AKP’nin 7. Olağan Kongresi ile Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kongre konuşmasında öne çıkan yeni anayasa vurgusunu yorumlayan toplum bilimci Prof. Sencer Ayata "Başkanlık sistemi kırmızı çizgi olunca toplumun yeni anayasası nasıl konuşulabilir ki; bir tarafta parlamenter sistem isteyenler var" diye konuştu.
AKP'nin son kongresi öncesi 'Erdoğan manifesto açıklayacak' yorumlarının Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasıyla teyit edilmediğini belirten Prof. Ayata, “Herkesin beklentisi 2023 vizyonu iken tam tersine, istikrara yani iktidar ve iktidara nasıl tutunuruz konuşması oldu” dedi.
Prof. Sencer Ayata, AKP’nin 7.Olağan Kongresi’ni, kongrede verilen mesajları Murat Sabuncu’ya değerlendirdi.
"Başkanlık sistemi kırmızı çizgi olunca toplumun yeni anayasası nasıl konuşulabilir ki?"
Erdoğan’ın konuşmasında milliyetçi ve muhafazakar söylemlerin öne çıktığı yorumunu yapan Ayata, parti yönetiminde de simge işaretler düzeyinde bir temsil olduğunu söyledi.
Anayasanın özünde bir toplumsal sözleşme olduğunu belirten Prof. Ayata, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kongrede anayasaya ilişkin yaptığı konuşmada muhalefeti ve toplumun diğer kesimlerini dışarda tuttuğunu söyledi. Türkiye’de otoriterlik ve demokrasi tartışması olduğunu, demokrasi diyenlerin parlamenter sistemi işaret ettiğini ifade eden Prof. Ayata, Cumhur İttifak’ının başkanlık sistemini kırmızı çizgi haline getirdiğini hatırlattı. “Yeni anayasa için herkese büyük bir açıklıkla davet yapıyorum diyorsunuz sonra diyorsunuz ki muhalefet partileri olmaz. Şimdi bu sözleşmenin bütün anlayışına karşı, ruhuna karşı” diyen Ayata, başkanlık sisteminin kırmızı çizgi olduğu bir ortamda yeni anayasanın bütün kesimleri içine alan bir sözleşme olmayacağını dile getirdi.
"AKP içinde sınıfsal gerilim var"
AKP’de maneviyatçılığın en önemli iç gerilim alanlarından birisi olduğunu dile getiren Prof. Ayata, “Çünkü dünyevileşme, zenginleşme, burjuvalaşma, yozlaşma ve torpilden dolayı en çok eleştiri içeride daha çok maneviyatçı çevreden geliyor. Bu aslında görünmeyen en önemli kavga. Çünkü bu bir sınıfsal boyutu yansıtıyor. Eşitsizliğin bu kadar arttığı bir toplumda ve belediyelerin de kaybından dolayı dağıtmak istediği kaynakların bu kadar sınırlandığı durumda ister istemez bu kesimlerin huzursuzluğu da artıyor. Ve burjuvalaşmayı, yozlaşmayı, zenginleşmeyi daha çok görüyorlar. Bir yanda lüks hayatlar öbür yanda sosyal yardım vaadi bile yapılmayan bir kongre” diye konuştu.
"Milliyetçilik ve maneviyatçılık günlük yaşama kaydırıldı"
“İktidar söylemleri düzeyinde olan milliyetçilik ve maneviyatçılık, bu sefer daha öncesinde olmadığı kadar günlük yaşama kaydırıldı. Bu bence çok yeniydi” diyen Prof. Ayata, AKP’nin birey yerine aileyi güçlendirmek istediğini vurguladı.
Toplum bilimci Prof. Ayata şöyle konuştu:
“Bu kongrenin en anahtar 3-5 cümlesinden biri; daha önce yapılan geniş aile vurgusu çekirdek aileye geçti. Sayın Cumhurbaşkanı çekirdek aileye geçişin modernleşme dinamiklerini gayet güzel bir şekilde anlattı. Ama çok beklenmeyen bir şey yaptı. ‘Şimdi okulun da etkisi ve aile bağlarının da zayıflamasıyla bambaşka bir şey öne çıkıyor, birey öne çıkıyor’ dedi. Peki birey öne çıkarsa ne olur. Olumlu tarafı ‘birey eşittir özgürlük’ yani insanın temel varlık olarak kabul edilmesi ve bireyin özgürlüğüdür. Peki burada birey nasıl ele alındı. Birey nefis, ego olarak tanımlandı. Demek ki birey dediğimiz zaman özgürlük tarafıyla değil, bir çıkar ego bencillik aynı zamanda da bir kurnazlık olarak ele alındı. Esas bence olayın ruhu burada. Bu fikirler yeni değil ama ne yapılacak bundan sonra bu önemli. Burada bir proje var. Bu projenin düşünce aşaması; biz aileyi güçlendirerek eğitimde değişiklik yaparak bunun önüne geçeceğiz. Demek ki sorun ailede ve okulda. Peki ne yapacaksınız, buradaki mesele ne? Buradaki en can alıcı nokta, sosyolojinin de en temel kavramlarından birisi olan cemaat kavramı. Cemaat nedir? Burada arzulanan ne? Aile geleneksel toplumsal ideal olarak cemaatin içinde yer alır. Bu bizde cami cemaati olabilir öbür tarafta kilise cemaatidir. Ve ailenin değerlerini normlarını belirleyen bu cemaattir. Peki bireyi belirleyen nedir ailedir. Osmanlı'da mahalle cemaati ve onun karşısında da köy cemaati vardı. Köy cemaatinde de biliyorsunuz mahallenin ahlak zabıtasına kadar vardır, bir cami cemaatidir. Ve o cemaat ailenin ne yaptığını belirler, dolayısıyla birey de bunun içinde kalır. Yani burada mesele bizim özgürleşmesini istediğimiz bireyin bir şekilde topluluk içinde yeniden yutulması. Gerçekten söylem buydu. Peki bunun karşılığı var mı? Sayın Cumhurbaşkanı’nın geniş aileden çekirdek aileye geçişi toplumsal dinamiklerle açıklama konusunda ne kadar haklıysa da bunu önleme konusunda hiçbir toplumsal dayanak geliştirebileceğini zannetmiyorum. Çünkü bu önüne geçilemez bir konu. Cumhurbaşkanı çok istemişti 3-4 çocuk diye ama bu kez 1 çocukta kalınıyor dedi. Evlenme yaşı gecikiyor dedi. Ondan sonra esas meseleye gelerek bir de her iki ebeveyn çalışınca çocuk tamamıyla medyaya okula oyunlara kalıyor. Onlar da bunu yapamıyorlar. Peki kim yapacak bunu? Bunu devlet doğrudan yapamaz. Ne aracılığı ile yaparsınız bunu? Mahalle. Yani Sayın Cumhurbaşkanına bunu kim öneriyor bilmiyorum ama bugün mahalleler 60 katlı 40 katlı apartmanlardan oluşuyor. Hangi mahalle bu. Bir apartmanda 7 benzemez birden oturuyor. Onun için mahalle geri gelmez artık. Eski anlamda mahalle kültürünü yaratmak bitmiştir. Peki bunu başka neyle yaratacaksınız cami cemaati ile mi? Tamam orada bir topluluk var ama bu artık sıkı dokunmuş bir topluluk değil. O gün bir araya gelen insanlar. Demek ki o da bir unsur olamaz. Tarikat ve cemaat onların da etkileri çok sınırlı. Yani bu projenin bir sosyolojik karşılığı, ekonomik dinamikleri Türkiye’de yok.”