaraf etmek, hayvan sağlığı ile insan güvenliğini hassas bir şekilde kurgulamak zorundayız. Hem insanımız zarar görmesin, hem de hayvanlarımız zulme maruz kalmasın düşüncesindeyiz. İnsan haklarına nasıl hürmet ediyorsak, hayvan haklarına da aynı oranda bağlı olmalı, saygı duymalıyız.
Zulmün pişmanlığı olamaz. Mazluma kimliği sorulmaz, acının cinsiyet ve türü de sorgulanamaz. 2023 yılında yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimlerine çok sıkı bir hazırlık döneminden geçiyoruz. Bu süreci sandıkların açıldığı ana kadar da devam ettireceğiz. 2023’e doğru adayımız belli, kararımız nettir. Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. Cumhur İttifakı’nın TBMM’de nitelikli çoğunluğa ulaşıp, milletimize ve ülkemize yeni bir anayasa kazandırması başlıca gayemizdir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak 4 Mayıs 2021 tarihinde, Cumhuriyet’in 100’üncü yıl dönümünü kucaklayacak 100 maddelik yeni bir anayasa teklif metnini milletimizle ve siyasi muhataplarımızla paylaşmıştık.
O tarihte düzenlemiş olduğumuz basın toplantımızda demiştim ki: “Bugünkü siyaset sahnesinde, her partinin yeni bir anayasa konusunda destekleyici tavrı görülmektedir. Hiçbir parti veya hiçbir sivil toplum kuruluşu ortaya çıkıp da, yamalı bohçaya dönen, maddeleri arasındaki tutarsızlığı aleni olan darbe anayasasından memnuniyet duyduklarını ileri sürmemiş, sürememiştir. En azından herkes ittifak halinde yeni bir anayasadan bahsetmektedir. Bu ilk aşamada konuşmak, görüşmek, farklı düşünce ve teklifleri paylaşmak için müsait bir zeminin varlığına işarettir. Ancak sıra nasıl bir anayasa yazılsın sorusuna cevap aramaya geldiğinde ne yazık ki, potansiyel anlaşmazlıklar, kutuplaşmış üsluplar kuvveden fiile geçmektedir. Her partinin samimi bir durum muhasebesi yapmasında sonsuz yararlar vardır. Önyargıların giyotinine, siyasi angajmanların mayınlı alanına ülkemizi teslim etmek vatan ve millet sevgisiyle şüphesiz bağdaşmayacaktır.
Şayet bir toplum sözleşmesinin hazırlanmasına güçlü vurgu yapıyorsak, önce uzlaşmanın erdemine bağlanmamız, sübjektif değerlendirmelerin tutsaklığından da derhal sıyrılmamız gerekecektir. Daha iyiyi bulmak, daha güzele ulaşmak, daha kaynaşmış ve kucaklaşmış bir devlet ve toplum düzenine vasıl olmak ütopya olarak görülmemelidir.”
Hatırlarsanız düşüncelerimin bir kısmı buydu. Ayrıca bahse konu basın toplantısında şu görüş ve kanaatlerimi de açıklamıştım: “Şu anda önümüzde tarih nehri akmaktadır. Bu nehri yalnızca seyir mi edeceğiz, yoksa yatağını değiştirmek için devreye mi gireceğiz? Elbette karar milletindir, takdir milletindir, irade milletindir. Fakat bizim de milletimizin temsilcileri olarak, onun namına taşıdığımız sorumluluklar vardır.
Yaptıklarımız kadar yapamadıklarımızdan, hatta yapmaktan kaçındıklarımızdan da hem bugüne hem de geleceğe karşı mesul olduğumuzun farkındayız.
Bu farkındalığın herkese nüfuz etmesi gönülden temennimizdir. Artık uzlaşmak ve yeni bir anayasa hazırlamak milli vecibedir. Buna dudak bükenler, sırt dönenler, yapay kriz çıkaranlar, ipe un serenler, fuzuli bahanelerle konuşmaya bile kapalı duranlar tarih ve millet huzurunda demokratik hesaba şimdiden hazır olmalıdır.
Cumhuriyetimizin 100’üncü yıldönümünü yeni bir anayasayla taçlandırmak Milli Mücadele kahramanlarına, Cumhuriyet’in kurucu değerlerine, milletimizin bizatihi egemenlik haklarıyla Türk tarihinin şerefli anılarına hürmetin ve gelecek nesilleri düşünen sorumluluk bilincinin gereğidir.”
Önerimiz ve önceliğimiz 12 Eylül darbe anayasasında tadilat yapmak değildir. Maksadımız yırtıklara yama dikmek, eksik ve gedikleri pansumanla kapatmak hiç değildir.
Zillet ittifakının dün açıkladığı “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği Önerisi” ölü doğmuş, deyim yerindeyse dağın fare doğurması bile mümkün olmamıştır. 1982 Anayasasının 84 maddesinde, 9 bölüm başlığı, alt başlık ve madde başlığında yapılan değişiklik önerileri tamamıyla avunma ve avutmaya dayalı beyhude bir çabadır. Birbirlerinin kulağını çekmek için pozisyon alanların ortak bir akılla anayasa yazması, anayasa hazırlaması ham bir hayaldir.Bu kadar zahmete niye girdikleri, bugüne kadar zillet partilerinin 55 defa birbirlerini hangi amaçla ziyaret ettikleri, 9 defa niçin toplanıp dağıldıkları belirsizliğin kuytusunda asılmış bir muamma levhası olarak karşımızdadır. Bunların kafası karmakarışıktır.
1982 Anayasasında çalakalem yaptıkları mevzi değişiklikleri, 150 yıllık Anayasa geleneğinde yeni bir sayfa açmanın heyecanı ve gururu olarak takdim etmeleri kelimenin tam manasıyla zırvadır, işin özünde de tevili imkansız bir çarpıklıktır.
Zillet ittifakının Anayasa değişiklik önerisi tarihi geriye sarmak, akıntıya karşı kürek çekmek, devletin temellerine dinamit yerleştirmek, güçlenen Türkiye’ye pranga vurmak, milletin takdir ve tercihine kara çalmaktır. Zillet ittifakı Türkiye’nin çivisini çıkarmak için zehirli önerilerini sıralamış, esas itibariyle de geçmişin tezahüründen başka hiçbir şey söyleyememiştir. Ülkemizin hızını kesmek için bariyer oluşturan, barikat diken, hendek açan, siper kazan zillet ittifakının hevesi kursağında kalacak, yayından çıkan ok bir daha sadağına girmeyecektir.
Bölücü ve teröre batmış sözde siyasi partilerin kurtarılması, hatta aklanması amacıyla parti kapatılmasını özde hukukun konusu olmaktan çıkarıp yasama organının takdirine bağlayan zillet ittifakının akıl hocası HDP’dir, PKK’dır, terör yedekleridir. Hazırlanan önerinin amacı olarak, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni yürürlükten kaldırıp Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçişi sağlamak olarak gösterilmesi özürlü bir siyasi zekanın komplosudur.
Diyorum ki, bunlardan hiçbir yol, hiçbir halt olmaz, olamaz. Bunların yapacağı veya değiştireceği anayasa yıkım anayasası, yenilgilerin egemen olduğu toplum sözleşmesidir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne keyfi demek, anayasal hak ve hürriyetleri güvencesiz bıraktığını iddia etmek, hukuk devletinin mekanizmalarını tamamıyla aşındırdığını ileri sürmek çok ağır bir bühtandır, bu bühtan faillerinin yakasına kara bir leke gibi yapışmıştır. Şayet bugünkü gibi temel hak ve hürriyetler hakim olmasaydı, televizyon ekranlarından tutun da sokak aralarına ve toplantı salonlarına varıncaya kadar Türkiye’ye hakaret edenlere fırsat verilir miydi? Ağızlarını her açtıklarında nifak saçabilirler miydi? Milletimizin sinir uçlarını zedeleyen küstahlıklar bu güruhun yanına bırakılır mıydı? Yarının Türkiye’sini inşa edeceklermiş.
Halbuki 1982 darbe yıllarının Türkiye’sinin tıpkısının aynısına hizmet ettikleri yalın ve sarsıcı bir gerçek halinde ortadadır.
Halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanını tek dönemle sınırlayıp sembolik hale getirme önerisi cahilliğin ve milleti tanımayan kadir bilmezliğin bubituzağıdır.
Zillet ittifakını oluşturan partilere çağrım, gelin Cumhur İttifakı’nın yeni anayasa hazırlığına ve hedefine siz de katılın. Gelin siz de bu tarihi sorumluluğa ortak olun. Geçmişe takılarak geleceğin vizyonunu kurmak gibi bir hezeyandan geri dönün. Gelin Türkiye’nin yanında durun. Gelin bu milli şerefe siz de katkı verin. Bunu yapmazsanız tarih ve millet huzurunda nankör ve inkarcı olarak anılacaksınız, hiçbir zaman da milletimizden geçer not alamayacaksınız.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Türkiye’nin arayıp bulduğu şifadır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Lider Ülke Türkiye’nin, Süper Güç Türkiye’nin, İ’la-yı Kelimetullah’ın, Kızılelma ülküsünün önsözüdür, ön yüzüdür, taşıyıcı kolonudur, devlet ve millet dayanışmasının kırılmaz ve yıkılmaz kuvvetidir. Bu sistemden geriye dönüş yoktur. Türkiye’nin film şeridi gibi geriye sarması diye bir şey de söz konusu olamayacaktır. Muhalefet partilerini izana davet ediyorum. Bunların kazanacak aday girdabında birbirlerini yemeyi bırakmalarını, kulak çekme işine son vermelerini, enseye tokat siyasetinden vazgeçmelerini millet için, devlet için, demokrasi için gerekli ve acil olduğunu huzurlarınızda ısrarla dile getiriyorum. Yaparlarsa ne ala, yapamazlarsa pekala der işimize ve ileriye bakarız. Allah’ın izniyle zillet ittifakını yürüyüşümüzden çıkacak tozumuzla baş başa bırakırız.
2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifiyle 2021 Yılı Kesin Hesap Kanun Teklifinin Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri 25 Kasım 2022 Cuma günü tamamlanmıştır. Şimdi sırayı Genel Kurul safhası almıştır. 5 Aralık 2022 Pazartesi gününden itibaren TBMM Genel Kurulu’nda bütçe görüşmeleri başlayacak, 16 Aralık 2022 Cuma gününe kadar süreç devam edecektir. Bu kapsamda grup toplantılarımıza da ara vereceğiz. Her zaman olduğu gibi sizlerden beklentim, Genel Kurul’da yapacağınız konuşmalarda yapıcı, nezih, katkı veren, ön açan, temiz ve dengeli bir dille konuşmanız, hazırlıklarınızı tam ve eksiksiz ikmal etmenizdir. Bütçe görüşmeleri esnasında sizlerin parti politikalarından ve Cumhur İttifakı’nın ana ilkelerinden ayrılmamanızı hassaten rica ediyorum. Ayrıca bütçe sürecinde disiplinli ve devamlı bir şekilde Genel Kurul’da bulunmanızı ümit ve temenni ediyorum. Şimdiden açıklıyorum ki, Milliyetçi Hareket Partisi 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifinin yasalaşması hususunda destekleyici tavrını her aşamada gösterecek ve bütçeye evet oyu kullanacaktır."
© Tüm hakları saklıdır.